HERGELEĞİ Seyirciler, o derece sakinleş- miş idiler ki, gürültü olacak di- 'ye nefes almaktan bile çekinir halde idiler. L Herkes heyecan içinde idi. öyle hücumlar, öyle oyunlar olu 'yordu ki, ha, oldu, ha olacak Zibi idi.. Çingeneler, bu, zevkli ve he- 'anlı güreş karşısında büs - ütün coşmuşlardı. Hattâ, da- vulculardan biri heyecanını zaptedemiyerek davulu vura, “vura hamle ede ede meydan ye- Yine yürümüştü. ——— — Davulcu çingenenin gözü Tivanların hamlesinde İdi. Öyle “daval vuruyordu ki sanki bu çingene meydanda güreşiyor ve hamle ediyor vaziyette idi. Çingene, davulun vuruş ahen gile büsbütün pehlivanları ku- durtmuştu. Büsbütün hıza gir - Mişti. a Pehlivanlar, coşuyor, ikide birde çırpınarak neşeli nâralar Ballıyorlardı: — Ha İbram be!. — Ha Hafız be!. file ancak bu nâralar ihlâl tedi- yyordu. Her iki pehlivan da zevk Ve neşe içinde idi. Sonra, her iki pehlivan da tam ustaca ve pehlivanca gü- reşiyorlardı. Öyle, birbirini boğ “mak, birbirine tırpan vurmak, birbirini zorlamak Vve ezmek yoktu. Her iki pehlivan, tam mana- sile ve meharetle birbirlerini yenmeğe çalışıyorlardı. İki ta- Taf da zora koşmuyordu. Bakıyorsunuz, birisi dahyor, tutturamıyor, öteki derhal ho- yundurukla mukabele ediyor. Fakat ezmeden bir anda boyun duruğu çözüyordu. İşte, güreş bu idi. Tam usu- lünde ve ustaca güreşti. Güreş “başlıyalı on beş dakika olduğu halde belki bu iki pehlivan hi “harile birbirlerine girişlerile iki “gaat kadar güreşmişler gibi i der.. Durmak, nefeslenmek yoktu. Üst üste ve boşlamadan birbi- yine giriyorlardı. Deli Hafız, olduğu yerde duramıyordu. Öyle tehlikeli ânlar geçiyor - du ki yüzde yüz mağlübiyetler glibîyetler tecelli edebilirdi. fer ikisi de anasının gözü peh- Hivanlardı. Hiç aldanmıyorlar - dı. Hep ustaca birbirlerinin o- yunlarını zorluksuzca defedi- yorlardı. Hafız taraftarları ara sıra bağırıyorlardı. — Hayda Hafız! — Maşaallah Hafız!. Hergelecinin taraftarları da mukabele ediyorlardı: — Hayda İbram!. — Maşaallah İbram!. Bu bağrışmalar davul zurna sesleri pehlivanlara keyif ve hız veriyordu. — Hayda maşaallah!. — Hayda bel. İki pehlivanın birbirine gir- mesi müthişti. Her ikisi de arslanlar gibi birbirine salıyor- du. Nihayet, güreş biraz daha a- yyakta böylece uzadıktan sonra, birdenbire Hergelecinin -hasmı tarafından tek paçaya takıldığı görüldü. Hergeleci yetişememişti. Ha-| fız, hasmını hemen ayaktan| yeniverecekti. Hergeleci - tehli- keyi anladı. Derhal dönerek kendisini yüz üstü yere attı. Hafız, hasmının - üzerine çul- landı. Şimdi altta müthiş bir mücadele baş göstermişti. Mü- cadele çok çetin oldu. Hafız, hasmını künteden, sar- madan, paça kasnaktan, ters kepçeden şundan bundan aşır- mak icin oyundan oyuna giri- yordu. Hafız, bir yandan da Hergele- cinin kılçıklarından ve alt ma- nevralarından kurtulmak — için tetik ve ustalıklı davranıyordu. Her kim ise Hafızın kulağına bir şeyler fısıldatmıştı. Hergi lecinin alt güreşçiliği kakkında epi Güreş altta hemen hemen on dakikadan fazl: ü. Bir ara- hk Hergeleci, sarmadan sarma- ya dönerek hasramın üstüne Çıktı. Şimdi, Hafız altta kalmı Bu, alt güreşinde de ep mücadele oldu. Bir aralık Her- geleci hasmını künteye alıp a- girirken az kalsın kendi yenile-i cekti. Bereket versin tetikte idi. Derhal yi boşaltarak mü- vazenesini buldu. Hasımlar, birl dı. Alt güreşleri, inden daha canlı oldu. Heyecan Çinde kaldılar. Hafız, bir aralık sarmadan tek paça kaparak doğruldu. YHergeleci, paçasını budayarak N rini yiyorlar- Yazan: M. Sami Karaâyel gazmumumuz uu G4 İBRAHİM kurtardı. Güreş ayağa intikal etmişti. Hafız ayağa kalkıp kurtulun- ca çırpmnarak bir nüra salladı: — Hayda İbram be!. Hergeleci de mukabelede ku- Bur etmedi. O da bir nâra sa- vurdu. — Hayda Hafız bo!. Hergeleci nârayı sallar sal- lamaz hasmının üzerine - çırpı- narak birdenbire dal- di ve topukları buldu. Hergeleci, hasmının topukla- rına basmıştı. Hafız, tehlikeyi görünce hemen kendini yüzü koyun yere attı. Atar atmaz da derhal dört elli olarak bir şim- şek süratile kaçtı. Hergeleci, tetik ve çevik hasmına yetişe- Memişti Hafız, kurtulduğundan dolayı ayağa kalkar kalkmaz derhal çırpınarak Hergeleciye karşı cakalı bir nâra savurdı — Hayda İbram be!.. Hergeleci mukabele etme- mişti. Çünkü edilecek gibi değildi. Hafız, galip bir vazi- yette ayağa kalkmıştı. Hergele- ci hasmını alttan kaçırmıştı. Hafız çırpınarak — hasmının | üzerine yürüdü. Hergeleci, bil - mecburiye ense, enseye geldi. Güreş tekrar ayakta — bütün hızile başlamıştı. İki taraf da gürese ayni şiddette devam e- diyorlardı. Daha güreş bir ta- rafa meyletmemiş bulunuyor - du. İki taraftan hangisinin güre- şi bindireceği belli olmuyordu. Deli Hafızın kalbi küt, küt vu-| ruyordu. Şaka değil, çırağı bir | kazaya gelirse çok fena olacak-| tı. Hergelecinin yenildiğini is-| temiyordu. Güreş bir kere alta düşmek üzere tam bir saat ayni hızl: devam edip dururken birdenbi- re Hergelecinin hasmına bir fır- | sat bulup çapraz - topladığı gö- rüldü. Hergeleci, hasmını toparladı- ı gibi kazan dibine sürdü. Sü- Yüş müthişti. Hafız, olduğu gibl uçuyordu. Bir kaç kere çaprazı sıyırayım derken az kalsın teh- likeye düşüyordu. Hergelecinin gözü kararmı: tı. Doludizgin hasmını süre sü re götürdü. Nihayet, budaya - rak tam ustasının ve köylü a-. ğalarının oturduğu yere düşü-| Tüp altına aldı. | Hafız, bu sefer hasmının elin-| den kurtulamamıştı. Hem de yere düşer düşmez dizlenerek büzülüp oturmuştu. | İki hasım halka yakın ve ka- | zan dibinde boğuşurken cazgır olduğu yerden kalktı. Pehlivan- ların olduğu yere gelerek ses- lendi: — İbram, ortaya çıkın? Cazgırın bu ihtarı üzerine Hergeleci hasmını - kemaneden | çözdü. Hafız, olduğu yerden kalkarak tam meydanın ortası-| na gelerek oturdu. Güreş altta devam ediyordu.| Hergeleci hasmını mağlüp et-| mek için bütün meharetini tat- bik ediyordu. Hafız, fevkalâde usta ve oy- nak bir pehlivan olduğundan Hergelecinin bütün açmazları- na kurnazlıklarına mukabelede kusur etmiyordu. | Bir aralık Hafız, hasmının al-| tından baskı ile dönerek kalk -| ti Hafızın bu kalk idi. Hergelecinin altından yolda kalkmak kolay değildi. 1 mahirana bu Güreş tekrar ay dı. Güresin — ikinci doğru işin değiştiği görüldü. Hafızın hücumları gevepme- Hergeleci, nihayet ikinci saate doğru hasmına gü- reşi bindirmişti Hergeleci hasmının gevşedi- ğini sezmişti. Şimdi nâranın sı- rası idi. Hergeleci, çırpınarak bir nâra savurdu — Hayda Hafız be! Hergelecinin bu v mana lar taşıyordu. de can ve gönülden gelen bir idi. Ke- yifli, dolgun bir nâra idi. Hergeleci, nârayı savurdu! tan sonra daha büyük bir azim- le güreşe girdi. Üc dört dakika geçmeden n hasmını bas- tiriyermişti. (Arkası var) Petrol kelâsı (Baş tarafı 2 Inci sayfada) listesini görünce petrol lâmba - larını yok etmiş. Zaman inxan- ları da o kadar ( irmiş ki şimdikiler bundan mütcessir ol klarına belk il bir kolleksiyoncı areket € derek tahribat lis.elcrini antika tablo gibi duvarlara asarlar İnsanların iptidaf hay ların- da ne kadar mes'izi olduklarını vukuat bize isbat edivo.! ULUNAY İRADYO T SAğıstostsdi | 7T30 Program | 18.15 Serbet 733 Müzik 10 dakika TAS Haberler | 1825 Konuşma 8.00 Müzik 1845 Çocuk 8.30 Evin saati gaati * 19.80 Haberler 12.30 Program | 1945 Müzik 1233 Şarkılar | 2018 Radyo 1245 Haberler gazetest 13.00 Solo 20486 Müzik garkılar | 2100 Ziraat 1018 Müzik takvimi Üt 4 Şarkılar W & | z Müzik A 22.30 Haberler &00 Program | 2245 Cazbant 18.03 Müzik 2255 — Kapanış San'at ve edebiyat Sahnede ve Romanda La Dam o Kamelya (Baş tarafı 2 Inci sayfada) bir şey midir? Mösyö Düma bu zarif gencin yerine Margeriti yumruğu korkusiyle soyup so- Vana çeviren bir “fahişe istis- marcısı,, ikame etseydi ne o- lurdu? Hiç.... Zaten iki kahra- mMan arasında giyiniş ve yaşa- yıştan başka bir fark yoktur. Sonra diğer tipleri ele alalım: (Prüdans Duver- Meselâ a) var ki onun hakkında müellif bize şu tafsilâtı veri - yor: “(Kırklık şişman karılardan olan) Prüdans tiyatroya intisap etmek istiyen eski bir kapatma- dır. Bunda muvaffak olamayın- ca tanıdıklarına güvenerek - ti- carete başlamış ve bir şapkacı dükkânı açmıştır.,, Tasavvur edin: Kırk yaşında bir orospu mütekaidi, tiyatroya intisabı becerememiş ve tica- rete sülük etmiş... Paris ah- lâksızlığında bundan daha aşa - ğilık bir tip olamaz. Gene sözü Düma'ya brakalım: “Olimpin evine gittim; elbise prova ediyordu. Yalmz kaldı ğimız zaman bana açık şarkı- lar söyledi. Olimp zekâsız, kalb- $ ZÜY MGSMDENR DA KETÜRSRET BERARE ZCT ) siz, hayasız tam bir fahişedi. Olimp, seviye itibariyle Prü - dansdan daha yükseklir. Çün- kü hiç olmazsa gençliği, müs- rifliği var. Böyle olmakla bera- ber bu iki kadın romanda ve pi-| yeste ikinci derecede kalırlar .| Asil kadın kahraman (Margerit | Gotye) erkek kahraman da (Arman Düval) dır. — Margerit (Kamelya) yetiştiriyor, Arman | da onları rahat rahat topluyor. Heyecanlı bir âşık,, müteassıp bir namuslu zevahirine bürü-| nen (Arman Düval) ruhen her| şeye yatkındır. | (Prüdans) la — (Arman) ın muhaveresine bakınız: | Arman » atlar, araba, şallar, elmaslar ne oldu? Prüdans — Her şeyi açıkça söyleyeyim mi? Arman — Rica ederim.. Prüdans — Atları gene satın aldığımız cambaza İade ettik. Cünkü parası verilmemişti. Arman — Şallar? Prü. — Satıldı. Avm. — Elmaslar. P — Emniyet sandığında re- hin. Senetleri şimdi getirdim .. A — Niçin bana bunları söy- lemediniz? | P — Marperit istemiyordu . A — Bu satılmaların, rehine konmaların sebebi ne? P — Masraf için. Sevişmek s haricinde başbaşa yatı yaşamak güzel şey- dir. Fakat ane hayatın ya nında hakiki hayat var. (Dük) e müracaat ettim. Margerit mukabil — mobilyeniz'n satılıp dava istifade eden bu genç na den ayrılmadıktan sonra mütebakisinin size “desi hak - muslu âşık şimdi de onu tah- hiç bir şey yapamıya kında resmi bir kâğıt, (Mar- kir ederek intikam alıyor söyledi. Allah bilir amma, Mar- gerite heyecanla bakarak) A-/ — Margeriti - delice gerit de sizi terkedeceğe ben -| man yarabbi! Acaba yanılıyor. iddia eden bu nazık sılon ada- zemiyor. muyum? Bu faziletli zat oğlu-| mı maşukasını o surette tahkir A — İyi kalbli Margerit! nun Margerit tarafından mah-' ediyor ki tulumbacı kovuşunda Bi her şeyi ifade volmadığını görünce derhal bile böylesine tesadüf edile- ediyor bli Margerit! değişiyor ve bu suretle üdeta rgerit benliğini itin nâmeşru münase - ste böyle olan Düma'nın ir kadındır; - bir betlerle kazandığı parayı rahat erkek kahramanı romanda da- teskin için her fedakârlığı yap- rahat kemiren oğlu Arman Dü- ha berbattır. Metresini tezlil için hazırdır Bu iyi kalbli val'in seviyesine inmiş olmıyor başka bir fahişe ile birleşiyor, eritin Armana karşı olan mu? tahkir, iftira, gammazlık... her aşkı maddi menfaat beklemedi-| — Muhterem mösyö — Düval şey yapılıyor. Hattâ bir defasın ği bir aşktır. Bu gibi (Manen Lesko) da mösyö Des- da metresi ile barıştığı zaman böyle aşkları vakit vakit bir isti-| griyönün oğluna dediği gibi bir zarfa para koyuyor ve şöyle rahat, mazeret, yahut bir te — Oturunuz oğlum ve beni. bir mektupl. deriyor selli addederler. Bu kabil aş nleyiniz. — Edepsizliklerin ve — “Bu sabah kadar — erken lar da dünvayı soyup so; lliklerin kâfi derecede ort ttiniz ki size para veremedim. çeviren tefecilere — benzerler. lıfa -ıvılması sayesinde nere ektupla gecelik ücretinizi Binlerce kişiyi yüzde beş yüz ikamet ettiğinizi öğrendim. Na- gönderiyorum! faizle mahvettikten sonra acın- zar değmesin, siz şöhrete - ş: Bunları yapan kibar salon a- dan ölen bir adama makbuz al- maz bir voldan gidiyorsunuz..... damı olarak tanıtılan Arman madan yirmi ödünç ve- İnşaallah bu yolun nihayeti sizi Düvaldir rinee bunu bütün canavarlık -| Grev meydanında bir darağacı- — Mösyö (Düma Fiz) in eserinin V larının kefareti yerine koyarlar. na kadar sevkeder ve orada da maşa ile tutulacak yeri yoktur! | — Margerit işte budur. Hiç ol- şöhret iptilânız pek şerefli bir * a (berkes için namuslu te-| surette halka ilân edilmiş olur. u acı tenkidlere rağmen (La TAkki edilen) Arman, nasıl olur| — Filhakika Armanın bu kadar| Dam O Kamelya) hâlâ oynan - da Margerit gibi bir kadına â- sert müatebeye lâyık olduğunu ğ tiyatroy mümtaz bir gık olmak için milyoner olmak| iddia etmiyorum. Fakat baba | halk toplar ve herkes tiyatro- lâzım geldiğini takdir edemiyor.| sının “Aman yarabbi! Acaba| dan gözleri kızarmış. olarak çı- Margerit ahlâkan — mânasını| yanılıyor muyum?,, — suâli beni| kar ve bunun sebebi nedir bi- kaybetmiştir. Armana gelince| düşündürüyor. linmez! ULUNAY | YENİ SUADİYE PLÂJ GAZİNOSU ——— Bu akşam aat 22 de BAY NECDET Ş27 Heyet KONSERİNİ Bu san'atkâr geçen sene Suadiye — gazinosunda — yapılan müsabakalarda mümtaz bir beyet tarafından birinciliği kazanmış OA YENİ BİR YILDIZDIR. e| SABAH Beden Terbiyesi İstanbul Bölgesi Bi “ - Başkanlığından ( ' Dölmüabahçede yapılacak İnönll stadı için Beden — Terbiyesi Genel Direktörlüğünce 1295 tarihli kararname hükümlerine — tevfikan — umumf menfaatler namına istimlükine karar alınan — gayri menkulün takdiri kaymet muwmelesi için dalmi encümenin 25/6/041 tarfhli- tçtimamda teş- kiline karar verilen komisyonumuz 4/7/1941 ve 1/7/941 tarihlerinde ma hallen yaptığı tetkiklerle madam Tedeşi ile evlâtlarına ait bulunan işbu Brazinin topoğrafik vaziyetine nazaran heyeti umumiyesinin — müteaddit parça üzerinden ayrı ayrı kaymetlendirildiği vergi defterindeki kayıtla- rının tetkikinden anlaşılmış bulunmasına ve istimlâkt mukarrer olup ev- rüka wbağlı harita sarı boya İle işaret edilen 2400 metre murabbar saha- nın «Askaraga» caddesi Üzerindeki cephesile gazhaneyo bitişik büyük kısmı mevzuu bahsolduğuna göre bugünkü alım satın icaplarına göre be- her metre murabbamna beş lira kaymet takdirine karar verilmiştir. — (6620) Umumi meclis azaları Alâkadarların nazarı dikkatine arzolunur. TÜRKİYE CÜMHURİYETİ ZİRAAT BANKASI |Yazan Jı:'—ı H 4 ümitsizliğe kapılmamalarını tav- siye ediyordu. Başta zındancı | başı olduğu halde hepsini batıl dinden kurtarmış, hak dine bağ- lamıştı. Bu itibarla Yusufun tavsiyesinden dışarı çıkmaları kabil değildi. Onun peygamber- liğine bütün mevcudiyetleriyle franmışlardı. Hazreti Yusuf, zmdanın kalın duvarları arasındaki irçad vazi- fesini — tamamlayabildiğinden dolayı pek memnundu. Şimdi ay- ni vazife kendisini dışarıda bel- liyordu. Bir kaç gündür duydu- Zu ferahlık, hissettiği manevi huzur; bu mukaddes vazifeye başlamak zamanının da — hulül etmiş olduğuna alâmetti. Bu sebenle pek yakında zındandan çıkacağına inanmakta haklı ik Nitekim, işte zındancı başı ken- disini çağırıvor: — Odama gel de seni bekle- yen zatı gör! diyordu. İki se- ne evvel rüyasını - tâbir ettiğin şaraptar geldi. Sana çok mü - Kuruluş tarihl; 1888. — Sermayasi: 100.000.000 Türk Hrası, Şube ve Alans adedi: 265 Zirat ve Ticari her nevi banka muamoleleri. Para hiriktirenlere 28800 Jira İkramiye verivor. Ziraat Bankasında kumbaralı ve ihbarsız tasarrur hesablarında en az 50 Jirası bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a ile aşağıdaki plâna göre İkramiye dağıt.vacaktır R 6.000 Lira 4 aded 1.000 Liralık 4.000 Lira || 100 aded 50 Liralık 4 » 500 » 2000 » İ 120 » 40 » 4.800 » A a CN L GON M C0 1M n B0 ( B 8200 » 40 » 100 » 000 » DİKKAT! Hesaplarındaki paralar bir sene içinde 50 lliradan aşağı düşmiyenlere ikramiye çıktığı takdirde 6 20 fazlasiyle verilecektir. Kur'alar senede dört defa 11 Mart, 11 Haziran, 11 Ey- lül ve 11 Birincikânun tarihlerinde çekilecektir. Vakıf menba suları işletme Müdürlüğünden: Vakıf menba suları idaresi depolarında kullanılmak üzere amele alı- nacaktır. ; Taliplerin Çemberlitaşta Vakıflar Başmüdürlüğü idareye müracaatları. (6666) binasında Çanakkale Belediye Reisliğinden: Su tesisatında santrafüjleri çevirmek üzere 25 - 30 beygir kuvvetinde 4000 lira muhammen kıymetle bir motör mübayaası eksiltme kanununa tevfikan yeniden 1/8/1941 tarihinden itibaren 10 gün müddetle eksiltmeye çıkarılmıştır. Talipler ©6 7,5 teminat akçesi olan 300 lira veya banka mek- tubile ihalesi yapılacak olan 11/8/1941 pazartesi günü saat 15 de belediye- de müteşekkil komisyona müracaatları ilân olunur. (6681) —e Diçarıda arabi - hazırdır!. | ahlâk denilen şeyle alâkası bi- | — Aman varabbi! Acaba ya- le yoktur. | Taliyor muyum? Demekle mös- Eserin en bâriz kusurların - vö Düval: dan biri de Margerit Gotyenin — — Demek oğlum sizin için her şeye mütehakkim buluna- / kendini mahvetmiş ha.. Benim cak bir vaziyette yapayalnız| namuslu, toraman yavrum... kalmasıdır. La Dam O Kamel-| — Demiş olmiyor mu? ya'nın etrafında — toplananlar | Yenll g kuru — kalabalıktan — ibarettir.| pi nam O Kamelya tle rahip Prevo'nun (Manen Lesko) — su arasında bir mukayese yapan münekkid Şövalye (Dö Gotye) - i inin bütün hicran- Hele Armanın babası Düvale gelince ahlâk faslında oğlundan aşağı kalmaz. Margeritle Mös- yö Düval arasındaki gu ufak| yrını rilletle kabul etmesin ? 'a 5 B muhavereye bakınız: <. | Mukabil Arman Düvalin, Mar- / Margerit — .... Söylediğim | geriti tahkir evlemesi havsala sözlerden şüphe ediyorsanız i$- almıyacak kadar gülünç — bulu- te isbatı! Ben sizin geleceğinizi yor, bilmiyordum. O halde bu satış muamelesinin evrakını evvelden azırlatamazdım. Buyurunuz ! Okuyunuz- (eline evrakı verir.) Mösyö Düval — Borcunuza “Arman Düval şikâyet etmi- yor, gök gibi gürlemek istiyor. Bunun için de Margeritten inti- kam alacak. Margeritin aşkın- dan, sofrasından, lüksünden be- | him bir şey söyleyecekmiş. Hazreti Yusuf, o sırada bir arkadaşına — dini masihatlerde bulunuyordu. — Sözünü yarıda | biraktı. Koşa kosa zındancı ba- şının odasına gitti. Şaraptarla | kucaklasın — öpüştü: |— — Allahın inayeti ile ziyare- time geldiğinden dolavı sana teşkkür ederim! dedi ve ilâve | etti: * — İnşaallah beklediğim ha- yırlı haberi vermek için geldin, — Şarantar, mahzun bir ses- 1 — Hayır, dedi. Bir mahkümu | boşuna ümide düşürmek doğru değildir. Efendimiz bir rüya görmüş de onu tâbir ettirmeğe | geldim. Hazreti Yusuf, bu cevap Ü- | zerine müteessir olacağı erde bilâkis sevindi. Çünkü bu rüya- nn Cenabı Hak tarafından halk | edilmiş bir kurtuluş vesilesi ol- | duğunu derhal anlamıştı. Tam | iki sene kendisini aklına getir - miyen şaraptarın bir rüya do- | Jayısiyle hatırlaması — başka türlü tefsir edilemezdi — Zararı yok, dedi. Allah büyüktür. Anlatacağın — rüyayı | dinleyip tâbir etmeğe hazırım. Şaraptar, hiç bir noktasını SAĞT unutmadan rüyayı anlattı. Haz- | mezkür reti Yusuf, fevkalâde bir alâ- ka göstererek dinledi. Sonra tâ- bir edip delâlet ettiği mânayı W gayet açık ve müessir bir ifade | ile bildirdi. O zaman şaraptar, | Hazreti Yusufun ellerine kapan- | İşte, dedi, şimdi tebşir ede- im ki, artık zındandan kur- | tulacaksın! Seni efendimizin hu- | zuruna götürmeğe memurum! | Hazreti Yusuf: | — ayır! diye başını salla- dı. Firavun, şahitleri dinleyerek benim suçsuz olduğuma kanaat getirmedikçe yerimden kımıl - | damam. Halk arasında affedi | miş bir suçlu olarak gezmek - | tense suçsuz olarak zındanda kalmağa razıyım. | Şaraptar, sonsuz bir havrete | kapılarak sordu: — Hangi şahidlerden bahse- | diyorsun? | — Bunlar beş kadındır. Emi- nim ki beşi de hakikati itiraf e- decektir. Züleyhanın bana nasıl muamelede — bulunduğunu göz- leriyle görmüşlerdir. — Fakat aradan yedi sene geçti. Şimdi o kadınları bulmak | kabil midir? Bulsak bile baka-| hm hâdiseyi hatırlayabilecek-| | ler midir? — Turunç yerine parmaklarını kesmemiş olsalardı, belki hâdi yi unuturlardı. Hem bu ka dınları siz de tanırsınız? de mi tanırız!. asıl tanımazsınız. ki bi- risi şehir naibinin karısı, diğe- ri Mirahorun ailesi, üçüncüsü de Caşniğirin dul kalan A Ya dördüncü ile | Dördüncüsü aziz d zındancı başının ailesidir şinci kadına gelince .O da pek muhterem refikandır. — | Şaraptar da, zındancıbaşı da | hayretten dona kalmışlardı. Muharrem Zeki KORGUNAL AZRETIİ YUSUF İLE GÜZELLER GÜZELİ ZÜLEYHA / TAB EKANEKKKDEĞEI 5 XA p ”. — 48 — sorguya çeksin. İcap ederse leyhaya da sorsun. kendisinde olduğumu o da çimek mecburiyetinde kalacake Şaraptar, fazla bel | Derhal arabasına m?’mumü döndü. Firavuna evvelâ | nın ibirini bildirdi; sonra | gahidler meselesini açtı. hîrı;'ıı-wım. bu derece Âltm, fazık| gencin suçsuz olarak « dan'da kalmasına elbette mb-| saade edemezdi. Bu beş kadınmı derhal huzuruna getirilmeleri- ni; Züleyhanın da çağrılmasını emretti. Onları sorguya ceke - cek, hakikati bütün biğiye pl: le meydana çıkararak Hazreti Yusufun halk nazarında lekelen miş olan namını temizleyecek- Zülevha, sevsili Yusufu zt dana attırdığı gündenberi sa - raydan dışarı çıkmamıştı. Kim- senin ziyaretini de kabul etme- diği için en yakın dostları ta- rafından bile unutulmuştu. Ye- di sene zarfında kocası Potifar- dan, ve saray halkından başka insan yüzü görmemişti. Her- kesten kaçan, korkan, nefret eden vahşi bir kadın olmuştu. Fakat — Yusufu unutmamıştı Onu hâlâ çılgınca seviyordu. Yalnız artık vuslat ümidi bes- lemiyordu. Hattâ bir daha Yu- sufun güzel yüzünü görebile ceğini bile hatırından - geçirmi- yordu. Ona, diri diri mezara gö- TMülmüş bir sevgili nazariyle ba- kıyordu. Bu, tüyler ürpertici bir cinayetti, Öylebir cinayet ki faili doğrudan doğruya kendisi idi. O zaman ne akla hizmet et- misti de kalbinin biricik hâki- mini tahtından indirip zındana attırmıştı? Bu hatayı, 'daha doğrusu bu zulmü, bu cinayeti işlemekle eline hiçten başka ne gecmişti? "Ayni zamanda Züleyha, eski Züleyha değildi. —Ah ede ede, Yusufun hasreti ile yana yana erimiş; kızoın güneş altında kalan zavallı bir gül gibi sol- mustu. Al al yanaklarında al- lık, yanan dudaklarında hara - ret ve kızıllık mamına eser kal- mamıştı. Has bahçede, havuz başında Yusufla başbaşa geçirdiği me- sut günleri hatırladıkça - çıldı- racak hale geliyordu. O eünler birer tatlı hayal olmuştu. Bir daha geri gelmelerine imkân yoktu. Mısir. azizi Potifar, sevgili karısının vedi sene zarfında böy le niçin bozulduğunu gayet - ivi biliyordu. — Fakat bilmemizliğe gelerek ses çıkarmıyrödü. — Yu- sufu hâlâ çıldırasıya — sevdiği halde kendisine de hürmette kusur etmeyen Züleyhaya uf: cık bir sitemde bile bulunm- yordu. Bu acı bahsi fazla uzatmağa ne lüzum var? Asıl mevzuumu- za gelelim : Züleyha, Firavun tarafından saraya davet edilmişti. Bu da- vete ne kendisi, ne de kocası bir mâna veremiyorlardı. Po- tifar, Firavunla esasen her gün görüşüvordu. Onun edilmesinde bir — fevi voktu. Ari Yeni neşriyat Yurd ve Dünya Bu aylık mecmuanın (8) inci sa- yısı mutad olgun ve dolgun münde- recatile intişar etmiştir. Özlü, ve öğretici ya: meraklılarına tavsi- ye edı A Namlı Avikoğlu Türk Sucukları Her Taklid İstanbul E hıkpazarı erlik şubesin- den aldığım terhis tezi kâğıdımı. ve B manevre tezkeremi kayb nilerini racağımdan — zayilerii Hazreti Yusuftan hâdise| hükı hakkında izahat ver rica umlu Abdullah oğlu ettiler, Ha: Yusuf, meşhur Yahya Kayı macerayı b lan sonuna ka- ——— —. — dar anlattı. Sözlerini şöyle bitir- Camaleddin Saraçoğlu ğ | Neşriyat Müdürü: — Macit " Çetin İşte hakikat budur. Fira - | Basıldığı yer: (H. Bekir Gürsoylar ve vun, bu kadınları çağırtsın,' A. Cemaleddin Saraçoğlu matbansı) Yüksek deniz ticareti mektebi talebelerine 1 — İkmal inühanları eylülün son haftasında yapılacaktır. Alâkal talebelerin nihayet 18 Eylül 1941 Perşembe günü mektepte bulunmaları. 2 — Derslere İlk teşrinin. birinci- Perşembe Fünü. başlanacaktır. 3 — Son sınıfın tatbikata başlayacağı tarih yakında' ayrıca' ilân edile; cektir. (4605)