e gm m m eleme saya Roman tefrikamız: 96 17 Teşrinisani 1931 İHİNT YILDIZI Yazan: 'l. F. Dağdaki taşları kesip getirmişler. oymuşlar, süs- lemişler.. Mabut diye tapmağa başlamışlar. Hiç, insan, yarattığı şeye tapar mı? Ve sonra, yavaş yavaş, daha kuvvetli mantiklarla diyordum ki: — Dağda gördüğün bir taş parçasile, taptığın heykel arasında ne fark var? Heykeltıraş, dağda gördüğün o taş yığınlarından bir parça 'koparmış, kalemile oymuş, bu şekle sokmuş. Sonra onu mabede getirmişler.. Süslemişler.. Mabut diye tapmağa başlamışlar. Hiç insan, yarattığı şeye tapar 'mi? “O sgün münakaşamız uzamıştı. Yogoda, gece Nitanın evine gitmememde israr ediyordu. — Peki.. Gitmiyeceğim.. Fakat anahtarı çalınanın çaresini düşü- nelim. Dedim. Yogoda, garip bir yol gösterdi. — Sihirbazlardan bir miktar uyutucu toz al, dedi. Nita bah- çeye indiği zaman, ona hissettir- meden, bu tozu havaya üfle. Fakat, © suretle üfleki, rüzgâr tozu «o tarafa götürsün. Nita derhal olduğu yerde bayı- lr "kalır. Sende yavaşça (koşar ve boynundaki anahtarı çalarsın! Nasil bu fikrimi beğendin mi? . “. Iki saaltan-beri rüzgârın çık- masımı bekliyordum. Ne güzel tesadüf.. Hafif bir rüzgâr çıktı. Hem de istediğim taraftan esiyor. Cebimdeki zehirli tozu havaya boşalttım. Yogoda odasında. Nita'nın evinde başka 'kimseler 'yok. Bu “tesadüflerden istifade et- meliyim. Hint yıldızı: — uyutucu tozun tesiri yarım saatten fazla devam eder, dedi. Bütün 'bu işleri yarım saat zar- fında bitirecekmişim.. ( Yogoda ) nın merak etmekte hakkı var. Muya'ya geldiğimiz gündenberi başımıza bin törlü felâket geldi. Esrarenğiz hadiseler birbirini ta- kip edip :duruyor. Nita şeytan ve mütecessis bir kadın. ii Kocası, kabile reisi tarafından reçim edildiği gündenberi erkeksiz kalmış. Kendisine bir koca ara- kendisinden makla meşgul. Gözüne beni kestirmiş. Nitayi, meşum kadın diye, Muyalılardan hiç bir erkek almı- yor, (Lamaya)nın kardeşi olmasa, Bu 'kadından bende yavaş yavaş 'korkmağa başladım. Havaya serptiğim toz derhal rini gösterdi, Orman .cihetinden esen şimal rüzgâri 'Nitanın burnunun 'delik- lerinden kolaylikla girdi ve iki dakika zarfında beynini oyuşturdu. 'Nita yavaşça yere çöktü.. ba- gını ufak birkayanın kenarına dayadı.. gözlerini kapadı. Koşarak yanına gittim. — Nital... Nital.. Lamayanın hemşiresi baygın bir halde yatıyordu. Ne sesimi duydu.. Ne kımıldandı.. Rengi sap sarıydı. Elimi ouzattım. O Boynundaki anahtarı aldım. Evden içeriye girdim. Âsabım. titriyordu. Ani bir hâdise karşısında mu- hakeme ve mukavemetimi kayb- etmemek için'dişlerimi sikiyordum. Nita'nın 'yatâk odasında idim. Her şeyden evel onun çekme- cesini gördüm. iletledim.. “Çekmecenin yanındayım. Neden bilmem?'içimde bir ker- ku var... Elimdeki ufak O anaktarı bir türlü çekmeceye uzatamiyorum., “Göya bir'bomiba ateşleyecekmi- şim :gibi, yüreğim çarpıyor! Neden korkuyorum? Nita bahçede “uyuyor. (Çekmece önümde. Çekmecenin anahtarı elimde.. Kendi kendime: — Korkaklığı bırak! Diye söylenerek (o çekmeceyi açtım. Açtım.. Fakat, korktuğum başıma geldi, Ah bu hissi kablelvuku... Felâ- keti nasıl da keşfetmiştimi! Çekmecenin kapağını kaldırır kaldırmaz, kocaman bir boğa yılanı, siyah başını uzatarak: — Tıssssss... Diye üzerime atıldı. (Arkası var) Müthiş kadın İki kadın arkadaşını öldürdü Geçenlerde Amerikada cihan filim merkezi civarında Los An- geles'te bir istasyonda bırakılan iki bavulda iki kadın vücudu çıkmış idi. Zabıta bu cinayetin failini nihayet meydana çıkarmıştır. Katilin kendisi dahi Madam Judd isminde Kaliforniyalı bir kadındır. Müdafaai 'nefis için 'bu cinayeti yapmağa mezbur kaldığını itiraf etmiştir. Bavulda (o cesetleri (o bulunan kadınların Mis Lervi ve Mis Samnelson isminde iki genç kız olup katil kadının muhibbe- leridir. Madam Judd Los Ange- les'in Omeşhur (doktorlarından birinin “zevcesidir. YENİ NEŞRİYAT Seyyahlara Bursa rehberi (Basan ve .neşreden: Bursa; vilâyet matbaası) Tertip ve baskı itibarile epiçe itina ve emek sarfedildiği an laşılan 'bu eserde Bursanın coğ- rafi, tarihi, mimari bütün hususi- yetleri gösterilmekle beraber bir kaç gün için Bursaya gezmeğe giden yabancılara mahsus bir de günlük seyahat programı ilâve edilmiştir. Iki renkli ve zarif bir. kapak içinde 32 sahifeden ibaret olan bu kitap Bursa şehrinin ve Bursa vilâyetinin iki büyük haritasile süslüdür. Böyle bir eseri basıldığı yerde dağıt- İ maktan ziyade bütün seyahat acentelerine, otellere, ve - ecnebi lisanlara terceme edip - sefaretler vasıtasile bütün dünyaya dağıtmak icabettiği kanaatındayız. Beykozda Namık beye Namınıza gelen mektupları al- mak üzere Demirkapıda Fatma hanım pansiyonuna derhal gelme- Diz menfaatınız namına arz olunur. Her akşam bir hikâye Fazilet hanım, yazdığı üç per- delik piyesinin üçüncü perdesini de bitirdi. 'En altına “son, diye yazdiktan sonra, okendikendine düşündü: — “Acaba iyi mi oldu yoksa fenamı? ,, "Üç aydanberi, öğle üzeri ser- best /kaldikça, hep bu'piyesi yaz- makla meşguldü. Altı 'buçuğa kadar çalışır; sonra, kocasınm Hâzim Münür beydi. piyesçilikte teferrüt etmişti. Fazi- let, onu, son derece takilir ediyor ve seviyordu. Bundan “altı sene evel, bu erkek, onurla evlenmeği istediği vakit, Fazilet 'hanım, asla tereddüt etmeksizin teklifi kabul etmişti. Bundan dolayı sevinç ve gurur duymuştu. Kendinin çok bir kız olduğunu biliyordu. zengindi de... Istanbul'un en yüksek muhitine ymensuptu; mükemmel bir evi, sesaslı müna- sebetleri vardı. Genç kız,lbu maddi ihtişamını, kocasının edebi şöhre- tinden müteşekkil bir çelenkle tetviç ettiğini sanmıştı. Üstelik, kocası, henüz gençti. Şeklüşemail itibarile mükemmeldi. Tavruhareketleri nazik ve sevim- lidi. Lâkin, fazilet, onu, çirkin ve ibtiyar olsa bile kabul edecekti. Hazım Mürür'in karısı olduktan sonra, bu şöhretin harici zevkle- rini tatmıştı. Mahrumiyetlerinden de fevkalâde zevk almıştı. Hazım Münir, mükemmel bir koca olarak tezahür etmişti. Kocası, onu, bir sanat arkadaşı olarak Okendisile çalışmağı da vadetmişti. Lâkin, dışarda piyes- lerini tecrübe “etmekle, neşriyat sahasında çalışmakla öyle meş- guldü ki, karısile birlikte asla mesai (arkadaşlığı edememişti. Halbuki Fazilet'in boş zamanları vardı. Bu boş: zamanlarıdır ki, ona, bir piyes yazmak fikrini ilham etmişti.; Ilk o gece, bu fikri, dimağın- dan uzaklaştırmak istemişti. Onun müstekilen piyes yazması!... Ne komik bir fikirdi bul... Sonra, kendi kendine düşünmüştü: “Ne de olsa tecrübe edebilirim!... Kendi zevkim için... Bunu yapdığı, hiç kimse öğrenmez!,, Basit bir mevzu seçmişti. Uzun tirat'lardan içtinap etmişti. Ken- disine pek garip görünen Üsul usul sernamesini, opiyese isim koymuştu. Şimdi ise, piyes mihayetine ermişdi. Bunun sade :kendisi için olduğunu kabul etmek istemiyordu. Acaba eseri güzelmiydi?Fenamiy- di? Bunu kimden danışacaktı ? Bittabi, kocasına değil Şayet eser fenasa, belki, kocası, bunu ona haber vermezdi. Yahutjkarısı- nın fiyatroya bir 'piyes yazmasını gülünç bulurdu. Hem,"sonra, yaz- diğı saçmalarla kocasının vaktını kaybettirmek, dımağını yormsk hakkını haizmiydi? Herhalde pek müptedice bir şey yazmış olacaktı. Fazilet'in aklına, birden bire, bir fikir geliyordu. Piyesin, aile- lerinin dostu olan Ahmet Kemal beye verecekti. Bu zat, tiyatro işleter insanlardan biriydi. Gayet sevimli, nazik bir insandı. Ahmet Kemal, pisesi aldı. Sırrı muhafaza edeceğine dair söz verdi. Alay ediyor gibi bir hal yoktu; alâkadar ( görünüyordu. İ Genç kadına dedi ki: — Gayet iyi... Içinde bir takım sürpriz'ler, yeni fikirler var... İ Gerçi bazı tecrübesizlikler dik- kate çarpıyor. Amma, bunları | tashih tamamile mümkündür. Ben İ sizin komedinizi düzeltirim. Kadın itiraz etti: Kocası, buna i ne derdi? Bu öşe rıza gösterise ! fena yahut gülünç mevkie düş- mez miydi? Ahmet Kemal : — Ne fena olur, ne de gülünç. - diyordu. - Bu iş, kocanızın pek hoşuna gider. Pek âlâ olur. Fazilet, işe razı oldu amma, bir şartla: Kocasının, daha evvel, meseleden haberdar (o edilmesi şattile | © akşamdan tezi yok, kocasına, meseleyi bildirdi. Kocası: — Vay gidi vaaaay... Seni gidi sir küpü :senil... -diye conurle alây etti - Demek benden ;gizli piyesler yazarsın ha?... Peki öyle ise, seni'cezalandırmak için, 'piye- siri, temsil edilmezden evel oku- mayacağım. Onu Ahmet Kemal tashih etsin. Piyesi, sahneye ko- nulsun. Bende herkes gibi :sah- nede seyrederim. Fazilet, Oprovalar ( esnasında hummalı bir hayat yaşadı. Kocası bir taraftan kendi piyeslerini tecrübe ediyordu. V, o bir taraf- tan kendininkileri. Ahmet Kemal: — Görürsünüz, sizin piyes nasil muvaffak olacak! - diye unu cesaretlendiriyordu. “Genç kadın, bir türlü mutmain olamıyordu. o Beğenilmemekten, bilhassa kocası tarafından beğenil- memekten fena halde'korkuyordu. “Kocasının şan ve şerefle, şata- fatlı ismini kendi piyes üzerinde kullanmağı istememişti. müstear bir ismi tercih etmişti. Kendi ismile piyesinin ismini afişlerde gördüğü vakit, büyük bir heycane kapıldı. Sahnede, aktörler ilk cümleleri söyledikleri vakıt, heycanı daha büyük oldu. Yarabbil Seyirciler ne düşünüyor- du? Münekkitler neler yazacaktı? Koltuklardan birinde, basıt bir te- maşaker sifatıla oturan kocası ne fikir besleyecekti? lâkin, genç kadın sevinçten ne yapacağını şaşırdı. Alkışlayor- lardı. Yanında, Ahmet Kemal: — Oluyor! Oluyor!.. İşin mü- kemmel gidiyor! diyordu. Acaba, onu cesaretlendirmek için mi böyle söyliyordu? Fakat işte, muvaffakiyet, öteki perde- lerde de devam etti. Ahmet Kemal: — Yüzde yüz muzaffer oldunuz! müjdesini ona verdi. Lâkin, Fazilet, artık bu sözleri işitmeyordu bile... kocasının yanına yaklaştığını gör- müştü. Erkek: — Çok güzel, çok... Çocuğum benim!.. -didi. - çok taze, çok hafif ve mükemmel. Genç kadın, kekeledi : — Çok mesudum, çok... Gazetelerde şu satırları oku- duğu vakit neşesi büsbütün arttı: Malike ismi müstear bir isimdir. Bu hanım, meşhur ediplerimizden birinin zevcesidir. Fakat, genç muharrire, kocası- nın çalıştığı edebi mektebin tama- mile aksine bir istikamette çalışa- rak muvaffakiyet göstermiştir. Bu genç istidadı selâmlarız & Karı koca, mağrurdular. Erkek: — Çok nazik insanlar! -dedi.- Zaten böyle yazmaları beklenirdi. Fazilet, bunu işitmedi. Esasen bunu işidecek waziyette de .de- ğildi. Kendi hakkında yazılan methisenaları okumaktaydı. Edisonun mirası Varisler mirası paylaşmak için birbirine girdiler Edison öleli bir ay bile olma- dığı halde varisleri “arasında, miras omünazanları “başlamıştır. Meşhur muhteri, Mince Miller na- mında bir kadınla ikinci defa evlenmişti. Edison ikinci zevcesine ihtira kazançlarını veriyordu. Bu kazançlar, bazı haftalar, 25,000 dolardan aşağı düşmiyordu. Edisonun Oo zevcesi, (o kocasının verdiği bu paraları emlâke yatır- mıştı. Bu gün serveti 25 milyon dolardan yani bizim paramızla takriben 50;,000,000 liradn “aşağı değildir. Bu itibarle, Edison va- bir miras bırakmamıştır. Mucit, ikinci zevcesinden doğan iki oğluna altışar milyon “dolar bıraktığı halde ilk zevcesinden doğan iki 'kızma ve iki oğluna ancak iki yüz ellilşer bin “dolar bırakmıştır. Edisonun ilk zevce- sinden doğan oğullarından biri .bu vasiyetnameyi haksız gördüğü ceihetle, yasiyetnamenin iptali hakkında bir dava açmıştır. Müd- dei, ikinci :zevcesinin son 'sene- ilerde, ipederinin üzerinde meşum tesirler “yaparak, kendilerine bu kadar az bir pata bırakınağa ikna ettiğini iddia etmektedir. Öğle yemeğinden sonra, ikisi-de, karşı karşıya kahve içiyorlardı. İçeriye hizmetçi girdi : — Sanat mecmuasının muharriri sizinle mülâkat yapmağa gelmi hanımefendi | - dedi. ve "Erkek: i — Küçük salona alın. Şimdi yanına giderim! -cevabını verdim. Hizmetçi : : — Muharrir izi değil hanım- efendiyi görmek istiyor | - dedi. — Peki, öyleyse buraya getirin. Gazeteci göründü. — Muharrirden, bayatı ve müs- takbel sanat faaliyeti hakkında fikirlerini öğrenmek üzere geli- yordu. Fazilet, ilk önce teretdüt gös- terdisede, “sonra açıldı. zekicesine cevablar vermeğe başladı. Nihayet, muharrir gitti. Genç kadın, :kocasile yalniz kaldığı vakit, erkeğin yüzünün asabiyetle buruşmuş olduğunu gördü: — Nen var, Hazım? — Benim mi? Hiç. (Erkek gül- mek tecrübesinde bulundu. ) Sa- dece, söylediklerini dinleyordum... Açtın ağzını, yumdun gözünü... Gözet kendini, azizim... Sakın heyecana kapılma... Kendini bir sanmağa uğraşma... Ahmet Somali senin küçük zımibırtını tashih etti... Üstelik, güzel kadın- sın. Bilhasa, benim karımısın... Bana ihtiyaçları var... Onun için sana ehemmiyet “veriyorlar... Mu- vaffakiyetim sade 'benim yüzüm suyum bürmetinedir; unutma... Aksi taktirde gülünç vaziyete “düşersin. "Devametti. Acı acı alay etti. Fazilet'in ıpiyesini diğikleği, hır- paladı, mahvetti. Haklımıdır? ha- tamı ediyordu? Genç kadın ilk önce şaşırdı, afalladı. Şimdi ise, isyan etmişti... Kocası, onu, onuu muval ini kıskanıyordu... Alkışlanmış bir muharrire karşı, diğer bir muharririn duyduğu bıncı duyuyordu... Bu:sözleri söy- lemesine sebep buydu. — Ahali senin fikrinde görün- miyordu. - diye genç kadın alay etti. - Bir mevzuum var. Onu da yazacağım. İsmi de Rakabet... aramızdaki rakabeti yazacağım. Hazım Münir, omuz silkti. Karı koca, artık düşman ol- muşlardı. Nakili: (Va - Nü)