19 Mayıs 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

19 Mayıs 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haham başı, Istanbulun yedi tepesinden (o birindeki O sinagonu eşeğine binmiş çıkıyordu. Yarı yolda bir ruma tesadüf etti. Rum: — Haham efendi, dedi, eşle çıkıyorsunuz, halbuki, hatırımda kaldığına göre hazreti Musz Turu Sina'ya yaya çıkmış. Haham başı cevap verdi: — Doğru, amma hazreti Musa ile aramda öyle mesafe farkı var, ki yaya gidersem ona yetişemem! Reis : — Doktor Ah- met beyi neden vurdun? — Hastaydım beni tedavi ediyordu. Müda- faai nefis sadedinde — İstediğim yüzüğü almazsan yapacağımı bilirim. Anlıyor mu- sun? Yapacağımı bilirim | — Tehdit mi? — Yok canım, zümrüt! Avcı — Yahu Mehmet bey nerelerde ? Bir zaman- lar avcı idi. — Gene öyle: Her gün meteliğe kurşun atıyor ! A m İstidat I Dün Nurullah Ata eline Uyanış mecmuasını aldı: — Bu eski Serveti fünunu, dedi, bir alay çoluk çocuk çıkarıyor. Bunlar şiir yazan kendilerinden küçükleri de bulmuşlar, onlara da; “İstidatlar,, diyorlar! Hacet yok Hanım eve girince haykırdı: — Hay allah cezasını versin, gene şapka almayı unuttum.. Ka- fam yerinde yok ki.. Kocası omuz silkti: — Mademki kafan yerinde yok, şapkaya ne hacet var?.. Ne? Babası kızmıştı: — Sen küçük bir sersemsin? Anlıyor musun küçük sersem ne- dir! — Anlıyorum, büyük sersemin çocuğul 2 Bırakmış Bizim ser mürettiplerden İzzet key sigara tiryakisi idi. Dün bir sigara istedim : — Bıraktım, dedi. Biraz sonra müsveddeler duran çekmeyi açtım, baktım bir Yenice paketi. — İzzet bey bune? — Sigarayı bıraktım dedim ya.. İşte çekmeceye bıraktım ! Imtihan günü. Talebeler sınıfa girerler : — Burası sıcak değil. — Adeta soğuk. — Kaloriferler iyi yanmamış. — Merak etme- (ji yin, şimdi mü meyyizler gelir.. Terleriz ! AMERİKALI Bir amerikan Y gazetesinin sa- hibine, gazetesi intişar etmeden bir saat evvel Jelç geldi. Karısı haykırdı: — Çabuk biri doktor.. l Meflüç başını | kaldırdı : — Sakın ha, eğer bir saat da- ha yaşarsam , ölüm . haberini akşam gazeteleri | yazarlar, atla- rız... Ve bir çeyrek sonra öldü! RENK Jki berber ara: sında : — Fatma ha- nımın saçlarının rengi ne güzel?. — Kendinin mi? — Elbette, ben elimle boyadım! fil YOL İ — Affedersiniz © efendim, karşı kaldırıma nere- den gidilir? — Suradan doğ- ru yürü... — Biraz evvel yürüdüm, sor- dum, aynı şeyi söylediler!.. KUMARBAZ Geçen akşam, | — Berberim yüzümün makyajından sonra üç gün gülmememi tenbih etti, gidemem, klüpte o Ahmet «- bey: — Montekarlo- ya bakara oyna- mağa gidiyorum, dedi. Sorduk : — Ne kadar Gâ kalacaksın ? — Bilmem... Beş bin liram var, beş bin lira- — Kızım meş-” hur meseldir ; İşten artmaz, diş- b. ten artar! demiş- 3 ler. — Doğru söy- lemişler o baba, IK — Evlenirken söz dinliyordun.. — Tabii, nikâh memuru ile münakaşa edecek değildim ya... lık kalacağım! ye-xwp,£, Ml ZA iktisat diye iş- $y ten, hele İpekiş- ten o artırmak , iktisat değil, is- raf olur.. — Aferin, pa- ranı israf etmek istemiyorsan diş- ten arttır amma Jpekişten artır- ma, elbiselerini İpekişten al! dedi. — Ateşli bir aşk mektubu yazdım... Amma imzamı atmadım... Dün bana: “Sersemin birinden, aptalca yazılmış bir mektup aldım, dedi, benim yazdığımı anlamamış.,, — Acaba?.. N Muallim Hüse- yin Kâzım bey “Öz dilimize doğru, isimli bir mecmua çıkardı. Bunun üzerine odada dil husu- sunda münakşa başladı : “Akılda en zor tutulan dil han- gisidir? , Vâ-Nü: — Rusçadır!. Fevzi bey: — /ngilizcedir, dedi. Biri, ismi lâ- zım değil, atıldı: — En güç tu- wa tulan dil benim karımın dilidir! INTIKAM — Doğrusu Ah- mede şaştım. — Neden? — Kızını Nuri- ye veriyormuş. Bu habere ben de hayret etttm. © Ahmetle Nuriyi bilenlerin bu ha- bere şaşmama- larına o imkân . yoktur. Biribir- lerine kanlı bı- çaklı odüşman- dırlar. Dün gördüm sordum : — Ne diye kı- zını Nuriye ve- riyorsun? — /ntikam al- mak için... Ka- rım kaynanası olacak... HUMMA < Yumurtacı has- talanmıştı. Doktor çağır- dılar. Geldi ve yu- murtacının genç karısına sordu : — Nasıl has- talandı? — Kocacığım kümesleri elile “ temizlemek iste- ,.di. Tavuk hum- " masına yakalan- mış olacak. — Kaç senelik evlisiniz? — On beş gün- lük... — Horos hum- masıdır öyleyse MÜNASEBETSIZ Müthiş çapkındı. Hayatta yap- madığı hiç bir münasebetsizlik kalmamıştı. Nihayet evlendi Nikâh memur- luğundan çıkar- larken , kayın- valdesi koluna girdi”: — Damadım, ümit ederim, ki bundan sonra, münasebetsizlik yapmazsınız? — Merak etme- yin, bu son yap- tıiğım o münase- betsizliktir, Malüm ola ki harfı met üçtür amma, Etem İzzet beyin yazdığı romanlar kırk üçtür. Geçen gün Nurullah Ata bir şey yazıyordu. Nedir diye sordum: — Etem İzzet'in “Beş hasta var,, romanına bir tenkit. Şaştım: — Aşkolsun, dedim, bu koca romanı okudun mu? — Okumadım... Insaf et, hem tenkit yazıyım, hem de romani mı okuyayım?.. SUAL Muallim, o karşısında susan talebeye : — Sualim pek mi güç geldi ? — Hayır efendim, cevabı güç geldi. — Iş yok iş yok, diyorlar, sen bizim yazıhaneye gel de gör, müşteri nah böyle, kum gibi., — Yazıhane neresi? — Emniyet sandığı? PASTIRMA — Neden pastırma yemezsiz ? — Cennet taamıdır, ancak cenabı hak yer, çünkü ne etinden yapıl- dığını ancak o bilir. gm mi Kurban Bizim Hilâli beyin işini, çıkarını bilir, her hususta kâr etmenin ehli bir arkadaşımız olduğunu artık herkes öğrendi. Dün, bir münasebetle; — Şu Nurullah Atayı dört okka edelim, dedi. Nurullah güldü: — Hilâli bey, ona altı okka etmek derler; dedi, yoksa bunda da iki okka kâr mı etmek istiyorsun?.. Kesin! Vakti evailde Iran şahlarından biri, gezmek üzere Parise gitmiş. Şehrin şayanı temaşa yerlerini dolaşmış. Mahkümların idam edil- dikleri bir meydana gelmiş. Orta yerde, kafa kesmeğe mahsus olan giyotin duruyormuş. Şah sormuş: — Hele bu ne mene şeydir kim? Anlatmişlar : — Kafa kesmeğe mahsus alet. — Kesin de görekl Fransızlar otelâşa düşmüşler. Durup dururken insan kafası ke- silmez. — Amar efendim, demişler, kafası kesilecek idam mahkümu yok... Şah arkasında duran maiyeti erkânına bir göz atmış: — Bizim Abbâs'ın çellesin ke- sesiz de seyredek,..

Bu sayıdan diğer sayfalar: