Çocuk tiyatrosunda iki saat Tiyatroyu dolduran çocuklar bir hiçe gülüyorlar, kahkahadan erikli Çocukluğun avare ve endişesiz günlerine dönmek isterseniz, çocuğunuzu alarak bu tiyatroya gidiniz Her zaman büyüklerin tiyatrosuna gidecek değilim ya, geçen gün de çocuk yatrosuna gittim. Fransız tiyatrosunun kapısı hınca- hınç kalabalıktı. Çocuklar üçer, beşer, bazan da tabur halinde muallimlerile beraber tiyatroya giriyorlar. Sevinçleri yüzlerinden okunuyor. Hepsi neşe için- de. Ben yalnız başıma çocuk tiyatrosu- aa girmeğe kalkarsam belki de içeri al- miyacaklarını hesap ederek girmeden evvel kapının önünde bir çocuk arka- daş tedarikini lüzumlu gördüm Ellerini kısa pantalonlarının ceple- rine sokmuş, afişleri seyreden kasketli küçük bir çocuğa yaklaşarak müşkül vaziyetimi anlattım. Kendisini tiyatro- ya davet ettiğimi söyliyerek kabul et- mesini rica ettim, Derhal muvafakat etti, Titayroya bu yeni tanıştığım ahbapla birlikte girdik. Gene onun teşvikile tam ortada çocuk- ların arasında bir yere oturduk. Ahba- bım gayet ciddi idi Fransız tiyatrosu yedi yaşından on beş yaşına kadar kız, erkek boy boy ç0- cuklarla dolu idi. Tiyatronun kapısın- dan itişe itişe giriyorlar. Ön sıralarda yer kapmak için koşuşurlarken biribir- lerine çelme takıyorlardı. Boyları pek küçük olan ufak çocuklar sahneyi da- ha iyi görebilmek için koltukların üze“ rine çıkmışlar, ayakta duruyorlardı. Perde çocukların çılgın alkışları ile açıldı. «Fatmacık; isimli bir eser oyna- mıyor Sahne çok sevimli bir köy evinin içe» risini görüyoruz. Odanın hemen yanın- daki ahırda iki öküz ikamet ediyor. Başlarını dışarı çıkarmışlar seyircilere hayretle bakıyorlar! Fatmacığın allesi de beri yanda, Fatmacık bir sürü ço- cukla şakalaşıyor. Şeytan gibi, zeki bir kız olan Fatma- cık bu evin üvey kızıdır. Ve annesin- den her fırsatta bol bol dayak yemek- tedir. Fakat müthiş bir hâdise var, Fatma- cığın babasi Mustafa ağayı eşkiyalar dağa kaldırmışlar, 200 lira göndermez- lerse öldüreceklerini bildiriyorlar. Niha yet 200 lira tedarik edildi, Fakat dağ başındaki azgın haydudlara bu parayı kim götürmiye cesaret edecek. "Tabii #ik akla gelen Fatmacık oluyor. Nasıl olsa üvey bir kızdır. Öldürürlerse de ne olacak sanki... Fatmacık çok iyi kalbli ve cesur bir | kız olduğu için parayı koynuna koyu- yor, fenerini yakıyor, şarkılar söyliye söyliye yola düzülüyor. Dağlardaki bü- tün hayvanlar iy! kalbi Fatmacığın haline acıdıkları için ona yardım edi- yorlar. Bir karakuş Fatmacığın aradığı hay- dudların nerede olduklârını- anlamak için uçuyor. Avcılar tarafından kafa- sından yaralanan iri bir boz ayı Fat- macığı himayesi altına alıyor. Fatma- cık da bu iyiliğe mukabil boz ayının yarasını tedavi ediyor, Bu arada muhtelif eğlenceli tablolar var. Hava rasadatı le meşgul olan bir Yukarıda Fatmacığın sadık dostu Boiyı dans ediyor, aşağıda filim çevriliyor metre sakallı münectimler cahil bir köylü çocuğuna barometre, sismograf hakkında istifadeli malümat vererek 0- nun batıl itikadlarıni dağıtıyorlar. — Evvelâ okumak öğren, yoksa adam olamazsın diyorlar. Cahil köylü seyirci çocuklara bu tav- siyenin faideli birşey olup olmadığını soruyor. Çocuklar hep bir ağızdan: — Doğrudur, köy mektebine git di- ye bağırışıyorlar. Ayının sırtında eşkiyaları arıyan Fat” macık müneccimlere babası Mustafa ağanın neredeki haydudların eline düş- tüğünü soruyorsa da yalnız yıldızların nerede olduğunu bilen müneccimler katiyen cevap veremiyorlar, Bu arada köylerde filim çevirmek için dolaşan gruplar birçok gariplik- ler yapıyorlar, Nihayet Fatmacık eşkiyaları buluyor. Bu azılı haydudlara doğru yolu göste- rerek insanlar arasına karışmaların tavsiye ediyor. Kalblerini yumuşatarak babasını kurtarıyor, Hep beraber köye dönüyorlar, ziya- fetler, oyunlar eğlencelerle vakit geçi- riyorlar. Fatmacığın sadık dostu boz ayı sevimli danslarile çocukları katıl. tayor, İyi kalbli Fatmacık köyün gözbe- beği oluyor. Gördünüz mü mevzu ne kadar 8€- | | yanınıza oğlunuzu alıp çocuk tiyat- AKŞAM j vimli! Müşteriler gayet memnun, şar- kıları artistlerie beraber söylüyorlar, dakikalarca el çırparak ayak vurarak oyunları tekrar ettiriyorlar. Nerede ise sahneye çıkıp beraber oyniyacaklar. O kadar coşuyorlar ki,el çırparken heyecana gelip arada bir yanlarındaki arkadaşlarının kafasına yumruk vura» rak kasketini kulaklarıma kadar geçi- riyorlar. Fakat aldıran yok. Son perde kapandığı zaman çocuk- | ların bir kısmı neşelerinden şapkaları» | nı havaya attılar, Gürültü ile tiyatrodan çıktık, Çok memnun görünen küçük ahbabıma «Al-| laha ısmarladık» derken O «F'atmacık yaman bir kız değil mi?; dedi. EL sıkıp vedaşlaştık. Ben tiyatrodan çok mahzun çıktım. Bu sonsuz neşeden ne kadar uzaktım, Çocuklar bir «hiçse gülüyorlar, kahka- hadan kırılıyorlardı. Biran çocukluk günlerine, o endişe- 8iz ve avare günlere dönmek İsterseniz rTosuna gidiniz. Bu sıkıntılı hayatı iki saat olsun unutacaksınız — $. H.R. TİYATRO TENKİDLERİ: YABAN Şehir tiyatrosunda «Yaban Örde- ğe nl seyretmeğe giderken, yalnız, sahnenin serabına kapılmağa hazır- lanmamalıyız; aynı zamanda gözlerimi «in önüne, şimal memleketlerinin uzun kış gecelerini, uzun karlı gün- İerin ıssızlığını da getirmeliyiz. Şima- lin bitip tükenmek bilmiyen beyaz geceleri, insanlara kasvet veren pa lak aydınlığına rağmen, solgun, renk #is; işıltıları gözleri kamaştırırken, matlığı ile gönül usandıran günleri- nin de serabını muhayyilemizde hâ- sırlamalıyız. Ve bilmeliyiz, ki Norveç, deliliği, delileri bol bir diyardır. İnsan yüreğine uzun karlı günlerin kasvetini, uzun karlı gecelerin kâbu- sunu sindirirse, bu kasvetle bu kâbu- sun asabi haleti ruhiyesine kapılırsa, İbsenin mühayyile kudretine kendini daha candan kaptırır ve «Yaban Ör- deği» nin illiziyonundan zevk duyar. Sahnede, hayal ile hakikatin çarpış- tığını gördükçe, hakikate taraftar çı- kar. Mütemadiyen «Yaban Ördeği» hikâyesinin illiziyonuna kapılarak hakikate taraftar çıktığını anlamaz da; hayale üstün gelen hakikatin ne kadar acı olduğunu en sonunda an- layınca, gözlerinin önünden serab kaybolunca irkilir: «Ne yazık, keşki hayatımızda bir deli olsa da bize Ya- ban Ördeğinden bahsetse> diye bozu- lan Mliziyonuna acınır. Tatli rüyaların- dan uyanmak istemiyenlerin eseridir Yaban Ördeği. Ama tatlı rüyasından uyanmak kim ister? Fakat hakikat dalma hayale üstündür. İşte bu bir idealdir ve hayatta bu ideali güderek, harici âlemi kale al- mayıp, kendi iç âlemlerinin yeryüzü- ne saadet vereceğine kani insanlar vardır ki, hemcinslerini tatlı rüyala- rından uyandırıp bedbaht ederler. «Yaban Ördeği» bunun hikâyesidir. yu. Şimalin sık ormanlarında, insan yü-. zü görmeden, işi gücile meşgul bir genç tasavvur ediniz. Bu genç, harici Alemle alâkasını kesmiş, iç duygula- rını bilemiş ve günün birinde zengin babasının evine gelmiş. Babası gençli- Einde uçarı çapkın, dalavereci bir adam, Karışık bir işte, bütün yükü ortağına yükleyip onu hapse attır- miş, adam yerı çılgına dönmüş, son- ra da münasebette bulunduğu hiz- metçisini, o adamın oğlu İle evlendir- miş. Karısı, adamın zulmüne dayana» mayıp genç yaşında ölmüş. İşte bu adam artık oğlunu yanına alp oturmak, bir kadınla evlenip kö- şesinde rahat etmek istiyor. İşte bu «Yaban Ördeği» ndeki Verledir. Fa- kat hakikat idealişti oğlu Greger ha- kikati olduğu gibi babasının yüzüne vuruyor ve çıkıp gidiyor. Nereye? Hlalmarın evine. Babasi- nin, münasebette bulunduğu hizmet- çisini alan adamın evine. Bu adam da kendi babasından biraz delilik almış, tenbel, dejenere bir mahlük, Fakat mesud, Bir gallesi var: Çok sevdiği kızının gözleri görmez oluyor. Bu bir hakikat. Fakat bir hakikat daha var. Gregerin babasının da gözleri görmü- yor. Şu halde kız Hialmarin kızı de- gü, Verlenin kızı, ve idealin kahra- mani haykırıyor: Bir hakikat kalma- 26 Künunusani 1987 a NN ÖRDEĞİ İ ın âlemde Allahım nihan | yor, bu he ya haber veriyor te, aslolan sas racağı ha Söylü- biraz dahı kend .. Sonrasi bu. İnsan zl Beşer daima olduğu gi bi hakikatten, çın Çıplı kaçmıştır, hayal içinde yaşama ak istemiştir. Saadet İF Viziyondadır.... “.. Peki, ya «Yaban Ördeği? İşle İbsenin insanlara (verdiği , bir illiziyon. Yaban ördeği nedir?.. Bizi bütün eser müd detines alâkadar eden, oyalandıran, avutan Yaban Ördeğine ne mâna ve” receğiz?. Yaban Ördeği.. kurşunu ye yince gagasını yere saplıyan, sonra be” taklığın ta dibine dalan ve oradan ancak bir köpeğin yardımile kurtüla” bilen bir me «Yaban Ördeği: Hlalmarın, Veri&- den olan kızı mı?. İbsen yaban ördeği ile piçi mi kastediyor?. Evet... Küçük Hedvigi, Verle yara" lıyor, yavrucuk, Hialmarın yardımm olmasa bataklık! lacak... Ama hayır, «Yaban Ördeğis ihtiyar sarhoşun, durmadan içen delinin çati arasında beslediği sahici bir yaban ördeği... Piyesin tezi ile alâkası yok.. Hayal, yon... Eğer «Yaban ÖĞ değis nin mânasını, remzolmaktan çıkarıp olduğu gibi ortaya koyar Yaban Ördeği bir hakikat olur. İn“ sanlarsa hakikatten kaçarlar... «Ya- ban Ördeği» bir hayal, bir illiziyon” dur ...Bunun için güzeldir, bunu için şaheserdir, vs. «Yaban Ördeği» nin sahneye konuş tarzı çok basitti. Rejisör büyük ehem- miyet vermemiş ve bize illiziyon ai- mosferini hakkile yaratmamıştı. Çe” tı arasında uçuşan güvercinleri; öte“ ye beriye atılmış eşyaları, çatı arasmın bir kısmını aydınlatan, bir kısmını kâ- ranlıkta bırakan ay ışığını görmedik. tavukların gıdaklamalarını duyms dık. Atelye camlarında gece ve gündüz ışıkları hakkile aksetmedi, flütle Çek halk havası çalınmadı, Greger ikinci perdeden itibaren bir dağlı olamadı, züppe bir.idealist gibi kaldı. Rejisör, müellifin, Greger için (Pardesüsünü çıkarır, Elbisesini değiştirmiştir, üstüm de boz bir köylü esvabı vardır.) tarifini kale almamıştı. Galip Ekdalin sarhoşlu” ğu ile cinnetini güzel imtizaç ettirdi. Samiye masum Hedvige lâzımgelen masum haleti ruhiyeyi verdi, fakat te- mamile «Yaban Ördeği: olabildi mi? Nihayet kendisinden de Neyire Neyir” deki değişme kudretini şimdilik beklis yemeyiz. Fakat çalışmakta devam ede se buna da muvaffak olacak. Eserin en büyük kuşuru tercümesi; Füvakl Yaban Ördeğinin üslübu ağdalı ede biyat değildir ama, buna mukabli ap- açıktır, hiç sürçmez; türkçesi ise hayli sürçüyor, hayli aksıyordu. Selâmi İzzet Sedes Edebiyat gecesinin akisleri İzmir (Akşam) — İzmir kültür! sesi müdürlüğü, lisenin öğretmenleri- le İzmirin muhtelif okullarında yık lardanberi çalışan değerli öğretmen- lerihe bir ziyafet vermiştir. İzmir pa- | las salonunda verilen bü ziyefetta ; İzmirin kültür işlerini idare eden 26- | nın, Türk edebiyatının > geçirdiği te- kâmül safhalarından biri olduğu şek- linde ortaya “atılan tez, ziyafette bu- lunan kültür mensupları- arasında geniş münakaşalara yol açmış ve Ne- dimin, fevkalâde güzel şiirlerinden bir çoğu okunmuştur. Edebiyat öğretmerileri, Yahya Ke- mal ve Faruk Nafizin de bir çok gü- zel şiirlerini okumuşlar, alkışlanmış- Jadır, fakat Nedimin şiirleri, hepsin- den üstün görülmüş, takdir edilmiş- tir. Denebilir ki, İzmir palas salonları bir anda Saadaâbada dönmüştür.