pe | ürk. Mary Pi ckfordla mülâkat Zenginlerin derdi - Genç kalmanın sırrı - Sinema -radyo rekabeti “Genç kalmak için az ve hafif yemek yemek ve vücudu hareket ettirmek lâzımdır,, Paris (Hususi muhabirimizden) — Meşhur film yıldızı Mary Pikeford ile geçende yaptığım mülâkalın İlk kıs- mını bildirmiştim. Bugünde ikinci kısmını yazıyorum. Sevimli yıldız dünya ahvali hakkında diyor ki: — Bugün dünya bir kararsızlık için- dedir. İki zıd rejim, komünizm ve fa- şizm mücadele ediyor. Bir zamanlar zenginlik çok iyi şeydi. Bugün zengin lik de belâ oldu. Çünkü kimsenin pa- rası emniyette değil. Zenginler, pard- larını nasıl İşleteceklerini, nerede sak- ıyacaklarını şaşırdılar. Bazıları yeyip hoş vakit geçiriyorlar. Bu zamanda en uygun şey de budur galiba. Bu ölümlü h dünyada hırs ve tamah kadar fena Şey olamaz. Mütemadiyen para biriktir. mek demek, öldükten sonra varisleri sevindirmek demektir, — Hollivutta zengin olmak arzusu her yerden kuvvetlidir zannederim. — Ona şüphe mi var?... Fakat maal. esef eski devirlerler geçti. Şimdi zeh- gin olmak güçleşti. Ben de film çevir- meğe şimdi başlamış olsaydım servet yapamazdım, — Siz sinemaya başladığınız za- man sinema ne âlemde idi? — Kısa filmler çevriliyordu... Hiç unutmam.. ilk oynadığım zaman haf- tadâ on dolar Ücret almıştım. Bu be- nim İçin büyük bir para idi. Sevin- cimden bayılmıştım. O zamanlar sine- ima öyle bir halde idi ki figüran bula- bilmek için sokaklarda adam ararlardı. Bir gün sahne vazı figüran aramak için adamlar gönderdi. Anck birkaç kişi bulunabildi. Çünkü kimse o zaman sinemayı ciddi sanat telâkki etmedi- ginden, filmde çalışmak istemiyordu. Nihayet sahne vazı bana rica etti. Ayni zamanda filmde hem birinci, 10- lü yaptım, hem de figüran oldum. Halbuki şimdi Hollivutta elli bin fit güran var... Stüdyolar ise ancak bir- kaç bin kişi kullanabiliyorlar, Gençliğin sırrı — Genç kalmak için *ne yapmal- dr? — Genç kalmak için bir takım şart” lar vardır. Evvelâ gayet sıhhi yaşa- malı, spor yapmalıdır, Sıhhi yemeli, çok hava almalı, çok yürümeli, her şe- Yi kabil olduğu kadar pişmemiş ye- melidir. Biz, medeni insanlar her şeyi Pişirip yemeği medeniyet zannederiz. Sebzeyi pişiririz, eti pişiririz, meyvayı Pişiririz. Amerikalı doktorlar pişmiş yemeğin aleyhindedirler. Hakları da var. Her pişen yemek gıda kuvvetinin yarıdan fazlasını kaybetmektedir. Bir- çok sebzeler vardır ki pek az pişirile- Tek yenebilir. Et te az pişirilmelidir. Meyvaya gelince katiyen pişirmek ca- iz değildir. Et yemek muzırdır. Bilhassa yaşmı alanlara zehirdir. Az et, çok sebze ve Meyva yemeli, Bunları kabil olduğu kadar pişirmeden de yemeli. Hele yağ- da kavrulmuş şeylerden çok Içtinab et- melidir, Az yemeli, faydalı ve sıhhi şey» ler yemelidir. Çok yemek çabuk ihti- Yarlatır, Çünkü mide yorulur, kan b0- Yulur, bir takım hastalıklar baş göste- Tir. Bunun neticesi insan çabucak ih- tiyar olur, İnsanların çabuk ihtiyar- layıp vakitsiz ölmelerine sebep çok ve Bayri sıhhi yemeleridir. Âlimler, in- Sanların vasati hayatını yüz sene tüh- min ediyorlar. Fikirlerine göre insan- lar sıhhi yaşıyabilseler çok geç ihtiyar- Mıyacaklar ve yüz yaşına kadar yaşı- Yacaklar. Bu birinci şarttır, İkinci şart ta spor yapmak ve hava almaktır. İş- lemiyen demir ışıldamaz derler. Onun İ bir Amerikalı doktor maymunlar üs- Mary Plekford gibi insanların vücudu da işlemezse paslanır ve çabuk çürür, Bugün bir- çok insanlar var ki otomobilden aşt- | ğı inmezler. Kabil olsa otomobille ev- | lerinin içine kadar girerler ve merdi- ven çıkmazlar, Çünkü asansör var... Gittikleri eğlenceler hep kapalı yer- lerdir. Hülâsa sıhhate muzır olan her şeyi yaparlar. Şimdi Amerikada kampinge çok iti- bar var. Herkes haline göre kampa gi- diyor. Kimisi sadece bir çadır kuru- yor, kimisi otomobilinin arkasına bir (römork) takıyor. Bu römeörklar ufak bir apartıman konforuna maliktirler. İçinde yatakları, lavabosu, mutfağı, her şeyl vardır. Yaz geldi mi bakarsı- nız, bütün yollar bunlarla dolar, Her şehrin ahalisi kendilerine yakın olan ormanlara, su kenarlarma giderler. Oralarda su, gaz, elektrik hemen dai- ma bulunur. Bazıları geceyi römorkun içinde geçirirler, bazıları da açık ha- vada yatarlar. Römork tabir edilen bu ufacık evler- de bazı aileler hemen bütün sene yar şarlar. İnsanlar yavaş yavaş açık ha- yanın faydasını takdir ettiklerinden açık havada yaşamağa çek ehemmiyet veriyorlar. Fransızlar açık hava meselesine kıy- met vermiyorlar. Meselâ biz Amerika- lar dalma açık pencere yatarız, Fran- sızlar dalma kapiyorlar. Geçenlerde tünde tecrübe yapmış, ayni kuvvette iki maymuna yavaş yavaş öldürecek bir hastalık aşılamış, maymımların ikisini de ayni yerde ayni gıda ile bes- lemiş. Yalnız birini açık havada yaşat- mış, ötekini kapalı beslemiş. kapalı yaşıyan maymun süratle zayıflamış, ölmüş.. öteki maymun bilâkis yavaş yavaş iyi olmuş... Bunları anlatmaktan maksadım, açık havanm vücuda yaptığı tesiri göstermektir. Dediğim gibi genç kal- mak için en güzel üsul sıhhi yemek, hiçbir şeyi sutistimal etmemek, içki, sigara içmemek, açık havada yaşa- mak ve spor yapmaktır. Bazı kadınlar, hattâ yıldızların için- den bazıları estetik operasiyon yaptı- rarak gençleşmeğe çalışıyorlar. Fakat insan her tarafını ayrı ayrı ameliyat ettiremez. Onun için ihtiyarlığı bir ta- raftan görünmezse öteki taraftan gö- rünür, Buna çare yoktur, Yegâne ça» resi bütün vücudun genç kalması me- selesidir. Bu da ancak sıhhate rlayetle kabil olur. işsizlere yemek dağıtıyor Radyo ve sinema — Radyo çok terakki ediyor. Sine- ma yıldızlarını birer birer alıyormuş, sinemada verilen ücretin de iki mis- lini veriyormuş, diye okudum? — Evet, hakikaten radyo, sinemayı gölgede bırakacak derecede terakki et- mektedir. Ücretlere gelince, sinemadan daha yüksektir. Sinema direktörleri radyonun aldığı tehdidimiz vaziyet karşısında pek telâş içindedirler. Hol- Uvutta bütün sinema şirketleri bu me- sele ile meşguldürler Cese Laski, Luiz Mayer, Goldvin gibi büyük şefler, si- nema İle radyoyu birleştirmek için ça- Yışıyorlar. Çünkü radyonun kendilerine müthiş bir rakib olacağından fena halde korkuyorlar. Bugün Amerikada herkesin radyosu vardır. Hattâ bir ev- de herkesin odasında ayrı ayrı radyo vardır. Bu şerait altında radyonun sinema ile müthiş rekabet edeceğine hiç şüphe yoktur. — Film çevirmek istiyenlere nasi- hatiniz nedir? — Maatteessüf sinemanın kolaylık devri geçmiştir. Şimdi hariçten gelip sinemaya girmek istiyenlere kapılar tamamile kapalıdır. Bugün yeniden si- nemaya intisab etmek istiyenlerin ev- velâ tiyatroda şöhret bulmuş olması lâzımdır. Ecnebilerin de kendi mem- Jeketlerindeki sinemada iştihar etme- leri elzemdir, Ancak bu suretle Ame- rika sinema şirketlerinin nazarı dik- katini celbederek bir agajman yapa- | bilirler. Yoksa muvaffak olmaları im- kân haricindedir. Bazıları Ünvanlarına, bazıları da ufak sermâyelerine güvenerek film çe virmek için Holivuta koşuyorlar. Ne sermaye, ne de isim, hiçbir şey film çe- yirmelerini okolaylaştırmıyor. Belki Miss Simpson, bir gün sinemada angaj- man bulabilir. Yani demek istiyorum ki, bir insanın o kadar meşhur olma- dıkça sinemaya başlamasına imkân yoktur, Ben sinema şirketlerinin bu düşün- celerini tasdik etmiyorum. sinemanın kapılarını ne için bilâ istisna herkese kapıyorlar? Böyle yaparak sinema gi- bi büyük bir sanati istidad sahibi bir- çok kimselerin sâyinden menediyorlar. Böyle yapacaklarına sinemaya lâzım olan yeni simalar, yeni istidedlar ara“ salar haklarında çok daha hayırlı olur, Belki bir gün bu ciheti de nazarı itibare alacaklardır. Sinemanın menfaati bü- mu icab ettirir, B.0. Tetrika No, 153, “Ittihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve. entrikalar Yazan: Müstafa Rayı» ES-atli mame) Izzet paşa kabinesinin mevkiini sarsmak için ortaya çıkarılan propagandalar Hüsrev Sami ve Mümiaz beyler, En- ver paşaya veda ederlerken Anado Iuda saklanmak meselesini kati su- meğe karar verdiler ve Kuruçeşme" deki yalıdan çıkıp gittiler, Enver paşa kimsesiz mi kalmıştı? Enver paşa gibi beş seneden fazla bir zaman Osmanlı ordusuna hâkim ve memleket mukadderatında en mü- essir mevkide bulunan bir şahsiyet, şimdi böyle tehlikeli bir zamanda şah- si vaziyetini koruyabilmek için, kendi kanuni mesuliyeti altında icraatta bulunan bir makam tarafından veri- len emir üzerine İstanbuldan sürülen bu üç eski arkadaşından başka hiç kimsenin yardımını beklemiyor, en tehlikeli ve hususi sırrını bu üç arka- daşına açmakta tereddüd etmiyordu. Acaba Enver paşa, daha düne kadar yüz binlerce kişilik kuvvetlere emret- tiği halde şimdi! şu bir kaç gün içinde bu kadar kimsesiz ve taraftarsız mı kalmıştı? Bu hal, çok ibret alınacak, üzerinde durup düşünülecek şayanı dikkat bir nokta idi. Hüsrev Sami ve Mümtaz beyler, En- ver paşayı düşmanlarının tecavüzün- den korumak için saklamak hususun- da yapacakları tedbirlerin vefakârlı- Eını takdir etmekle beraber, ayni 7a- manda memleketin büsbütün sahipsiz kalmaması ve vatanı tutuşturan felâ- ket yangını karşısında tedbir almak için lâkayıd kalmanın doğru olmadı- ğı fikrinde mutabıktılar. Bu itibarla Enver paşa ile görüştükleri günün ak- şamı Hakkı beyin Nişantaşında Cabi caddesindeki evinde toplandılar. Bu toplantıda Mümtaz, Hakkı ve biraderi | Baki beylerle daha bir kaç arkadaş vardı, Hüsrev Sami bey, o gün Enver paşa ile yaptığı mülâkatı arkadaşları- Da uzun uzadıya anlattı ve Enver pâ- şayı saklamak üzere orada görüşülen noktaları da izah etti. "Enver paşanın saklanmak hüsusun- daki arzusunu yerine getirmek için hepsi çalışmağı muvafık görüyorlar- dı. Bu, paşaya son bir yardım olacak» tı. Bundan sonra Hüsrev Sami bey, Ahmed Rıza beyin etrafında toplan- mak hususunda Enver paşanın ileriye sürdüğü mütalealara iştirak etmediği- ni arkadaşlarına anlattı. Bu fikinde- ki isabeti muhatapları da tasdik et- tiler, “ Enver paşanın memleket dahilinde - gu veya bu şekilde - saklanabilmesini temin etmek için Hüsrev Sami, Saban- calı Hakkı ve Mümtaz beylerle Harbi- ye nazırı arasında geçen bu mülâkat- lardan bir kaç gün sonra - yukarıda yazdığım gibi - Talât paşa hükümeti çekilmiş ve İzzet paşa kabinesi iktidar mevkiine geçmişti. Harbe nihayet ver- mek, asayişi temin etmek, harbin do- Kurduğu ıztırap ve musibetleri, kıs men pisun, hafifletmek için memle- kette sükünu ve huzuru iade etmek istiyen yeni hükümetin iş başına gel- mesinden sonra bütün memlekete ye- ni bir anarşi başlamış, alelâde tedbir- lerle önüne geçilmiyecek, biribirine nd cereyahlar başgöstermişti. Zümre- lerin, ferdlerin şahsi hırsları, biribirle- rinden intikam almak emelleri Küçük bir vesile ile bütün memlekette büyük bir ihtilâl kopmasına sebebiyet vere- bilirdi. Harbin meydana getirdiği bin bir ıztıraptan sonra bir ihtilâl ateşinin de tutuşması, herhalde, memleketin telâfi edilmez bir felâkete uğraması demekti, Cavid bey, hükümete lâzım gelen parayı temin etmişti İzzet paşa kabinesi, itilâf hükümet- lerile anlaşarak mütareke yapmak hususundaki teşebbüslerinden ziyade, bütün memleketin hayatını kemiren böyle feci bir akıbetin önünü almağa İ iştirak © etmesi çalışıyordu. İzzet paşa, iş görebilmek için her şeyden evvel elde mühimce bir paraya ihtiyaç olduğunu düşündü. Halbuki harbin son zamanlarında ma- liye veznesinde kâfi derecede para kal- mamıştı: Harbin fevkalâde masraf- ları, devletin servet membalarını tü- ketmişti. Bu sefer yeniden Maliye | Nezaretine tayin edilen Cavid bey, rette halletmek üzere tekrar görüş | altı ay evvel oOAÂmerikanın o harbe üzerine, o harp içinde Talât paşanın ısrarile tekrar kabul ettiği Maliye nazırlığından isti- fa edip çekilmişti. Maamafih Cavid bey, hükümetin mal) vaziyetini pek İyi biliyor, bilhassa İzzet paşa kabi- nesinin ihtiyaç gördüğü paranın na- Sil tedarik edilebileceğini takdir edi- yordu. Cavid bey, evvelce Maliye na- zırlığında bulunduğu sırada - ne olur ne olmaz diye - her nezaret için birer miktar ihtiyat akçesi ayırtmıştı, Bun- dan başka devletin müuhelif bankalara yatırılmış bir kaç milyon lira da ayrı bir parası vardı. Cavid bey, İzzet paşa kabinesinde tekrar Maliye nezaretine geçer geçmez hemen vaziyeti tetkik etmiş; bu ihtiyat akçesine henüz el sürülmediğini görerek derhal hu pa- raları Maliye nezareti emrine almıştı. Bu suretle hükümetin eline on sekiz buçuk milyon lira kadar bir para geç- mişti ki bununla devlet gemisini bir müddet için yürütmek kabil olacaktı. İzzet paşa kabinesinden memnun olmamışlardı.. İzzet paşa kabinesi. memlekette ta- bil şeraiti iade etmek için çalışırken hükümetin çok kısa ömürlü olduğuna delilet edecek bir çok emareler ve hâ- diseler çıkmağa başlamıştı. Evvelâ ye- ni hükümetin teşekkül tarzından, baş- ta padişah olduğu halde, bütün muha- Mifler memnun olmamışlardı.. İstan- bulda yapılan propagandada kabineye İştirak eden İttihadcı unsurlarla İzzet paşanın «İttihad ve Terakki» yi kur- tarmağa, bilhassa Talât, Enver, Ce- mal paşaları himaye etmeğe çalı ğı ileri sürülüyordu. Bu suretle bütün memleket halkırun, harbin doğurdu- ğu bu elim akıbetten sonra «İttihad ve Terakki» ricali hakkında beslediği menfi hisleri, bu propaganda bilhassa körüklüyordu. Bundan başka bizzat Enver paşa da İzzet paşa kabinesinin teşekkülü tar- zından memnun olmamıştı. Çünkü Enver paşa, kendisinin İzzet paşa ta- rafından hiç sevilmedi; biliyor. Vâ- ziyet karşısında İzzet paşa ile arkadaş- Yarının lâzımgelen metanet ve muka- vemeti gösteremiyeceğini, -ber türlü «emri vaki» lere mutavaat edeceğini düşünüyordu. Enver paşa, bütün ümid. lerin kaybolmasına rağmen, ordunun terhis edilerek derhal silâhlarını ter- ketmelerine muarızdı. İzzet paşa ka” binesinin - bir kısmı İttihadeı olmak- Ja beraber - umumiyet itibarile sulha şiddetle taraftar unsurlardan mürek- kep olması Enver paşanın zihniyet ve kanaatlerine uygun değildi. Enver paşa, askeri bir hükümet mi kuracaktı? İzzet paşa kabinesinden, Enver pa- şanın memnun olmadığını hisseden- ler derhal ortalığı büsbütün karıştıra» cak yeni bir propagandaya girişmiş- lerdi. Bu propagandaya göre Enver paşa, Harbiye nezaretinden istifasın- dan evvel kendisine merbut zabitlerin delâletile İstanbulda mevcut askeri kuvvetleri gizlice hazırlamış, etradın her birine ayrı ayrı yemin eltirmiş ve kendi emri altında toplamıştır. İkti- dar mevkiinden çekilmesine rağmen, Enver paşa hâlâ bu kuvvetlere hâkim ve nafiz bulunmaktadır. Eski başku- mandan vekili, Anadoluda müsellâh bir mukavemete taraftar ve hemen mütareke yapmağa âleyhtar olduğun- dan İzzet paşa kabinesini düşürmek için bir gece bu kuvvetlerle harekete geçecek, İzzet paşa kabinesi mensüp- Yarını tevkif, sulh propagandası yapan İttihadcı, muhalif; bülün maruf şah- siyetleri hapsedecek, mukavemet eden» leri hemen imha ve bu teşebbüse pa- dişah da muhalefet ederse onuda bal'edecek, bundan sonra bizzat ken- disi hükümeti tekrar eline alarak ta- mamile askeri bir idate kuracak ve kendi noktai nazarına göre devleti ida» ve etmeğe başlıyarak ordunun terhisle ne mâni olacaktı, ; “(Arkası var)