"celi filim, renkli filimden sonra mücessem filim.. AEŞAM Salıncakta bir kız sallanıyor, zaman zaman perdeden çıkar gibi oluyor, bir kaysa üstümüze düşecek! Sinema günden güne terakki edi- yor. Sesli filim, renkli ilimden sonra şimdi de canlı, mücessem filim yapı- yorlar. İlk canlı filmi memleketimize getiren İpekçi kardeşler dün bize bu filmi gösterdiler. Filim başlamadan evvel hepimizin ellerine birer gözlük tutuşturuldu. Bu gözlüklerin bir camı yeşil, bir ca- mı kırmızı idi. Sanki ilk defa sinema göretekmi- $iz gibi içimizde bri heyecan var.. aca- ba nasi şey seyredeceğiz?.. Kahraman. lar hakikaten perdeden dışarı çıka- caklar mı? Filim başladı. Holivutta seslendiri- Ten canlı filim türkçe idi. Evvelâ can- h filim hakkında kısa bir izahat din- Yedik. Sonra sürprizler başladı. Bir canbaz. elinde küçük bir $öpa... Sopanın ucunda bir fare... Canbaz elini şöyle bir uzattı... mi seyreden bayanlar: — Aman!, diye bir çığlık kopardi- Yar. Çünkü canbazın elindeki sopanın ucunda duran fars ta burnumuzun ucuna gelmişti, Nerede ise fare bur- numuza tırmanacak.. Arkasından bir genç kız.. mayo ile salıncakta sallanıyor. salıncak za- man zaman perdeden çıkar gibi olu- yor.. hani bir kaysa mayolu genç ar- tirt üstümüze düşecek. perdede türk- çe izahat veren zat zaten söylüyor: — Aman.. artisi kucağınıza düşe- cek., hoş bir çok erkekler «aman düş- şün> diye temennide bulunurlar ya,. Bu sahneden sonre bir adam mızi- ka çalıyor, mızıkanın demiri süratı- miza çarpacak, Ha çarptı, ha Me yor... Fakat en eğlencelisi sarhoştu. Bar" boş elindeki bardağı uzatıyor: — Biraz içki ister misiniz? İstemi- yorsunuz öyle mi? Böyle söyilyerek elini sifona bir ba- miş basıyor, haydi bütün içkiler per- Nihayet bir futbolcu. elindeki top- ları fırlatıyor. Bu topların alnmıza gelmemesi için güyrihtiyar! sakını- yorsunuz. Bir aralık; — Acaba gözlüksüz nasl göfünü- yor?.. diye düşündüm. Gözümden gözlükleri çıkardım. Vay, vay, vay. Kahramanlar ikileşmiş. bir yeşil var, bir de kırmızı. işte gözlüksüz de böyle görünüyor. «Mücessem filin» muhakkak ki si- nemaâcılıkta bir dönüm noktasıdır. Lâkin henüz başlangıç halindedir. Fakat işin başlarıgıcında olmakla be- raber pek Çok sürprizlerle dolu Ye pek eğlencelidir. Sesli filim bile baş- Fi- Tefrika: No. 14 Adnan kazara ağzından «Venedik, ke- mesini kaçırsa Süheylâ derhal, ken- i disine sonradan uydurduğu, bize ya- bancı bir ahenkle «Ah! evet Venedik; âiye kelimeye kuvvetli bir hasret mâna» sı veriyor, Venediği görmemiş olmak gi- bi büyük cehaletimiz için bakışları İle bizi tahkir ediyordu. Otomobilde bir- denbire: — Buranın insanları dane çirkin şeyler.. dedi, Hepimiz kırılmış kuklalar yüzü e biribirimize bakıştık. Büheylâ Avrupadan döndüğü gün- den beri Sait paşalar bizden çıkmıyor- lar. Evimize zorla kendi Adetlerini, ken- di zevklerini sokmak istiyorlar. Bütün | bu gürültünün içinde asabımı en Simal bozan şey ev halkının, babamdan tu- | tun ahçıya kadar etraflarında pervane | gibi dolaşmaları, İ Şimdi artık fokstrotlatın da modası ge Büheylâ Venedikte öğrendiği «Funikuliş isminde bir şarkıyı sabah- tan akşama kadar hem çalıyor, hem söylüyor, Adnan da sinek kovar gibi ellerini sallıyarak karısını coşturuyor. KIRILAN BEBEKLER iş Pariste bir sinemada langıcında ne kadar besitti, İlk seyrettiğimiz Vilma Bankinin «Seher vakti> filminde bir horozun öttüğünü, nihayet bir genç kadının Ağladığını, askerlerin şarkı söylediği- mücessem filim seyri ni görmüştük. Halbuki sonra sesli fülm ne kadar ileriledi. Muhakkak ki mücessem fi- lm de pek az bir zaman içinde mü- him hamleler yapacaktır. Üç defa yanmış Bir kaç gün evvel Kumkapıda Ha- Tuzlubostan sokağında Osep adında bir adamın mangala düşerek yandığını ve hastanede öldüğünü yazmıştık, Ye- di seneden beri meflüç bir halde bulu- nan Osep, bundan bir müddet evvel evinde gene mangala düşerek elleri ve yüzü yanmış, bir müddet hastanede tedavi edildikten sonra çıkmıştır. O kazadan bir müddet sonra Osep bir- defa da.lâmbanm üzerine düşmüş ve lâmba devrilerek evden yangın çıkmış- tır. Kendisinin de bazı yerleri yanmış- tır. Osep nihayet üçüncü kaza netice- sinde daha fazla yanmış ve ölmüştür. Nakleden : Zeyneb İdil Orkide hakkındaki konferanslar da unutulmuş, şimdi asil eniştem yemek- lerimizi de Avrupalılaştırmak için mut, faktan çıkmıyor. Romada tanıştığı bir diplomattan, bazı yemek tarifeleri öğ- rTenmiş, Nerede ise ahçıbaşı istifa edip gidecek, Möblemizi de fazla antika buluyor, kendi apartımanını yepyeni kübik se- dirler, abajarlar, resimler, heykellerle döşiyecekmiş, Mütemadiyen manasız bir sesle: — Ruhumu bütün bir güzellik içe- risinde yaşatmak istiyorum.. diyor. Babam, alicenap babam damadının bulunmaz ruhunu bu çirkinlik içerisin de öldürmemek azmile telâşla yerinden sıçrıyor ve: — Bankamda namınıza hudutsuz bir kredi açıyorum.. diye cevap veri- yor. Paşazademiz memnun, müteşekkir olacağı yerde kaşlarını çatıyor ellerini | cebine sokarak dişleri arasından: — Evet evet biliyorum.. diye fısıldı- yor. Bu fısıldayışın mânası: «Efendi ken- Eski hariciye nazırlarından Bay Asım vefat etti Esbak Hariciye nazırlarından bay Asım, dün gece Kadıköyündeki evinde vefat etmiştir. Merhum, memleketimizin tanınmış simalarındandır. Uzun müd- det Tahran, Sofya selirliklerinde, Baj- kan harbinden evvel Hariciye nazırlı- ğında bulunmuştu, Cenazesi bugün sa- at 11 de Modada Çınarsokağında 18 numaralı evinden kaldırılacak ve na- mazı Selimiye «camiinde kılındıktan sonra aile kabristanına gömülecektir. Merhuma rahmet diler, âilesine ta- ziyetlerimizi sunarız. dük gel, insan servetinden böyle | orta yüksek sesle bahseder mi? Bu ne bayağılık!» Güzellik içinde ruhunu yaşatması- ni, yemeklerimizi Avrupalaştırmasını, hattâ sık sık kucağına oturttuğu Jüli- denin kadınlaşmağa yüz tutan baldır. larını kardeşcesine sıkmasını bile hoş görüyorum, fakat kabul edemediğim bir şey varsa, biz ses çıkarmadıkça büsbütün şımarması. Ateşli inkılâpçı sön zamanlarda artik yapacak bir de- Gişiklik bulamayınca, benim hayatımı düzeltmeğe kalkıştı. Geç vakitlere ka- dar sokâklarda kalmam akıllı kafasın- da bir takım kuşkular doğuruyormuş, «Kadın milleti denen bizler müte- hakkim bir erkeğin sert yumruğu al- unda yaşamaya mahkümmuşuz. Dü- şüncemiz az, irademiz hiç yokmuş. Me- ger bizleri kafes arkasına kapamakta | babaları ne kadar haklı imişler... Ar- kadaşlarım kimlermiş acaba? Pervin | denilen o kibar sürtük bilhassa genç kızlar için çok tehlikeli imiş, Hele o- munis derhal abaplığımı kesmeli imi- şim. Bunun üzerine esasen çoktan be- ri coşup güçlükle yenebildiğim hid- | detim aştı: — Antika möblemizi kübikleştirecek, | yemeklerimizi Avrupalaştıracak yerde | şimdiye kadar yormadığınız nazik bey» ninize bugünkü genç 'Türk neslinin dü- şüncelerinin dörtte birini yerleştirme- KADIN KÖŞESİ Amerikada bir kadının, , Şarlanun fi. fik mini seyrederken gülmekten derin bir uykuya daldığını yazmıştık. Bu kadın ne zaman gülse hemen uyuyormuş. Si- nirlerine tesir eğen herhangi bir hal, ister onu güldürsün, isterse kızdırsın derhal uyumasına sebebiyet veriyor- muş. Tıpta böyle bir hastalık vardır. Bu talıktan muztarip olanlar muhtelif va- ziyetlerde derhal uykuya dalıveriyorlar. Meselâ akşam iş dönüşünde kapıdan içeri girer girmez, karısını öpen genç koca derhal uykuya dalıyor. 'Bu hastalık 1926 senesinde nazarı dikkati celbe başladı. Doktor G. Adie bu hastalığı şöyle tarif etmiştir; — Heyecanlarımızın maruz bulundu» | ğu bir nevi hastalık ki, adaleler gevşi- yor, ve insan, kendini kaybetmediği halde adalelerine hâkim olamadığı için! yere yuvarlanıyor. Bu hastalıktan her türlü insanlar muztariptirler. Zengin ve fakirler, genç ve ihtiyarlar, bina içinde veya açık ha- vada çalışanlar. 1926 dan 1930 secnisne kadar bu has- talıklar üzerinde ihtisas elde eden dok: tor Adie 50 hastayı müşahede altına almıştır. Bunlardan 27 si erkek 23 ü kadındır. 'Tehlikeli yaşlar 20 ile kırk arasında» dır, Fakat 20 yaşında 20 ile kırk yaşın- dan beş defa daha fazladır. İlk buhran çok çalışma ve az uyuma neticesi gelir. Adamın biri çocuğuna vurmak üze- re kolunu kaldırınca kolu olduğu yer- de kalmış ve adam boş çuval gibi yere çömüştür. Bu ilk buhran olmuştur. ğe çalışınız. dedim. — Ama müsaadenizle anlalayım... — Müsaade filân yok. Kimse boyun-| dan büyük işlere karışmamalı. Yeni evlendiniz, genç güzel bir karınız var, onu mesut elmeğe çalışınız, üst tara- fa size ait değil. Bu kavganın üzerine şeker bayra- mına kadar Süheylâ ile dargın durduk. / Maamafih edepsizliğim semeresini ver- medi değil, o günden sonra Adnan hayatım için en ufak bir kinayede bile bulunmadı, Güzel Mithat! Seni kay- betmemek için her türlü fenalığı ya- pacak kadar ahlâksız, her türlü müca- deleye göğüs gerecek kadar kuvvetli- mma Bundan birkaç gün evvel Mithat, gezdirmek bahanesile beni garsonyeri- ne davet etli. Davetine büyük bir uy- sallıkla boyun eğip bugün için söz ver- | dim. Uysallığıma evvelâ hayret etti, İ sonra galibiyetinden emin bir canavar | sesi ile: «Bekliyorums dedi, Son keli- | mesinde öyle bir müstehzi mâna vardı | ki, izzetinefsim, kadınlık gururum | kırıldı, Lâkin böyle buhranlı şamanla-! rında izzetinefsimi, gururumu düşü- | necek halde değilim. Evet Mithata gi- | decek, öpücüğümü tekrar alacağım... Bu korkunç ve güzel anı düşünürken bile damarlarım yanıyor, İkimiz yalnız, | Podösüet eldiven ve çani Çok gülmek bazan uyku getiriyormuş Doktorlar uyku hastalığının yeni | bazı şekillerini keşfettiler | EEE İki türlü buhran vardır. 1 — Uykuya dalma .kendiliğindeğ $ gelir ve hasta şuurunu kaybeder. 2 — Bir heyecan neticesi gelen Tan, hasta nadiren şuurunu . kayd© der. Hastalar muhtelif zamanlarda VU iki buhrana maruz kalırlsr, Buhranli” her gün tevali etmeye başlar. Şayeğ g ce kâfi derecede uyunmuyorsa gündf bir iki defa buhran baş gösterir En tehlikeli an yemekten - sonradi” Bilhassa çok yenilmişse, Evvelâ insan müthiş bir uyku intiy# cı hisseder, bazan baş ve göz ağrı! olur, Uyku her zaman ani değildir, UY kunun 15-20 dakikada başladığı da © lur. Bu uykunun görünüşte diğer uy” kudan farkı yoktur. Uyandımlabilirsi niz, fakat tekrar uyursuntz. Bazan u ku o kadar tabii değildir. Gözleriniz K& pânır, fakat işittiklerinizi hatırlarsın Ekseriyetle buhran insanı uykuyö #eykeden yerlerde gelir, meselâ sıcak bir komparlımanda... Hasta olmıyafi kimse bu uykuya mukavemet edebilir. Fakat hasta olan edemez. Eni iyi çare uyumaktır. 15-20 dakik# uyursunuz, sonra ayilınca normal bİf surette çalışabilirsiniz. Matkölepsiy€ müptelâ olanlar yatağa yatar yatmağ uyuorlar ve uyku zamanını geçirirlei Markolepinin kahkaha ile gelen G8 sine katapleksi derler. Hasta güldük! sonra bütün adalelerinin gevşediğini hale geldiğini hisseder, OK yere çöküverir, Bu hastalığa yegâne mukavemet (8 resi gülmekten sakınmaktır. Hele içte güldünüz mü bitli; uyudunuüz gitti. başbaşa Pervinsiz saatler geçireceğiz” Birdenbire sükünet buluyorum. BU gayri tabii sükünet beni biraz şaşırtı" yor. Notalarımı çantama yerleştirir” ken: «Çılgınca cesaretinin ne gibi teh” likelerle karşılaşmak ihtimali olduğu” nu iyice ölçtüm mü Süzl: diye ken di kendime soruyorum. Bugün evvelâ piyano dersim için Fazilete gideceğim, Bu'müddet zarf?” da belki heyecanım yatışır, vaziyeti df” ha büyük bir soğuk kanlılıkla muh# keme edebilirim. Sonra Fazilet benim yegâne melesim, bütün bir arkada$” lığım. Güzel yüzü, makul Sözleri belki bilmediğim, daha doğrusu şu anda dü” şünemediğim noktaları aydınlatır, Mİ“ batia arama velovki bir saniye için ok sun onun tertemiz siluetini karıştırd” gımdan utandım, kızardım. Evet Fasi* let! Eski bildiğin Suzan çoktan öldü bugün değil sen, dünyanın en kuvW adamları toplansa onu kararında döndüremezler, isterse bu karar tehli* keli bir şey için verilmiş olsun. Şuşut odama girdi, çoktan hazırla mişti. Ceketimin kolunu geçirirken: — Okudunuz mu? diye sordu. — Neyi, — <Hayatın sıraplarısnı, — Okumak şöyle dursun birinci S#” hifesini bile açmadım. (Arkası vaf)