15 Temmuz 1937 AKŞAM SİYASI İCMAL: Filistinin üçe ayrılması , İngiltere hükümeti Mületler cemi yeti kitabetine bildirdiği bir nolada Pilistinde İngiltere kralı namına tah- kikat ve tedkikat yapan ve lord Peel tarafından riyaset edilen komisyonun. tanzim eylediği raporun ve bu memle- ketin Yahudi ve Arap devletleri ve dür t giliz mandası olarak tç parça- : için yaplığı tavsiyenin la toplanacak olan datmi müzakere r komisyonunda nesini istemiştir. konil$yonda İtalya da âzadır. Httâ İtalyan murahhası şimdi manda lar komisyonunun relsi bulunuyor. İngiltere, komisyonun vakit geçirmek” sizin tedkiklerini yapıp gelecek eylülün onunda taplanacak olan Milletler ce- miyeti meclisine miltaldasını bildirme- sini istemiştir. Meclis, isterse Mandalar komisyo- nunun daha derin ve uzun boylu ted- kikat yapmasına İngilterenin bir idi. razı olmadığı da notaya ilâve miştir. Bu nota ile Filistin meselesi heye- ti umumiyesi ile Milletler cemiyetine intikal etmiş oluyor. Bu milessese, Pi listinin kati âkıbetini tayin etmezden evvel yalnız İngilterenin ve bunun teşkil ettiği komisyonun bulduğu ne- amaaa #iceleri ve yaptığı tavsiyeleri nazarı itibare almakla kalmayıp ayni zaman da diğer devletlerin fikir ve mütalâa- İ Tarını be meselede alâkadar Arap âle- mi ile muhtelif Yahudi teşekkülleri- nin dileklerini de dikkate alacaktır. İngiliz komisyonunun raporu bü- tün Yahudi âlemini heyecana dik sürmüştür. Füvaki Lehistan. Yahudi- leri yeni Yahudi hükümetine bir mil- yon. yeni muhacir gönederebileceğini tahmin ederek bir derece memnundur- lar. Fakat garbi Avrupa ve bütün Amerika Yahudi âlemleri Filistinin taksimine karşı isyan etmiştir. Arap dünyası ise hep birden ayak- landı. Mısır Arapları Filistin sahille- yinin kâmilen bir Yahudi devletine verilmesini, büyük Arap imparatorlu- ğunun kalbgâhına sokulmuş bir han- çer addederek protesto etmişlerdir. Fas, Cezayir ve Tunus Arap halkları bu tesviye suretine şiddetle itiraz et- tiler. İrak dahil olduğu halde milsta- kit ve nim müstakil umum Arap hü- kümdar ve hükümetleri Filistinde bir Yahudi devletinin kurulması tasavvu- runa karşı harekete geçmişlerdir. Bu suretle Filistin bir dünya politikası meselesi olmuştur. Feyzullah Kazan Konuşanları 460 milyon KİŞİ sayarsak: En çok konuşulan dil almancadır e set eki a Dil profesörü yeryüzünde 120 muhtelif dil konuşul maktadır. Bu 120 dil, resmen tanm- | mış olan dillerdir. Gene bu profesöre göre, konuşan” lar 460 mülyon kişi olarak tahdid edi* lirse ana dili olarak en fazla konuşu” lan dil almancadır. 81 milyon kişinin almanca ana dilidir. Almancadan sonra 71 milyon kişi ay Vitamin Gıda lâfı oldu mu her halde vita- min lâfı da geçer. Pek çok kişi artık vitamin sözü dinlemekten bıktı. Hat- tâ alay etmiye bile başladılar. Fa- kat vitamin alaya gelecek bir şey de- ğildir. İnsan için hayati ehemmiyeti | vardır. Sade gıda için değil, sadece enerji için hattâ görebilmek için de vitamin lâzım olduğu meydana çık- muştır. Hattâ ufak çocukların ©0- | ğunda göz sakatlığının vitamin ek- sikliğinden “İleri geldiği sabit olmuş tur. Bunun için de Amerikalılar bir makine icad etmişler: Bu makine ç0- cuğun görüş kabiliyetinin vitamin eksikliğinden müteessir olup olmadı- ğını ölçmektedir. Gözde «poupre visuel> denilen bir madde vardır. Bu madde ziyanın te- siri ile yok olmaktadır. Fakat vita- min kuvveti ile yeniden canlanır, yeniden vücut bulur. İşte (o vitamin oyemiyenler bu *poupre visuel» siz kalırlar, Gözleri görmez olur. Bu makine İle resimde görüldüğü gibi çocuğun gözü mus- yene edilebilmekte, vitamin mikdarı Anlaşılmaktadır. bay Tesmiere'e göre, il le rusca ikinci geliyor. İngilizceyi ana dil olarak kullanan- ların sayısı 47 milyon, fransızcayı ana dil olarak kullananların sayısı da | 40 milyondur. Bunlardan sonra konuşulan diller sırasile şunlardır. Ukraynaca 34 mil yon, polonyaca 28 milyon, türkçe 16 milyon, İspanyolca 15 milyon, ma- carca 10 milyon, sırpca 9 milyon. carca 10 milyon, Sırpca 9 milyon. Bardakla değil saatle Teksasta bir türlü işlemiyen bir bi- rahane, bugün “hıncahınç doluyor- muş... Nasıl olmuş bu iş? Birahane sahibi kapısına şu yafta- yı yapıştırmış: Bu birahaneye gelen- ler, 60 sent mukabili 60 dakika iste- dikleri kadar bira içebilirler. Bardak başına para alınmıyacaktır. Bunu duyan halk, birahaneye hü- cum etmiş, Artık dolup dolup boşalı- yormuş... Her halde Teksaslılar içkiye fazla düşkün olmasalar gerek. Bizde böyle bir şey yapılsa, birahane sahibi 60 da- kikada iflâş eder. Bir mukavele bir dava Prag mahkemelerinden birinde, bu- güne kadar duyulmamış bir ayrılık davası görüldü. Davacı erkekti. Karısı yok yere kavga çıkarmış ve kavga esnasında adamın suratına çürük yumurta at- mıştı .. Adamın gözü çıkmıştı... Karı kocayı ayırmak için bu kâfi sebeptir değil mi?... Halbuki mahke- me ayrılık kararı veremedi. Kadının avukatı ortaya bir mukavele koydu. Bu karı kocanın 1935 de imzaladık. ları evlenme mukavelesiydi ve bir maddesinde deniyordu ki: -— Kadın, kocası canını sıkacak olursa, onun suratına bir yumurta tabilir!... Ancak hâkimleri düşündüren bir İ nokta var. Mukavelede yumurtanın çürük olacağı tasrih edilmiyor ve yu- murta atıldığı takdirde göz çıkarsa mesuliyetin kime ait olacağı da yazıl. miyor. Kadının avukatı ise; — Çürük yumurta ile bir gözü çık- tı, ya sağlam yumurta atsaydık, de- mek kafası kırılacakmış!,. diyor, Çanta hırsızı Çantayı kapıp kaçarken yakalandı Mübeşşer adında elli beş yaşlarında bir kadın Alemdar caddesinde bir ah- babına misafirliğe gitmiş, evin kapi- sını çalmağa başlamıştır. O sırada koşarak gelen bir sdam bayan Mübeş- şerin yanına sokulmuş ve birdenbirâ kadının elindeki çantayı kapıp kaç- mıştır. Bayan Mübeşşer içinde kırk liradan fazla parası bulunan çantasının aşi- rıldığını görünce telâş içinde bağırma» ğa başlamıştır. Bunu duyan polisler yetişerek kaç- makta olan hırsızı elinde çanta İle yakalamışlardır. Bunun, Mustafa a- dında biri olduğu anlaşılmıştır. Mustafa, dün Sullanahmed üçüncü sulh ceza mahkemesinde muhakeme edilmiş, suçunu itiraf ederek: — On beş gün evvel Samsundan gel- dim. Bir müddet Cibali fabrikasında çalıştıktan sonra işsiz kaldım. Hiç pa- ram yoktu. Alemdar caddesinden ge- çerken kadının elindeki çantayı gö- rünce dayanamadım ve kapıp kaçtım., Demiştir. Suçlu Mustafanın sabıka- sının sorulmasına karar verilerek mu- hakeme başka güne bırakılmıştır. .Altmışlık bir katil İK arısının kardeşini öldüren hacı Ahmed 18 seneye mahküm oldu Stvas 12 (Akşam) — Bundan bir müddet evvel Sivasa bağlı Kildik kö- yünün Hacı Ahmed çilliğinde bir cinayet işlenmiş, çifliğin sahibi 60 lık hacı Ahmed üvey kardeşi Veyselin karısı Şerifeyi bir Alman filintesile öldürmüştü, Cereyan eden muhakeme netice- lenmiş, katil Ahmed 18 sene ağır ha- pis cezasına maliküm olmuştur. Hacı Ahmedin kardeşi karısı Şeri- eyi sevdiği ve Şerife yüz vermediği için öldürdüğü anlaşılmıştır. İki hırsızın! muhakemesi Bundan bir müddet evvel Ameri- kan kız kollejinden yazı makinesi ve- saire, Bebek erkek kollejinden İngilte- reden hususi surette gelirtilmiş kan- serveler, Rumelihisarında Amerika İ konsolosunun evihden gümüş kaşık takımı, Mecidiyeköyü civarında Er- tuğrul Muhsinin garajından lâstik ve- saire çalmaktan suçlu Ahmed ile ar- kadaşı Nikonun muhakemelerine dün asliye ceza mahkemesinde başlanmış» tır. Muhakemede Ahmed suçun bir kıs- mıni itiraf ederek kız ve erkek kollej- lerile Amerika konsoloshanesinden eş- ya çaldığını, fakat diğer hırsızlıklar. İ dan haberi olmadığını, çaldığı eşya dan bir kısmını da arkadaşı Niko va- sıtasile sattınğını söylemiştir, Şahid olarak dinlenen polis memurs ları da Ahmedi yakaladıkları zaman çaldığı eşyayı Hürriyet tepesinde Mah- mud Şevket paşanın mezarının yanı» na gömdüğünü söylediğini ve hakika- ten orada toprak altından bir miktar eşya çıkardıklarını, bir kısım eşyayı da Ahmedin odasında bulduklarını, Ahmedin arkadaşı Nikoyu da Ahmed tarafından çalınmış bir gramofonu sâ- tarken yakaladıklarını bildirmişlerdir. Gelmiyen şahidlerin çağırılması için muhakeme başka güne bırakılmıştır. Emniyet memurlukları mua- melâtını teftiş İstanbulda bulunan üç emniyet müfettişi, vilâyet dahilindeki emni- yet memurlukları muamelâtını tef- tiş etmektedir. Teftişler Ağustos ni- hayetine kadar sürecektir. 16 Temmuz cuma Saat 17 de, Kadıköyünde, Süreyya sineması salo- nunda, Frigidaire'de Dondurma yapma dersi verilecektir. Giriş serbesttir, | Boğazdan bir görünüş Körfezden yukarıya doğru kıvrılıp, gene Boğazın en eski ve tarihi yalıla- rından olan Hariciye Nazırı Saffet pa- şanın yıkılmağa yüz tutan yalısının önünden geçerek Kanlıcaya varılır. Kanlıca bir vakitler memleket âyan ve kibarından pek çoklarının sayfiye- si idi. Bu rağbet ve şöhretin eskiliği- ni düşünün ki, Kanlıca vapur iskele- sinin hemen arkasındaki ufacık mey- danlıkta İskenderpaşa camisi adını taşıyan şirin bir mescid vardır ki, Ka- nuni Süleyman zamanında yapılmış ve mimar Sinanın eseridir, Bu kıymetli Türk sanat abidesi bugün, çirkin bir binanın arkasına gizlenmiştir. Duyduğuma göre bu binanın sahibi bulunan Şirketi Hay- riye, eğer kendisine taviz olarak Ana- doluhisarı vapur iskelesindeki mey- dandan biraz yer verilirse, binayı yi- kılmak üzere belediyeye terketmek teklifinde bulunmuş. Altı senedir, bu teklifin müsbet neticeye varması için uğraşıldığı halde, belediyenin, mimar Sinandan daha meşhur olan savsak- lama itiyadı burada da galebe ederek, İskenderpaşa camisini bu halde br rakımağa sebep olmuş. Yeni belediye relsi vekilimiz bay Şükrünün enerjik seciyelerinden bu işin intacını ve ca- minin hâlâsını bekleriz. Kanlıcanın kırlarında yetişen ko- kulu ve yağlı otlarla beslenen inekle- rin verdikleri süt, İsviçre sütleri aya» rındadır. Bu Sütler sayesinde Kanlı- canın yoğurtu meşhur olmuştur, Na- sıl olmaz ki, bu-yoğurt hakikaten bir lezzet harikasıdır, Göztepe suyunun membaı da Kanlı- cadadır. Köyün ana caddesini takip ederken, körfeze kıvrılan noktada, bostanların yanından sola dönen yoldan Necip paşa korusuna ve Yi- lanlıbağa gidilir. Buraları, babalari- mızın tenezzüh yerleri idi. Ailece ve yemeklerle gidilir, ulu kestaneliklerin kuytu gölgelerinde safa sürülürdü. Topluca gezinti yapmaktan zevk alanların, bu yerlere güzel ve eğlen- celi yürüyüşler yapabileceklerini ha- tırlatırım, Geçen mektubumda, Anadoluhisa- rından bahsederken, Kanlıca yolu üzerinde kâin, tarihi, «Meşruta yalıyı zikretmeyi unutmuşum. Bunun son- radan farkına varıp kendi kendimi tekdir ettim. Bu yalıya «Amcazade Hüseyin paşa yalısır da deniyor. Boğazın, bugün ayakta kalmış en eski yalısıdır. Kay- narcı veya Kaynarca muahedesi bu- rada imzalanmıştır. Şimdi görülen, yalnız bu yalının selâmlık kısmıdır, Denize doğru uzanan ve kazıklar üze- rinde tutturulmuş büyük salonunda» ki tavanın nakşi harikulâdedir. Abdülâziz ve kısmen de İkinci Ab- dülhamid devirlerinin koca sadraza- mı ve Hariciye Nazırı Keçecizade F'u- ad paşanın da yalısı Kanlıcada idi. Zamanına göre fevkalâde avrupal bir zat olan Fuad paşa merhum fran- sızcayı çok iyi bilir ve bir Parisli gibi bu lisana hâkim olurmuş. Bir gün, yalısında, elçilere ziyafet veriyormuş. Yemekten sonra, davet- Wer, bir Türk evinin taksimatı ve tezyinatını görmek arzu etmişler, Fu- selâmlığı haremden ayırd eden <Ma- beyin kapısısnın önüne geldikleri si- rada, süferadan biri gaflete, kapının tokmağına, el uzatınca, Fuad paşa bu zatın kolunu nazikâne tutarak, fran- sızca: — Pardon, M. 1'Ambassadeur, vOUs oubliez gue vous n'ötes accröditğ gu'- auprös de la Porte: (Affedersiniz, elçi bey. Yalnız kapi- nın «Babyâlinin» nezdinde memur bu- Tunduğunuzu unutuyorsunuz!) de Bu zarif ve nükteli telmih ile, hare- me girilemez olduğunu dilomaiça İ- fade eylemiş. Gene Kanlıcadan Çubuklıya gider- ken, yalı boyunda ve burunda esbak 'Trablusgarb valisi Ahmed Rasim paşanın yalısı vardır ki şimdi ilk mek- tebtir. Boğazın en sinsi akıntısı bu yalının önünde, Çifte kandiller diye tanınan fenerde, arkasına düşen sırttadır. Yazın en sıcak günlerinde, bu nok- tada püfür püfür rüzgâr eksik olmaz. En leziz izmarid ve istavrit balıkları da, buradaki rıhtamın önünde adetâ kaynar ve kamışla, sahilden kolayca avlanır. Kanlıcayi müteakip olan köy «*Çu- buklusdur. Çubuklu sahile yayılmış değildir. İçeriye dereye doğru ve sağ- lı sollu yamaçlara uzanmıştır. Göztepe ayarındaki suyu ile, Çu- buklu da, bir vakitler pek çok ziyaret- çi çekerdi. Son Osmanlı devrinin en yüksek kültür simalarından maarif nazını Münif ve nafia nazırı Mahmud Ce- İâleddin paşaların burada yalıları vardı. Münif paşa yalısını, enfes ve cesim korusile birlikte satın alan sa- bık Mısır Hidiyi Abbas Hilmi paşa, tepede yüksek kuleli, kocaman bir kasır inşa ettirdi ki bugün İstanbul belediyesinin malidır. Muhterem mebusumuz ve büyük arkeolog ve tarih üstadımız bay Halil Etem, senelerce, çetin ve uzun mesai ile mahmul dimağını yazları Çubuk- Iudaki yalısında dinlendirir. Böylece, Çubuklunun, enlellektü- eller için en uygun bir vaha olduğu en salâhiyetli kimseler tarafından filen teyid edilmiş demektir. Kanlıca körfezi lüfer yatağıdır. Çu- buklu önlerinde, ilkabaharda en lesis pisi ve kalkan yavrusu tutulur. Çubuklu mesiresi, eski devirlerde zi- yadesile rağbet görürdü. Haftanın sa- yılı günlerinde bu mesirede orta oyu- nu, hokkabaz, tiyatro oynar ve mesi- re hıncahınç dolardı. Ben, Abdiyi de, Kavuklu Hamdiyi de, Manakyanı da, ilk defa burada gör düm; Meddah İsmeti de yine burada dinledi idim. Şimdi, Boğazdan bahsettikçe, bü- tün bu sayıp döktüğüm eski şeylerin tatlı hatıraları, hep birden coşuyor. Ve ben, bunların tatlı, fakat ağır yükü altında âdetâ zebun düşüyorum. Boğaziçi o eski tadını, eski ihtişa- mını, eski rağbetini kaybelmemeli idi, Ona, bir meslekdaşımın tabirince «satılık damgası» vuran bizim kadir bilmemekliğimizdir. ad paşa, kendilerine selâmlık ciheti- | & Başka hiçbir şey değili nin bütün odalarını gezdirmiş. Tam, Ercümend Ekrem Tal er We