Akşam 14 Haziran 1932 Sahife 8 mem Masal olanlar : Gene bazı eski seyir yerleri Beykoz, Sarıyer, Göksu âlemleri, Göksu deresinde sandalla piyasa Sarıyere gitmenin usul ve erkânı vardı. Behemehal Lâlelili Enver Obey, geçenki sözlerini şu veçhile tamamlayor: O zamanlar, ilk baharın lâtif mesirelerinden birisi de Beykoz- du. Köprüden, hesaplı, kitaplı ola- rak, Boğaziçi vapuruna atlamak şarttu Çünkü kestirme vapur, bir saatte mahalli maksuda var- dığı halde dilenci vapuruna bini- * lecek olursa, o iskele senin, bu iskele benim! saatlerce deniz üstünde ya Sabur çekmek mu- kadderdi. Beykoza vasıl olunca doğru Ishakağa çeşmesinin başına geli- nirdi. Suların çağıltısına, çeşme kar- şısındaki paçacının cakasına mis gibi paça rayihasına dayanılmaz. Deniz havası, Boğazın serin rüz- gârı, şırıl şırıl akan su, ıştahayı birkat daha arttır mış. Çeşme başında paça yenirken parmaklar da beraber yenir, lezzetine doyum olmazdı. Iskeleye yanaşan her vapurdan, nevale Zenbilleri (o omuzlarında, kafile kafile yolcu çıkar. Kimi çayır boyunu, kimi Kaymakdon- duran yolunu, kimi de Yuşa canibini tutarlar. Kırda yemekler pişirilir, oyunlar çıkarılır, öğle sıcağında uykular çekilir, vapur zamanı yaklaşınca avdet kaygusu başlardı. Büyük çayır henüz biçilmemiş ise mis gibi kokusuna, zümrüt gibi man- zarasına can dayanmazdı. Çayırlar biçilince Sarıyer mev- simine sıra gelirdi. Sarıyere gitmenin usul ve erkânı var. Behemehal; sardalya balığı, kaşar peyniri, alafranga turşu gibi hararet hasıl edeçek tuzlu şeyler Oberaberde getiri- lecek ve yahut ora çarşısından mutlaka tedarik edilecek; onu müteakip sulara gidilip bardak bardak su içilecek. Müntahap bir incesaz takımı ahenge koyulur, Çırçır suyu sahibi rahmetli Raşit bey, Aziziye fesi ile etrafta dolaşır, herkese hüsnü muamele eder, ekâbire tazim ve ikramı bezleylerdi. Burada da kadınlar ciheti kafesli. içinde çeşit çeşit kıyafetli, tuva- arr Afganistanda teceddüt sardalye, kaşar peyniri, turşu 4 alınacak.. v e Eski Göksu âlemlerinden dir manzara letli ve zinetli, sıcaktan göğüs“ lerini aralamış, yelpaze ile serin- lemeğe uğraşan hanımlar... Erkekler tarafında da temiz pâk giyinmiş kuşanmış, süslü süslü, tığ gibi beyler... Gene karşıdan karşıya nazarlar teati edilir, bakışlarla, tavurlarla, mendillerle işaretlerde bulunulur, arada çok eğlenceli manzaralarda hadis olurdu. Hünkârsuyuna, herhalde mer- kepsüvar olarak çıkmak âdetti. Bu da hayli neşeli ve gülünçlü idi. Yarış mı, düşüp kalkmak mı istersin, eşeklerin inadı tutup ta dönüm dönüm dönme, çifte atıp anırma mı beklersin, maskaralık- ların enval. Yer sahibi olan, mülâhham, pürazamet Ali bey merhum, ka- pıda bir iskemleye kurulur. Hasan paşa mensubininden başkasına ehemmiyet vermez; adamlarına boyuna hiddetli hiddetli, kaba kaba bağırıp dururdu. Bir cuma günü bir arkadaşımla şöyle bir köşeye çekilerek saz dinliyorduk. Koskzda, Abdüsselâim tekkesi şeyhi bir kaç arkadaşile akşam- dan gelmiş ve gecelemişler. Şeyh efendi, 24 saattir bilâ fasıla çaka çaka olacağı kadar olmuş; ayakta duramıyor, yerinde salla- nıyor; küfeliğe yaklaşmış. Metelik dönmeyen ağzı mütemadiyen oy- nıyor ve bir şeyler sayıklayor. Afganistanda milli bayram münasebetile geçende büyük merasim yapılmıştır. Kral bu münasebetle askeri teftiş etmiş geçit resmi yaptırmıştır. Resmimiz bundan bir manzarâyı gösteriyor. Meğerse rüfekasına kerametin- den ve mucizesinden dem vuru- yormuş. Hünkârsuyundan Çırçır suyuna uçacağını, arkadaşlarının oraya gidip kendisini beklemesini ve beraberce kahve içmelerini tutturmuşmuş. Sersem herif bir nidayı müte- akip, birden bire yerinden fırla- masın mı? Uçuruma doğru saldırır- ken arkadaşları ve etraftakiler hemen yaka paça ettiler. Başımıza belâmı getireceksin be herif? Diyerek önlerine katıp götürdüler. Nevaleleri ortada, keyifleri yarım kaldı; seyredenlerde güünçlü bir komedi seyretti, Sular, alaturka on bir raddele- rine kadar devam eder, en keyif çıkarılacak zamanda, herkes me- sireyi terketmek (mecburiyetinde kalırdı. Çünkü avdet vapurları mahdut ve binnisbe erkendi. Bu münase- betle, hakiki vakti kerahat vapurda bulunan zamana tesadüf ettiğinden akşamcılar odap daracık vapur büfesinde kekâlanırlardı. Köprüye gelindiğinden haberi olmayıp bir kenarda sızmış kalmış ve geceyi vapurda geçirmiş olan- lar da görülürdü. Göksu mesiresinin en civcivli vakti mısır zamanı idi. Sıcaklar, gereği gibi basınca Boğaziçinden gayrı gezilecek semt aranmaz, orada ise Göksudan üstün tenezzühgâh bulunmazdı. Göksu, panayır zamanına kadar, cuma pazar insanla kaynardı. O güzelim derenin içinde sayı- sız kayik, sandal, futa. Kenarlarda, pusu kurup piyasayı seyreden, etrafa dikkat kesilen hanımlar, beyler.. Zamanın kibarları, ehli dilleri, zevkperestleri. Hanımlarda, üstü pelerin biçi- minde, belleri sıkmalı, renk renk feraceler; ince gazdan billür gibi şeffaf yaşmaklar, Hele bazıları, yaşmağı yana doğru yıkar, keman gibi kaşlarını, badem gibi gözlerini aralıktan gösterir, nazlı ve edalı tavurlarla kırım kırım kırıtır, nimnigâhlar, hafifçe tebessümlerle meftunların ah ve ofunu arttırırdı. Küçüksuda karaya inilip (Ooçayır (o piyasası yapılırdı. Bu piyasa dahi tatlı olduğu kadar üzüntülü idi. Pek bunalan ve dert ortağı arayan, teselli için dere nihaye- tinde, Dörtkardeşler denilen mev- kideki meyhanede soluk alırdı. Kanlıca ittisalindeki körfezin mehtap safasına, saz ve heyheyl aksi sadalarına uyar olmadığı gibi Kalenderin temiz ve kibar- lığına da emsal bulunmazdı. Sermet Muhtar e — Tefrika No 55 Nakıli Mukaddes Imparatorlukta kırk seneden beri hüküm sürmekteydi. Yani, Imparator Hien - Foung'un, yegâne varisi olan Toung-Tche'yi doğurduğu günden itibaren mem» leketin o mukadderatına (o bâkim bulunuyordu. (OO günle bugün arasında tam kırk senelik bir zaman geçmişti. O gün zarfında, Ye-Ho, bir hamlede, en yüksek mevkie çıkı- vermişti. Artık, bazan idaresiz ve kuvvetsiz bir imparatoru kendine paravana yaparak, bazan doğru- dan doğruya, bilfiil memleketi idare etmişti. Dahili ve hariçi işleri, anha minha, tam kırk senedir, şu veya bu suretle o idare etmişti. Bu saatte bile bir kaç senedir zahirde yazlık sarayın sükünu içine çekilmiş gibi durduğu hâlde, si- yaseti umumiyeyi o idare ediyor- du. Bütün iktidarları haiz hüküm- dar oidi. Herkesin ipleri onun elindeydi. Herkes, onun emrinde bir alet, bir kukla idil Muvakkat bir zaman için mev- kiinden ayrıldığı vakit, büyük melisi imparator hotbehot idare etmeğe cesaret ogösteremezdi; imparatoriçenin devlet işlerine ne derece ehemmiyet verdiğini bil diği için, akıl danışmak üzere ona gelirdi. Asıl kanuni hükümdar kendisi olduğu halde, bu meşhur kadının huzurunda secdeye varır gibi eğilir; bir esir vaziyeti alarak, teyzesinin karşısında öylece du- rurdu. Işte, Ye - Ho Imparatorları bile, bu derece kuklalaştırmıştı. Bu meşhur kadın şimdi altmış yaşına basmı$ bulunuyordu. Alt- mışıncı senei devriyesini tesit etmesi de, mukaddes ananeler ve taammüller icabiydi. Bütün Çin, “ihtiyar Buda,, dediği bu kadının bayramını tesit edecekti. O, resmen, “Mukaddes anne,, addediliyordu. Büyük bayramın masrafına teka- bül etmesi için, her tarafından vergiler tarh olundu. Her zaman hoşnutsuzluk omeydana getiren bu fazla vergileri, ahali, bu sefer, seve seve verdi. Memurların maaş- larından da, epice paralar kesildi. Çok. geçmeden, milyonlarca Kastamonuda kır gezintisine Iştirak eden muallimler Kastamonu, 6 (Hususi) — lik mektep muallimlerimiz ders senesi sonu münasebetile cuma günü (Yalnızköy) namındaki çamlıkta bir gezinti yapmışlardır. Gezintiye 90 kadar muallim iştirak etmiştir. Başta maarif müdürü Ismail Kemal bey olduğu hâlde gezin- 14 Hazira 1932 BEŞ YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN Tarihi aşk, ve macera romanı (va-Na) altın £ael (1) hazinede birikti. Anlaşılıyordu: Bayram, harikulâde olacaktı. Yazlık saraya giden bütün yol- lar üzerinde daha şimdiden, büyük takı zaferler yükseliyordu. Bunların üzerlerinde ve etrafında Ye-Ho'ya dair yapılan şarkılar söylenecekti. Imparatoriçe, daha hayatındayken telih edilmişti. Mareşal Yong-Lon, baş harem ağası Li-Lian'in refakatinde olarak, merasimin ilk safında arzı vücut edecekti. Bütün memleket, mera- sime iştirak edecekti. Bizzat im parator, arkasında bütün saray erkânile, imparatoriçenin tebrikine gelecekti. Işte, Ye-Ho “gençliğini, böyle büyük merasim ve alayişle göme- cekti. Herkes, bayrama hazırlanıyordu. Ansızın, müthiş bir haber, bir bomba tesirile ortada patladı. Bayramın ne neşesi kaldı, ne manası, hatta nede imkânı, Bu müthiş haber, “ Cüce Ja- pon ,, lardan dolayı ortalığı velve- leye vermişti. ? Bu “ Cüce , ler, Kow - Shing ismindeki İngiliz vapurunu batır- mışlardı. Ingiliz vapuru, Çin asker- lerini Kore'ye nakletmekteydi. Harp, önüne geçilmez bir za ruret halini almıştı. Önüne de geçilemedi. Çok geçmeden, Ye-Ho müte- selsilen felâket haberlerini almağa başladı. Ceneralları, yekdiğerini takiben mağlüp oluyorlardı. Ev- vela Ling- Yuda sonra Port - Arturda kahkari hezimetlere uğ- ratıldı. Çin donanması Wei-Hai- wei'de imha edildi. Burası keza cüce Japonlar tarafından işgal olundu. (1894) Felâket, tam manasiyle tebel- lür etmişti. Ye-Ho, milli matemi yüreğinde hissetmedi, kendi şerefine yapıl- ması içap eden bütün şenliklere başlamadan nihayet verdi. (1) Çin parası. - Bu paranın ortası deliktir. Keseye konulmaz. Ortasıudaki delikten ipe yahut dekneğe geçerek istiflenir, - Mütercim. (Arkası var) EŞ Kastamonu muallimleri tiye iştirak eden bütün merkez ve civar köyler muallimleri gezin- tide çok güzel bir şekilde eğlen- mişler ve tertip edilen muhtelif eğlencelerle dokuz aylık bir me- saiden sonra temiz bir hava içinde ve gene tertemiz ve nezih bir gün geçirmişlerdir. Eğlenti geç vakte kadar devam etmiştir.