13 Künu 1931 Tefrika No: Hariciye müsteşarı kulağıma eğildi : İngiliz Cas LAVRENS İSTANBULDA! 13 Kânunuevwvel 1931 Nakleden: İ. “leviçrede karşılaşacağın ilk tehlikeli Vini Musolinidir. Onunla bir Faşist gibi dost olmağa çalışacaksın!,, Dünkü tefrikamızın hülâsası: 1917 senesi : Marlınin birinci günü « Enlellicens Seryis » rüesasından biri, Londra civarındaki sayfiyesinde oturur ken, İngiltere Hariciye Nezaretinden bir müstacel mektup alıyor Bu mektup Kendisini vazifeye davet ediyor. Ingiliz yaemuru “valizini hazır ) k, harpte kaybolan oğlunun kim- #esiz karısını ve yalakta yatan kendi zevcesini evde bırakıp Londraya dönüyor. Mabadi aşağı —27— Londra'da bir kaç saat kaldıktan sonra.. Londra'da ancak üç saat kala- bilirdim. Entelicens Servis in bu defa bana tevdi ettiği vazife çok mü- himdi. Hariciye nazırı, Loyit Çorç ve kabine erkânının kısmı azamı, umumi harbin (o devamında - İn- giltere devleti (hesabına - bir faide tasavvur etmeğe başlamış- lar ve harbin bitmesi esbabına tevessül lüzumunu hissetmemiş- lerdi. Londrada hariciye müsteşarı ile birlikte Loyit Corç'u ziyaret etti- ğim zaman, hariciye nazırı bana: — Azizim Tomson - demişti - bu harbi sen bitireceksin ! Hayretle nazırın yüzüne baka- rak dedim ki: — Böyle manasız bir iddia ile yola çıkmak, benim için çok gü- lünç bir hareket olur. “Harbi bitirmek!,, Bu, bir kişinin değil, bir zümrei içtimaiyenin bile beceremi- yeceği bir iştir. Muayyen bir gayeye vasıl olmak için, çizilen hatler üzerinde muvaffakıyetle yürüye- bileceğimi ümit ediyorum. Fakat, beşeriyeti sulh ve selâmete kavuş- turmak iddiasile yola çıkamam. Entellicens Servis te Şark işle- rini idare eden büronun reisi bulunan Mister P. yanımızda oturuyordu. Sözlerimi dikkatle dinliyen ha- riciye nazırı bıyıklarını karıştırarak süküt ediyordu. Mister P., (Loyit Corç)a, soğuk- kanlılığını muhafaza ederek şu cevabı verdi: — “Entelicens Servis,in kana- atı çok esaslı müşahede ve tec- rübelere müstenittir. Bu işi bitir- meğe muktedir Britanya Adaları dahilinde - bir fert varsa, oda Mr. Tomsondur. Verdiğimiz kara- rn bir gün bile teehhürü, Impe- ratorluğun siyasi vaziyetini derhal tehlikeye düşürebilir. (Loyit Gorç) bu kat'i beyanat karşısında, fazla bir şey söylemeğe lüzum görmemişti : Tefrika numarası: 72 Denizlere dehş — salan tahtelbahir Bir Alman bah bahriyelisinin hatıratı Muharri Max Va Yukarda, havayı kaplıyor. Bundan istifade edelim. Düşmanın, bu sis yüzünden, bizi | daha müşkülleşti farz edelim. hücum, en müdafaadır. Hücumda olan biziz! biz onları hiçe saymıyoruz. Lâkin düşmanlar uyuyor. Saatler, yavaş yavaş geçiyor. Önümüzde laakal yirmi millik bir mesafe daha var. görmesi mükemmel Arka tarafında, iskele cihetinde projektör Ne oluyor? Ne var? gittikçe sis | (o Aydınlatıcı Mister P. ayağa kalkarak: — Tomsonu İsviçreye götüre- cek olan tayyare, bir saat sonra, Londradan hareket etmeğe mec- burdur. Vaktimiz yoktur.. Müsa- ade ediniz, kendisini hangara kadar teşyi edelim, dedi. (Loyit Corc) a veda ederek ayrıldım. (Entellicens Servis) ten icap eden şifahi (talimatı aldıktan sonra, Mr. P. ile birlikte, beni bekliyen tayyare hangarına gel- dik. Sulhün (temellerini, İsviçrede Faşist teşkilâtını yıkmakla kura- caktım. Isviçreye, Italyan o Faşistlerile mücadeleye gidiyordum. Tayyareye (bindiğim zaman, Mister P., kulağıma eğilerek şu sözleri söyledi: — İsviçrede karşılaşacağın ilk tehlikeli adam: Musolini isminde bir gazetecidir. Onunla bir Faşist gibi dost olmalısın..! İsviçrede bir aydan fazla kalmamağa ve ora- dan süratle (Berlin) e geçmeğe çalışınız! Alman başvekilinin sulh taraftarı görünmesi, harp gayret- keşliğine nihayet vermeğe kâfi gelebilir! ii çi Bulutlar arasında.. Tayyareden tefefonla ko- nuşıyorduk. Pilot: “Mister Tomson, dedi, piponuzu niçin yakmiyorsunuz?,, Üçbin metro yükseklikte, bulut- lar arasında uçuyorduk. Rakip olduğum tayyare G. M. 24 siste- minde, telsiz telgraf cihazını havi, muazzam bir kartala benziyordu. Bir buçuk sene mukaddem Bağ- dat cephesinde müthiş bir tayyare kazası geçirdiğim için, tayyareye binince, az çok âsâbımın bozul- | duğunu hissetmiştim. Şefelt'ten (o hareket (ederken, zavallı gelinimin son sözü de | tayyareye müteallıktı. Ne yapsın? Kocasının ebedi gaybubet acısını duyan bedbaht bir kadın, evinin erkeğini ölüme gitmekten elbette menedecekti. Fakat, bunları, insanın ayağını topraktan üç bin metro yukarıya çıkaran bir tayyare içinde düşün- mekte ne fayda vardı? Mademki artık, iş üzerindeyim; evi düşün- mek, vazifeyi ihmal etmekle mü- savi idi. Ğ (Arkası var) 13 Kânunuevvel 1931 etz (Vâa-N bombalar ( atıldı. Ateş... Kiminle karşı karşıyayız?... Arkamızda sular Okarışıyor. Karşı taraftan iri çapta toplar gümbür gümbür atılıyor. Projek- törler, (oendişe ile su sathını tarayor. Elekrikli bombalar pat- layor ha patlayor. Mevkii bildiren işaretler fişekler atılıyor. Sonra, yeni baştan, derin bir süküt.. — Kaptan! Bugün öğleden sonra, Erzherzop Karl zırhlısında işittim ki, bir Avusturya tahtel- babri yarın sabalı için, bir harp gemisi istemiş. Her akşa bir hidye Fena halde / ismi ii bu SY İ muşlar'ın ailesinden Ayşe tefeci Kemal efendinin oğlu Murat beyi seviyor. | Onun evine hidmetçi giriyor. Fakat, oğluyla yalnız kaldığı vakit, ona: — Bir hizmetçi tutarken, insan sorup soruşturur; Namuslu insan- lardan mıdır, değil midir, öğrenir... Murat bey, yaptığı işten temiz çıkmak için, kızı müdafaa etmek mecburiyetinde kaldı: Durmuşlar'ı müdafaa etti. Amma, buna, $a- mimi olarak kani olduğundan deği için aleyhlerinde söylüyor- sun, anne... Durmuşların içinde ne cani var, ne katil, ne de hırsız... İçlerinden biri mahküm falan olmadı. Kocakarı, omuz silkti: Bir de mahküm olmaları eksikti. Gece, Ayşe, küçük bir odada yattı. Burası, inek ahırının yanın- daydı. Ayşe, kırpıntıdan yapılma yatağına yattı, dinlemeğe başladı. Acaba delikanlı gelecek miydi? Bekledi, bekledi.. O gece Murat bey, Ayşe'nin odasına gelmedi. Bunu, Ayşe, nezaket eseri telekki etti. Belki, ?Murat bey, bir kaç gün kur yaptıktan sonra bu nevi gece ziyaretlerine başlayacaktı. Fakat, Murat beyin, o gece, . Ayşe'ye gelmemesi nezaket neti- cesi değildi. Vaziyeti düşünmek mecburiyetindeydi de onun için Ayşe'nin (odasına (o gelmemişti. Hem, Ayşe'nin o Durmuşlar'dan | olinası, Murat beyin nazarında, işin zevkini tamamile kaçırıyordu. Io Gün doğmadan evvel, Ayşe, ! kalktı. Gayret ve faaliyet göster- | mek isteyordu. Eve faydalı olmak ! için paçaları sıvadı. İneği sağdı, kümese baktı. Kap kacağı yıkadı. Suları taşıdı. Ateşi yaktı. Tence- releri ocağa koydu. Kocakarı, kalktığı zaman, bütün ! işleri yolunda buldu. Murat bey, hizmetçiden memnun olduğu için, kıza mütebessimane baktı. Islıkla bir hava tutturdu. Buda, genç | kızin yüreğini çarptırdı. Ayşe, iştihası olmakla beraber, ubur ve müsrif demesinler diye, çok yemek yemedi. Yemekten sonra, bahçeye çıktı. Evin önünü | çapalamağa başladı. Biraz dinlen- İ mek için başını kaldırdığı vakit, | Murat beyi, hayretle kapıya doğru, bakarken gördü. O da kapıya baktı. Murat bey: — Allah Allah.. Jandarmalar buraya doğru geliyor! - dedi. Filhakika, üç jandarma ile bir sivil geliyordu. Jandarmalar, buradan geçerken | ekseriya içeri girerler, bir kahve, — Hay Allah belâsını versin!.. | Işte mesele anlaşıldı, Gâdeke... Mütemadiyen sis artıyor, müte- madiyen soğuk fazlalaşıyor. Bu sabah, tehlikeler içinde yüz- düğümüzü hissediyoruz. Ancak bin metre nüyor. Sanki bu sis divarının arkasında bir tehlike var. — Ileri doğru bir endahat yapın. — Sağa, on darece. — Iki, üç, dört ateş.. Karakol gemileri önde.. Sevilmek istiyen kadın J | ! hükümetle daima ! niyetinde olduğu için, onun uzak- ötesi görü- | geliyor... Südi su içerlerdi. yat böy iyi geçinmek tan yakından mensubinine bir fincan kahveyi esirgemezdi. Halbuki, bu sefer, jandarmala- rın yanındaki sivil: — Durmuşlar'ın Ayşeyi, gör- mek istiyoruz! - dedi. Kocakarı, küçük (| hizmetciye tehditkâr bir nazarla baktı. Biça- re kız, korkusundan tiril tiril tit- reyordu. Jandarma çavuşu, Ayşeye: — Baban nereden patates alır- dı? - Diye sordu. Ayşe, korku içinde: — Bilmeyorum! - Cevabını verdi. — Baban bu sabah tevkif edil- di. Zira, komşularından birinin tarlasından patates aşırıyormuş. Kızın gözleri çeşimhanelerinden uğrayacaktı. Başının üzerine, ko- caman bir mertek gibi, kocaman | bir felâketin düştüğünü anlıyordu. Jandarmalar, onun nazarında, fev- kalbeşer kuvveti haiz şahsiyetlerdi. Etrafına bakınarak, bu müthiş felâket icinde bir yerden medet umdu. Lâkin, şüphesiz ki, kimsenin ona yar olacağı yoktu. Kocakarı sordu: — Bu hırsızlıkta, Ayşe kızın da parmağı var mı? Jandarmalar : — Onun parmağı yok! -ceva- bını verdiler. - Buraya, sadece onu ihtiyata riayeten görmeğe, istintak etmeğe geldik. Jandarmalar gidince, evde bir soğuk hava esti. Ayşe, gösteriş- siz ve gürültüsüz ağlıyordu. Ana oğulun ise, fena halde canları sıkılmıştı. o Ayşe'yi bir işe gön- derdiler: yalnız kalsınlarda ne yapacaklarına dair karar versinler diye... Murat, bulduğu bu hizmetciden dolayı annesine karşı mahcuptu doğrusu. Koca karı söyleniyordu: — İşte, babasını hapse tıkmış- lar. Jandarmaların evimize kadar gelmelerine sebep oldu. Bulduğun | matahı beğendin mi? | — Neticenin boyle olacağını nereden tahmin edebilirdim ? | — Öyle bir aileden kız çıkacağını tahmin ederdik ki?.. lasan, bu nev'i kimselerden daima | nasıl bir | korunmalı. Ne gelirse, insanın başına , (o böylelerinden gelir. Evimize jandarmaların gelip is- giriştiklerini öğrenince Kim bilir, tatistiğe alem bize gülecek. neler söyleyecekler... “ — Ammada talisiz adammı- şım be... Yolda bir kerecik bir kızı öpeyim dedim, bak, başıma | bu yüzden ne işler açıldı.,, | Bu Ayşeyi baştan savmak | — Her yeri kapatın! çabuk! | elli metroya dalın! Eski gemi, güçlükle harekete geçiyor. İşte iki dakikalık b'r zaman geçti. Henüz yedi metro derinlikte... Halbuki, böyle zaman- larda, saniyeler, insana saat gibi Nihayet (o monometro İ yüzümüzü güldürdü: Sekiz metro, dokuz, on... On... Fakat, ibre, on dedi orada İ durdu. — Hay allah belasını versin.. Aman yarabbi! Çocuklar, bizim | Ağırlaştırın gemiyi be... görültümüzü işitmiş olacaklar. Bu fikir, bir şimşek gibi, zihnimden geçti. — Imdat. Imdat çanları, vapurun her ta- rafında, delirmişçesine çalıyor. Bir kaç saniye sonra, boşaltmış, kapakları kapamış bu- lunuyorduk. köşkü | | içinde kaldık. Sükünetle neticeyi bekliyorum.. O esnada... Bir infilak... Öyle bir infilâk ki, beni, ye- rimden kaldırıp dıvara attı. Ba- | şımı ellerim içine aldım. Bir fah- | telbahır humbarası... Karanlıklar Humbaranın atıl- ! takın... | bir nesile tıpa tıp ayni fikirdeydi: Hiç şübhe yoktu ki, hitmetcilerinin babasının tevkifi, uzaktan bile olsa, onlarında azıcık lekelenme- sine sebebiyyet verecekti. Lâckal onlarında ismi bu maceraya karıs şacaktı. Annesine katiyetle dedi ki: Kızı derhal kapı dışarı edelim. — Buna da bir çok kimse itiraz eder; Derler ki, “bunlar ne biçim adam... Kızın bu işte ne kabahati var?... Şayet babası hırsızlık ettise ona ne?.. Mademki kızın bu işte bir parmağı yok..., ve, bizi vicdansızlıkla ithama kalkışırlar. Bir dairei faside içine düşmüş- lerdi. Murat, kızı öpüp öpeceğine bin kere pişman olmuştu. Kendi kendine lânetler (o yağdırıyordu. Bu uğursuzu ne demeğe başına sarmıştı... İşte, şimdi, bir türlü, yakasından sıyırıp atamıyordu. — Başka çareye baş vuralım... İşleri öyle | tertip edelim ki, kız, kendi kendiliğinden kaçıp gitmek mecburiyetinde kalsın... Kız, içeri girdiği vakit, Murat: — Senin para meselesini ko- nuşalım! - dedi. - Ayda kaç para kazanmak istiyorsun? Delikanlının o sesinin perdesi, öyle haşindi ki, genç kıza, koca | karının bütün küfürlerinden daha ağır, daha tahammülfersa geldi. Kız: — Bilmem... olursa... Oğlan, hain hain bakarak: — Hidmetçiye hiç ihtiyacımız yoktu! - diye devam etti. - Sana, - Dedi - kaç para ayda, ancak ayda elli kuruş aylık verebiliriz. Ayşe, hem izzeti nefsile, hem de alacağı şeyleri (o alamamak tesirile mücadele etmek mecbu- riyeti duydu. Ah, sırtındaki hiz- metci önlüğünü çıkarıp şu Murat beyin kafasına atmak arzusunu içinde öyle duyuyordu ki.. Lâkin nefsine hakim oldu. — Pekâlâ.. - dedi. - Elli kuruş bana yetişir.. Zaten masrafım ne- i dir ki? Murat bey, bunun üzerine: — Öyleyse, haydi, git, kümes temizle... - emrini verdi. - kümes çok pis... Kürek, çapa, kova ve fırçayı da beraber almağı unutına. Ihtiyar kadın ilâve etti: — Haydi, acele et... Fakat eve dönmezden evvel yıkanmanı ve elbiselerini değiştirmeği unutma.. Zira, kümesi temizlerken üzerine tavuk bitleri üşüşecek. Hepimizi | bitletirsin maazallah... (Sonu yarın ) Nakili : (Hatice Süreyya) ması, elektrik tesisatını bozmuştu. Başım fena halde ağrıyarak, sancıyarak ayağa kalkıyorum. — Imdat elektriğini cereyana Yol verin... Bir az sonra: — Neredeyiz? — Garba doğru dört açıldık. — Pek âlâ... Dümenci, sakin veriyor: — Dümen tutmayor... Ayni esnada, gemi teknesinin iblisane bir gıdıklanışla tirma- landığını hissediyoruz. Bir sademe. Bu işittiğimiz gürültü, körüğü ağaç dallarına çarparak geçen arabanın içinde (işidilen gürültünün tıpkısıdır. Şu farkle ki, o görültüden yüz misli daha fersah sakin haber | fazla... (Arkası var) |