Her akşam bir hikâye — Alo! Ne dediniz? Ben Fahri de- kat ne fena tesadüf, Fahi- hanimefendi, “iz ii Bu sizi a gisi etme, diye ce- “wap verdi. Fakat madem,'ki.bir yan- Aşık oldu, sizi rahafsız edim. Size ismimi söyliyeyim: Sevliaç. - Sövinç... Ns güzel islim. Başka tafsilât vermez misiniz? — Siyah saçlar, may, ddeta mor gözler... Yaş on sekiz. — Daha? — Bansuar! — Rica ederim, Sevinç hanımefen- di, azıcık daha durunuz. Bu kadar tatlı bir ses ömrümde İşitmemiştim. kim olduğunuzu söyler misiniz bana? — Bakınız, buna imkân yok. Fa- kak, isterseniz, size vââdediyorum, * yakında gene telefon edetim. Ertesi günü, gene üyni süntte, Fa- hir, bü esrarengiz genç kizin hayalini zihninde canlandırmağa çalışarak hep onu düşündüğü “sirada, telefon gene çaldı. a — Sevinç hanım... — Bonsusr. Ne yapıyorsunuz? — Bir kitap okumağa çalışıyorum ama, zihnime hiç bir şey girmiyor. Hayulirn bir küçük salona sokulmak istiyor. Orada, şu dakikada, siyah saçlı, âdeta mor denecek gibi mavi gözlü bir küçük hanım telefon edi- yor. Ona ismini sormayı rica etmek isterdim.” — Dedim ya, Sevinç. — Sizi görmeme müsaade eder mi- siniz? Vakıâ büyük bir kusürum var, Fahri değilim, Fahirim ama... Yarın sokağa çıkacak mısınız? Nasıl? Mek- tebe mi gidiyorsunuz? Yanınızda adam da mı var? Ne tuhaf şey. Eski zamanlar geçmedi mi hâlâ? Aman bu re sert baba! Fahir ertesi günü genç kızı, yanın- “da akrabasından yaşlı bir kadın ile beraber liseye giderken gördü. Tele- fonda dediği gibi : şener! mavi bir “esvap vardı. Kendi kendisine? — Gerçekten nefis! diye söylendi. « Fahir genç kızın zengin tüccarlar. dan birinin biricik kızı olduğunu, kı- 7ını pek eski tarzda terbiye etmeğe çalıştığını, gayet sıktığını - öğrendi. , Fakat küçük hanım vakit buldukça a telefonu açıyor, rasgele bir numaraya telefon ederek eğleniyordu. Fahriyi araması uydurma bir sözdü; Tesadü- fen Fahirin numarasına telefon et- işti, — Fahir yeni makineler teklif eden “bir komisyoncu sıfatile bir gün Sevin- cin babası Rüştü beyin evine gitti. Rüştü bey kendisini âdeta ters bir su- ratla karşıladı. Fahirin uzun uzun Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ — Doğru söylüyorsun, Rüstem! «Ayşeyi alacağım! derse, kimsenin — bir şey söylemeğe hakkı olmaz. Fakat, “ben Hüsrev reisi Cezayirden tanırım.. 0, her gittiği yerden bir kız kaçırır, “ sever. okşar ve az zamanda onu posa- #1 çıkarılmış bir limon kabuğuna çe- yirip atıverir.. Ayşeyi de böyle yapa- cağında şüphe yoklur, ©: Karaca uzaktan bir ayak sesi duydu; — Sonra gene konuşuruz.. Başka bir dileğin varsa söyle: ben işitiyo- rum, kulağım sendedir! Dedi. Başmı yukarı çekti, “Rüstem seslendi: > (© Ayşeyi o canavarın, elinden kur- törmeğa çalış, Karacam! Ayşe bana yar olmasa bile, hiç olmâzsa, Hüsreve de kalmasın. Onu Mayorkadan Sevile sölâmetle gönderelim. Ağabeysi Yusuf Hâyyat bizden yardım bekliyor. Kız kardeşinin yolunu gözlemektedir şimdi. Karaca, anbarm kapağını çekti. “ Rüstem anbarda yalnız, dertleri, 1- arabiarı ve aşkile baş 4 ARK KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ söz söylemesine meydan vermeden ayağa kalkti: Beni alâkadar etmez, dedi. - Müsaade ederseniz başka bir gün gelir, daha mufassal izahat veririm, Almanyada yeni icad edilen bu maki- neler Vaktim kıymetlidir. Sizi bana gıyaben takdim eden zata pek hür- yaetim olduğu için kabul ettim. Fakat nezaketi suiistimal etmeyiniz... — Arzu buyurursaniız, bir gece ye- mekten sonra gelirim. Daha çok vak- tiniz olür... Yarın akşam müsaade buyurur musunuz? Fahir kapıdan -kovulsa pencereden içeri girmeyi göze alacak derecede genç kızı seviyordu. Fahir ertesi gece Rüştü beyi gene ziyaret etti. Bir çok diller döktü. Tica- retlen ve sanayiden anlayışına hay- ran kaldığını, zaten bünu herkesin bildiğini söyledi. Aksi tüccarın hoşu- na gitmek için yapmıyacağı yoktu. Rüştü bey biraz yumuşamıştı; — Ben yalnız ticaret işlerile uğraş- mam, diyordu. Her şeyden ziyade gü- zel sanatları severim. Bakınız size göstereyim. Fahiri bir salona götürdü. Burada yerli ve ecnebi “ressamların bir çok tabloları vardı. Fahir tabloların hepsine hayran kaldı, Hepsini birer birer methetti, Hattâ: — Ben de güzel sanatlara bayılırım, dedi. — Resim yapar mısınız? — Hay hay... Boş vakitlerimde... AKŞAM il saanen ER zi MEN Di PEMD , Erkek kafasındaki ideal kadın dişlerini sabah akşam RADYOLIN ile fırçalıyan kadındır Dişleri en fazla beyazlatan, mikroblara karşı en müessir, terkib itibarile en mükemmel diş macunu aanananazana, — 'Tabloyu satarsanız elli lira ver- meğe hemen hazırım... — Müsaadenizle bendenizin küçük bir hediyera olsun. İltifatınız kâfidir efendim. Bir ay sonra, Fahir, resmi bir ni- Salona döndüler, Sevinç orada İdi. | şanlı sıfatile âdeta mor denilecek ma- Rüştü bey kızını Fahire takdim etme- | vi renkli güzel gözleri öpüyordu. ge mecburiyet hissetti. —Beyefendi, ressam, dedi... ".. Nişanlandıkları akşam ziyafet var- Artık Fahire karşı büyük bir tevec- | dı. Sevinç beyaz gece tuvaleti ile Fa- cüh ve muhabbet hissediyordu; — Eğer urada teşrif ederseniz, gü- zel sanatlara dair konuşuruz, diyor- du. Biz geceleri çıkmayız... Gelen gi- denimiz de yok... Gündüzleri iş. Ge- celeri de istirahat... Sevinç bir şey söylemeden önüne bakıyor, kahkahasımı zor zaptediyor- du. Rüştü bey Ayrılacakları . zaman, Fahire: — Eserlerinizi görmek isterdim, diyordu. ... Fahir, koltuğunda bir levha ile gel- ha güzel tenvir edilmiş bir masanm üzerine köndü: Rüştü bey yaklağtı. 'Bir iki'adım geri çekildi, tekrar yak- Taştı. Yana çekildi. Doğruldu. Resmin güzelliğine hayran kalmıştı! Elini delikanlının omuzuna koya- rak: — Bravo! dedi. Fahirin gözleri parladı» - — Bendenizi mahcub ediyorsunuz, diye kekeledi. No 110 meyustu. Onun Türk donanmasında göster- diği yararlıkları donanma kaptanları bile gösterememişti. Rüstem temiz yürekli, kimseye za- rarı dokunmayan, iyiliği kadar mem- leketini, milletini de seven ve büyük- “leri uğrunda canını feda etmekten çe- kinmiyen.. hasılı her ateşe atılan bir kahramandı. “O güne kadar hiç bir döğüşten, hiç bir maceradan yenilmiş hiri karşıladı. Rüştü bey damadını müânalı bir tebessümle kabul etti. — Sana bir sürpriz hazırladım! de- di. Fahiri tabloların durduğu salona — İşte damadım... dedi. Gördüğü- nüz levhayı yapan... Fahir gözlerini kaldırınca sapsarı kesildi. Dizlerine bir titreme geldi. Kendi kendine söylendi. söylendi... ve ağlamağa başladı: «Karşiki görünen yaprakk dağlar, Hastanın halinden ne bilsin sağlar? Her nere vardımsa dertliler ağlar. Aradım cihanı; dertsiz yoğlmiş!» Başını geminin kaburgasına dayadı,! Devam etti; «Her daim böyledir feleğin işi. Zehirdeni acıdır agyarın aşı. Tırnağın var ise başını kaşı! Sağ gözden sol göze vefa yoğlimiş!.» Rüstem saatlerce söylendi.. ağladı. Ağladı.. söylendi ve: olarak dönmemişti. Çok taliliydi, Bi | “Bulunmaz aşkın ilde, lekleri de imanı kadar kuvvetli, mert, | SEVİP ayrılması acı.» dürüst bir gençti, Rüslem kendi kendine hazin sesile maniler söyliyerek avunmağa çalışı- yordu: «Ördeksiz göllerin avm avlama! Vefasız dilbere meyil bağlama! Ben yolcuyum, beni yoldan eğleme, Ver bana bir öğüd, aklım şaşkındır!» Diyerek gözlerini kapadı.. Uyudu. (KARACA) NIN MERDLİĞİ., Rüstem geminin anbarında inlerken, Mayorkada Ayşenin izini bulamıyan Türk denizcileri Kamal relse: — Ayşe ya göğe uçmuş. yahut ta Rüstem kendinden öğüd bekliyordu.) denizin dibine girmiştir. Onu arama- Teselliye muhtaç olduğu sesinden | dık bir köşe bırakmadık. ve sözünden belliydi. — Ben, ölmeden mezara | aklımdan bilg geçirmedim, Dediler, İşte bu sirada Rüstemin arkadaşı Kamcu. ortaya; atılarnk, Kemal reise 19 Şubat 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Mühtelif plâk “neşriyatı, 14: Son. Akşam “neşriyatı: 17 Üniversiteden naklen inkilip - dersleri Recep Peker. 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Spor müsahabeleri: Eşref Şefik. 20 Vedia Rıza ve arkadâşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları. 20,30 Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 20,45 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve Halk şarkıları. Saat âyarı. 21,15 Orkestra: 22,10 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları. 23 Son. Ecnebi İstasyonların Bu Akşamki En Müntahap Programı Roma (420,8) saat 22 Senfonik kon- ser. Varşova (1339) 21,10 Verdinin «Alda» operası, Büyük tiyatrodan na- kil. Hamburg (331,9) 21,10 Orkestra - Frankfurt 21,10 Orkesirm. Berlin (356,7) 21,30 Konser orkestrası. Viya- na (506,3) 20,30 Piyano konseri. Paris Râdyo Pari (1648) 22 Piyano konseri. Dans Musikisi Brüksel IE (321,9) saat 0,10 Londra (kısa dalga) 18,50 - 24. 20 Şubat 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla 'Türk musikisi, 12,50: Hava- dis, 13,05 Muhteli? plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi. 19 Şehir tiyatrosu komedi kısmı tarafından «Yanar Dağ». 20 Türk musiki heyeti. 20,30 Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 20,45 Münir Nurettin ve arkadaşları tarafndan Türk musikisi ve Halk şarkıları, saat ayarı, 21,15 Orkestra: 22,10 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün proğ- ramı. 22,30 Plâkla sololar, Opera ve operet parçaları. 22 Son. Bayramlarımızın sahlei bay- çıkarmamalıyız. Göklerimizin ko- runmasını, felâkete uğrıyanların yardımına koşmağı, kimsesiz yav- ruları ölümden kurtarmağı unut- mamalıyız. satılık apartıman Kurtuluş tramvay.caddesi üze- rinde ve durak yerinde altışar odalı üç ve üçer odalı üç yani ak ta daireyi ve altında bir dükkânı muhtevi güneşli, havadar iyi bir -apartınıfın on beş bin liraya satı- lıktır. (Akşam) ilân. memurluğu- .na müracaat; Telefon 24240 bildiklerini ve duyduklarını AE ğa başlamıştı. — Rüsteme yazık ettiniz. ; Ayşeyi kimin kaçırdığını ben biliyorum. Be- nim gibi bilenler de vardır. Yıllardan beri malyetinizde denizlerde dolaşırım. | Biricik meziyetim varsa o da yalan söylememektir. Bildiklerimi size söy- Jemeğe geldim.. bana inanıniz! Kemal reis Karacanın sözlerini dik- katle dinliyordu. — Ayşeyi kaçıranın kim olduğunu sen biliyor musun? Diye sordu. Karaca; — Biliyorum, dedi, fakat söylemeğe cesaretim yok, Beni onun şerrinden korursanız şimdi söylerim. — Benim kimseden korkum yok. | Yanımdaki denizcilere de hiç kimse el ve dil uzatamaz. Haydi söyle., çekinnie! | Karaca bildiklerini söyledi: — Ayşeyi kaçıran ve Rüstem aley- hinde tuzaklar kuran Hüsrev reistir. Ayşeyi onun adamları kaçırdı, Kemal reis bu habere hiç te şaşma- mışta, Tereddüdle dudağını bükerek: — Rüstemin gece yarısı Cemil Elkâ- sibin bahçesinde yakalanmasına no dersin? dedi, Karaca: — Bu bir tuzaktır, dedi, o gece Rüs- tem meyhanede olmuştu. Onu kışkırtmışlar,, (Ayşeyi Sen 19 Şubat 1937 Istanbul 18 Şubat 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst. dahilt o 96,50)Jİş. B. Hamiline 10,— Kuponsuz 1933 » Müessis 83,— istikrazı 98,50|'T.C. Merkez Üsitürki* 21,30) Bankası 99,— » MN 20,52,50İ Anadolu hiz. 24,50 » M- -20,—) Telefon 6,50 Mümessil | 42.20) Terkos 11,50 » “li 39,40) Çimento: — 14,55 » u İttihat değir.. 10,90 İş Bankası (o 10,—İ Şark O» 10 Para (Çek Fiatleri) Paris 17,06,50) Prağ 22,19,10 Londra oo 616.—| Berlin 197,0 Nev York 79,/40,—| Mağrit — 11,39,20 Milâno © 15,10,25) Beyead 845775 Atina 887175 ziy da Cenevre (| 848,34) “90 29, Brüksel (| 4,71,25) Pengo — 43839 Amsterdam 4,45,25| Bükreş ( 108,60,38 Solya o 64,44,80İ Moskova 24,90 — Ticaret ve zahire borsası 18 Şubat fiat ve muameleleri 1 — İthalât; Buğday 150 gavdar 75 arpa 30 kepek 15 yapak 65 B. peynir 73/4 un 29 3/4 misir 24 yulaf 15 Ki ceviz 3 fasulye 3 3/4 tiltk 2 pamukyağı 64 1/2 K. fındık 2 1/2 ton. İhracat: Buğday 200 razmol 335 1/4 tiftik 57 3/4 yapak 54 3/4 ton. 2 — Satışlar: Buğday yumuşak kilosu 6 kuruş 15 paradan 6 kuruş 25 paraya kadar. Yu- laf kilosu 5 kuruş 20 paradan 5 kuruş 25 paraya kadar. Kuşyemi kilosu 14 ku- ruş 30 paradan 15 kuruşa kadar, Fasul- ye ufak kilosu 8 kuruş 20 paradan. No- hut kilosu 8 kuruş 20 paradan, Susam kilosu 18 kuruş 10 paradan 18 kuruş 20 paraya kadar. Tiftik mal kilosu 155 kuruş. Yapak Anadol kilosu 62 kuruş- tan 66 kuruşa kadar. Yapak Zarâyaka kilosu 34 kuruştan. Yapak Trakya kilo- su 78 kuruş 30 paradan 79 kuruşa ka- dar. Peynir beyaz kilosu 4l kuruş 20 paradan 42 kuruş 37 paraya kadar. San- sar derisi çifti 2800 kuruştan 3500 kuru- #a kadar, Tilki derisi çifti 450 kuruştan 600 kuruşa kadar. 3 — Telgraflar 17/2/937 Londra mısır lâplata şubat | tahmili körteri 24 Şi Ki 3 Kr. 405 Lon- dra keten tohumu lâplata şubat tahmili tonu İl Ster, İZ İ/2 Şi Ki 7Kr. 58. Anvers arpa Lehistan şubat mart tahmili 100 kilosu 122.B. Frank Ki. 5. Kr. 18 8. Liverpul buğday “mart tahmili 100 İibresi 8 Şi, 3 Pn. Ki. 5 Kı. 72 S. Şikago buğday Hartvinter mayın tahmili buşeli 135 1/4 sent Ki 6 Kr. 25 8. Vinipek buğday Manitoba mayın tabmili! Buşeli 127 ent Ki, 3 Ke. 87 5. Hambutg iç fındık Giresun derhal tahmil 100 kilose 149 R. Mark Ki 75 Kr. 53 $. Hamburg iç fındık Levan derhal tahmil 100 kilosu 148.R. Mark Ki. 75 Ki. 3S. ne.duruyorsun . burada?) - demişler, Rüstem de Ayşenin muhafazasına me- mur olduğunu düşünerek, onun -yat- tığı köşke koşmuş, Bu sırada orada pusu kuran Hüsrevin adamları Rüs- temi yakalamışlar. Mesele bundan iba- rettir. Rüstem bu işte tamamile- ma- sum ve suçsuzdur. — O halde Ayşe şimdi nerededir? — Hiç şüphe yok ki Hüsrey relsin gemisinde. Bunu söylemek kolaydır amma, gemiyi araştırdığımız zaman Ayşe mey» dana çıkamazsa, Hüsrev reise “karşı mahçup oluruz. Ayşenin oraya gitti- ğini gören var mı? - — Sahilde dolaşan iki balıkçı bana, Ayşenin bir küçük kayıkla Hüsrev re- isin gemisine götürüldüğünü söyledi. Hüsrev reisin adamları da meyhanede bu gece: (Bizim reis turnayı gözünden vurdu. Piliç gibi kadını kamarasına attı.. Sabaha kadar onunla koyun ko- yuna yattı!) dediler, Bu sözler Kemal reisi çileden çıkar- mağa yetmişti, — Pek âlâ, dedi, ben şimdi Hüsrev reisi buraya çağırtacağım. O burada iken sen de Receb ve Salih relslerle birlikte beş on levent daha alarak onuğ; gemisine gideceksiniz ve Ayşeyi alıp buraya, getireceksiniz! (Arkası var) Sr Müğr ney