Kimler kazanç vergisi Mahkeme salonlarında vermiyecekler Çatalcanın Arnavut köyünde bir Maliye vekâleti kanunun tatbik şekli hakkında izahname hazırladı Ankar 14 (Hususi muhabirimizden) «— Maliye Vekâleti yeni muamele ver- gisi kanunundan sonra yeni kazanç yergisi kanununun ne suretle tatbik sileceğini gösterir bir izahname har gırlamıştır. Yeni kanunun muhtelif maddeleri arasında inkisam etmiş glan hükümlerden biribirini alâka- dar edenler bir araya getirilmek su- retile toplu bir halde gösteren bu #zahnamenin okuyucuları alâkadar eden kısımlarını yazıyoruz: İstisnalar Kazanç vergisi kanununun İstisna- lara müteallik üçüncü maddesinin 13 üncü fıkrasına aşağıdaki hüküm ek- lenmiştir: «Zürraım kullandığı araba veya hayvan ile, nakliyeciliği itiyad etmeksizin arasıra ücretle eşya nakle- den köylüler». Bu fıkra ile asıl meşguliyeti ziraat olan eşhasın, ziraat İşlerinde kullan- dığı arabası ile veya hayvanı ile mah- sulâtını şehir, kasaba veya civar köy- lere getirdikten sonra köyüne döner- ken bazı eşhasa veya şirketlere aid eş- ya ve malzemeyi nakletmeleri hali kasdedilmektedir. 'Bu fıkra mucibince muafiyetten is- tifade edeceklerin behemehal çifçi ol- ması ve nakliyeciliği itiyad edinme- miş olması şarttır. Ayni maddenin 16 mcı fıkrasına da fu hüküm eklenmiştir: «60 kuruşa kadar olan işçi günde- likleri ile 120 kuruşa kadar olan gün- deliklerin 60 kuruşu » Üçüncü maddenin 16 ıncı fıkrası, “umumi, mülhak ve hususi bütçeler- den yalnız Ücret alıp bir ay içinde is- tihkakı 20 lirayı geçmiyen kadro da- hilindeki müstahdemin ücretleri ile istihkak miktarı 100 lirayı geçmiyen maaşların 20 lirası, tahsisatile beraber 60 lirave ondan aşağı olan te- kaüd, malüliyet yetim ve dul maaş- larını kazanç vergisinden İstisna et- mekte idi. Bu istisna hükmü tama- men mahfuz olup hiç bir değişikliğe maruz kalmamıştır. Bu fıkraya yeniden ilâve edilen hü- küm, yevmiyeile çalışan işçilere münhasır olup, aylık maktu ücret alan şahıslar bu muafiyetin şümulüne dahil değildirler. Bu muafiyetin tatbikinde, işçinin kadro dahilinde bulunması veya mü- vakkat müstahdemlerden olması baizi tesir olmadığı gibi umumi, mülhak ve hususi bütçeli dalre ve müesseselerde veya bunların haricinde kalan hakiki ve hükmi şahıslar nezdinde çalışması vaziyeti değiştiremez. Kazanç vergisi aylık istihkak üzerine mevzu olmak- Ja beraber bu muafiyet gündelik üc- Maryora, hâlâ kendine gelememiş- tir... Yüzükoyun kanepenin üzerine kapanmış öyle duruyor... Dışarıda henüz güneş doğmamiş- tır... Sokaklardan, perde perde sevinç avazeleri yükseliyor... Bütün İbrsil, Rumen ordusunun şehre girişini çıl- gin bir heyecanla tesid etmektedir.. Şarkılar, nâralar, sesler, uğultular biri. birine karışıyor... Bir gürültü bir pa- tırdıdır gidiyor dışarıda. O sırada oda kapısı hafifçe tıkırdı- yarak içeri genç bir Rumen çavuşu girmiştir... — Ewriniz üzerine ihtiyar kadını kumandanlığa götürdük efendim!., 'Tek bir cevap... — Pek âlâ! Demek halayı da yakalatmış!.. Onu da mücrim telâkki ederek tevkif edip kumandanlığa göndermiş!... Ne valışi ruhlu, ne kindar yapılı bir adam bu yarabbi!.. Soğuk kanhılığını biran kaybetmemiştir... Yüzünde öy- Je karışık çizgiler, gözlerinde öyle Kir- Mi ve bulaşık bir renk var ki, insan gayriihtiyari bakınca korkuyor... Bel- ret üzerine mevzu olduğundan, İşçi- nin bir ay içinde eline geçen paranın miktarına bakılmıyarak, gündeliği (60) kuruşa kadar olan işçiler kazanç vergisinden tamamen istisna edile- cek ve gündeliği (120) kuruşa kadar olanların da (60) kuruşu vergiden mu- af tutulacaktır. Misal: 1 — İnhisarlar idaresinin sigara fabrikasında 50 kuruş yevmiye ile ça- şan bir işçi bir ay zarfında 26 gün çalışarak 13 Jira alsa gündeliği alt- mış kuruşu geçmediğinden bu istih- kakından kazanç vergisi kesilmiye- cektir. 2 — Bir incir veya üzüm imalâtha- nesinde (100) kuruş yevmiye ile çalışan bir işçi bir ay içinde 25 gün çalışarak (25) lira alsa yevmiyesi 120 kuruşu geçmiyeceğinden vergisinin hesabın- da istihkakı 100-—-60 — 40x25-1000 kuruş addedilecek ve bunun üzerin- den vergi kesilecektir. 3 — Bir demiryolu inşaatında 85 kuruş yevmiye alan bir işçi bir ayda 20 gün çalışmış olsa, vergiye tabi is- tihkakı 8ö—60.—-25>x20 —50 kuruş ola- Tak hesap edilecek ve vergi 500 kuruş üzerinden kesilecektir. 4 — Ayni işte 120 kuruş yevmiye ile çalışan ve 25 gün faaliyette bulunan bir işçinin vergiye tâbi istihkakı da 120. —60—60X25--1500 kuruş olarak hesap ve ona göre kazanç vergisine tâ- bi tutulacaktır. 5 — Bir bankada 20 lira aylık mak- tu ücretle çalışan bir kapıcı istihka- kının tamamı üzerinden kazanç ver- gisine tâbidir, bu muafiyetten istifa- de edemez. Muafiyet hükmü 120 kuruşa kadar olan yevmiyelere şamil olduğundan yevmiyesi bu miktarı geçen işçiler muafiyetten istifade edemezler. Bun- lar istihkaklarının tamamı üzerinden kazanç vergisine tâbi tutulurlar. Gelecek yazılarımızda İzahname- nin diğer esaslarından sırası ile bah- sedeceğiz. Tekirdağlılarla Edirneliler 1-1 berabere kaldılar Edirne li (Akşam) — Tekirdağ sporcularının daveti üzerine geçen ay oraya giden Edirnesporlular yapı- lan maçta Tekirdağlıları mağlüp et- mişlerdi. O zaman bir revanş maçı yapılması kararlaştırılmış olduğun- dan dün Tekirdağlılar 30 kişilik bir kafile halinde şehrimize gelmişler dir. Bugün öğleden sonra büyük bir seyirci kütlesi önünde yapılan re- vanş maçında İki taraf 1 - 1 berahe- Te kalmışlardır. ECE!.. Tefrika No. 97 HM ki bu adam, müthiş bir şeye karar vermiştir... Dehşetli bir intikam tab- losu hazırlamakla meşgul zihninde!., Bu sükünet, bu insanın tüylerini ür- perten lâkaydi, sanki hiç bir şey olmu- yormuş gibi bu sakin bakış ve konuş- ma yakında müthiş bir boranın patlı- yacağını açıkça göstermektedir... Bo- ra patlıyacak fakat nası! bir boradır bu, nasıl patlıyacak ve nasıl bir âfet vücude getirecek?.. Faruk, artık tam bir tevekkülle dört bir tarafından sımsıkı bağlı olduğu beton sütunun üstünde, başı omuzla- rının arasına düşmüş öyle duruyor... Aradan bir çok dakikalar geçmek- tedir... Polivas ağır adımlarla yüzba- şının yanına doğru yürüyor... Sigara hâlâ dudaklarında... Geliyor, tam önünde duruyor... — Eh yüzbaşı; şimdi hesap verme zamanı geldi. Söyle bakalım evvelâ, babamı niçin öldürdün? Faruk ta ayni soğuk kanlılıkla es- mer başını kaldırıyor. Onur yüzünde telâş hissi verecek tek bir çizgi yok. Sert bir cevap... AKŞAM kız kaçırma teşebbüsü Suçlu gelen bütün şahidlerin söylediklerini reddediyor Çatalcanın Arnavud köyünde İsma- | 4) adında bir delikanlı ayni köyde kom- | şusu Ademin 18 yaşındaki kızı Lütfi- yeyi sevmiş, evlenmek istemiş, fakat babası Âdem, kızını İsmaile vermiye- rek Hasan adında diğer bir delikan- kya nişanlamış. Lütfiyeyi çok seven İsmail bu işten fena halde hiddetlenmiş ve kendi ar- zusunu yerine getirmek için fırsat beklemeğe başlamış. Nihayet Lütfiye ile nişanlısı Hasa- nın evlendirilmeleri kararlaştırılmış ve Hasan düğün hazırlığı yapmak üze- Te bir gün İstanbula gelmiştir. Lütfiyenin elden kaçırılmasının ar- tık tahakkuk etmek üzere olduğunu gören İsmail, kararının tatbiki zama- nının geldiğini anlamış ve yanına yi- ne İsmail adında bir arkadaşını al- mış, o gün akşam Üzeri kendi evinin önünden köyün çeşmesine giden yol kenarına saklanarak akşam üzerleri $u almak üzere çeşmeye giden Lütfi- yenin yolunu beklemeğe başlamıştır. Biraz sonra Lütfiye, elinde su bakraç- larile önde, babası Âdem de manda- larını sürerek arkada gelirlerken, İs- mail birdenbire Lüttiyenin önüne çı- karak kızcağızın elindeki su bakraç- Yarını alıp atmış ve kızı belinden ku- caklıyarak kendi evine doğru sürükle- meğe başlamıştır. Bu âni taarruz kar- şısında Lütfiye; — Gabacığım, yetiş; beni kaçırıyor- Diye bağırmış, bunu duyan Âdem koşarak hâdiseye yetişmiştir. İsmail, Lütfiyeyi belinden sürüklerken Adem de kızının koluna yapışmış, o sırada İsmailin arkadaşı öteki İsmail işe ka- rışarak Ademin kolundan tutup kı- ını kurtarmasına mâni olmuştur. İsmail evinin kapısını açıp Lüttiye- yi içeriye soktuğu sırada Adem de öteki İsmailin elinden kurtularak koş- muş ve o da evin kapsından girmiştir, Merdiven başında âşık İsmall ile Adem bir hayli boğuştuktan sonra Adem kızını zorlukla kurtararak evine gö- türmüştür. Ertesi gün de bir arzuhal yazdmıp alâkadar makamlara müracaat et- miş, mahalli zabıtası ve adliyesi işe el koymuş, İsmail yakalanmışsa da arka- daşı İsmail o günden itibaren orta- dan kaybolmuştur. Lâzmgelen tahkikat ikmal edildik- ten sonra İsmail evrakile birlikte İs- tanbul ağır cez mahkemesine teslim edilmiştir. Mahkeme İsmailin mev- kufen muhakemesine başlamıştır. Ev- — Ölmesi icab ediyordu da onun içini. — Ya?. Ölmesi icab ediyordu ha?. Demek bunu saklamak lüzumunu bi- le hissetmiyorsun, korkmadan söylü- 'yorsun öyle mi? — Yaptığımız şeyi saklamak ve korkmak bizim âdetimiz değildir... — Bizim de yapılan cinayetleri kar- Şılıksız bırakmak âdetimiz değildir. — Olabilir!.. — Peki, niçin zavallı bir ihtiyarı o kopastca elin titremeden öldürdün, acımadın mı hiç?.. Kalbinde bir da- mar sızlamadı mı bu cinayeti işlerken?. — Ben onu öldürmeseydim, o beni — Başkasından da işittim bu hikâ- yeyil.. Kendini müdafaa etmek için doğrusu iyi bir masal icad etmişsin!.. — Biz kendimizi müdafaa etmek ih- tiyacını duyduğumuz zaman ancak bizim tarzımız değildir. Polivas, dudaklarını ısırarak gülü- yor. — Ne kadar soğuk kanlı konuşu- yorsun yüzbaşı?.. Hayret ediyorum, biç korkmuyorsun gallba?.. — Sorulan suallere ancak soğuk kanlı ve korkmıyan insanlar doğru — Peki, öyle olsun!.. Rumen zabiti, başını biran yana Tak okunduktan sonra İsmail suçları tamamile reddederek: — Hayır, ben böyle birşey yapma- dım. Lütfiyeyi seviyordum. O da be- nimle evlenmek istiyordu. O gün ak- şam üzeri yolda kendisini gördüm ve teklifim üzerine kendi arzusile benim evime geldi. Fakat babası buna razı olmadığı için zorla kızını alıp götür- dü, Ben kızı kaçırmadım. Demiştir. Davacı yerinde duran Lüt- diye ise kendisini İsmailin zorla kaçır- mak istediğini söyliyerek hâdiseyi yu- karıda yazdığımız şekilde anlatmıştır. Bundan sonra şahidler dinlenmiş, bun- lardan bir kısmı hâdiseyi görmedik- lerini ve sonradan Ademin vakayı kendilerine anlattığını söylemişlerdir. On, on iki yaşlarında Süleyman, Mus- tafa ve Ali adlarında üç çocuk da şa- hid olarak dinlenmişlerdir. Bunlar- dan Mustafa şunları söylemişlir: — Ben, Ali ve Süleymanla sokak- ta otururken Lütfiye önde, babası Adem de arksda yoldan geçiyorlardı. O sırada İsmail birdenbire Lütfiyenin önüne çıkarak elindeki bakraçları alıp yere attı ve kızı belinden yakala- yıp evine doğru Sürüklemeğe başladı. Lütfiye, «baba yetiş» diye bağırınca Adem koştu, o sırada diğer İsmail de geldi, üçü birden bir müddet boğuş- duktan sonra Adem ağa evin içinden Lütfiyeyi alıp çıktı. Diğerleri de ayni şeyleri anlatmış- sirdır. Suçlu İsmall bu şahidlerin söz- lerini kabul etmediğini söylemiştir. Bundan sonra Lütfiyenin babası Adem dinlenmiştir. Adem, ayakları çarıklı, beli kuşaklı, kırmızı mintanlı, ak sa- kallı, sevimli çehreli bir adam. Fötr şapkasını kapının önündeki arkadaş- larına vererek mahkemeye girdi. He- yecanlı bir ifade ile hâdiseyi şöyle an- lattı: — Kızım önde su götürüyor, ben de arkadan mandaları sürüyordum. Bir aralık Lütfiyenin, yetiş baba, diye hay- kırdığını duydum. Mandaları bırakıp koştum, bir de baktım ki, İsmaii ımı kucaklamış eve doğru sü: yor, Hemen üzerine atılarak kızımı kolundan tutup çekmeğe başladım. O sırada öteki İsmail de geldi, ve beni kolumdan tutup kızıma yardım etme- me mâni olmak istedi, Zorlukla onun elinden kurtularak tekrar koştum ve İsmali ile kızımın peşlerinden ben de eve girdim. İsmall orada beni taşla yaralamak istedi, ben de sopa ile ken- dimi müdafaa ettim ve epice boğuş- Tdöğrü çeviriyor... Kanepenin üzerin- de perişan bir halde uzanmış yatan kız kardeşinin yüzüne bakıyor... Kir- pikleri birdenbire ıslanıyor... — Ya, bu kızdan ne istedin, söyle bana bakayım?.. Haydi babam seni öldürecekti, sen daha evvel davrana- Tak onu öldürdün!.. Peki, fakat ya bu bedbaht kız sana ne yapmıştı?. Onu niçin kirlettin?.. Dar pantalon- Yu, kıvırcık saçlı bir sokak oğlam gibi hareket ederek, daha gözlerini hayata yeni açmış, tecrübesiz bir kızın gönlü- nü çalıp sonra onu bir köşeye fırlatıp atmaktan utanmadın mı?.. Üzerinde taşıdığın şu elbiseden, omuzlarında gezdirdiğin şu apuletlerden olsun biran yüzün kızarmadı mı?.. Rumen zabiti tükürür gibi Faruğun yüzüne bakıyor. — Sen bir insan değil bir avuç 80- kak çamurusun!,. Anlıyor musun; içi- ne çirkef karışmış bir sokak çamurul., Faruk birdenbire gözlerinin içine kadar kızarıyor... Dudaklarının tirtir titrediğini görüyoruz... Dişlerini sıkı- — Dua et ki ellerim, kollarım bağlı duruyorum burada!.. Yoksa o küstah 15 Temmuz 193 1937 izmirde. yeni binalar Belediye binasından bâşka hâl, çocuk hastânesi, şehir garajı yapılacak İzmir (Akşam) — İzmir belediyesi için Cumhuriyet meydanı ari €ski Fusr sahasında 300,000 bir belediye sarayi inşa ettirileceğini evvelce yazmıştık. Belediye bütçesi- nin darlığı yüzünden bu işe hemen üç yüz bin lira gibi mühim bir para sarfına imkân yoktur, onun için be- lediye sarayı binası, beş yılda tamam» lanacaktır. Bu seneki bütçede, bu iş için yirmi beş bin lira ayrıldığından ancak temeller merasimle atılacaktır, Blediye, bu yıl içinde yangın saha“ sında çocuk hastanesi ile şehir garâ- jı inşasına da başlıyacaktır. Bu in- $aat için de bütçe münasip mikdar- da tahsisat vardır. Bu mühim bina- Yarin da bu sene ancak temelleri alı- Jabiledektir. İnşaata, müteakip sene- lerde bütçelerde ayrılacak tahsisatla devam edilecektir. 220,000 liraya in- Şa edilecek merkezi hâl binası da ay“ ni tarzda inşa olunacaktır. 1 İzmir belediye reisi B. doktor Beh- çet Uz, enerjik çalışmasına devam et- mektedir. Denebilir ki, İzmir şehri, şimdiye kadar böyle çalışkan bir be- lediye reisi görmemiştir. Kısa bir za- manda şehirde yapılan muhtelif imar hareketleri, takdirle karşılanmakta- dır, Bu işler, paradan ziyade enerji ve idare Je yapıldığı için ayrı bir kıy- 'met taşımaktadır. < Uyuşturucu maddeler inhisarının faaliyeti Ankara 14 (Hu- susi) — Uyuştu- $ rucu maddeler inhisarının 1936 1947 senesi zar- fındaki faaliyeti neticesi (oolarak afyon satışınız ” arttığı gibi, keli- tesi de yüksel miştir. İktisat vekâleti bu vaziyet ki sında, mü umumi Hamza ; Osman Erkan ile B. Hamza Osman muavini o Şakir Erkan Turalıya bir takdirname göndermiş- tir, madan sonra kızımı alıp kurtardım. Bay reis, şimdi burada ailemizin na- musunu istiyorum. ş İsmail bunun sözlerini de kabul et- memiş ve gelmiyen şahidlerin çağrıl- ması için muhakeme başka güne br rakılmıştır. Fakat sabret... Dağıtmak, öğretmek Sırası s€nin değil benim şimdi!.. Hem ben senin çeneni değil, bütün hayatını, ömrünü, istikbalini odağıtacağım!, Acele etme!., b Öbür tarafta Maryora, yavaş yavaş İ kendine gelmektedir... Düz siyah saç“ larının bir gece gibi örttüğü esmer yüzü, sabahın ilk ışıkları içinde bir ölü derisi korkunçluğu ile parlıyor... Çenesinin üzerinde pıhtılaşmış kan damlaları var... İnliyor... Gene Polivasın uğursuz, boğuk se sini işitiyoruz. — Yüzbaşı; biran doğru söyliyece- ğinize inanarak soruyorum... Kız kar- deşimle aranızdaki münasebetin dere- cesi nedir?.. Söyleyin bana!.. Faruk, biran duraklıyor... Gözlerin“ de dumarlı bir bakış... — Kardeşinizle!... Sözünü tamamlıyamıyor... Maryo” ra, yattığı kanepenin kenarlarını tu- tarak birdenbire ayağa kalkıyor... İçi, yaşlarla dolu yeşil gözlerini, kardeşis, nin gözlerine dikiyor... i — Dur Polivas; bu sualin cevabini, ben vereyim sanal... r Diye sendeliyerek ona doğru yürü“ çeneni bir domuz çenesi dağıtır gibi dağıtarak bir Türk zabitine hakaret etmenin mânasını öğretirdim sanal. — Dağıtırdın, öğretirdin, doğrul. meğe çalışıyor... Kapakları mış gözler, dağınık saçlar, üstü kanlı lekelerle dolu esmer bir yüz... - — Polivas; an ban, iz bri mizi! (Arkası var)