24 Şubat 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

24 Şubat 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24 Şubat 1932 Hangisi daha iyi Aynı filmin almanca nushası ile fransızcası arasındaki fark Berlin 15 (Husi — Istanbulda gösterilen filmlerin ilânlarına dik- kat ediyorum; bunların yüzde dok- sanı Alman mamulatıdır. Alman- yada yapılmış Almanca filmler veya bunların fransızca nushaları, yahutta Pariste Alman rejisörlerin idaresi altı:ca çevrilen Fransızca filmler.. Bunu Istanbul halkının zevki selim sahibi olduğuna en kuvvetli bir delil addediyorum. o Çünkü bugün en kuvvetli, en mükemmel filmler hep Alman rejisörlerinin idaresi altında yapılmaktadır. Hattâ Amerikada çevrilen ve şah eser addedilen filimlerin a rejsörleri bile Almanlardır. Reji- sörlükte diğer biç bir millet Almanlar kadar tekâmül eseri göstermemiştir. İstanbul halkının Alman rejisörlerinin idaresi altın- da gösterilen filimleri beğenmesi yukarıda söylediğim gibi zevki selim sahibi olduğunu, isbat eder. Yalnız bir noktaya dikkat ediyorum: Gösterilen filimlerden ekserisi almanca filimlerin fran- sızca nüshalarıdır. Bu nüshalarda mükemmel olmakla beraber al- manca asılları muhakkak daha iyidir. İkisini ayrı ayrı seyretmek bunu teyit eder. Geçen sene İstanbulda Cennet yolu filminin iki nüshası da gösterilmiş, bu münasebetle sine- ma idaresi halka hangisini daha çok beğendiğini sormuştu. Al- manca nüshasının ekseriyet ka- zanması halkın aradaki farkı takdir ettiğini gösteriyor. İstan- bulda ekseriyet Fransızca bildiği için filimlerin iki nüshasını birden göstermek şüphesiz daha muva- fıktır. Zannedersem kontenjan dolğyısile filim ithalâtinın tahdidi sinema idarelerinden bir kısmını iki'nüshayı da birden getirtmek- ten mennetmiştir. Son zamanlarda istanbulda Montekarlo (oObombalar (altında filmi gösterildi. Bu filmin Alman- cası, Fransızçasına nazaran çok daha yüksektir. Jean Murat iyi bir artist olmasına zağmen Al- manca ve İngilizçesini oynuyan Han Albersi taklit etmekten ken- dini alamamıştır. Hele zabit ro- lünde Charles Redgie Almanca da lik tahkikat filminden bir sahne: Yukarıda Almancasında Albert Basserman, Gustav Froelich Aşağıda fransızcasında rierre Richart ayni rolü yapan Heinz Rühnannı temamen taklit etmiştir. Iki nusba arasındaki fark geçen- de gösterilen ilk tahkikat filimde daha ziyade kendini gösteriyor. Bu filimin almancasınde Gustav Froclich ile Albert Basserman fransızcasında ise Pierre Bichard Wilm ile Jean Perier oynuyorlar. Bunların oyunları arasında büyük fark Vardır. Fotografilere dikkat edilirse bu fark pek alâ göze çarpar. Şüphe yok ki Fransız ar- tistleri henüz Alman artistleri derecesine gelememişlerdir. Ma- mafih onlarda çok tekâmül edi- yorlar, yeni yıldızlar yetişiyor. Bunu itiraf etmemek hakkı tanr- mamak olur. * Alman sinemalarından bir çoğu fiatleri indirmişlerdir. Bil- hassa eski filim gösterilen sine- malar da fiat pek ucuzdur. Bazı sinemalar odühuliyeyi 15 kuruşa indirmişlerdir. ionte Karlo bombalar altında filminin Almanca ve Fransızca rushalarının baş artistleri Jean Murat ve Hans Albers ile Jean Perier ö tasa Yeni filimler Willy Fritseh yüz bulmuş isminde komedi çeviriyor Willy Fritseh, Ufa hesabına yeni bir filim, çevirmeye başla- mıştır. Kitabını |. von Cube ile Louis Verneuilün bir komedisin- den alınmıştır. Almanca ve Fran- sızca olarak çevrilen filmin Al- mancasında baş rolleri “Willi Fritsch, Camillo Horn, Else Elster, Rolph Arthur Roberts, Anton Poiutuer , (oynuyorlar (o Rejisör “Carl Boesa,, dır. Henüz Fransıca nüshasının ismi tespit edilmemiş olan bu filmin Almancasının adı “Yüz bulmuş,,- tur. Fransızcasında “Alice Field, Roger Treville, Lucien Baroux, Jeanine Roneeray, Pierre Serzeol,, oynıyordu. Fransızca nüsha için “Serge de Poligny,, rejisöre yar- dım ediyor. Sinema haberleri # Tanınmış Amerika artistle- rinden Charles Farrel sesi pek iyi olmadığında ses dersi almağa başlamıştır. Bunun için haftada 250 dolar, yani 500 küsur lira sarfediyor. * Sessiz filmlerde çok şöhret kazanmış olan Nils Asther uzun bir fasıladan sonra tekrar filim hayatına girmeğe karar vermiştir. Isveçli Jon Prömie, Marion Davis ile birlikte yeni bir filim çevire- cektir. » Meşhur Alman sahne vazu Wilhelm Thiele yeni bir filim hazırlıyor. Filmin ismi Glück auf Rödern dir. Filim Almanca, Fran- sızca ve İngilizce olarak çevrile- | cektir. X Geçen sene “Coşkun belde,, filminde (seyrettiğimiz o meşhur tenör Jean Kipura Berline git- miştir. Jean Kiapura yeni bir filim çevirecektir. i Sabife 7 Hırsızlar nasıl çalışırlar ? Tavcılığın ikinci şekli daha mahiranecir Bu şekilde dört beş kişi bir arada çalışır, epice sermayeleri vardır! Dünkü yazımızda tavcılık sure- tile soygunculuğun nasıl yapıldı- ğından bahsetmiştik. o Tavcılığın birinci şekli dün babsetliğimiz gibidir: Ikincisine gelince, bu daha ma- hirane, biraz daha fazlaca ser- maye ve dört, beş tavcının işti- rakile yapılır. Birinci şekilde en mühim rolü kadınlar oynuyordu: Bunda erkeklerde çalışırlar ve ekseriya tavcı ya bir asker kıya- fetine girer, yahut ta kendisine vaktile zengin iken bilâhare fakir düşmüş bir bedbaht süsü verir. Enayisini gözüne kestirdi mi, ta- kibe başlar. Ilk işonunla konuşa- bilmektir. Aptal, aptal sokulur. — Beyefendi, affedersiniz, ku- yumcular ne taraftadır, biliyor musunuz ? Tabii kapalı çarşının yolunu tarif edersiniz. Bu kadar konuş- mak kâfidir. Teşekkür eder, fa- kat yanınızdan ayrılmaz. “— Affedersiniz, sizi rahatsız edeceğin, kusura bakmayın, ace- miyim, aldanırım, diye korkuyo- rum, her halde sizin aklınız daha iyi eser, şu yüzüğe bir bakıverin acaba değeri ne kadardır? İki üç kişi talip oldu, fakat bir aklı erene göstermeden satmıya cesa- ret edemedim. Taliplerden biri sabahtan beri arkamda dolaşıyor, kendişi kuyumcu imiş , lâkin ben bir defa da başka kuyumculara göstermek istiyorum.,, Parmağından çıkarıp yüzüğü size verir. Hakiki altın yüzüktür. Aşağı yukarı bir fiat söylersiniz. Bu defa sizi bir kenara çeker, koynundan bir kutu çıkarır: — Beyelendi, yalnız yüzük olsa bu kadar düşünmen, bunlar da var, bir bilene danışmadan bu kadar kıymetli şeyleri nasıl sata- rım? Kutunun içindekiler sizi de cezbeder. Elmas yüzük, altın bile- zik, kolye gerdanlık ve sairesile tam bir takım mücevherat. Siz bunları tetkik ederken öteden birisi daha gelir. Mücev- hercinin evvelce bahsettiği talip- lerden birisidir... ' Şimdi ikinci tavcının rolü başlar. Tavcının en büyük mahareti buradadır. Kutuya bir defa daha baktıktan sonra mal sahibile tekrar pazarlığa gi- rişir. Yüz liradan iki yüz elliye ıçkar. Hiç kimsenin bundan fazla vermiyeçeğini söyler ve: — Sen benim gibi müşteri bulamazsın, biraz evvel talip olan Ermeni kuyumcu da bu kadar verdi. Ona satacağına ben alayım. Yüz lirasını şimdi sayarım, yüz ellisini beraber bizim yazıhaneye gideriz orada veririm... Diye kan- dırmaya çalışır. Mal sahibi, 250 lirayı peşin almadan mücevherleri veremiye- ceğini söyler, ve yürümeye başlar. O biraz ayrıldıktan sonra, meraklı müşteri bu defa size döner. “ — Beyefendi, öyle bir kele- pir ki, aramakla bulunmaz. Aksi olacak ya, yanımda da yüz lira- dan fazla para yok. Herif fiate razi oldu amma, parayı peşin istiyor. Biraz evvel bir kuyumcu da 250 lira verdi amma, beş yüze de almaya hazır. Sabahtan beri arkasında dolaşıyor. “Param yetişse, şimdi alır, kuyumcuya gösterip iki, üç misline satarım. Beş dakika içinde üç dört yüz'lira kâr var. Eğer bunları sizin yanınızda para varsa bunları ortak alalım, hemen kayumcuya götürüp en aşağı beş yüze oku- turuz. Bu, kelepiri kaçırmıyalım, 250 lira kâr avucumuzda demek- > Tabii bu teklife akan sular durur. Böyle bir kelepiri, bu kadar kârı kaçırmak enayilik değil de nedir?. Elbette derhal razi olacaksınız. Iş kararlaştıktan sonra yeni ortağınız derhal koşup mücevher sahibini çağırır. Ortağınız cebindeki yüz lirayı verir, yüz elliyi de siz sayarsınız, mal sahibi (mücevherleri size teslim edip paraları alırken diğer talip kuyumcu peyda olur, mal saibine bir deste para uzatır. Yeni ortağıuız müdahale eder, müstehzi 'bir tavurla: — Çorbacı, - der - sen bu işte geç kaldım. Mücevherleri biz aldık, eğer gözün varsa birazdan dükkâna gelir seninle uyuşuruz, Kuyumcu dünden razi- dir. Mal sahibi paraları alıp gider, kuyumcu da sizden sıkı, söz alıp ayrılır. Artık herşey temam oldu. Şimdi iş, mücevheri kuyumcuya götürüp 250 lira kârı cebe indirmekten ibarettir. Ortağınızın tavsiyesi mucibince on dakika kadar vakit geçirdikten sonra beraberce kuyumcu dükkânının yolunu tutarsınız. Çarşıya yaklaş- tığınız sırada arkadaşınız bir aralık duraklar birisini gözetli- yormuş gibi yapar ve, — Aman ne güzel tesadüf? Tanıdığım çok zengin bir adam vardır. Böyle mücevherata çok meraklıdır. Şimdi karşı sokağa saptı, bir defa ona 'gösterelim, her halde daha fazla fiatle oku- turuz, dur şunu çağırayım, bir dakikacık bekleyiniz... diyerek mücevherat kutusunu size bırakıp koşarak uzaklaşır. Artık oyun bitmiştir... Durursa- nız beyhude yere beklemiş olur- sunuz. Çünkü ortağınızı bir daha göremiyeceksiniz. Koltuğunuzdak kutunun muhteviyatı dört, beşlira bile değmiyecek adi tenekelerden ibarettir. & Gerek (mücevherleri gerek ortağınız ve gerekse ku- yumcu olduğu söylenen meraklı talip, hepsi sizi kafese sokan tavcı kumpanyasının adamlarıdır. Tertip olunan (alışveriş hep sizin 150 liranın şerefinedir. Eğer tavcıların şeklini tesbit edebildi- nizse belki beş on kuruşunuzu kurtarabilirsiniz. İşte tavcılığın ikinci şekli.. Bu sahada çalışan en maruf, sabıkalı tavcılar Süleyman, Sab- riye, Hüseyin, Ibrahim, Veli, Şerif ve kel Şeriftir.! Geçenlerde bir zavallı böyle bir kumpanyaya yakalanmış ve 27 altın lirası dolandırılmıştır. Zorla konuşmak istemiş! Yeşildirekte bir çorap fabrika- sında çalışan Vahide isminde 18 yaşında bir kız dün akşam saat 8 raddelerinde fabrikadan çıkıp evine giderken Nuri isminde birisi önüne çıkarak konuşmak istemiştir. Vahide buna razi olmayınca Nuri ohiddetlenerek kızı jiletle yüzünün muhtelif yerleriedan ya- ralamıştır. mi

Bu sayıdan diğer sayfalar: