Sahife 8 Akşam Masal olanlar: Eski arap halayıklar Aman ne güzel böcek, ne şirin boncuk diye el üstünde tutulurken.. Bir iki sene geçer geçmez o boncuk, taş taşıyan eski acem eşekleri haline sokulurdu Bunu da Rahime hanım anla- tıyor: Daha eski zamanları bilmem fakat bir vakitler Istanbulda ne çok siyahi arap vardu. Otuz odalı konaktan tut da üç odalı eve kadar, nerenin kapısını çalsan, herkesten evvel onun sesi işitilirdi: — Kımdır 0? Seslenir seslenmez, topuklarını güm güm yere vura, vura, yahut takunyasını tıngırdata tıngırdata kapıya gelip aralar, kuzguni çeh- resini uzatarak dana böbreğine benziyen dudaklarını büzer, gele- nin kim olduğunu anlamak için, sim siyah göz bebeklerini fıldır fıldır oynatırdı. Hacca giden, Yemene giden, Tarabulusugarba giden, hasılı Afrikaya civar her memlekete giden, hiç değilse bir arap hala- yık getirirdi. O, eve adımını attı mı: — Aman ne güzel böcek! Ne şirin boncuk! diye el üstünde tutulup bağra basılır, başına kır- mızı gaz boyama, kulağına mercan küpe alınırken, bir iki sene geçer geçmez o böcek veya boncuk, taş taşıyan eski Acem eşekleri haline sokolurdu. Artık, görülmedik hizmet, çek- tirilmedik mihnet, atılmadık sille, yarılmadık kelle kalmazdı. Kırkının aklı bir incir çekirde- ğini doldurmadığı malüm. Yarı incir çekirdeği hacminde fikri olan, dara gelince, yamalı bohça- sını koltuğunun altına aldı mı cad- deyi tutar, canına tak dediğin- den bahsederek orada burada, dolaşır, bildiğine, tanıdığına mü- nasip bir k:smet (muhakkak be- yez, hattâ sarışın bir kimse ola- caktır) ve yahut aylıklı bir kapı ısmarlayıp, güya nadim olmuş gibi yine eve dönerdi. Halbuki başına buyruk mu? para sayılıp alınmış, daha da azat edilmemiş. Hanımları mer- hamete gelirse tekrar kabul eder- ler, gelmezse esirci evine dayar- lardı. Azat olmuşların da boyuna ka- çıp yine gerisin geriye geldiği vakidi. Böyle bohçasıyle gide gele, gümrük bhamalı, at sürücüsü, kundura boyacısı makulesi bir koca bulup varabilirse ne âlâ, Varamazsa, yahut hanımları, Nemrut gibi, inatçı kimseler olup artık eve kabul etmezlerse, ortada kalır, boğaz tokluğuna hizmetçi- liğe, biraz beceriklice ise, üç mecidiye aylıkla akçılığa giderdi. Ev işi görmeğe, eza ve cef. Rahime hanım gık demiş olan kısım ise, hamam» larda, seyirlerde, düğün evi kapı- larında, dolma veya susam satmak ticaretine sülük ederler, alişveriş- ten ziyade sokaklarda sürünürler ve dilenirlerdi. Mayısın birinde kendilerine mah- sus bir günleri, âdeta bir nevi bayramları vardı. O gün, semtlerine en yakın olan dağlara, Kırlara çıkarlardı. Üsküdar tarafındakiler, Çam- licadaki Çilehane tepesine gider- ler. Bu tepede, üstü kapalı iki üç odalı, kulubemsi bir yer vardır. Bilmem hangi evliyanın Çilehanesi imiş. Istanbul cihetindekiler, Bayram- paşa, Velefendi, Çırpıcı'ya, Ka- sımpaşa'dakiler ise Okmeydanına ve Kâğıtbaneye serpilirler. Bu araplar takım takımdı. On, on beşinin birer kolbaşısı vardı. Kolbaşıları, onların amiri ma- kamında. Ahçılıkta, işçilikte çalışı; çabalayıp biriktirdikleri parayı, her ay başı kolbaşına (götürürler. Bulundukları kapıda, bir göşeye sakladıklari yağ, prinç, sabon, şeker gibi şeyleri de, gizlice apar- maeğı unutmazlar. Binaenaleyh, kolbaşının dörtbaşı mamurdur; lort gibidir; dediği de- dik, çaldiğı düdüktür. Bir Mayıs, bir nevi bayramları- dir dedikya, bahar gelir gelmez o günü iplerle çekerler; üçü, dördü bir araya gelip saatlerce parmak- larile hesap ederler. Nihayet beklenilen gün gelir; her kolbaşı avenesini yanına top- lar, arkasına alır, kırları boylar. Çayırlara, çimenlere yayılırlar; zevk ve safa ve ahenk başlar. Çalgıları: darbek dedikleri dar- buka, zilsiz tef, ganga namındaki Ganga demirden olup simit şeklinde, üstü halkalı, büyücek iki çemberdir. Bu çemberler bir- birine vuruldukça halkalar ses çıkarır ve tempo tutar. Türküleri de kendilerine mah- sus, Değirmi olup yere otururlar. Evvelâ kolbaşi tutturur; arkasın- dan maiyeti peyrev olur. Hep bir ağızdan şarkıya başlı- yarak, saydığımız aletleri de iştirak ettirerek, curcunaya ko- yulurlar: — Lalilalilali alidungol Kulunin babi alidungol | Şimdim tino alidung!., Ilh. Alidungo nakarattır ve hep bir- likte söylenir. Bu ahenk devam ededursun, bir taraftan da envar çiçekler toplarlar, başlarına (göğüslerine takarlar, demetler yaparlar; dere içindeki sazlardan sivri okülâhlar örüp kafalarına geçirirler. Böyle bir seyrana kuru kuruya gidilmez ya. Kuzu, yalancı dolma, helva gibi âlâ yemekler, türlü türlü yemiş- lerde var. Uzatmıyalım, ardından yemek» ler yenir, hahveler içilir. Malüm ya hepsi kahve tiryakisidir. Çayırlar, (o çimenler, çiçekler üstünde yuvarlanılır; taklaklar, kah- kahalaratılır; gene türküler, fasıllar geçilir. Bunların böyle muayyen günleri olduğu âlemce malüm. Herkes seyrine koşar, uzaktan temaşa eder. Aralarına kimseyi almazlar. Yanlarına sokulmak kimin haddi? Biraz şöyle yaklaşacak olsan göz- ler evinden fırlar, koca dudaklar açilir, otuz iki diş gıcırdar. Kü- fürün bini bir paraya. Oralı olmayıp gene sokulursan kolbaşı : — Açılın oradan bakayım! diye- rek yanındaki uzun sırıği yaka- ladı mı, mızrakla hücum eder ibi davranır. Yanındakiler de, unduralarını çıkarır çıkarmaz, kafa budur! diye fırlatırlar; Maiyeti, okolbaşının (yanında köle, cariye menzilesinde. Öyle itaat ederler ki pençikli esir kaç para eder. Para; pul, mal, can, hep onun uğruna teda. Bir işaret verdiğini görsünler. Derhal canı dişe takıp yerlerinden fırlarlar, haddi bildirilecek kim- senin üzerine saldirıp alta alırlar. Dayağın esamisi mi okunur? Isıra ısıra didik didik ederler. Arapların ekserisi babalı olur, biraz (o hiddetlendi mi babaları tutup etrafa duman attırır. Bu günlük bu kadar tafsilât kâfi. Babalı arapları da sonra anlatırım, olmaz mı? Sermet Muhtar Son zamanlarda İspanyada grevler, karışıklıklar birbirini takip ediyor. Bu münasebetle hükümet icâ- bında. nümayişçileri dağıtmak için bir takım arazözler satın almıştır. Bunlar su sıkarak içtimalarda bulunanları dağıtıyor. Bir kaç hafta evvel yapılan cumhuriyetin senei devriyesi şenliklerinde bu arazözler de mühim bir alay teşkil ederek geçmiştir. Tefrika No 38 28 Mayıs 1932 28 Mayıs 1932 BEŞ YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN Tarihi aşk, ve Nakıli ; Bu haberi alır almaz, impara- toriçe Ye - Ho, büyük matem alâmeti olmak üzere, beyaz elbi- selerini giydi. Oğlunun cenazesi yanına gitti. Teşrifatın icap ettirdiği secde- leri ve ağlamaları müteakip, oğlunun ayağına yeni ayakkapla- rını elile giydirdi. Bu da, uzun seyahate çıkmış addolunan ölülere yapılan merasimden biriydi. Valde imparatoriçenin yanında, genç zevce imparatoriçe, zevcinin vefatından dolayı samimi surette mahzun bir halde duruyordu. Acı acı bağırarak ağlıyordu. Bittabi bu ağlamalar, katı yürekli kayın valdesini asla müteessir etmiyordu. Iki imparatoriçe kadının arka- sında, bütün ailei imparatori, Alâmeratibihim duruyordu. Onla- rın da dimğaları, kendi akıbetle- rile fevkalâde meşguldü. Ne gibi bir siyaset kullanacaklarını düşü- nüyorlardı. Kimin tarafını iltizam etseler menfaatlerine daha uygundu acaba?.. Ngan-Te'nin katli hâdisesinden sonra, Ye-Ho'nun, sarayma hap- settiği sabık zevce imparatoriçe genç imparatorun (öldüğünden dolayı müteessir olan yegâne insandı belki... Samimi olarak göz yaşı döken bir o vardı. Garip şey: Toung-Tehe'ye karşı yar olan sade bu kadınmışl,. Hak buki, bu delikanlı, onun rakibe- sinin evlâdıydı ve dünyaya gel- mesi idbarını mucip olmuştu. Hahikati söylemek lâzımgelirse, ilk önce, sabık imparatoriçe zevce, sırf sülâlenin omenafiini nazarı itibara alarak bu delikanlıya bakmıştı. Lâkin sonraları, oğlana analık ede ede, ona, kopmaz muhabbet bağlarile bağlanmıştı. Toung « Tche, bu dünyadan ayrı- lirken, ona, öz anasının can düş- mani yegâne dost olmuştu. Ailesinin diğer efradı ise, impa- ratorun ölümünden dolayı gayet memnundu. Her biri, uzun za mandır gizli tuttuğu âmaline yeni bir zemin açıldığını düşünüyor ve seviniyordu. Gelin kaynana kavgası Haşmetlü müteveffanın matem teşrifatına ilk merasim yapıldik- tan sonra, bütün aile, Ruhani Gıda sarayına giderek sülâlenin istikbalinin kime tevdi edileceğini müzakereye koyulmak mecburiye- tindeydi. Siyasetin revişi halledi- lecekti. macera romanı (va-N0) Asırlık itiyatlar mucebince, Ej- derlerin Tahtı, hattâ bir gün bile işgal edilmeden duramazdı. Bir resmi beyannameneşrderek, halka, imparatorun vefatını ve halefinin kim olduğunu bildirmeliydi. Yeni imparator kim olacaktı? Bunun talipleri pek çoktu. En başlarında, meşhur kahra- man imparator Tao - Kouang'ın büyük oğlu prens Tsai - Tche geliyordu ki, tahtın oğlu Pou'ye verilmesini talep eyliyordu. Ayni meşhur hükümdarın oğlu olan prens Koung, merhum impa- rator Hien - Toung'un ana baba bir kardeşi olduğu için, tahtı oğluna vermek istiyordu. Hem, şimdiki vaziyette naip olduğu için buna hakkı yok mıydı? Prens Koung'un küçük biraderi daha mütevazı duruyordu. Elinde yegâne kozu imparatoriçe Ye - Ho'nun hemşiresile evlenmiş ok makt. Oda, oğlunu (tahta geçirmeği kuruyordu. Nihayet genç zevce imparatoriçe Ho-Lou- To erkek bir çocuk doğurmağa, onu tahta geçirmeğe azmücezm etmiş gibi görünüyordu. Bu çocuğun Odoğmasıda pek yakındı. Şdtk imparatoriçesi ve sabık iroparatoriçe zevce, genç impara- toriçe zevcenin. tarafmı iltizam ediyor ve rakibesi Ye - Ho'nun nihayet yıldızının sönmesini temenni ediyordu. Bu sırada ise, Ye- Ho, hâkim tavrile, (hükümdarlık meclisinin riyasetini ele almıştı. Hiç kimse, şimdilik ona itiraz edememişti. Evvelâ perenslerin büyügüne söz verdi. Sonra perens Kuong'un söz söylemesine müsaade etti Bu iki perens noktai nazarlarını kuvvetle müdafaa ettiler. Bilâkis küçük perens Tehouen, impara- toriçenin önüde tevazula rüküa vardı. Kendisini nasıl düşünüyorsa öyle yapmasını rica etti. Derken, nöbet genç zevce im paratoriçeye gelmişti. Bu kadin, asabiyetten tiril tiril titreyerek ayağa kalktı. Şöyle haykırdı: — Tahtın yegâne varisi impa- ratorumuz zevcim Toung-Tche'nin oğlu olmak icabeder. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra, ben Imparatoriçe valide olacağım. Bu sebeple, naiplik te uhdeme veril melidir. Hanedanın an'aneleri bunu icabettirir. Ye-Ho, heyecana kapılmaksızın, şu suretle mukabelede bulundu. Manisada idman şenliği (Arkası var) " | Manisa 21 ( Hususi) — Idman şenliği Manisada istasyon karşı- sındaki sahada yapıldı. Bütün mektepliler, bilhassa orta mektep talebesi şiddetle alkışlandı. Şenlikte çok kalabalık vardı. Resmimiz | bunlardan bir kısmını gösteriyor.