17 Kasım 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

17 Kasım 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

«B» şehrinin polis müdüriyeti ikin- ci-şube şefi bay Tutarer masasında oturuyor, bir takım parmak izlerini tedkik ediyordu. O esnada telefon çaldı: — Allo... Ben fabrikatör Parama- n'ım... Tanıdınız mı?. Evet... Çelik #malâthanelerinin sahibi. Başıma hiç beklemediğim bir vaka geldi, azi- &im... Emniyetim sutistimal edildi... On beş senedenberi kasadarlığımı ya- pan bay Eminelli yüz bin liramı vur- du, kaçtı, Meşhur polis âmirinin gözleri falta- gi gibi açıldı: — Nasıl? Yüz bin lira mı? — Evet... İlk bakışta yüz bin liralık bir ihtilâs derhal görünüyo: — Peki... Şimdi geliyorum... Bay Tutarer, derhal bir otomobile atladı. Fabrikatöre gitti. Şimdi karşı karşıya birer yaprak sigarası tellendiriyorlar. — Peki ama, nasıl oldu da herifi bu derece kontrolsüz bıraktınız? — On beş senedenberi hiç bir sui ha- Mini görmemiştim... Kumar, kadın, iç- ki, bu adam için değildi... Bir pansi- yonda oturur, mütevazı bir hayat ya- şar, sabahları munlazaman işine ge- lirdi... Pek sadık, iyi kalbli görünür- dü... Ve işte, günün birinde başımıza bu işi açtı... Fakat garibini söyliyeyim mi? Yüz bin lira tam beni iflâs ettir- miyecek derecede bir paradır. Eğer daha fazlasını çalsaydı, ki çalabilirdi, mahvolmuştum. — Garib şey... Şunun odasinı göre- bilir miyim? Çekmelerini arıyacağım, Paraman, polis âmirini, Eminelli'nin odasına götürdü. Tutarer aradı, tara- dı, üpheyi calib hiç bir ipucuna ras- ıyamadı. Sade garib bir şey dikkatini çekti: — Müsveddelik kâğıdların ve def- terlerin kenarlarında bir kaç kısa ba- caklı, yerden bitme köpek karikatür- lerine raslıyorum... Nedir bunlar? — Ha... Onlar mı?... Bizim Eminelli- nin bir huyu vardı: Boş kaldığı za- manlar, oyalanmak için, hep bu hay- vanları resmederdi. Polis hafiyesi iğilip dikkatle baka- rak: — Bu adam solakmış, Fabrikatör hayretle: — Nereden anladınız?, — Köpeklerin başlarının hep sağa dönmüş olmasından ve çizgilerin şe- Killerinden... Artık bu kâdarcıkda dikkatli olmasak memuriyetteki aylı- ğımızı haketmeyiz... Kasadarmızın eş- kâli nasıldı? Alâmeti farikası var miy- dı? — Uzun boylu, iri yarı ve gür siyah sakallı, gayet koca burunlu bir insan- d. — Sakalını keser, Demek ki, koca» man burnundan başka bir hususiyeti yok... Bir fotografını veriniz. Polis âmiri pansiyonda da tahkikat yaptı. Başkaca hiç bir delil ele geçire- medi. Bir güzellik ensti «. İntizar sa- Jonunda kırk beşini, ellisini aşmış çir- kin fakat zengin kadınlar hıncahınç... Bir de uzun boylu erkek sıra bekliyor... Nihayet içeri alındı. — Bir yüz ameliyatı için müracaat ediyorum, doktor... Şeraiti konuşabi- Mir miyiz? — Tabii efendim... Fakat niçin ba- yanı da beraber getirmediniz?.. Gör- meliyim. — Siz doktorlar, avukatlar gibisi- niz, değil mi? Müşterilerinizin sırrını muhafaza etmek, herhalde, mesleki şerefiniz iktizasıdır. — Tabil! — Öyleyse benim de sırrımı muhg- faza ediniz... Ameliyat olacak bizzat benim... İsterseniz deliliğe atfedin, f2- kat bu suratımdan bıktım... Başka bir çehreyle yepyeni bir hayata atılmak istiyorum... Bana nasil bir şekil vere- bilirsiniz? Doktor alâkayla baktı. Böyle bir enteresan vakayla şimdiye kadar kar- şılaşmamıştı: — Sizi.. - dedi. - tamamile değiş- tirmek kabildir. Meselâ burun kemik- lerinizi keser alırım. Gözlerinizin de dış kenarlarını yukarıya doğru çek- tim miydi, tamamile Asyal bir tip olursunuz... Biraz da Rus - Tatar - Mo- gol şeklinde hayat sürmek işinize ge- İlr mi? Uzun boylu yabancının iri ve yuvar- lak gözleri memnuniyetle pırıldadı: — Tabit... Tabii... Bunnu için kaç para takdim edeceğim?, — Beş yüz lira... »— Hay hay... Buyurun... " Bu hâdiseler üzerinden on sene geçmişti. Bay Tutarer, terfi etmiş, <K> şehrinin polis müdürü olmuştu. Bir gün, bir otelin telefon köşkü önün- de sabırsızlanıyordu. İçerde başka bir müşteri vardı, Çıkmak bilmiyor- ederler. . e para ve Mengi yenii du. Ha konuşuyor, ha konuşuyordu. mukabilinde?... A... O ne?... Nedir o ? cebinizden çıkardığınız?... Benden ne Sakin, s dır... Tutarer, başını #alladı; «— Bu ne muamma 0... Fa kat... Nasıl olur?» diye düşündü. 2 yaşar... Adı bay Arama'- — Bay Arama... Sizinle hususi su- rette görüşmek istiyorum... Kâtibiniz, kâtibeniz azıcık dışarı çıksınlar,.. — Hay hay... Çıkınız... İşte yalnı- ziz... Esasen benden para İstemeğ ge- lenler hep başbaşa kalmamızı arzu KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mammu Tefrika No. 60 Karanlıkları yararak ilerliyen bir gölge- nin nihayet fenerleri de görünmüştü. Türk denizcileri derhal ikiye ayrıldılar İ | «İşte bir gölge.. Acaba kim | yorum şimdi ... Bak, karanlıkta na- 'Tutarer ona camdan bakıyor ve defle- rinin kenarına, #damın kurşun kaleni- le bir sürü çizgiler çizdiğini görüyor- istiyorsunuz? den canınızı istiyorum... Sebebi de, in- tikam, bay Arama!... Çünkü siz, bizim çeteye ihanet ettiniz.. esi nihayet bitti. Herif çıktı. Onun yerine Tutarer gir- di. Bir dene görsün? Kısa bacaklı, yer- den bitme ve başı sağa dönük bir sürü köpekler, telefon defterinin kenarına ee ie Hi geek e kaçırmağı ahdetmşitiniz... Halbuki resmedilmemiş mi?. Lida Sai y z yalnız tatlı canınızı düşündünüz... Bi- ber kavrıyamafı; hatıralarını iyi sene zindan köşelerinde çü- wn ydi)... Düz bal rüttünüz... Ve kendiniz burada keyif çattınız... Şimdi hesap günüdür... Son duanızı edin... Vuruyorum... Bir... İki... — Aman, durun... Ben sizin ara- dığınız Arama değilim... — Ne malüm... Mahallede mukay- yed evrakınıza baktık... Osunuz... Zi- ra, o da sizin gibi Tatar suratlıydı... — Vallahi o değilim... Ben o evrakı para ile elde ettim... Ben de sizin gibi Hah... Aklıma geldi.. Eminelli, Ya kalıdm... Aman kaçırmıyayım...> Derhal fırladı. Sokağa çıkarak uzun boylu, iri yarı bir adamın peşine düş- tü. Fakat yaklaşıp da yanından geçin- ce, inkisarla: «— O: değilmiş... - diye ndü.- Zira, basık burunlu, çekik gözlü, Ta- tar suratlının biri bu...» z Geri dönecekti. - bir cürüm işlemiştim... Hapishane ö5 : ame olur?... Köpekler...» | girmemek üzere hüyiyek değiştirdim, iri. — Yalan söylüyorsunuz... Fakat >> kurtulamazsınız... Sizi vuracağım. — Bu Tatar suratlı adam mı, elen- — Yalan söylemdiğimi işte şu gizli dim?... Yazıhanesi var, ikrazatta bu- Tunur. Fakat öyle can yakıcı murabas çekmemdeki eski evrakımla isbat ede- rim... Hakiki ismim Eminelli'dir... Bir hacılardan değildir... Mutavassıt bir | ameliyatla yüzümün eşkâlini değişlir- kâra razı olarak para verir... Vade- | diğime dair de, işte hastanenin vesi- kıymaz... Esasen ahlâkı da dürüsttür; İçkisi, komarı, kadın tptilâsı yoktur... e EOKALMINA Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevralji, Artritizm, Romatizma — Öyle ise ben polis müdürü Tuta- rer'im! Eller yukanı!.. Veli Nuri Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla gripin isteyiniz. Dünya mevaddı gulaiyesi arasmda en büyük mükâfatla zafer nişanı, diplom donör ve altın madalyayı kazanan ve bu suretle birinciliği bihakkın tasdik olunan, HASAN özlü unları . a; i . Vitamin, kalori, gıda, sıhhat Pirinç, Yulaf, Mereimek, Buğday, İrmik, Patates, Mısır, Türlü, Bezelye, Badem, Çavdar özlü unlarını çocuklarınıza yediriniz. Allahın yarattığı saf hububattari alınan, vitamini ve kalorisi, küvvel gi- daiyesi çok olan Hasan Özlü Unlarma doktorunuz şehadet eder ki hayatın ve tabiatın en mugadâi ve en mükemmel gıdasıdır. Hasan Özlü Unları çocukla- rıniza tam afiyet temin eder, Neşvünemalarına, yalım eder, Onları çabuk büyütür, Neşeli, tombul, yl. gr Hasan Özlü Unlarile çok — Görüyorsunuz ki, tabanca... Siz- | . Araya araya | işte sizi ele geçirdim. Hahhah hah! He- | pimiz bir olup sizi hapishaneden kaçır- | mı gördün onu?., geliyor?!» sıl ışıldıyor! Adadan ayrıldıkları zaman güneş Salih reis, kaptan paşanın yana batmış, denizin üstünü korkunç bir | Koştu: İ karanlık kaplamıştı. z Kara Mihal geliyor, devletlim! İ Tinos adasından sonra, Kılıç Ali | Müjde... İ paşa, o gece Kiris adası arkasına gi- — Ne diyorsun, Salih? Rüyada İ decekti, Bütün gemiler batıya doğru dü- İ men kırarak yola düzülmüşlerdi. İ Salih rels güvertede doluşıyotdu. Bütün gemilerin fenerleri sönüktü. Gök yüzünde bir tek yıldız yoktu. Leventlerden biri Salih reisin ya- nında dolaşıyordu. Bir aralık doğudan rür gibi oldular, Salih reisin gözleri uzağı iyi gördü- günden, yükseğe çıkarak etrafa ba- kındı: — 'Tamam, dedi... Acaba kim geliyor? Kılıç Ali paşanın yanına koştular. — Uzaktan bir gölge geliyı Fe- nerleri de ışıldamağa başladı. Kılıç Ali paşa fenerleri göremediği için, gölgeyi de göremiyordu. — Bizden biri olmasa gerek. Ada da kalan gemilerden biri olsa, fener yakmadan gelmesi icap ederdi. Kiliç Ali paşa limanda bıraktığı denizcilere: — Biz, adanın arkasında dolaşaca- bir gölge gö İşte bir gölge. den olursa, içinizden biri bizi gelip man fener yakmayın! Diye emir vermişti. Salih reis: Işıklar gittikçe büyüdü. korsan gemisi olsa gerek. Diye mırıldanıyordu. Gelen acaba kimdi? Türk denizcileri iki kişinin peşin- den koşuyorlardı: Korkunç Filip, © Kılıç Ali paşa: — Her halde bunlardan biri geli- yor, dedi, ve kim bilir ne kadar yüklüdür. Adanın arkasına doğru dümen kırdı. Artık uzaktan görünen geminin fenerlerini kaptan paşa da seçmeğr başlamıştı. Salih reis: — Hemen pusu kuralım, ikiye ay- rıhıp düşmanı ortamıza alam... Diyerek Kılıç Ali paşaya iki hasım- dan birinin geldiğini ısrarla iddia ediyordu. i İyi amma, gemilere karanlıkta nasıl talimat vereceklerdi? Bereket versin ki, donanma ada- nın arkasından âynlırken bu 'hti- malleri düşünmüş ve şöyle bir tedbir almıştı: Aydın reis sağdan, Kıhç Ali paşa- nın gemisi de soldan iki doğru hat üzerinde gidiyordu. Gemiler birbi- rinden uzak değillerdi. Düşman ge- misini pusuya düşürmek için bir yel- kenli ötekine seslenmek suretile derhal açılarak iki kol nizamına ge- Bu, bir Kara Mihal... Uzaktan gelen gölge yavaş yavaş pusuya düşüyordu. Belliydi Kİ, 6, henüz Türk gemilerini seçememişti, — Acaba kimdi bu gelen. Herkes ayni merak içinde bocalı- yordu. İşte.. büyük bir yelkenli. Adanın arkasına doğru ilerliyor. Salih reis, korsan gemilerini çok İyi tanıyan Teventlerden birinin söz- lerine kulak yerdi: — Ne söyleniyorsun orada?... — Kara Mihal geliyor. Şimdi bir cümbüs olacakta, seviniyorum. — Ne dedin. Kara Mihal mi ge. Yiyor? — Evet. Mihalin gemisini ben çok İyi tanırım, Üç direği vardır... — Üç direk, her gemide bulunur, — Onun sancak direği çok uzun- dur. Geminhi bumunda tunçtan yn bir kartal vardır, Bu kar. irin e | ğız. Biz ayrıldıktan sonra gelen gi | bulsun, Ve sakın yola çıktığınız z2- ! — Hayır, paşam! Mihalin ge nisini tanıyanlar var. Onlar söylüyorlar Kılıç Ali-paşa ellerini gözünün üs- tüne götürdü. ufacık gözlerile, ka Tanlıkların. içine gömülen korsan ge- misini araştırdı. — Bu gemiFlipin batan gemisine Ge benziyor. Çok uzun bir direği var. Uzun boylu konuşamadılar . Suların içine gemiden birinin atla- dığı duyuldu .ve dalgaların arâsın- da kayboldu. Kara Mihalin gemisi sahile yakın bir yerde durunca, Türk yelkenlileri Mihalin gemisini sardılar. Denize atlıyan ve birdenbire su- yun içinde kaybolan bu adam kim- di? Acaba “Türk forsalarından birinin «bacağına demir bağlayıp denize mi "Türk olanları - bir şey söylemesin di- ye - ekseriya böyle yaparlardı. Sslih reis; — Hemen gemiye yaklaşalım. Diyordu. Kaplan paşa donanma- ya emir verdi, Korsan gemisini iyice abluka ettiler, Kosanlar sıkışmcaya kadar yerle. rinden kımıldamamışlardı. "Tuzağa düştüklerini anlamakta gecikmedik- leri de belliydi. Fakat, Türk yelken- Yileri korsan gemisile borda bordaya gelince, ok vıziltıları birdenbre baş- — Kara Mihali diri olarak tula- um.. Sadalari korkunç bir uğultu ha- Hinde gemilerin teknelerine vurup da- gıhyordu. Kara Mihalin adamları nişancılık- ta mahir korsanlardı. 'Türk gemilerinde de sayısız meşhur nişancılar vârdı. Korsanlar ok yorlar.. Fakat, 'Türk denizcileri, lelerini koltuklarına alarak, palala- nm kınlarından sıyırıp düşman ge misine atlıyorlardı. Türkün pala sallayışı, Akdenizin akıncılık ve kahramanlık deslan- larına girmişti. Venedikliler, İspan- yollar ve korsan adaları halkı türkün yumruğundan ve palasından yıldığı kadar hiçbir şeyden korkmazdı. Korsan gemisinde başlıyan müt- Miş bir boğuşma sırasında, cesur ve atılgan Mihalin sesi Kıhç Aüi paşa: &. — Onu diri olarak yakalayın! Diye bağırırken, Mihalin âdamla- rından biri, insanı çıldırtan müs- tehzi bir sesle kaptan paşaya cevap verdi: — O, çöktan adaya çıktı bile... Bu s*s üzerine, biraz önce denize atlıyan adamın kim olduğu anlaşık maşa. Salih reis yumruklarım sıkarak: — Eyvah, diyordu, melünu kaçır- dık Kılıç Ali paşa: o vE öseğedi Uzağa gide- mez. nasıl olsa ele geçireceğiz, Artık elimizden kurtulamaz. Gerçek, Tinos "adası deniz üstünde bir avuç toprak yığınına benziyen küçük bireyden farksızdı. Fakat, tepesinde bir ormanı vardı. İşte burasına adalılar: (Korsan yatağı) derlerdi. Oraya iltica eden bir daha ele geçirilemezdi, Ormandan şehre inen bir kaç gizli yol vardı; korsan-

Bu sayıdan diğer sayfalar: