Akşam Ayazağa köşkünü bir. ziyaret. “İşte Abdülâzizin cariyeler havuzu.. Çerkes kızları burada soyunur ve..., “Abdülâziz bütün bir kuzuyu parçalayıp yedikten sonra bu sudan içermiş ve gene karnı acıkırmış!..,, Işte Çerkes kızlarının peri masailarına benzettikleri geniş havuz — Hergün temizleriz, taşları gıcır gıcır siler, camları pırıl piril parlatırız da kimsecikler gelmez. Aksiliğe bakın geçenlerde: “Bir gün de süpürmsyelim,, dedik Gazi Paşa gelmez mi.. o Gördünmü talisizliği! Rehberim böyle söyleyerek bir deste anahtar çıkardı. Anabtar- ların en kocamanı! “Ayazağa,, köşkünü sına soktu, Kapı küflü bir gıcırtı ile açılınca kendimi geniş mermer bir antrenin karşısında buldum. Her taraf nadide çiniler, bam- başka bir beyazlıkta mermer, e renk kiymetli taşlarla süslü idi. — şte bu kahve renği oda sultan oAzizin yattığı oda imiş.. Malümya (Padişahlar hep sağ taraftaki odalarda yatarlarmış. Rutubetten döşeme tahtaları yer yer mantarlaşmış, loş odaya girdim. Bir insan boyundaki bü- yük pencereye yaklaşıp dışarıya baktmı. Etraf sık ağaçlı bir orman, o sonra da gözünüzün ala- bildiği kadar yeşil çamlık. | | | “afoyu andıran köşk ve küç çli Işte Abdülâzizin riyeler havuzu... Havuzu değil, âdeta uzunca bir göl. Sarayın bekçisi mütemadiyen izahat veriyor. Sultan yemekten meşhur ca- ! sonra havuzun karşısındaki çinili köşkün önünde kuş tüyünden, ipek örtülü pufla gibi şiltelerin üzerine yan gelir, iki elini alkış- lar gibi birbirine çarparak ba- ırırmış : — Gelsin kızlar | Bu emir elektrik süratile köşke yayılır. Sarı saçlı, levent endamlı, pembe tenli Kafkas kızları, çerkes cariyeler havuzun başına koşarlar, sultanın önünde diz çökerlermiş. Sultan, biraz evvel midesine indir- diği bir kuzu budunu hazmeder- ken bir emir daha verirmiş: — Soyunun! Bu tek kelime sihirli bir rüz- gâr gibi elbiselerin düğmesini çözer, gömleklerin (kurdelesini koparır, bir an içinde Havvanın kızlarını Ademin zamanındaki tu- valetlerile bırakırmış.. O zaman üçüncü bir emir: — Suya atlayın! Mermerden havuz bir saniyede köşkün yakından görünüşü peri masallarındaki efsaneleri ha- tırlatan biş şekil alırmış.. Sultan zaman zaman aşka gelir, haşmetli göbeğinden ümit edilmiyen bir çe- viklikle yerinden fırlar, naz olsun diye havuza girmeyen billur vü- cutlu cariyelerden birini belinden itip suya atarmış. Ve bu binbir gece âlemleri ekseriya günlerce devam eder. Sıcak yaz gecelerinde Sultan oturduğu yerde sızdığı za- man cariyeler de havuzun etrafın- daki mermerlerin üzerinde uyku- ya dalarlarmış... Abdülâziz çok defa Ayazağa köşküne arabalarla öbür saray- dan cariyeler ve odalıklar getir- meği de ihmal etmezmiş. Rehberimin sözlerini dinlerken havuzun sularına baktım. Havuzun etrafını çerçeveliyen büyük ağaç- / ların gölgesi suya vurmuştu. Sesimi biraz yükselteyim dedim, etraftaki tepeler ağzımdan çıkanları aynen tekrar ettiler. Burada büyük bir aksi sada var. Abdülâziz de bunu bildiği için aksi sadaya en müsait olan yere saz heyetleri kodururmuş. * .. Işte meşhur Ayazağa suyu... Sultan burada bütün bir kuzuyu parçalayıp yermiş.. Sonra gider bu sudan içermiş ve gene acıkır- mışda tekrar sofranın başına çölermiş.. Ayazağa suyu mermerden bir arslanın kırık ağzından akıyordu. Gözümün önüne Abdülâzizin bütün bir kuzuyu yedikten sonra tekrar açıkması geldi, kendi kendime düşündüm: Bu iktisadi buhranda içilmesi hiçte münasip olmayan bir su. Maamafih büyük bir huvar- dalık ederek, açıkmayı göze alıp rehberimin doldurduğu iki bardak suyu lakır lakır içtim. Fakat hay- ret epice zaman geçmesine rağmen midemde hiç bir hafiflik hisset- miyordum. Bunu rehbere söyle- dim gülümsedi: — Nafile efendi, dedi, eğer su- cuk, pastırma yemiş isen üstüste iki kazanda içsen para etmez.. Bu su herşeyi eritiyor amma şim- diki sucukları, pastırmalari, yağ- ları oeritemiyor. Ne hikmettir bilmem. * .. — işte burası attığı yer.. Uzun bir mermer sütun... Sul- padişahın ok | Harp, her 23 Kânunusani 1932 ami Askeri hahisler Harp tehlikesi neden zuhur edebilir ? Tamirat meslesi değil, tahdidi teslihatın akim kalması harbe sebep olabilir Alman başvekilinin Almanların tamirat borcunu artık ödeyemi- yeceği hakkındaki beyanatı her ! tarafta büyük endişeleri ve harbin başlıyacağı korkusunu tevlit etti. Bir çok kimseler buna mubtelif cephelerden, iktisadi, siyasi noktai nazardan mütalea beyan etüiler. şeyden ziyade bir askerlik işi olduğu için bir kere de bu cepheden tetkik edelim: Bu beyanat, umumi harbin bi- dayetindeki devlet adamlarının sözleri gibi harbi bir yıldırım halin- de dünya üzerine getirmemekle beraber ufukta kara bulutların tekâsüf etmesine sebep olmuştur. Çünkü her şevden evvel mu- ayyen fikirler etrafında muayyen zümrelerin teşekkülüne sebebiyet vermiştir. Esasi bir kaide olarak kabul olunabilir ki, harp ancak yekdi- ğerine muadil zümreler arasında vukuagelebilir. Binaenaleyh bu zümrelerin teşekkülü ne derecede emrivaki olursa, harp ihtimali de o kadar artar. Eğer umumi harbin (obidayetinde O itilâfçılar ve merkezi devletler kendi kuvvetlerine aynı derecede gü- venmemiş olsalardı, bir taraf biraz aşağıdan alır ve harp zuhur etmezdi. Düne kadar galiplerle mağlüp- lar arasında o kadar büyük fark- lar mevcut idi ki bu şerait altında bir harp değil, ancak galipler le- hine bir işgal mevzuubahis olurdu ve bu işgal esasen senelerce de- vam etmiş durmuştur. Artık vaziyet bu değildir; Fransa ve dünkü mütefikleri olan Ingil- tere Italya ve Amerika arasında artık gizlenmiyecek olan bir ihtilâf vardır. Bu sonuncu devletler Al- manya ile birleşmeseler bile ona muzahir görünüyorlar. Ohalde çok müteferik ve kahir olan galip kütle bir taraftan dağılırken, diğer taraftan mağlüp zümreye manen olsun kuvvet ilti- hak, yani muvazene teessüs edi- yor, binaenaleyh dünya da harbe doğru temayül etmiş demektir. Yalnız bir harp ve bilhassa umumi şekli pek de yakın değil- dir. Çünkü bu muvazenenin tesisi ne de olsa epey bir zaman ister. Bu gün en fena şekli nazarı iti- bara alarak meselâ Fransızların tamirat borcundan dolayı mütte- fiklerile birlikte Almanyayı kıs- men veya tamamen işgal ettiklerini kabul edelim. Bu hal tan burada bazan yalnız başına, bazanda maiyeti erkânı ile ok atarmış. Ok talimlerine arada sırada kadınlar da iştirak edermiş. O zaman iş çığırından çıkar, tek- rar havuz başına dönülürmüş. & “. Artık dönüyorduk.. son bir defa arkama baktım. Ayazağa köşkü uzaktan esrarengiz bir şatoyu hatırlatıyor... Tam şato... Bir aralık önümüze büyük uzunca daireler çıktı. Sordum: — Kuşhaneler.. dediler. Baktım, bir karı bir koca ve bir çocuklu bir aile için mükemmel bir apartı- man olur. Hey gidi Haşmetlu, Almanlar mevcut teşkilâtlarile fransızlara bir dereceye kadar mukavemet etmekle beraber bu günkü müthiş tefevvuk karşısında memleketlerini işgalden kurtara- mazlar. Bu halde ise Ingiltere ve Italya Almanlara manen mu- zaharet etmekle beraber hiç bir vakit istilâ edenlere fiilen muka- beleye yanaşmazlar. Çünkü bundan maddi bir men- faatleri (Oolmadığı gibi işgalin devamı kendileri kadar ve belki daha ziyade Fransayı da zarara uğratacaktır. Almanyanın sanayi itibarile en zengin Rur havzasının işgalinin fransızlara zarardan baş- ka bir şeye mal olmadığı mey- dandadır. Şayet fransızlar tecrü- beden mütenebbih olmaz da denil- diği gibi bir kaç haris sanayii harbiye erbabının kurbanı olarak işgal hareketine kalkarlar ise bu derhal harbi imtaç etmez. Belki Almanyada dahili hareketleri ve harpleri mucip olur. Yalnız tahdidi teslihat meselesi böyle < değildir. Orada bizzat büyük < devletlerin (o menfaatleri mevzuu bahistir. Teslihatı tahdit edememek demek onun hızını bir az daha arttırmak demektir. Şüphesiz yarınki tagallüp korkusu o vakit baş gösterir ve menfaatlerini bir arada görenler bu korku saiki ile birleşir ve harp ancak ondan sonra infilâk edici bir madde haline girer. Ohalde harp tehlikesini alman başvekilinin beyanatından ziyade şubat konferansının niha- yetinde bekliyebiliriz. Beşeriyet kendi menfaatini idrak ederek salim yolu tutacak mı? Bazı fransız ricalinin sözlerine bakarak insan buna“ inanıyor. Fakat kim bilir, belki dünyavı saran buhran insanları doğru yola sevkeder. Hemen temenni edelim. M. Ş. Milâttan on beş asır evvelki zamana ait bir türbe bulundu Eriha, 21 (A.A.) — Liverpool darülfünunu profesörlerinden Gars« tang milâttan on beş asır evvelki zamanlarda hüküm sürmüş olan devlet reislerinigömdükleri türbeyi meydana çıkarmıştır. Ingiliz hazinesinin vaziyeti Londra 21 (A. A.) — Hasılat fazlalığı, 35 milyon lira dalgalı borcu tenkis etmiş olmasına bi- naen nakit zail olmaktadır. Eğer hasılat aynı suretle devam edecek olursa, bütçe hafif bir fazla bıra- kacaktır. KEM MAMA Esaletlu kuşlar hey. Rehber devam ediyor: — Burada her türlü tavuslar, renk renk kuşlar varmış.. Cari- yeler havuzda yüzerken bu kuş- lar da suyun etrafında dolaşırlarmış, * “» Ayazağa (o yoluna (geldiğim zaman karşıki tepelerden Sene- lerce evel söylenilmiş seslerin akisleri kulağıma geliyor zannettini: — Kızlar gelsin!, — Saz başlasın!, — Bir imtiyazda Nemse dev letine verilsin a efendim, Hikmet Feridun