Sayfa YENİ SABAH Deyince, Hergeleci, oyunu şu suretle tarif etti: — Bak, Hafız!. Söylediğin doğru.. Bu, tek çapraz buda- madır.. Ve herkes bu oyunu bi- lir... Lâkin, ben herkesin bildi- ğinin üstünde bu oyuna bir hız vermişimdir... Dedi. Ve oyunu tekrar Hafıza tat- bik etti. Hafız yine anlama - mıştı. Bunun üzerine Hergeleci, tarifini tamamladı: — Hasma tek çapraz girer - ken yalnız kolunla girmek ve yine kolunla budamak kâfi gel- mez.. Gelse bile oyun yarıdır. Dedi ve ilâve etti: — Hasma tek çapraz girer- ken göğsünle ve hızla hasmının göğsüne ve midesine doğru hiız- la ve olanca ağırlığile yüklenip çarparken çaprazı dolduracak - sın ve biraz öbür elinle hasmı topuğuna doğru yaylanıp sıyrı larak kuvvetle budayacaksın anladın mı?.. Dedi. Hepimiz anlamıştık amma gel de tatbik et!. Hergeleci, şu- nu demek istiyordu. Tek çap- Taza girerken olanca kuvvet ve ağırlığile hasmın göğsüne ve midesine doğru çarpıp dağıta- cak ve sarsacaksın.. ve bu anda tek çapraz doldurup yana doğ- ru eğilerek tâ, topuktan buda- yacaksın... Oyun fevkalâde mahirane idi. Hasmı çarparak salıyarak boz- mak.. ve bu şiddetin verdiği şaşkınlıktan istifade ederek bu- damak... Halbuki, bütün pehlivanların bildiği tek çapraz budama: tek kolla hasmi koltuk altından al- dıktan sonra diğer elle oyluk ardından budamaktır. Bu alelâde bir kuvvet oyunu. Kol kuvveti oyunu idi. Ve mu- vaffak olunmak mümkündü. Lâkin, Hergelecinin hızla çar- parak hasma giriş — buluşu fevkalâde mühimdi. En ağır hasmı bile bir anda kaidesin- den oynatabilirdi. Hergeleci, Sarı Hafıza üstüs- te yavaş olarak oyunu tarif et- ti. Fakat, dediğim gibi bu çalı- mı yaratmak mümkün değildi. Sonra Hergeleci, bu oyunun mukabilini gösterdi. —Oyunu çarparak Hafıza yaptırırken bir Ginfiz, bizla n çarpayım der - ken, Hergelecinin göğsünü bu- almayıp yüzüstü düşer gibi ile- ri doğru uçtu. Hafız uçarken, Hergeleci, bo- şa giden hasmını bir ön ki teklemesile çırparak yüzüstü yere düşürdü. Ve derhal üzeri- ne çullandı. Şimdi, oyundan oyuna çık- mıştı. Hepimiz bircok güreş seyretmiş ve yapmıs olduğu - muzdan sanki birşeyler biliyor- muşuz gibi idik.. _lîergelecinin bu açmazlarını ggrı!nee şaşırdık.. Bu oyunlarda büyük bir incelik ve fevkalâde ustalik vardı. Hergeleci ayağa kalktı. Ha- fızı da kaldırarak sordu: — Ne yaptım Hafiz?, -— Ben, yüklenirken çekildi- niz ve içten budadınız. — Hah! doğru.. — Olabilir.. karşındaki peh- livan çok ustadır... Senin böyle tek çapraza girdiğini haber al- miş veya sezmiştir. Girerken birden yana döner ve seni ken- di avucuna düşürebilir. İşte, o- nun da mukabili budur. Dedi ve biraz düşündükten sonra: -— Bak sana bir şey söyliye- yim.. Bir pehlivana girerken kat g'ye'ııilı meâ:un gözlî)rine bakma. oyunu bulmağa çalış. Çünkü, pehlivan zeki ise, oyu- nunu gözlerile çekebilirim.. Dedi. Hergeleci, düzgün görüşen bir pehlivandı ve terbiyeli idi. Çün- | kü Mısırlıların yanında seneler- ce bulunmuştu ve Mısır saray- larının terbiyesini almıştı. İle- ride, Hergelecinin Mısır saray- larında neden bulunduğunu ya- zacağım.. Ne ise, Hergeleci, o gün Ha- fıza birkaç oyun gösterdi. Otuz bu kadar senedir aklımdadır bu günkü gibi.. Nasıl unutulur bu Baheserler?.. Yalnız şaheserler edebiyatta ve şiirde mi olur?.. San'at her yerde san'attır.. ve her yerde şaheserdir. " Hergeleci, Hafıza bir boyun - duruk vuruşu gösterdi. Hafız, ğlergaleoıye boyunduruğu vur- Hergeleci, buyunduruğu ye - yince arkaya doğru ayaklarını açtı, geriliyeceğine bilâkis has- mının üzerine doğru yanaşıp di- kildi ve bir manevra ile kuv- vetli dikilip Hafızı çengelledi. Halbuki boyunduruğu — yiyen ' pehlivan, bizim bildiğimiz, ayak-| larını yana açıp gererek kedi beli verip geriye uzanır.. Bunun da sebebi, boyundu - ruğu almış olan hasmın çenge- lenme uğramak içindir. - Bakınız, Hergeleci bu, klâsik | oyun tarzına nasıl mukabele icat etmiş bulunuyor. Boyundu- ruğa girince hasmın arayıp bul- | mak istediği şekli hasma veriyor yani, ona sokuluyor, geri gerile- rek kaçmıyor.. | Hasım, hi 1 avvucuma ve | istediğime düşürüyorum gafle- | tile puyan iken birdenbire diki- lerek boyundurukla yükseliyor ve hasmını kerlisi — yetişerek çengellemiş oluyor.. Bu, öyle bir manevraki görü- | nüşte çok kolay.. Fakat, tatbik g'_.Lııek her babayiğitin kârı de- ğil. Bu, bir yaratılış meselesi... Hergelecinin oyunlarını tatbik etmek demek yüzde yüz tehli- keye girmek demektir. Herhangi bir pehlivan Herge- lecimin oyunlarını tatbik edeyim | derse muhakkak kendi yenilir ve hem de kolaylıkla... Çünkü bu oyunları tatbik et- mek Hergeleci gibi bir yaratılı- şa sahip olmak gerektir. İcat et- tiği ve ilâveler yaptığı oyunların | hepsi yenicidir. Fakat bir şart-. la.. O da Hergeleci gibi yapmak şartile... İşte, Hergeleciyi ben, nasılsa | hayatımda bir kere görmüştüm. Yani, otuz beş senedir ihtiyar Hergeleci ayarında değil, onun yarısı ve dörtte biri kadar peh- Ğ.m görmek bana nasip olma- | Hergeleci nerede, ondan son- ra yetişen pehlivanlar nerede?, Bunu hiç kimse inkâr ede - mez.. Otuz beş senedir birçok baş- pehlivanlar gördüm. Fakat, ih- , tiyar Hergeleci ayarında tek bir pehlivan maatteessüf görme - dim. | Kızılcıklı Mahmut, Mihalıçlı Hasan, Sarı Hafız, Gazhaneli Ali Ahmet, Nakkaşlı Eyüp, Ka-, ra Mustafadan tutunuz da çok sevdiğim Kara Aliye ve Tekir- dağlı Hüseyinlere kadar gelip geçen l_ı_agpehlivınlar içinde ne | yalan söyliyeyim Hergeteci aya- | rında değil onun yarısı gibi bir pehlivan görmedim. İ Bugün, Hergeleci sağ olsa.. değil onun güreşine, yalnız peş- revine ve çırpnımasına bu para- Hergeleci İbrahim Yazan: Sami Karayel 33 sızlığımda yüz lira veririm.. bel- ki daha fazla.. O, ne heyecanlı ve ahenktar çırpınmadır!. Ne mânalı bir ha- rekettir?. Her çırpınıp vuruşun da hasmına lâf söyler gibi tavır vardı. Allah, gani gani rahmet et- sin... Biz yine gelelim bu rahmetli- nin güreşlerine,.. Gzuyucularımı bilmem bu aralık yazılarımla sıktım mı?. Hiç zannetmiyorum. Sırası gelmişken gözlerimle gör- düğüm Hergeleciyi anlattım ve bakiki Hergeleciyi biraz can - landırdım zannediyorum. Hergeleci, bir san'atkâr bir üstaddı. Onu yenmek çok güç- tü. Zaten onu kim yenmişti?. Hiç!.. Fakat, sırası geldiği zaman okuyacaksınız.. hayretlere düşe- ceksiniz.. Hergeleciyi yenen ol- du. Hem de meydandan kaçıp beş on kaşabaya öteye gitmece- sıne... Lâkin Hergeleci.. bu mağlübi- yetin acısını fazlasile çıkarmış- | tı. Bu mühim hâdiseyi dediğim gibi sırası gelince okuyucuları - ma sunacağım... Bi ... Hergeleci, Kırkpınardan us- tası ve Tosunla beraber Ezerçe- ye köylerine avdet etmişlerdi. Deli Hafız Tosunu yetiştiriyor - du. Tosun, sallı ve okkalı olmakla beraber çok zeki bir Anadolu çocuğu idi. Yağ güreşini carça- buk kavrar bir hale gelmişti. (Arkası var) Merhum Rıza TÜRMEN' ın ailesinin teşekkürü On beş günlük yavrusunu öksüz bı- rakarak hayatının baharında solan, Oğlumuz, kocam, damadımız ve eniş tem Rıza TÜRMEN'in cenaze Merasimine iştirak — eyliyen çelenk gönderen, gerek bizzat ziya- retlerile gerek mektup ve telyazıla- rile sonsuz acımıza taziyet ve teselli- yette bulunan akraba ve ehibbaya ve bilhassa bedbaht Rıza hakkında eşsiz bir fedakârlık gösteren (Yük.- sek Ticaret ve İktısat Fakültesi) ar- kadaşlarına teşekkürlerimizi surmak kanayan yüreklerimizin en güzel bir tesellisidir. Cazibe ve Mahmut Türmen « Zerrin Türmen, Sabiha ve İbra- him Basmacı - İbrahim Ayral. Şeose i çıkarılmıştır. lacaktır. 4 — Eksiltmeye girebilmek için 5 — İsteklilerin Ticaret Odası nşaatı Nafia Vekâletinden 1 — Sürt vilâyeti dahilindeki Kurtalan . Siirt - Haydar köprüsü yo- lunun makadam şose inşaatı ile kârgir kuru dere ve Haydar köprüleri in- şaatı 380.000 lira keşif bedelli üzerinden kapalı zarf usulile eksiltmeye 2 — Eksiltme 18.7.941 tarihine müsadif Cuma günü saat 15 de Nafia Vekâleti şose ve köprüler reisliği eksiltme ve arttırma komisyonunda yapı- 3 — Eksiltme şartnamesi ve buna müteferri diğer evrak Nafia Vekâ- leti şose ve köprüler reisliğinde görülebileceği gibi 19 lira mukabilinde şo- se ve köprüler reisliğinden alınabilecektir. isteklilerin eksiltme tarihinden en az üç gün evvel bir istida ile Nafia Vekâletine müracaat ederek bu gibi işle- ri yapabileceklerine dair ehliyet vesikaları almaları lâzımdır. vesikası ile 18950 liralık muvakkat teminatlarını havi olarak 2490 sayılı kanunun tarifati dairesinde hazırlıya- cakları kapalı zarfları ikinci maddede yazılı saatten bir saat evveline ka- dar komisyon reisliğine makbuz mukabilinde vermeleri muktazi olup posta ile gönderildiği takdirde postada olacak gecikmeler ve mühürsüz zarflar kabul edilmez. İlk gençliğimin, hâdiseler kar- şısındaki mahcup ve ince hassa- siyetine tallük eden bir hatırası- nı size nakletmeğe karar veri - şim, onun hakkında zaman, za- man duyduğum tatlı tahassürün bir neticesidir. O zamanlar, henüz kendini bilmiş bulunan her masum ve temiz talebe gibi, ben de, haya- tımın bu dönüm noktasını idrak ederken fikri ve hissi bir teşev- vüş içinde bulunmakta idim. Ka- dınlar hakkında gayrı vazıh ve çocukça birtakım düşüncelerim vardı ?*hayal ve rüyadan kurul - muş mMes'ut bir âlemde yaşıyor- dum. O kadar ki, hakikat karşı- sında bile hulyali tefsirlere düş- mekten fariğ olamazdım. Bitta- bi, en ziyade meşgul olduğum sey kadın mevzuu idi. Bu hu - susta, ne çılgın, ne aşırı ve ta- hakkuku imkân haricinde bu - lunan düşüncelerle oyalanırdım yarabbi!, Tecessüsümü ve alâkamı kuv- vetle çeken bir şey de muhayye- lemde müphem şekillerle yaşat- tığım ideal sevgilimi öpmek me- selesiydi. Bunu düşünürken bi- le, ne içli, ne hassas ve ne mü- teheyyiç bir iştiyakla kendimi mevzuun sihirkâr nüfuzuna ter- kederdim. Hakikati tecrübe et- (8767 - 5242) g-— HİKÂYE | memiş, onun mahiyetini yokla « mamış bir insanın baştan başa tecrübesizlikle dolu bir devir i- çinde bulunduğu da hesaba ka- tılırsa vaziyet daha iyi takdir edilmiş olur. İşte, bir maşukayı öpmenin vereceği intibaı, muhayyelemde dörtnala koşturduğum hayal pe- risile tesbite çalışmakta oldu - ğum bir zamandır ki, ona ait ilk fikrimi şöyle tuhaf bir hâdise ile edinmeğe muvaffak oldum. Hikâye kısaca şu idi: Kira ile oturmakta olduğu « muz evin kontrat müddeti bit - miş ve ebeveynim arasında ya- pılan bir istişareden sonra baş- ka yere taşınmaklığımız takar « rür etmişti., Bu kararı kısa bir zamanda tatbik ettik ve yeni e- vimize yerleştik, Yalnız bu sefer ikametgâhımız müstakil değildi. Ev sahibimizin ailesi alt katı işgal ediyordu. Buna, “kapımı kendim açıp kendim kapamalı - yım,, düsturu dolayısile en çok kızan babamdı, Ben ise için, için a| —FSPOR>5— Su sporlarına ehemmiyet vermeliyiz Beykoz denizci- lerinin acıklı . : vaziyeti Deniz bayramı her yıl büyük bir tezahürata vesile olur. Ona bu sene de lâyık olduğu ehem- miyet verildi. Türk çocuğu su sporlarının muhtelif branşların- da kendini göstermekte gecik - medi. Parlak bir gün.. deniz ço- cuklarının süslediği heyecanlı | bir deniz bayramı geçirdik.. ... Denizi bol olan bir ülkenin sahibiyiz. Yüzünden enerji fiş- kıran ve spora elverişli birçok | mühim vasıfları bünyesinde top- hyan Türk çocuğu denizci | benimsiyecek ve onu tam mâ- | nasile başarabilecektir. Fakat bizde her yıl büyük bir heyecana vesile olan deniz bay- ramlarını pek sönük, hareket - siz geçen haftalar takip eder, | büyük bir mevsim birkaç yüzme kürek, ve pek mahdut yelken yarışlarile kapanır. Seneler geçip gidiyor, deniz - cilikte de diğer spor şubeleri - mızde olduğu gibi müsbet ve ve- rimli bir adım atamıyoruz. Su sporları federasyonu bu işe lâyık olduğu ehemmiyeti ver - miyor. Denizciliğimiz günden gü ne sönüyor. Onun büsbüt! nutulduğunu, nihayet bir köşe- ye bırakıldığını mı göreceğiz?. Bu Spora Niçin lâyık olduğu ehemmiyet verilmiyor” Elimizde bu sporu benimsiyen ve bize başarılar vadeden kiy - metli, kudretli bir gençlik toplu- luğu var. Onların denize olan sevgisini arttırmamız — sporun bu branşında yenı elemanlar ka- zanmamız lâzım değil mi?. İ Denizciliğin memleket müda- faasındaki mühim rolünü de batırlarsak ona lâyık olduğu e- hemmiyeti vermekte — tereddüt etmeyiz.. Su sporlarının biran evvel şümullendirilmesini temen ni ederken gözümüze çarpan bazı noktaları da bu sütunlarda belirtmeği faideli buluyoruz. Varlıklarını — nasıl muhafaza ediyorlar? Paşabahçeden Beykoza doğru ilerliyorum. Damı çökük, du - varları yıkık harabeyi andıran bir binanın önünde sayısı yirmi yi geçen bir gençlik kütlesine rastladım. Omuzlarında bir ta - but gibi taşıdıkları tekneleri de- nize doğru ilerletmeğe çalışı - yorlardı. — Biraz sonra istekle- rine muvaffak oldular fakat tek nelere de hayli hırpalandı. İçlerinden tanıdığım biri ha- fifçe başını eğdi. Ben bu azimli çocukların hepsini hürmetle se- lâmlamak ihtiyacım duydum. Burası Beykoz klübünün de- nizcilik kısmıdır. Eellerimizi — parçalarcasına alkışladığımız bu çocuklar var- lhıklarını muhafaza etmek için bakımsızlık ve yoklukla müca - dele ediyorlar. Loş kayıkhane -| nin bir kenarında soyundular. | sikiflerine atladılar ve yarınki | gayelerini hazırlamak için sıkı kürek açıklara doğru uzaklaşıp gittiler. Yalnız kaldım. Beykoza doğru yollanırken yüzlerinden kan fışkıran arslanları düşü- İLK BUSE İi sevinmekten kendimi alamıyo - rum. Ev sahibimizin on üç yaş- larında tombul ve güzel bir kı- zı vardı. Hemen her gün ona kâh mer- diveni çıkarken, kâh sokak ko- pısından girerken rastlıyor, ba- zan da kapısı açık kalan odada otururken görüyondum. Bu va- ziyet karşısında hicapla ürper- diğimi hisseder ve acele ile uzak- laşmağa bakardım. Onunla ah - baplık tesis etmek hususunda kuvvetli bir isteğim olmasına rağmen, her karşılaştığım za - man bu arzumun bir hayal ola- rak kalacağına kanaat getirir- dim. Fakat bir gün, bir hâdise bu stı ve bana ümit iliz mektebinde o- kuduğum için, bu lisana epeyce vâkıftım. Ev sahibimizin kızı Meliha başka bir mektebe de - vam ediyor ve lisan dersinden istifade edemiyordu. Kızının İngilizcede zayıf kal- masını istemiyen valdesi, bana, 4 TEMMUZ 1941 DÜNYA HARBİ I (YENİ SABAH) IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKASI ı Çanakkale önünde çeliğe karşı imanın -— Yazan: ı V.Çörçil 160 ae Garp cephesine gelince ora - daki İngiliz ve Fransız taarruz- larının akamete uğraması tesir- lerini uzun zaman gösterdi. İn- sanlar öldü ve yeni ordularımız harap oldu. Bu taarruzlar, Al- manların şarkta Ruslara karşı taarruzlarını durduramadığı gibi, bilâkis oradaki harekât büsbütün genişledi. Garbe dön- mediler; zaden garbe dönecek vakitleri yoktu. Bu maddeten imkânsızdı. Uzun zaman garpte taarruza geçemezlerdi. Onlar İngiltereyi istilâ etmediler. O sırada böyle birşeyi akıllarm-!| dan da geçirmiyorlardı; çünkü : bu, kuvvetlerinin erişemiyeceği bir şeydi. | Siyaset sahasında İngilterede öyle hâdiseler oldu ki bunlar Ça nakkale harekâtının muvaffa-| kiyeti ümidini ve harbi çabuk sona erdirmek şanslarını kö -| künden yıkıyordu. | Son topilantıdan sonra baş-| vekile şöyle bir mektup yaz -| dım. Bu mektup o esnada benim vazıyetimi ve kanaatimi tama- mile ifade eder: M. Çorçilden Başvekile gönderilen Dir. mektup | 14 Mayıs 1915 ““Bugün Lord Fischer, Ça- nakkale harekâtına, tâ başlan giçtanberi — muhalif olduğunu | söyledi. Halbuki bahriye birin-| ci Lordu harekâtın idaresi hak-| kmda çekilen bütün telgrafları tasvip etmiş ve bu telgraflar | ondan sonra çekilmistir. Eğer Çanakkalede bir muzafferiyet | elde edilseydi bunun bütün şe | refi bahriye birmci lorduna ait olacaktı. Ben bundan mütees- sir değilim. Ben bu ihtiyar dos- ta karşı derin bir hürmet ve onunla — işbirliği — yapmaktan zevk duyarım. Hattâ onun bazı | hislerinin ve kanaatlerinin ge- lip geçici olduğuna kariim. Bir an gelecek ki Çanakkalede ha- rekâtı idare eden amiral ile general, fila ile ordunun kat'i bir harekete geçmek ÜÜzere ta- arruz etmelerini istiyeceklerdir, | fikrindeyim. Ben onlarla muta- bik bulunursam plânlarını ta- | bii tasvip edeceğini ve şüphe yok ki netice her ne olursa ol- sun “ben ötedenberi Çanakka-| le harekâtına muhaliftim,, di-| yecek olan dostun — muhalefeti | DA aa ea nüyor.. büyük enerjilerini alkış- lamak ihtiyacını duyuyordum. Elimizde kabına sığmıyan za- | man zaman şahlanmak arzusu- nu duyan deniz çocukları var.. Onlar su sporlarına doğru koş- maktan kendilerini alamıyorlar. Biz de ellerinden tutalım fede -| rasyon koskoca bir mevsimi 15 günlük sönük bir proğramla ka- pamaktan vazgeçsin ne olur! Bülent TURANLI a | — Yazan : Sadettin Şaban ——& âmiyana bir lisanla şu istirham da bulundu: “Aşk olsun size kü- çük bey!. Siz burada İngilizceyi ana diliniz gibi konuşacaksınız da, benim kızım mektepte lisan dersinden sıfır alacak değil mi? Aşk olsun, doğrusu size darıl - dım...,, Bunun üzerine, içimden gizli, gizli sevinerek, küçük ha- nıma faideli olabilmekliğim i emirlerini beklediğimi söyledim. Artık mesele tamamdı. Hemen ders günleri ve saatleri tesbit e- dildi, ve daha ©o akşamdan işe başladım. İlk günler, sevimli talebemle aramda kibar bir resmiyet cari oldu. O bana sıkılara ben ona çekinerek öğreti en ziyade hoşuma gider bir başını kaldırıp ders mev: üzerinde konuşulan r bah: vesile ederek tatlı, tatlı gözleri- min içine bakması idi. Nihayet her şey yoluna gir - di, ve biz küçük hanımla işi iler- lettik. Artık aramızda toy genç- lere mahsus saf, masum bir a- | kediyorum,, f . zaferi B üzünden eli böğründe kalacak değilim. *“Şuna şüphe yok ki böyle âjt davada bir adam mes'uliyeti de- ruhde etmelidir. İradenin hâ - kim olması şartile ben bu mes- uliyeti deruhteye hazırım. Yok- sa, hayır. “Takviye göndermek husu - sunda Kiçnerin, ne yapmak, yahut ne yapmamak niyetinde olduğunu bilmemek can sıkıci bir şeydir. Halbuki her şey o- na bağlıdır. Ben Kiçneri bu son zamanlardaki kadar garip ve mantıksız görmemiştim. Kiçner Amirallık dairesini, Çanakka - leye asker göndermemek sure- tile tecziye edecektir, çünkü Çuen Elizabeth'i geri çektil Fischer ile Guen Elizabeth,i mana tıkayacaktır, eğer mev- kide kalırsa. “Sabır ve azimle dünya tari- hinin en muazzam hâdiselerin- den birini kendi lehimize cevi - rebiliriz. Fakat sizin şu nokta- yı vazıhan görmenizi istiyo - rum; bir adam ki “hezimet tak- dirinde bütün mes'uliyetimi ter diyor; böyle bir adam muvaffakiyete isal eden tedbirleri son dakikada ittihaz edemez.., Neler yapmalı, meler hazırlamalı idik ? Bundan sonra Çanakkaleye gönderilecek deniz takviye cü- zütamları ile iki fırkaniın nakli hakkıhdaki tekliflerimi tamam- ladım. Bahriye birinci lordu ile erkânıharbiyesine — gönderdi - gim notlar: “Çanakkaleye karşı girişilen ha- rekâtın biran evvel neticelenme- si ümit edilmekle beraber bu an- dan itibaren seferin en az üç ay süreceğini hesaplıyarak ona gö- re hazırlanmak basiret icabıdır. Eğer bu müddetten 'evvel mu- vaffak olursan ne âlâ, Fakat çok fazla sürmesini ö günden göründi rekât, Porartor gibi - ondan da- ha az müthiş olmakla beraber - büyük bir muhasara inkişafını » göstermeye müsaittir. Yapılma- sı icap eden istihzarat: 1 — Zayıf tahkimata karşı bir muhasara topçusu teşkil et- mek. Daimi müdafaa mevvzile- rine karşı kıtalarımızın tuttuğu hatlardan ateş edebilmek üzere sahile uzun menzilli bahriye top ları çıkarmak. 2 — Seddilbahirle Kabatepe- de yarı daimi ihraç mevkileri vücude getirmek. - Şimendifer hatları tesis etmek, ağır ve bü- yük mühimmatın naklini kolay- laştıran her türlü vasıtaları te- temin etmek. 3 — Düşman denizaltılarına kar şı himaye için İmrozdan Gelibo- yarımadasına kadar muntazam işaret ağları vücude getirmek. Bu sahillerde cezir olmadığı için bu ağları yerleştirmek hiç müş- kül değildir ve ağlardan elimiz- de büyük miktarda vardır. (Arkası var) lâka teessüs etmişti. İşte tam bu sırada, bir gün, talebemin Aannesi beni kızma ders verdiğim odaya çağırdı. Her zamanki mes'ut helecanla merdivenleri koşarak indim. O- dada yalnızdı, etrafıma bakın - dığımı ve Melihayı görememek - ten hâsıl olan hayretimi sezin- çe? — Küçük paşa, (böyle kül kelimesile hitap etmesine ne ka- dar kızardım!) dedi, bu akşam talebeniz hanım yoklar. Fakat ben sizi yine davet ettim. Konsolun üzerinden küçük, uzun bir mahfaza aldı. Bana doğru uzatarak: — Zahmetinizin naçiz bir mü- kâfatı. Kabul etmenizi rica e- deceğim. Utanarak kutuyu elinden al- dım, İlâve etti: — Onu size Meliha hediye e- diyor. Gelin, ben de sizi bir ö- peyim. Bu teklif karşısında afalla - mış, bön bön bakınırken kadın- cağız dev anası gibi üzerime yü- rüyüp ve iki elile yüzümü tutup hafifçe yukarıya kaldırarak maç diye dudaklarımdan öpmez mi?.. İşte büyük ümitlerle bekledi- ğim ilk busem bende bu unutul- maz hatıra oldu!