bi akşam r hikâye Hatice, birdenbire > serböstilğe ka- vuşan baskısız bir çok genç/kizlar gi- bi, yeni hayat içinde : şaşkına dön- müştü. Onun da hayali sinema artist- liğinin parlak rüyalarına dâlmişti. Fakat Amerikaya gidebilmek o kadar imkânsızdı ki stanbulda bir stüd- Şo açıldığını görünce, hulyaları haki- kat haline gelecek diye sevindi. Fakat o kadar gidip geldiği, yalvardığı hak de ona çevrilen filimlerde ancak kü- çük bir hizmetçi rolü verdiler. Oda iki dakika sürmüyordu bile, Şimdi bütün yulyaları suya düşmüş, evde oturuyordu. Hatice artık hayatı pek tatsız, pek tahammül edilmez bir yük“ telâkki ediyordu. Ona neşe, ümid:ye metanet verecek hiç bir şey yoktu. Hiç bir şey yok miydi? Hatice dü- şünceleri arasında bu noktaya gelin- ce, duruyordu. Onun hayatında da bir ışık parlamış, bir saadet ihtimali vü- cut bulmamış muydı? Fakat Hatice 8inema artistiiği hulyaları içinde, ken- disini göklerde uçar gibi gördüğü için, bunu ayağile tepmiş değil miydi? © Hulüsinin ne kabahati yardı? Hat- tâ boynundaki şu beyaz buayı ona Hulüsi hediye etmemiş miydi? Hulü- si kendisini o kadar sevdiği Halde Ha- tice onun aşkına pek âz mukabele et- mişti. Münasebetlerini keğâlI tam bir sene oluyordu. Hulüsi onunla evlen- mek istemişti. Sinema ârfiğliği gibi hulyalardan vazgeçmesini, bir ev ka- dını olmasını arzu ediyordü. -Araların- daki kavga da bundan çıkmıştı. Hal- buki hayatın asıl saadetini iki sevi- şen kalbin kuracağı bir aile yuvasın- da aramak iktiza etmez miydi? Hatice, bu düşüncelerle dalgın bir “halde giderken birdenbire bir ses işit- t — Vay, Hatice! Başını kaldırdı. Karşısında Hulösi duruyordu. Bakıştılar. Hulüsi şimdi, genç kıza çok daha sempatik görünü- yordu. Lâciverd paltosu içinde ne ka- dar şıktı! Hulüsi, sanki dün biribirle- rinden ayrılmışlar gibi, aradâ bir şey olmamış gibi soruyordu: »— Ey, nasılsın, Hatice?-Sinema ar- tistliği ne oldu? İleriliyor mu? Ona ne cevap verebilirdi? Haktkati Söylemeğe imkân var mıydı? — Fevkalâsle! - dedi, Çok memnu- num, Sen nasılsın? Ne yapıyorsun? — Çok iyiyim, Memnunum haya tımdan. — Gene bankada mısın? - — Evet, Fakat bir senedenberi çok değişiklikler oldu. Şimdi şübe şefi- yim. Parlak bir istikbal ümid ediyo- Tum. — Aferin Hulüsi! Çok memnun ol dum. — Sen de zannederim büyük bir ar- tist olmuşsundur. Filim çeviriyorsun, değil mi? Hatice fena halde sinirlenmişti. Bel- Mi etmemeğe çalışıyordu: PARK OTEL — Yeni bir filme çalışıyorum. İs- tanbul için çok sayılacak bir para ve- riyörlar ama... Burada artistliğin iş- tikball yok, Amerikaya gideceğim. Ba- kalım bir Yahudi var. Holivut için Türk artisti erıyorlarmış. İyi bir mu- kavele imzalıyacağımı ümid ediyo- Tum. Öyle olurda Amerikaya gidece ğim, Hatice, hiç düşünmeden, ağzma gelen masalı Hulüsiye anlatıyordu. Hulüsi teessürle içini çekti: — Şu halde, yakında Amerikaya gideceksin demek, Bari gitmeden ev- vel bir Kere görüşsek, Sonra içini çekti. Kendi kendisine konuşur gibi ağzından şu kelimeler dö- küldü: — Benim gibi küçük bir banka me- muruna sen ehemmiyet verir misin? Artık büyük artist oldun! Hatice tereddüt etti: — Hulüsiciğim, neden böyle söylü- yorsun? Beni ne kadar fena biliyor. «<Hulüsiciğim> bu kelime delikanlı: nın içinde garib bir raşe uyandırmış, onu büyük bir ümide düşürmüştü. Birdenbire: — Yarın akşam Park Otelde bulu- Şur mıyız, Hatice? dedi. Hatice içinden taşan saadetin heye- canından titreyen sesle: - — Hay hayl dedi; ... Fakat simdi Hatice Park Otele han» gi kıyafette gideceğini düşünüyordu. Büyük bir sinema artisti öyle şık bir yere yemekten sonra küçük, eski bir spor esvap ile nasıl gidebilirdi? Hiç olmazsa arkasına insan İçine çıkabi- lecek sade fakat münasip bir şey ge çirmek lâzımdı. Hatice bu parayı nereden bulabile- ceğini düşündü. Teyzesinden istiye- mezdi. Çünkü onun böyle lüzumsuz yerlere para sarfedemiyeceğini bilir- di. O geceyi Hatice Adeta uykusuz ge- çirdi. Nihayet bir çare düşünmüştü. Kolundaki altın saati, daha ufak te- fek bezi iğneleri vererek Emniyet san- dığından para alabilirdi. Beyoğlunda Ki hazır mağazaların birinde münasip bir esvap bulur, arkasına geçirirdi. Hetice ertesi sabah, doğru Emni- yet sandığına koştu. Kendisinden ey- vel müracaat edenler de vardı. Sırası- nı bekliyordu. Kalabalıktı. İç sıkmtı- sını dağıtmak için gözlerini etrafa gezdirdiği vakit, orada Hulüsiyi gör- dü. O da kendisini gördü. Hatice kıp- kırmızı kesildi. Ne yapacağını bilmez bir halde mütereddit dururken, sırası gelmiş olduğu için, memur soruyor- du: — Ne istiyorsunuz?, Şimdi Hulüsinin gözü önünde saati çıkarıp ta nasıl verebilirdi? Hulüsi yanına sokuldu. Koluna gi- Terek onu çekti ve bu üzüntüden kur- tardı. Hatice: — Ah Hulüsi, diyordu. Bilmezsin... 28 Kânunusani 937 Salı Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, “ 12,50: Havüdis, 13,05: Plâk la hafif müzik, 1325. 14: Muhtelif plâk neşriyatı, Akşam neşriya! musikisi, 19,30 Ki riyat kolu namına bay Nus- ret Sefa, 20 Vedia ve arkadaşları tarafından Türk moğsikisi ve halk şar kıları, 20,30 Cemal Kâmil ve arkadaş- ları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 21 Bay Ömer Riza tarafından arapça havadis, 21,45 Şehir tiyatrosu operet kısmı tarafindan bir temsil, 22,10 Ajans ve haberleri ve erte- si günün programı, 22,30 Plâkla sololar opera ve operet pargaları 23 Son. 27 Küânunusani 837 Çarşamba Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Hayadis, 13,05: Muh- telif plâk neşriyatı, 14; Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans; Doktor İb- rahim Zati, 20 Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30 Türk musiki heyeti, Saat, 21 Bay Ömer Riza tarafından arapça havadis, 21,15 Orkestra, 22,10 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün progra- mı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet) parçaları, 23 Son. 111119180 BAN KENAN şey oldu da... Kekeliyor, kabil değil, bir yalan bulamiyordu. Hulüsi müşfik, titrek bir sesle ya- vaşça sordu; — Paran yok mu Hatice? Hatice artık hakikati itiraf etmek lüzumunu hissetti: — Yok, Hulüsi deği, Park Otele bu kıyafet ile nasıl geleyim? Senden ha- kikati gizlemekte mâna yok. Filim fi- lan çevirmiyorum: Amerikaya gidecek te değilim. Hulüsi; — Park Otele gitmeğe hiç bir mec- buriyetimiz yok, Hatice, dedi. Sen başka bir yere tenezzül etmezsin diye ben orasını düşünmüştümi, Beraber çıktılar. Hulüsi şimdi ra- hat rahat konuşabiliyordu: — Seni hiç bir zaman unutmadım, Hatice - diyordu. Tekrar : buluştuğu- muza bilsen ne kadar seviniyorum. -— Ben de seni unutmadım Hulüsi, Şu dakikada o kadar #hesudum ki:.. Fakat senin Emniyet sandığında işin ne idi? Beni takip mi etmiştin? Hulüsi güldü, elini cebine sokarak bir saat çıkardı. Hatice ykm — Sen de mi? — Evet yavrum. Öyle bir yere ce bimde ihtiyat para olmazsa bir kadın ile nasıl gidebilirdim? Sana vaziyeti- mi anlatırken biraz mübelâğa ettim. Şef değilim. Maaşım arttı ama... An- cak yüz lira... Hatice, mesud, mânalı bir tebes- sümle delikanlının gözlerinin içine baktı: — İdareli yaşarız! dedi. Hikâyeci uyduracak Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ Kraliçe İzabel Kıştalede bulunan bü- tün hekimleri, sihirbazları te rahipleri saraya topluyor: — Kızım bu ilâcı aldıktan sonra büs- bütün fenalaştı... Diyerek onlardan şifa ve Mr isti- yordu, Sarayda toplanan bu kalabalik ara” “Yusuf Gaslaninin meş- ren. Sr tabip olduğundan bah- seden meli Pamir zari vardı, Mr m fonsa çalıyor: — Kın yatağı düşmesine sn bep oldun!, — Acaba, diyordu, Yusuf Gaslant #on nefesinde kraliçeden öç mü aldı? Don Alfons, Gaslâninin bu işi inti- kam almak kastile yaptığına inanmak KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ No 86 sokularak; — Ben size Mesihi darıltacağınızı söylemiştim, kraliçem! Artık iş işten geçti.. bütün dünyadeki insanların kanını nezretseniz, Maryanayı ölüm- den kurtarmak mümkün olmıyacak. Diyordu. İgnas şimdi Endülüsü kökünden yıkmak ve bütün müslü- Diye sorunca, «kara cübbeli şeytan» kraliçeye gülerek şu cevabı vermişti: — Ben size Kıştaleye getirilen ve bir taraftan da getirilmekte olan bü- ye etmiştim. Bunu rüyamda gördü- ğümü, hazreti Mesihin böyle istediği- Mesihi darılttınız.. kaybettiniz! Kraliçe İzabel, papazın son cümle- sinden çok sinirlenmişti: — Henüz kızımı keybetmedim. Onun kurtulması için senden yardım istiyorum! Dedi.. İgnasm ellerini öperek yal- vardi: — Onu senden başka kimse kurta- ramaz! — Kurtarmak için vakit yok, kra- liçem! » — Kızım henüz yaşıyor. — Yaşıyor.. fakat, Gaslâninin ver- diği zehir onun bütün vücüdünü sar- mıştır. — Gaslânl bize zehir vermemişti. > Papaz mânahı bir gülüşle sözüne devam etti: — TTevsiye ettiği ilâç, gece ayazda kalınca eni kuvvetli bir zehir halini alıyor. Bu söze Lion peskeposu da karıştı: — Ben de ayni ilâcı yeğenime hem de kendi elimle yapmıştım., zehir de- gil, şifa verdi. Yeğenim iki gün için- de iyileşip kalkmıştı... Bu işte bir entrika olsa gerek. Gaslâninin verdiği hem de prensesi ilâçta zehir yoktur. İgnas, ihtiyar peskoposun bu işe nl de ilâve eylemiştim. Siz beni din- | burmünu sokmasından fena halde lemediniz.. şu ihtiyar Lion peskepo- | hiddetlenmişti.. yavaşça kulağına iği- sunun sözile hareket ettiniz. hem (di — sesi kısılanlara şifat tesir- Yedinci sayım çıktı. Lokman hekimin ve bazı maruf doktorlarımızın sıhhi öğütlerini ve bir çok faydalı bilgileri ha- Yar subayların şubelere çağrılması Fatih askerlik şubesinden: Yerli ve yabancı olarak Fatih şubesin- de bulunan (313 ilâ 326 dahil) doğum- lu topçu ve muhabere yar sübayların- dan serbest meslek erbabı hariç olmak üzere İ şubat 937 de kıtalarda bur lunacaklarından vaziyetlerini anlamak üzere şubeye müracaatları ilân olunur. İstanbul 4 cü icra dairesinden: Bir borçtan mahcuz olup paraya çevrilmesi- ne ve açık arttırma ile 26/1/937 salı günü saat 14 de satılamadığı takdirde ikinci arttırma 3071/937 cumartesi gü- nü saat onda gedikpaşada ve caddesin- de 7 ve 9 numaralı dükkânların önünde saılacağından talip olanların mahallin- de hazır bulunacak memura müracaat- ları'ilân olunur. M. 953 "Türkiye Tıp Encümeni Genel sekreterliğinden; Türkiye tib encümeni 27 ikinci k&- nun 1937, çarşamba akşamı saat 18,30 da, Cağaloğlunda Etbba odası salonun- da toplanacak ve Doçent Dr. Muzaf. fer Esat tarafından (Ölümden 38 da- kika sonraya kadar alınmış bir buteyn fibrillatino'u trasesi) ile, profesör Dr. Oberndorfer tarafından (ikinci beynel. milel kanser kongresi mesâisi) hakkın- da tebliğatta bulunulacaktır. i Muhterem meslekdaşların teşrifleri rica olunur. - — Endülüsün kurtulmasını mı İs- tiyorsun? Yoksa İspanyanın mı?.. Rahib Alfons birdenbire şaşırdı: — Elbette İspanyanın kurtulmasi- ni ve muzaffer olmasını isterim... Dedi. İznas gözlerini açarak ilâve etti: — O halde Gaslâniyi müdafaa et- mel Prenses Maryana ölüme mah- kümdur.. ölecektir. Ve İspanya, onun ölümile muzaffer olacaktır. Lion peskoposu fazla bir şey söyle- medi... Derin bir hayret ifade eden bakış- larile İgnası başından oyağına kadar süzerek, yavaş yavaş yürüdü.. saray- dan çıkıp gitti. O sırada Garnata cephesinden ge- len kral Ferdinand çok neşeliydi, Eğer kızını ölüm döşeğinde bulmasaydı, Kıştalede şenlikler yaptıracak ve çok yakında İspanyol ordularının Garna- taya gireceğini tebşir edecekti. Mar- yananın hastalığı bu haberin yayıl- masına mâni oldu. Ferdinand cephe- den gelir gelmez kızının üzerine atıl. dı.. alnından öptü: — Yavrüm, Endülüsün sukutunu görmemek içinmi ölüyorsun? Bir kaç güne kadar Garnataya girece- giz... Haydi, gözlerini aç. Bak, sana ne güzel, ne sevindirici haberler ge tirdim! Istanbul 25 Kânunusani 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst. dahlit — 96,50)1ş.B. Hamiline 10,— Kuponsuz 1933 » Müessis 83,— istikramn © — 98,—İT.C. Merkez Ünitürk | 22,70,—| Bankası 98,— ».E 2130,—)| Anadohu his. 21,20 MM 2),7 Telelon 6,15 Mümessil 1 39.60) Terkos 11,73 ». 1 36,10) Çimento | 13,90 » MM —| İttihat değir. 10,80 İş Bankası O 10,—| Şark >» o 1— Para (Çek fintleri) Paris 1, Prağ 22,71,14 Londra 6 Berlin 197,15 Ne 79,32.—| Madrit © 7,6175 ilâno oo 15,10,25 Atina o 88,B1,75 e ye Cenevre | 847, 75 Brüksel — 4,72,—| Pergo Oo 4455 Bükreş ( 108,59,— Moskova 24,94,— mayan pmpa Nerle, Boğaz ve Gögüs has | Ticaret ve zahire borsası 24 Kânunusani flat ve mı leleri 1 — İthalât: Buğday 375, mercimek 6,1/4, arpa 163,1/2, mısır 180, ke pek 30, üfük 31,3/4, yapak 37,3/4, çavdar 75, pamuk 1,1/2, kuşyemi 30, beyaz peynir 9,1/4, un 67, nohut 8 ton. i İhracatı Buğday 995, arpa 2695, razmel 357,3/4, kepek 26, haşhaş te humu 9,1/4, yapak 68,1 /4, tiftik 13,174 kuşyemi 3, iç fmdık | ton, 3 — Satışlar: Buğday yumuşak kilosu 6 kuruş 27, paradan 6 kuruş 3İ paraya kadar, buğ- day sert kilom 6 kuruş 37,1/2 para" dan 7 kuruş 15 paraya kadar, arpa yemlik kilosu 3 kuruş 20 paradan, arpa Anadol kilosu 5 kuruştan 5 kuruş 5 pa- raya kadar, çavdar kilosu 6 kuruştar, mısir sarı kilosu 5 kuruş 13 paradan, iç ceviz kilosu 39 kuruştan, pamuk İğ- dır kilosu 52 kuruş 20 paradan, tiftik deri kilosu 117 kuruş 20 paradan, ya- pak kilosu 58 kuruş 10 paradan 65 kuru kadar, güz yünü kilosu 79 kuruştan 79 kuruşa kadar, peynir beyaz kilosu 42 kuruştan 42 kuruş 14 para ya kadar. 3 — Telgraflar: Londra Mısır Lâplata şubat tahmil korteri 22 Şi. 9 Pe. Ki, 3 Kr. 23 Sa, Londra keten tohumu Lâplata 2. ci kâ- nun tahmili tonu 11 Ster, 15 Şi Ki 7 Kr. 15 Sa,, Anvers arpa Lehistan 2. di kânun, şubat tahmili 100 kilosu 120 B. Frank Ki 5 Kr, 10 Sa,, Liverpul buğ- day mart tahmili 100 libresi 8 Şi. 3 Pe. Ki. 5 Kr. 62Sa, Şikago buğday Hart- vinter mayıs tahmili buşeli 128,1/4 sent Ki. 5 Kr, 94 Sa,, Vinipek buğday Manitoba mayıs tahmili buşeli 121,1/8 sent Ki. 5 Kr. 62 Sa,, Hamburg iç fine dık Giresin derhal tahmil 100 kilosu 159 R. Mark Ki, 80 Kr. 70 Sa,, Ham- burg iç fındık Levan derhal tahmil 100 kilosu 159 R. Mark Ki. 80 Kr. 70 Sa, ağladı. Fakat, bu ağlamalar, bu heye- canlı dakikalar fazla şürmedi.. kral Ferdinandın Garnata cephesinden geldiği günün akşamı, prenses Mar- yana gözlerini kapadı.. anasının, ba- basının kolları arasından ayrıldı ve ebediyetin.. toprağın koynuna girdi. ve. Kıştale o gün baştan başa mateme bürünmüştü. Bütün kiliselerin çan- ları çalıyor, bütün rahibler saraya koşuyordu. *— Prenses Maryana ölmüş..> 'Bu kara haber çarçabuk civardaki köylere, kasabalara ve orduya yayık dı, O güne kadar herkeste şöyle bir kanaat vardı: Prenses Maryananm uğrunda bütün Garnata müslüman larının kanı hazreti Mesihe nezredils miştir. Garnatanın sukutunda Mar- yana, babası ve ordu ile birlikte Gar. nataya girecekti. Ya şimdi? Garmatalılar ölümden kurtulmuş mıydı? İspanyollardan bi ri: — Mesih, Endülüs müslümanlarına acıdığı için Maryananın canını aldı... Dava bitti, Diye söylenirken yakalanıp engizis- yon mahkemesine verilmiş ve hemen o gün kafası koparılmıştı. * (Arkası var)