»— 24 Teşrinisani 1931 Sahife 6 Akşam, Kuşpazarında bir saat.. Kelli felli zat kemali ciddiyet ve vekarla çıtır çıtır ötmeğe başladı « Kuzum Allah aşkına sen benimle mi evlisin.. Yoksa bu kanarya ile mi? » Üçü de temiz, pâk giynmişlerdi, üçü de kelli felli idi. Üçünün de kudemadan, ulemadan, fudalâdan, zurefadan zatlar oldukları hare- ketlerinden belli idi. Köşeyi saptılar, kuş pazarına döndüler. Ciddi konuşuyorlardı. Onları uzaktan görenler İngiliz kabinesinden, düny abuhrarından gümrük ithalâtından, Çin - Japon harbinden, sterlingin sukutundan bahsediyorlar zannederdi. Yanla- rına yaklaştım, kulak misafiri oldum. Fakat hayret. Kelli felli, altın gözlüklü, gümüş baştonlu, sivri sakallı zat yanındakilerine dönmüş, hiç anlamadığım bir lisanla şöyle diyordu: — Çipet.. Çipet.. Çipet.. Çipet.. Bu garip “ çipet , lere altın gözlüklü zatın yanındaki eskiden beri tanıdığım mütekait * ihtiyar paşa şöyle cevap verdi: — Çipet.. Çipet.. Çipet.. Çit.. Çit.. Şak.. Şak.. Şak.. Üçüncüsü buna itiraz etti: — “Şak.. Şak,, derken makara tamamlanmıyor.. Hayvana bir az kırmızı biberli kuş yemi yedir- senize.. Artık kuş pazarına gelmişlerdi. Meşhur bir kuşçunun önünde durdular. Kuşçu onları görünce : — Vay efendim mâşaallahb... Diye yerinden fırladı. Ibtiyar paşa adetâ heyecandan sesi tit- reyerek sordu: — Sarı kızı getirdin mi Hacı efendi? — Hiç getirmez olur muyum... Içeride sizi bekleyor... — Üç zat oyma bir kafesin önünde durdular. Kafeste küçük bir kanarya vardı. Ibtiyar paşa kafese yaklaşınca (muhabbetle eğildi: çi pa.. Kız yosma.. Kız güzel kız.. Kız şeker kız.. Kız nonoş kız.. Nasılsın o bakayım? çipit çipit. Çipit.. Çipit.. Şak şak.. Şak. şak çipit çipit çipit... Sarı kuşla altın gözlüklü zat ötüşmeğe başladılar. Kuş paşanın kemali ciddiyetle: “Şak, şakl,, diye öttüğünü gördükçe makara- ları boşaltıyor, kuş makara çek- tikçe paşa sivri sakalını titreterek mütemadiyen okuyordu: — Çipit.. Çipit.. Çipit.. Şak.. Şak.. Şak.. Şak... Biraz sonra gayet hararetli bir kuş bahsine başladılar. Üç ülemadan, fudalâ- dan, zürefadan zat zaman zaman aşka geliyorlar: — Efendim bendenizin bir ka- naryam cariyeniz var idi ki makara sını garip bir şekilde çeker, şöylece terennümsaz olurdu.. Çipit.. Çipit çipit.. Şak.. Şak şak.. Şak.. Vico.. Vico.. Vico.. — Ya bendenizin ki efendim?. Ya bendenizinki?. (o Abdı âcizin bir sakam köleniz var idi ki, makarasını şy şekilde (o itmam ederdi.. Çipit.. Viço.. Çipit viço.. Çipit viço.. Şak.. Şak şak.. Şak.. Bir aralık gümüş bastonlu zat halinden uzun uzun şikâyet etti; — Efendim.. Bizim refika ile başimız dertte.. Benim kuş ipti- lâmı bir türlü hoş bulmuyor. Ikide birde benim kanarya ile fazla meşgul olduğumu gördükçe! — Kuzum allah aşkına sen benimle mi yoksa kanarya ile mi Kuşpazarında bir kaç Intiba evlisin?. Diye küplere biniyor... Can çıkar, huy çıkmaz derler doğrudur.. Bendenizde ne yalan söyleyeyim bu külbanı sarı kızı dinlerken sabahiden bir parça dinliyormuşum gibi mest oluyo- rum... Dikkat ettim.. Kuş meraklıla- rın kısmı âzamı ihtiyar mütekaittir. Bahçe merakı olmayan eski pa- plan memurlar.. Bilhassa memur- ar... Bir aralık kuşçu dükkânları arasında bir grup sağa sola, kafeslerdeki kuşlara baka baka dolaşmağa başladı... Konuşuyor- lardı: —Yahu.. Bizim mümeyyiz beyin bir kanaryası var... Bittim hay- vana doğrusu... — Hani o da yaman kuş me- raklılarından... Evelce devri Ha- midide kanaryasını da daireye beraber götürürmüş...Hattâ ismine Kanaryalı Ali derlermiş... — Oooo, o birşey mi.. O bir şey mi?.. Fi tarihinde ben Trab- lusu Garp vilâyetinde, mektubi kalemine memur iken, bir baş- kâtibimiz vardı... Ve hikâye Trablusu Garbin işgaline, obaşkâtibin (sakalarına kadarına, kalemindeki mektubi al kafeslere kadar bütün teferruatile epeyce sürdü. 5 .; Çarşafının plerini ile gözlerini sildi : > — Ah.. Ah.. Ben ağlamıyayım da kimler ağlasın, a Hacı efendi.. Ben ağlamıyayım da kimler ağla- sın.. O damadım olacak düdüğün yüzünden, ciğer paremden ayrı- lıyorum ayol.. Ben zannettim ki ihtiyar hanım kızından ayrılmış.. Hayır mesele öyle degilmiş.. Bakın “ Valide hanım ,, derdini nasıl anlatıyor: — Bu kanarya bana rahmet- limden yadikârdır.. Damadım ola- cak züphe eve gelir gelmez ilk işi: — Aman bu kuş sinirlerime dokundul. Diye başladı.. O gün bugün evde rahat huzur kalmadı. — Ile bu kuşu evde istemem de istemem.. Diye ayak diretti, inadı dainat.. Nihayet buraya ge- tirdim. Ben para mara istemem. İyi bakan birisi çıksın, helâlımdan ona bu hayvanı hediye ederim. Sabahleyin kalkınca suyunu de- giştirmeli.. Tüneğini temizlemeli.. Sonra bir övün yem.. Daha sonra... Hikmet Feridun nana Iki hafta evvel Amerikada California sahilinde Santa Monikada bir köpek balığı sahile düşmüş ve geri gidemiyerek orada kalmıştır. Balık 18 metro uzunluğunda 1200 kilo ağırlığında idi. Resimde bu müthiş balığın ağzı görülüyor. | yeni dünyaya giden Ankara mektüpları Amerikalı türk dostlarile bir öğle yemeği Madam Gannaway: «Türkler çok iyi, Türk hanımlar çok güzel...» diyor. Ankara, 20 (Hususi) — Ameri- | kanın en samimi ve insaniyetper- ver mahafiline mensup bazı zevat, genç türk talebesile temas ederek Türkiye- nin -Amerikanın bir çok yerlerin- de tahayyül edildiği gibi, barbar, renkli, poturlu veya şalvarlı, ya- taganlı, bin karılı, kan dökücü bir milletle meskün olmadığını anlamışlar ve bunu anlatmayı bir hakikat ve insaniyet borcu say- mışlardır. Bunlar “Amerikalı türk dostları cemiyeti, namile New - York'ta bir cemiyet vücuda ge- getirdikleri (o gibi (o bilmukabele Ankarada da Türk ve Amerika- lılar arasında muhtelit bir (Hayır işlerine yardım cemiyeti) de tesis olunmuştur. Bu muhtelit cemiyetin riyase- tinde fırka grubu reisi ve Afyon mebusu Ali bey bulunmaktadır. Türk âza arasında Erzurum me- busu Aziz bey, Istanbul mebusu Ihsan paşa ve sair zevat vardır. Amerikalı Türk dostları cemiye- tinin Ankarada daimi mümessili olan M. Gannaway ile zevcesi ve cemiyetin Amerikada ikinci reisi olan M. Yenningsde bu hey'ete dahildirler. Cemiyet şim- dilik Türkiye himayei etfal cemi- yetinin merkezi olan çocuk sara- yında toplanmaktadır. Fakat ya- kında kendine mahsus olarak bir daire açacaktır. Cemiyetin ikinci reisi oolan M. Yennings hakiki bir Türk muhibbidir, Uzun zaman İzmirde bulunmuş ve Türkleri iş üzerinde yakından tanıyarak takdir etmiş- tir. Türkçeyi az çok söylemeğe bile alışmıştır. .M. Gannaway ile refikası madam Gannavway ise ancak iki buçuk senedenberi Ankarada (o bulundukları halde bayağı güzelce türkçe meramla- rını ifade edebilmektedirler. Mini- mini kızlarının daha ana kuça- ğında hem ingilizce, hem türkçeyi birden ana dili olarak öğrenmeğe başladığını da sevinerek söylü- yorlar. Amerikalı dostlarımızla bugün öğle yemeğini birlikte yedik. Mü- kâlememizde pek nadir olarak tercümana mühtaç oluyor, ekseriya türkçe olarak anlaşıyorduk. Dost- larımızın fransızca, bizim de ingi- lizce bilmememiz türkçedeki mü- mareselerini görmek için bize pek iyi bir vesile oldu. Madam ve M. Gannaway bu türkçeyi hocasız olarak kendi kendilerine ameli (osürette (öğrenmişlerdir. Gerek bu sevimli karı koca, gerek M. Yennings türkçeyi (o öğren- mek için yeni harflerden ve imlâmızın tasavvufa ve teleffüze müstenit olmasından pek çok istifade ettiklerini söylüyorlar. M. Yennings geçen defa An- karaya gelişinde Gazi çifliğini gezmiş, bilhassa sığır hayvanlarını gözden geçirmişti. (Amerikada pek meşhur olan iki sığır cinsinin çiftlikte mevcut olmadığını gö- rünce Amerikaya döndüğü zaman teşebbüslerde bulunmuş, bunlar- dan nümunelik bir kaç tanenin çiftlik ahırlarına hediye edilmesini temin eylemiştir. Jersey ve Guernsey cinslerinden birer boğa ile ikişer inek bu defaki dönüşünde birlikte getirilmiş ve çiftliğe teslim edilmiştir. Inekler- den biri burada yavrulamıştır. Diğerleri de gebedirler. M. Yennings bir kaç güne kadar | İzmire ve oradan Amerikaya | gidecektir. Hep birlikte yenilen samimi öğle yemeği esnasında iki memleket arasında samimi münasebetler tesisi mevzuu, üzerin- | de en çok konuşulan mevzu ol- İ muştur. Amerikalı (o dostlarımız meselenin ruhunu Türkiyenin A- merikada tanılmasında buluyorlar ve bize en ziyade kendimizi A- merikaya tanıtmamızı tavsiye edi- yorlar, Amerikalı dostlarımızın dedik- lerine göre Amerikada büyük ekseriyet hâlâ Türkleri kendile- rine masalların anlattığı şekilde tanırlar: Sarı ırkdan, çekik gözlü, düşük bıyıklı, uzun boylu, çepken veya salta ve potur veya şalvar giyer, kırmızı kuşak takar, kuşa- ğının kenarında daima yatağanlar pPiştovlar, gümüş tütün tabakaları ve gümüş köstekli piryol saatlar iliştirilmiş, sayısız karı alır ve bunları harem denen bir hapis- haneye tıkayarak kendi zevkine hizmet ettirir, kan dökmekten zevk alır barbar bir millet.. Kütlenin: bu vehmi, Türkiyeye bir masallar ve dehşetler memle- keti şeklini verdiği için Ameri- ka da Türkiye ile fikir ve iktisat münasebetlerine (girişmek sözü bile ekseriyet tarafından gülüne- cek bir şey gibi telâkki edilmek- tedir. Halbuki Türkiyeye gelen ve ya Türkiye ile az çok münasbete giren Amerikalılar, asıl bu vahi- menin gülünecek bir batıl itikat olduğunu pek âlâ anlamışlardır. Türkiyeden tahsil için Amerikaya giden bir çok gençler de gittik- leri yerlerde temas ettikleri Ame- rikalıları bu itkattan kurtarmak- tadırlar. M. Yenningşs, ikinci reis olduğu Amerikalı Türk dostları cemiye- tinin en ziyade Türkleri Ameri- kada doğru olarak tanıtmak mak- sadile çalıştığını, böyle bir tanış- manın iki memleket arasında en sıkı ve en samimi fikir, ticaret ve iktisat münasebetlerine yol açacağın kati bir lisan ile söyle- mektedir. Madam Gannaway, mükemmel bir ev hanımı ve anne olduğunu gösteren samimi evzaile bize türkçe olarak dediki: — Türkler çok iyi... Türk ha- nımlar çok güzel... Kendimi Amerikada sanıyorum... Sizin köylüler bile iyi adam, çok iyi adam... Müsyö Gannaway, tatlı ve mü- tebessim tavrile zevcesini tasdik ederek (oAmerikalıların türkleri sevmek için onlari tanımaktan başka bir şeye ihtiyaçları olma- dığını teyit etli, Amerikalı dostlarımız, Türk talebesinin Amerikaya daha çok gitmesi, iki memleketin tanışması yolunda oObüyük bir yardım makamına da geçeceğini ilave etmektedirler. M. Jenniğs, O ayrılırken Oya- kında avdet edeceği Amerikada Türkler hakkında en doğru ma- lümatı neşre elinden geldiği kadar çalışacağını, Türk gazete- lerinin de Amerika ile daha sıkı temasa çalışmaları, münasip bir zamanda Türk matbuatına ait bir heyetin Amerikaya seyahat etmesi tavsiyeye şayan olduğunu ilâve eylemiştir.