» ——— ————m——<——<——©—©©—0—<——<©———————-—< «Cc —<<——<—C——<———<—— 15 Temmuz 1887, Şeret Nail şimdi yetmişine yaklaş- mıştı, Yüzü çok buruşmuş; başında tek tel saç kalmamıştı, Halbuki Şe- ref Nail gençliğinde son derece güzel bir adammış. onun güzelliği Adeta dillere destanmış Hattâ bir ismi «Güzel Şeref» bir ismi de «Sırmasâç Şeref» miş. Bazıları da «Çapkın Şe- ref» derlermiş. şimdi ne güzellikten eser kalmıştı, ne de o eski sırma 840- lardan... Vaktile güzel Şeref ne genç kadınların yüreklerini yakmış. cn güzel kadınlar onun uğrunda ne çil gınlıklar yapmamışlar... Fakat şim- di?... O eski günler tamamile bir ma” sal olmuş.. İşin tuhafı yüzü bumburuşuk oi duğu, başında tek tel saç kalmadığı halde bu yetmişlik ihtiyarm adı «Gü- gel Şeref» «Sırmasaç Şeref» «Çapkın Beref» di. Güzel Şeref dünyada hiç bir şeye yanmıyordu, ne gençliğinin, güzelliğinin bir rüya gibi UÇUP Bİ mesine, ne de vaktile bir tutam Sir” ma saçı uğrunda en güzel kadınları gileden çıkartan güzel başının dam- dazlak kalmasına... Onun içerlediği - tek bir şey vardı. Oda şu idi: Bazan genç kızlar, muzip bazı genç kadınlar ona israr ediyorlardı: — Kuzum size neden «Çapkın Şe- ref» ismini koymuşlar. sizin nereniz çapkın?. diye sorarlardı. İşte o zaman Güzel Şerefin, çapkın Rerefin Sırmasaç Şerefin kan tepesi- ne sıçrardı, fakat kendine hâkim olur: — Eeee. siz vaktile beni görseydi” niz, derdi, acaba şimdiki gençlerin kaçını birden yan cebimden şöylece çıkarırdım.. benim yaktığım kadın kalblerini bir araya toplasan gönül den tepe olurdu., heygidi hey. Bu söz üzerine bütün genç kızlar, bütün genç kadınlar kahkahayı Ko- parırlardı. Katıla katıla, gözlerinden yaş boşanırcasına, gülerler, gülerler- di, İşte o zaman Güzel Şeref hidde- tinden kuduracak gibi olurdu: Halbuki onlar kahkahalar arasin- da sorarlardı: — Sahi mi çapkındınız? Siz mi?. 5iz?.. Güzel Şeref hiddetle cevab verirdi: — Evet. ben!, Beğenemedinz mi? Ben çapkındım. Kahkahalar gene ayuka çıkıyordu. O zaman coşar, aşkı uğrunda de- Hliklere kalkışan kadınların macerâ” &ını birer birer anlatırdı.. lâkin kim dinler?.. Kim me Arada bir de sorar! : — Peki, size niçin Sırmasaç Şeref derlerdi?. ; Sırmasaç Şeref derhal cevab verdi: — Sırma gibi saçlarım vardı da Bir kahkaha gümbürtüsü kopardı. kadınlar: ” ei inanamayız.. hakika- ten sizin vaktile saçlarınız var miy- di?... i — Tabii vardı ya... Saçsız değil- dim ya... Vaktile hem de nasıl saç- larım vardı!... İşte Güzel Şeref, Çapkın Şeref, Sır- masaç Şeref buna Bu gençlerin son derece parlak mâ- gislne, eski güzelliğine, eski tatlı ma- ceralarına, eski sırma saçlarına inan- mamalarına... z Ah mümkün olsaydı da eski hali- Her akşam bir hikâye daha nl, eski güzelliğini bugünkü şu genç | kızlar, genç kadınlara gösterebilsey- ai Aksi gibi eski, parlak, güzel devir- lerine aid bir tek fotoğrafı da yoktu. On sene evvelki bir yangında bütün #vrakı, bütün fotoğrafları yanıp kül olmuştu. Ah şimdi bu fotoğraflar olsaydı mühim bir güzellik vesikası olarak önüne gelene gösterirdi. işte o Z8- man kimse ağzını açıp da: — Sen vaktile güzel değilmişsin.. dlyemezdi... Şeref Nail bir gün Ga latada eski bir fotoğrafçının önün- den geçerken tepesinden büyük bir çivi ile yere kakılmış gibi dura kaldı. Gözleri camekânda bir resme takı- ıp kalmıştı. Bu resim onun gençliği ne ne kadar benziyordu. Resim ay- Den şimdiki halinin çok güzeli idi. Bimdiki halinin saçlısı, şimdiki hali- hin çok genci idi... Bir anda kafasının içinde şimşek gibi bir fikir çaktı, Bu resimden isti- fade etmek!., Sırmasaç Şeref fena tutulurdu. | Bu resmi kendi gençlik fotoğrafı diye gösterse kim itiraz ederdi ki?.. Vakıa resmin giyinişi. kendi zama- nındaki modaya katiyen uygun değil- di, Kibise aynen bugünün erkek mo- dasına uygundu. Fakat bütün bun- ların ne zararı vardı? Nihayet: — Ben o zaman öyle bir elbise yap- tırmıştım. Zaten tarih tekerrürden ibaret değil midir? Eski modaler ni- bayet dönüp dolaşıp yeni moda olmı- yor mu?, derdi. > Hemen fotoğrafçıya girdi. İs tediği resmi söyledi. Fotoğrafçı ev- velâ resmi satmağa razı olmadı. Fa- ket sonra bol parayı görünce Şeref Nalle istediği resmi verdi. Artık Şeref Nall istediğini eline ge- girmişti.. resmi çerçeveletti. Duvara astı. Kim sorsa: — Efendim diyordu, bizim otuz se- ne evvelki resim. otuz sene evvelki halimiz işte.. diyordu. O zaman heyretle takdirle: — Fevkalâde. fevkalâde... Haki- katen vaktile bir harika imişsiniz.... — Şu saçları! bakınız. sahiden de size «Sırmasaç Şeref» demelerinde haklı imişler.. — «Güzel Şeref» demelerinde isa- bet etmişler... Gibi sözler yükseliyordu. Artık genç kadınlar, genç kızlar o eski macera- larını anlatırken; .— Dünyada inanamayız bunlara... diyemiyorlardı.. Şeref Nail ne söylese inanıyorlar ve dinliyorlardı... Güzel Şeref de bu halden mem- nundu. Kendisini bu saadete ulaştı- ran meçhul resme âdeta şefkatle ba- kıyordu. Bir gün Şeref Nail evinde bir çay ziyafeti verdi. Bu çaya birçok kadın- lar, genç kızlar davetli idi. Genç kızlardan biri nişanlısı Kad- ri ile gelmişti. - Şeret Nail Kadrinin yüzüne ba- kınca donakaldı . Kadri de şaşırmıştı. Duvardaki resme bakıp: — A... diye bağırdı. burada benim Kendine beyhude yere eziyet ediyor NEVROZIN Varken ıstırab çekilir mi ? ve ağrı, sızı, sancılarla nezleye romatizmaya karşı : Size tam bir gençlik ve saçlarınıza yeni bir » kat'iyetle önüne geçer 15 Temmuz 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı; 1230 Plâkin Türk musikisi, 12,60 dis, 13,05 Muh- telif plâk yatı, 14,00 Son. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkia dans musikisi, 190: Spor müsahabeler getik tarafından, 20 ve tarafından “Türk musikisi ve halk şark lan, 2030: Ömer Rıza t n arab söy Safiye va arkadı | fından “Türk musikisi v Kk şari | (Saat ayan), 2115: RA: 22,5: | Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün | İ programı, 80: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23: SON 16 Temmuz 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 1305: Muh- telif plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1830: musikisi, 19: Labişin bir komedisi, 20: Fa- sil saz heyeti, 2030: Ömer Rıza tarafın- dan arabca söylev, 20,45: Fasıl saz heyeti. (Saat ayarı), 2115: ORKRSTRA: 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23: SON. - Dikkat Türkiyedeki bütün belediyelere ve ticaret odalarına: Türkofis memleketteki iç tica- reli çoğaltacak iyi bir usul bulmuş- tur: Bütün belediyeler ve Ticaret odaları kendi sahalarında çıkan ve o sahaya has olan malları halkımıza ilân edecekler, memle. ketimizin her tarafındaki müş- teriler de bunlar hakkında fikir edinerek doğrudandoğruya siya rişlerde bulunabileceklerdir. Gazetemiz, bu hayırlı teşehbü- se yardım etmek üzere, Belediye- ler ve Ticaret odaları tarafından İ gönderilecek kısa ilânları memnu- niyetle ücretsiz olarak sahileleri- ne dercedecektir. Malların evsafı- nı ve hangi adrese ne şernitle si- pariş verileceğini tasrih ediniz | Pükla dans resmim ne arıyor?.. Hakikaten duvardaki resim Kadri- nin resmi idi, O günden sonra Şeref Nail hiç kimseye eski günlerinden, eski güzelliğinden, sırma saçlarından ve çapkınlıklarından bahsedemiyor. (Bir yıldız) BAŞ, DiŞ ağrıları üşütmekten mütevellid bütün hayat kazandırır! Optamin saç eksiri Saç dökülmesini | Kubilây Akboğayı Pekine çekmişti. Optamin saç eksiri Saç köklerini kuvvetlendirir KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 111 Harp oyunu başlamıştı.. Sarayın önün- deki meydanda, Moğol kuvvetleri ikiye ayrılmıştı. Acaba hangi taraf üstün gelecekti ! Moğol ve düşman kuvvetleri güyâ karşı karşıya gelmiş gibi yumruk yumruğa, göğüs göğüse döğüşecek- ler, Kubilây bu döğüşü yüksek bir yerden seyir ve idure edecektir. İlk önce iki tarafın kumandanları seçildi ve kumandanlara şu kısa emirler verildi: «i Her iki taraftan da bir- birine kıyasıya vuruşlar yapıl- uyacak, — Göz göre göre bir şey kaybet- mek istiyorsunuz, hakanım! — Harbin sonu Akboğanın galibi- yetile bitecek. Böyle olursa ne kay- bedersin? , — Ne isterseniz? — Evindeki cariyelerden ellisini azad etmeni İstiyorum. Bemga bahadır başını önüne eğe- rek: «2 — Harp oyununda iki ta- Dedi, rafın döğüş ve mukavemet Kubilây: kabiliyetini ölçeceğim için, en — Ya sen ne istersin? giyade sürat, zekâ ve manevra Diye sordu. oyunlarını tedkik edeceğim.» İhtiyar vezir: Kubilây yüksek bir kulenin üs- tünde Semga bahadırla birlikte ayak- ta duruyordu. Her iki cepheye de ayni değer ve kabiliyette kumandanlar ve zabitler seçilmişti. Harp oyunu her iki tarafın birbi- rine hücumile - bir meydan muhare- besi şeklinde başlamıştı. Kubilây elindeki beyaz mendili sal- lamakla hücum işaretini vermiş bu- Tunuyordu. Cenk meydanı gerçekten müthiş bir harp yerini andırıyordu. Moğol askeri uzun asırlardanberi yalnız koluna ve yumruğunun kuvve- tine güvenen bir muhariptii O bu oyunda bütün kuvvet ve cesaretini göstermeğe hazırlanmıştı. Sağ cenaha general (Liyo) ku- manda ediyordu, Düşman kuman- danı da (Akboğa) idi. Bu kumandan- ların ikisi de Japon Selerine İş tirâk etmiş çok değerli askerlerdi. Akboğa, Cin-Kinin rakibi olduğun- dan, Cin-Kin Koraya gider gitmez, -— EMİ cariyeye karşılık, bir cari- yenizi istiyorum! diye cevap verdi. Kubilây, Semganm yüzüne hay- retle baktı: — Bu yaştan sonra cariyeyi ne yâ- pacaksın? Yeğenim 'Tergun'a alacağım., — Pek'dlü. İstediğin cariyeyi ve- rTeceğim! Cenk meydanında müthiş bir kay- naşma vardı. Semga bahadır bu heyecanlı sah- neyi dikkatle seyreden Kubilâyın ku- lağına eğildi: — Bu cariyenin adını şimdiden söylememe müsaade eder misiniz, bakanım? — General Liyonun atılışları çok kuvvetli, Söyle bakalım. — Şi-Yamayı yeğenime vermenizi istiyorum. Eğer bahsi kaybederseniz... Kubilây kaşlarını çattı: — Sen de mi bir Japon kızını ba- na çok görüyosun, Semga? Ve başımı cenk meydanına çevire- rek ilâve etti; — Peki. Söz veriyorum: Genersl Liyo harp oyununda muzaffer olur- sa, Şi-Yamayı yeğenin 'Tergun'a ve- Teceğim. Oyunda bahsi kimler Kubilâyın arkasında duran hassa kumandanı Terlan, Şanga ile konu- şuyordu: — Ben Liyonun galip göleceğini umuyorum... sen ne dersin? — Liyo mu dedin? O artık ihti- kazandı? yarladı, Şanga! Ben Akboğanın har- bi kazanacağından çok eminim.. Akşama doğru harp oyununun ne- — Bahse tutuşalım mı? ticesi anlaşıldı. General Liyonun kuvvetleri mey- dandaki bütün tepecikleri yıkarak öte tarafa geçmeğe ve hasımlarını yenmeğe muvaffak olmuştu. — Ne istersen., Akboğa harbi ka- zanacak. — Pek âlâ. Sen öyle san! Eğer Liyo kazanırsa, bana bindiğin atı ve- rir misin? Her taraftan: Terlan tereddüt o etmeden cevip — Yaşasın Liyo.. sesleri yükseli- verdi: yordu. — Veririm. hem de üstündeki de- di eğer takımile beraber. — Âlâ, Sen ne istersin benden? Terlan gülümsedi: — Benimki çok kolay, Kızınız Ti- 'Madan (tasa bakmanın sırrı) mı öğ“ rTenmek istiyorum! "Tarhan birdenbire şaşaladı: — Bu da istenecek bir şey midir, oğul! Ti-Yama bu sırrı kimseye söy- Jemez.. — Cenk bahsinde kaybettiğinizi ve bana söz verdiğinizi söylerseniz, uma- rım ki reddetmez..! Tarhan Şanga, general Liyonun harbi kazanacağından o kadar emin- di kl. Meydanda sağ cenahın kuvvetli saldırışlarını görünce fazla düşünme- ğe lüzum bile görmedi: — Peki, dedi, bahsi kaybedersem, kızıma, (tılmıslı tas) ın sırrını sana öğretmesi için rica edeceğim. Kubilây da harplerde bahse giriş- mekten çok hoşlanırdı. Semga baha- dıra Liyonun akınlarını göstererek: — İhtiyar, fakat, yaman asker.. Diye mırıldandı. Her iki tarafı da dikkatle takip ediyordu. Bir aralık: — Semga! - diye seslendi - hangi taraf kazanacak? — Bengi tarafın kazanacağını sor- mağa lüzum var mı, hakanım? Oyun kendini gösteriyor. — Liyo kazanacak demek İstiyor- Bu harp oyununda Akboğanın da büyük yararlıkları görülmüştü. Fa- kat, ne de olsa general Liyo eski ve tecrübeli bir askerdi. Liyo, o güne kadar hangi harbe gitmiş te muzaffer dönmemişti? Kubilây bu neticeden memnun- du. O zaten: «Hangi taraf kazanırsa kazansın, gene biz kazandık demek- tir!» diyordu. Sağ cenah kuvvetleri üstün gelin ce, hakan kendilerine teşekkür etmiş ve öteki fırkayı da selâmlamayı ih- mal etmemişti. Kubilây bu harp oyununda Akbo- ğanın muzaffe: olacağından o kadar emindi ki.. Semga bahadırla tutuş- yi bile göze almıştı. Çünkü o Akbo- ganın yeni Japon plânını tatbik ede- ları durduracak bir varlık göstereces gini sanıyordu. Filhakika Akboğanın tatbik ettiği Japon plânının hayrete değer cihetleri vardı. Kubilây ona gür venmeseydi, Şi-Yamayı bahse koyar miydi? *ğ Bu bahiste en çok sevinen biri varsa, o da hassa zabiti Tergun idi. Semga bahadır, yeğeninin bu kas dını me kadar çok sevdiğini biliyor« du. İhtiyar vezir her zaman bu fir“ satı ele geçiremiyeceğini anlayınca bahiste Şi-Yamayı öne sürmüştü. Kubilâiy bu çok sevdiği gözdesini verecekti? , sun, öyle mi? Terguna nesil ği — Evet. Şimdi bütün saray erkân ve büs — Ben Akboğa üstün gelecek di- | tün harem kadınları bunu merak i yorum, Bahse tutuşur musun benim: | ediyor: “ e? (Arkası var), i 4, ğ ia # yi e m m gale oi — MM tuğu bahiste Şi-Yamayı feda etme- |