14 Haziran 1932 ——— Akşam Yüksek kaldırımdan şöyle bir geçiş.. Yukarıda eski kitaplar satan bir kitapçı... Sağda gramofoncular, solda... Pul meraklıları gözlerini pertevsüze yaklaştırdılar, Yüksek kaldırımdan bir kaç manzara — Haydiii.. Yaz için.. Ter için. otuz beş kuruşa.. Ter için.. Ma- ğazada dört liraya bu fanileler.. Top atan tüccarın malları bu.. 35 kuruşa... Ne mükemmel söz söyleyen bir manici.. Adamda ikna kuvveti o kadar fazla ki, beni bile bir da- kika yolumdan alakoydu. Fanile- ler ter için birebirmiş. Fakat bunu öyle anlatıyor ki bayıldım. — Haydi efendim meşhur dok- torların tavsiye ettiği kolsuz fani- leler bunlar. Babalık. Buraya gel. Efendi peder, terliyor musun ma- dama terlediğin için sana kafa mı tutuyor? Bu fanileden al.. Çoktan beri Yüksek kaldırımdan yukarı çıkmamıştım... Dün baktım Yüksek kaldırım epi değişmiş... Bazı kısımları ucuz bir bonmarşe haline gelmiş.. Çorapçılar, fanile- ciler, kravatçılar, kolalı ve lâstik yaka satanlar.. — 15 kuruşa çoraplar.. 15 kuruşa ipekliler.. Param olsa da ben de giysem... — Haniya.. Yirmi beşe Alfa.. Yirmi beşe kravat.. Seç seç al. Beğen beğen al.. Beğen beğendi- gini... Bir tarafta küçük küçük çav- dar ekmeği çıkaran bir fırın... Sepetlerini ekmekle dolduran çocuklar matbaadan gazete alan müvezziler gibi bütün hızlarile bağıra bağıra yokuştan aşağı koşuyorlar : — Sıcak.. Sıcak.. Fırının önünde iki saat bekleme... Sıcak çavdar.. taze çavdar.. 60 paraya bu... En yukarıda eski kitaplar satan bir kitapçı.. İşte saçı başı dağınık traşı bir karıs uzamış, koltuğun- daki çantası gebe bir keçi gibi şişmiş gözlüklü bir genç bu kitapçılardan birinden Yunanca bir eser soruyor.. Biraz ileride kaldırımın üstünde beş kuruşa resimli Avrupa mecmuaları.. Ek- serisi “sinema gazeteleri olduğu için bunlarınğ başında bir sürü gocuk, bir sürü genç... Sol tarafa pulcular, hakkâklar... Pulcunun birinin kapısından içeri bir göz attım.. Tezgâhın önünde iki pul meraklısı... Pertevsüzle bir pulu uzun uzun tetkik ediyorlar... Biri diyor kiz uzun uzun pula baktılar — Yazık pulun iki dişi kop- muşl.. — Evet ama ne pul.. Dikkat ediyor musun?. Çocukluğumdan beri bilirim. Yüksek kaldırım pul meraklıla- rının adeta kâbesi gibi bir yerdir. Orada aklınıza gelmiyen pulları bulursunuz. Bir zaman bu pul merakı bana da gelmişti. © Yük- sek kaldırımı az mı inip çıkmış- tım... Yanımdan iki kişi geçiyor.. Iki kadın... Konuşuyorlar: — Ben Yüksek kaldırımdan çıkarken adeta utanırım. — Neden?. — Ne bileyim.. Yüksek kaldı- rımdan çıkmak bana parasızlığa delâlet eder gibi geliyor.. Hani tünel param yokta onun için çıkıyormuşum gibi.. Hattâ Yüksek kaldırımda bazen arkadaşlarıma rast gelirim de selâmlaşmayız.. Onlarda öyle ga- liba.. Hakikaten ben dikkat ettim. Çok kimselerde bu his var. “ Yüksek kaldırım! ,, denince benim aklıma ayağile dikiş diken genç kızların, 180 kilo ağırlığın- daki şişman matmazellerin, fok balıklarının, marifet yapan kap- lanların, Amerikadan gelen ya- rısı insan yarısı balık acaip mahlükların halka (gösterildiği yer gelir.. Ne zaman yolum yüksek kaldırıma düşse elindeki çıngırağı mütemadiyen sallıyan bir adam görürüm ve avaz avaz bağıran ses işitirim: — Haydi efendim.. Bulunmaz fırsat.. Gelin görün... Amerikadan yeni gelen acayip mabhlük... Asker, çocuk beş kuruş.. Başıbozuk on kuruş... Bütün bu acayıp mablükları teşhir ve halka ilân eden de tüy sıklet şampiyonuu denilecek kadar hafif bir gençtir.. Zil çalmakta ve acayıp mahlükları ballandıra bal- landıra methetmekte eşi yok- tur.. | Amerikadan, (o Afrikanın bilmem hangi çölünde kırmızı derili (!) vahşilerin elinden zorla alınan yarım metro uzunluğundaki kaplumbağayı bir anlatır ki şaşar- sınız.. Dün baktım bu gene kal dırımlardan birine oturmuş, elleri koynunda uzun uzun düşünüyor... — Ne o hazret! diye sordum, başını salladı: — Iş yok bey.. Iş yok.. Demek artık Istanbula acayıp mahlük ta gelmiyor.. (Buhran meselesi.. Mamafih ecnebi artist- lerin de icrayı sanat etmeleri mem- nu ya... Daha yukarıda gramofoncular sesleri büyülten bir aletle en son Amerikan havalarını çalıyorlar... Karşıki dükkânlardan O birinden Rumca bir şarkının mısraları geli- yor, beriyanda yeni çıkan bir alaturka hava: alayı “ss Nazli varim “Sen ağlama ben ağlarım, Yokuştan yukarı çıkarken sağ koldaki sokaklardan inceli kalınlı seslerle söylenen şarkılar yükseliyor. Bu sokaklardan birinin başında iki köylü delikanlı mütereddit duruyorlar.. Ayaklarında şalvar- lar, başlarında yeni alınmış kas- ketler.. Biri : — Yooo olmaz.. Gibi başını sallıyor, ( ötekisi ısrar ediyor.. Yüksek kaldırım Istanbulun en şayanı dikkat yerlerinden biridir. Hikmet Feridun EMLÂK SAHİPLERİ! Emlâkiniz için süratle kiracı bulmak inizin kiralarını muntaza- Emlâkinizin men tahsil edebilmek Emlâkinizin varıdatını temin edebilmek hususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Bahçekapı, Taş han No.20-21-22 Telefon: 20307 Tefrika numarası: 11 Yazan: Ceneral A. F. Oglander ÇANAKKALE muharebeleri Sahife 7 14 Haziran 1932 Tercüme eden: Muharrem Feyzi Ingiliz kumandanı taarruzu çok gizli tutuyor Şimdiye kadar pek çok kıy- mettar vakitler kaybedilmiş oldu- ğundan ceneral Hamilton fazla olarak daha iki fırka temin etmek ihtimali bulunmasına rağmen bun- ları beklemeksizin büyük muha- rebeye girişmeği tamim etmiştir. Ceneral Hamilton elindeki dört fırkadan ikisini Anzak cephesine tahsis etmği kararlaştırmıştır. Üçüncü fırka Suvlada ihraç hareketini yapacak ve ertesi sa- bah bu fırka dördüncü fırka ile takviye edilecekti. Zabitler kıdem itibarile intihap edildi Çanakkale sahnei harbine tah- sis olunan (yeni ordu) fırkalarının bilcümle yüksek zabitanı nizami- yeden yetişmiş olduğundan diğer fırkalara tefevvuku olduğu iddia edilmekte ve hadden fazla büyük bir kıymet vermek tema- yülü gösterilmekte idi. Tabii 1914 senesinde İngiltere ordusu âzim mikyasta büyüdüğünden yüksek vazifelere muvafık namzetler bul- mak kolay bir iş değildi. Fakat bu cihetten görülen bir çok nok- sanlıklarda zabitanı intihap için kabul olunan sistemin iyi düşü- nülmemiş olmasının dahi büyük dahlu tesiri vardı. Kumandanlığa tayin için ara- nılan başlıca evsaf ve mezaya yaşlı olmak ve uzun zaman hizmeti askeriyede bulunmaktı. Bu üsulün neticesi olarak liva ve tabur kumandanlarının çoğu elli yaşını çok geçkin olnp harbi umumiden evvel tekaüde sevkedilmiş bulu- nuyorlardı. Çanakkale sahnei har- bine sevk edilen bu gibi zabitanın çoğu mahir, muktedir ve her türlü vaziyete karşı çare bulan, kumandan olmak ehliyetini haiz olduklarını Gelibolu şibih ceziresi muharebelerinde ispat edecek- lerdi. Lâkin bunlardan bazıları vakti hazarda hiç bir zaman kumanda mevkiini ihraz edecek evsafı ve kudreti haiz değildi. Bu gibi zabi- tan silâh başınâ vaki olan ilk davete kemali şevkle icabet eden mükemmel tahsil görmüş ve hararetli gençlere itimat telkin edecek kudreti haiz bulunmıyor- lardı. Şiddetli ketümiyetin mazarratları Çanakkale sahnei harbinde icra edilecek büyük harekât için yapi- lan istihzarat günlerinde ceneral Hamilton gayet şiddetli Oketü- miyet gösteriyordu. Hattâ karar- gâhı umumi erkânından bir çoğu Suvla körfezinde karaya bir ihraç yapılacağından haberdar değildi. Baş kumandan mahremiyetin mu- hafazasında son derecede ısrar ediyordu. Filvaki harekât başlayıp darba ininceye kadar Ingiliz ceneralının tasavvuratı hakkında Türklerin şüphelenmemiş olmaları ketumi- yetin muhafazası için ittihaz olu- nan şiddetli tedbirlerin muhakkak olduğunu bir derece ispat etmiştir. Fakat bir çok ahvalde hadden fazla ketumiyete riayet edilmesi Suvla hareketinin bidayetindeki iflâs ve muvaffakiyetsizliğe yardım eden mühim bir sebep teşkil etmiştir. Karaya ihraç yapıldığı gece on birinci fırka zabitanından çoğu | birden bire kendilerini üzerinde buldukları sahanın bir haritasını bile görmemişlerdi. Bunlar kendile- rinden ne gibi vazife ve hizmet beklendiğini bile bilmiyorlardı. Ingiliz kumandanlığının beslediği yüksek ümitler Baş kumandanlığın' her şeyden ziyade ehemmiyet verdiği esas ketümiyete riayet idi. Ilk darba indirilinciye Okadar ketümiyetin muhafaza edilmesi şartile türklerin mukavemeti hafif olacağı kaviyen zannolunuyordu. Bundan sonra muvaffakıyetin tamam olması hareketin süratine tabi bulunacaktı. Tehir ve tavik felâketengiz, ( olacaktı. | İhracı müteakip bütün kıtaat cür'et ve cesaret ile ileriye doğru akın ettiği taktirde ihraç gecesinin sabahı vaziyet büsbütün değişmiş olacaktı. Lona Tine - Tek Çam - dan Gelmer'e kadar yapılacak hatlar ile Avusturalya ve yeni Zelant kolordusu, dokuzuncu ( kolordu Çanakkale boğazının dar yerlerine nazır ve) hâkim geniş bir mevzi elde etmiş olacaklar arkalarında Suvla körfezinde mahfuz bir üssülharekeleri bulunacaktı. Yeni gelecek iki fırkanın mu- vasalatı üzerine harekâtın nihal olacağı ümit edilen ikinci safhası başlıyacaktı. Bu safhayı Gelibolu şibih ceziresinin belini yakalamak ve Türklere berri ve bahri mu- vasalasını kesmek için yapılacak ilerleme hareketi teşkil edecekti. Bu ümitler her ne kadar asla tahakkuk ettirilememiş ise de haddızatında pek te müfritane değildi. Gelibolu şibih ceziresinde türk ordusu vaziyetin icabına göre dağınık ise de adet itibarile müs- tevlilere muadil idi. Ingiliz baş- kumandanının hazırlandığı taaruza mukabele için faik kuvvete malik değildi. Ingiliz kumandanı baskın yapa- rak Türk kumandanı ihtiyatlarını toplayıncıya kadar hâkim bir mevki elde etmekte istiyordu. işte bunun için ceneral Hamiltor Suvla körfezine ait taaruz plânını gayet derin bir sır olarak muha- faza etmiştir. Plândan ordu kumandanının haberi yok Baş kumandan ceneral Hamil- ton taarruz planını, bu plânı icra edecek kolordu kumandanı cene- ral Stoforttan bile saklamıştı. Ceneral Hamilton kendisinin plânı hakkında ancak 22 tem- muzda kolordu kumandanına ma- lürat vermiş ve talimat verirken bilhassa şu ciheti ehemmiyetle kaydetmişti : “ (Çikolata) ve (W) tepelerinin ortalık aydınlanmadan evvel bir baskınla zabtedilmesi birinci dere- cede ehemmiyeti haiz bir hareket olacaktır. ,, Ceneral Stopford kol ordusuna böyle bir mühim vazife verildi- ginden çok memnun olduğunu söylemiştir. Ceneral Stopford kendisinin dahi tasavvuru bu plâna muvafık olduğunu şu suretle izah etmiştir; (Devamı var)