Ajans Haberleri ingiltereye tayyareci akını nadadan daha fazla pilot, gelecek Vancouver, 3 (a.a.). — Kana- da hava nazırı binbaşı Power'in İngiltereye azimetinin sebeble - rınHen biri, İngilterede faaliyete ıî lünan Kanada tayyare filola- rını artırmağa matuftur. Bu ci- het Vancouver tayyare mekte - bi talebesi önünde bir nutuk i - rat eden Kanada — Başvekili Mackenzie King tarafından if - şa edilmiştir. lğ Kıng ezcümle sunları söy- ““İmparatorluk pilotları antre- neman plânının muharebenin ne ticesi üzerinde muhakkak suret- te kâti bir tesiri olacak olan bü- yük faaliyetlerden biri olduğu anlaşılmıştır. - Serbest bırakılan Fransız esirleri Vişi 3 (a.a.) — Yeni dört çe- şit Fransız i Almanlar tara- fıudau tahl ye, edilecektir. az ıı-*lavan bütün e - sırler. 2 — Umumi harpte muharebe etmiş orıH'Hmun ihtiyat zabit- leri. 3 — Kânunusani 1900 den ev- vel doğmuş olan esirler. * 4 — Posta ve telgrafta çalış- mış memur ve işçiler. Kıbrısa hava akınları Lefkoşe, 3 (a.a.) — Çarşan - ba sabahı, 8 düşman tayyaresi Kıbrıs adasının garp kısmı üze - rine bir taarruz yapmıştır. Pa - fos bölgesine bombalar atılmış- tır. Bu ana kadar, hiç bir hasar ve hiç bir insan zayiatı bildiril- mektedir. Amerikanın * Ruslara yardımı Vaşington, 3 (a.a.) — Tesli - hat Şefi Vilson, Amerikaya kar- şı tehlikenin daha sarahat kes- bettiğini ve Amerikalıların Sov- yetlere yiyecek maddeler, silâh ve hatta petrol göndererek yar- dımda bulunacağını söylemiş tir. Amerikada rutubet dalgası Nevyork, 3 (a.a.) — Stefani: Burada müstesna ve ratip bir hareket dalgası hüküim sürmek- tedir. Bir çok ölü vardır. f Yazan: Ulunay Tevfik bilhassa taktığı göz- lüğe rağmen (hiyeroglif) yahut (hattı mihi) devrine ait kita- belere benziyen bu kargacık burgacık kelimeleri bir türlü halledemiyor, aralarında müna- kaşalar oluyordu: — Bu ne bu? — Bütün. — Nasıl bü — Basbayağı bütün. Bu ke- lime başka türlü nasıl yazılır? — Arka arkaya dizilmiş si- nek ayakları zannettim. — Ben hattat değilim. Zaten olmak da istemem. “Küllü hat- tatün cahilün,,. —- İsabet edersin. Fazıl gazetelere göz gezdirir- ken omuzlarına bir el dokundu. — Merhaba Fazıl. — Merhaba Raci. Fıkra muharriri: — Çocuklar! dedi, Size ina- nılmıyacak bir hâdise. Hamdi Bey bana bugün çay ikram etti. Bu hakikaten inanılmaz bir şeydi. İdare müdürü yalnız mat- baada değil Babıâli piyasasın- da ve hattâ bütün İstanbulda hesabiliği ve tutumluluğile ta- nınmıştı. Fazıl sordu: — Bu teveccühe sebep? — Bilmiyorum. Galiba bugün havq akınları — İngıltere üzerinde tek bir tayyare bile uçmadı Londra, 3 (a.a.) — İngijlizler ; son 24 saat zarfında hombalar - dan masun bulunmuşlardır. Filhakika bu sabah erken sa- atlere kadar gece esnasında bomba atıldığını bildiren hiç bir rapor gelmemiştir. Dünkü Çarşanba günü de hiç bir bombardıman kaydedilme - Miştir. Düşman yalnız bir iki sahil mıntakasında gün battıktan son . ra pek hafif bir hava faaliyeti göstermiştir. DN Bir Alman balıkçı gemisi batırıldi Londra, 3 (a.a.) — Amirallık dairesinin tebliği. Almanlara Meteorolaji ma- lumatı vermek işinde kullanı - lan bir Alman balıkçı gemisi, İzlandanın şimalinde yapılan! harekât esnasında İngiliz deniz kuvvetleri tarafından yakalan -| mış ve batırılmıştır. 22 kişiden | ibaret olan mürettebat kurtarıl mış ve esir edilmişir. Bombalanan Alman ve İtalyan esirleri Kudüs, 3 (a.a.) — Selâhiyet- tar bir kaynaktan verilen malü-| Mata göre, evvelki gün düşman ' tayyarelerinin filistin erazisin- deki üsera kampı üzerine yap - tığı akın esnasında — esirlerden 37 kişi yaralanmış ve hastaha - neye nakledilmiştir. İçlerinden ikisi ölmüştür. Bunlardan 11 i Alman olup mütebakisi İtlyan küçük zabitidir. Bu akın esnasında İngilizler arasında hiç bir zayiat olma - mıştır. Yeni İngiliz kumandanı | Kahirede Kahire, 3 (a.a.) — Yeni Orta- şark İngiliz baş kumandanı Ge- neral Auchinleck, Hindistandan Kahire'ye muvasalat etmiştir. Sovyet ve İtalyan kolo- : nilerinin mübadelesi - | Moskova. 3 W (a.a.) — Ja - ponyanın Moskova ük el - çisi B. Tatekava, Hariciye halk komiser muavini B. vişinski ile, Moskova'daki İtalyan kolonisi- nin tahliyesi meselesini hallet- miştir. İtalyan Kolonisi, bu haf- ta içinde Moskova'dan hareket doğum günü olacak, — Yahut çoktanberi istememişsindir. — Bilâkis. Daha dün aldım. İstihbarat müdürü avans ke- limesini işitince hüsnü hat ho- calığını bıraktı, bir kâğıt çe- kerek idare müdürüne yeni bir aşk mektubu yazmak için şim- diye kadar kullanmadıgı mMües- sir, kuvvetli, en taş yüreklileri bile yumuşatacak mühim bir se- bep aramağa başladı. avans Gazetenin fıkra muharriri o- lan Raci zavahir itibarile gayet sakin ve halim bir gençti. Buna rağmen uzun kirpikli siyah göz- lerinde kararmağa başlıyan bir kor ateşinin aldatıcı kıvılcımları gizlenirdi. Eğlenceli bahislerde alay etmeği sever, fakat ciddi münakaşalarda kararmış zan- nolunan nazarları yavaş yavaş ateşlenir, o zaman Raci müna- kaşayı mücadele derecesine var- dırırdı, Fazıl, bilhassa bu kadar sü- künet sahibi bir adamın çileden çıkmasına hayret ederdi. Ara- larında ciddi münakaşalar çok olmuştu. O zaman Fazılın bütün itirazlarını bir dalgakıran ina- dile karşılayan Raci başka va- dilerde Fazılım tarizlerine bir | Maletmek YENİ SABAH Her ——Sabah Ref% Faciası K abahat. için: — Samur kürk olsa kim- ge sırtına almaz! derler. Doğru- dür. Akdenizde — “Refah,, isimli bir Türk vapuru battı ve bir hayli Türk vatandaşı boğuldu. Geminin torpil gibi, mayn gi- bi infilâk ve iştial edici bir mad- deye çarparak — batmış olduğu rivayeti karşısında bu gibi iş- lerde, çok yerinde olarak, pek hassas davranan Türkiye Cüm- huriyeti hükümeti hâdisenin akabinde derhal tahkikata baş- ladı. Bu incelemeler neticelendiği zaman “Refah,, ın bir denizaltı gemisi torbiline mi, yoksa sâbih bir mayna mı kurban gitmiş ol- duğu anlaşılacak, mes'uliyetler tahakkuk ve tebellür etmiş ola- caktır. Bizim burada bahis mevzuu etmek istediğimiz nokta, hâdi- senin bize taallük eden safha- sından ziyade, “Refah,, 1n tor- pillenmesinin yahut da mayna çarparak batmasının muharip devletler üzerinde yaratmış ol- duğu tesir ve aksülâmeldir. İlk önce Büyük Britanya bah- riye makamları “Refah,, ın bat- masında İngilizlerin zerre ka- dar günah ve taksirleri olma- dığını bildirmekte istical etti. Dün de Mihver Devletleri tekzip neşretmekte ve: “Alman ve İtalyan makamlarının ince- den inceye yaptıkları bir tet- kikten sonra Alman ve İtal- yan harp filosundan bir cüzü- tamın Türk “Refah,, vapuru- nun kaybı ile herhangi bir alâ- kası olabilmesinin imkânsız bu- lunduğu beyan olunur.,, demek- tedir. Âlâ, demek ki bu işde Mih- ver deniz kuvvetlerinin de alâ- kası voktur. Yalnız Mihvercile- rin “Refah,, ın kendi gemileri tarafından batırılmamış - oldu - ğunu temin ederken İngilizlerin kendi hesaplarına - yapmış — ol- dukları tekzibin pek acele yapıl- mış olduğunu ileriye sürüyorlar ve: “— Denizaltı harekâtının tan- zimini bilen herkes icin hare- kâtta bulunan denizaltılardan | bu kadar kısa bir zamanda ha- ber almanın imkânsız olduğu malümdur.,, kabilinden bir ima ile bitaraf bir vapurun - batırıl- ması cinayetini düşmanlarına istiyorlar. “Hülbüki İngilizlerin “Refah,, 1 batırmak- ta ne menfaatleri olabilir. Fa- kat düşman düşmana Yâsin o- kumaz a.. Elbet: — Fırsat bu fırsattır, deyip karşı tarafı ülemek istiye- cekler. Asıl mes'ul ve hahiki sebebe gelince, bu, muharip devletlerin beyanatından ziyade Türkiye Cümhuriyeti hükümetinin yap- makta olduğu tahkikat netice- sinde belli olacaktır. .C. SARAÇOĞLU edecektir. Roma'daki Sovyet Ko lonisi de aynı zamanda Roma'yı terkeyliyecektir. > ğ —- — Tefrika No. 12 &/ çocuk gibi tahammül ederdi. Fazıl yaşça ondan büyük oldu- ğu için ona karşı himayekâr bir tavır alır: — Raci! Bugün betin benzin solmuş. Yine dün akşam ne halt ettin? — Hiç. Matbaadan çıktık. Bi- raz Sirkeciye uğradık... — Anlaşıldı. Yine gece yarı- larına kadar içtin, Sabaha karşı yattın, erken kalktın... Raci, mazeretler söyler; onun haklı hiddetini teskin etmek is- tiyormuş gil — Vallahi değil, derdi. İki üç tane k. Sonra yemek yedim, yattım — Bütün çehrenin hatların - dan derin bir yorgunluk okuyo- ru: idemden rahatsızım, Bel- ki ondandır!.. Fazıl, Racinin yalan söyledi- ğini biliyordu. Fakat buna inan- mış gibi görünmek hoşuna gi- derdi. Çünkü Raci böyle maze- retler bulacağına: — Azizim! Dün akşam tıpkı tahmin ettiğin gibi sabahladım. Hattâ bu akşam da öyle yapa- cağım. Sana ne oluyor? Sen be- nim keyfimin ve paramın kâh- yası mısın? Demiş olsaydı ortada mesele '(T î ! ARİHTEN BİR Y YAPRAK | Tanh ve La' Yırı]ı Ahmedin - fıkrası - Oğluna isim bulamıyan baba - 'Eski devirde- lâkapların gara beti - Ahmetler, -Hasanlar ilâh. Mâlak, Melekx oluyor! - Ali isimli sadrâzam- ların lâkaj |kimdir? Bpı;numıı birader! - | Gürcü, Elmas Mehmet Paşalar - | Yusuf Ziya paşa - (Kördük) ve (Gördük) kelimelerinin müşabeheti - Ârif efendi ile Pertev i Daltaban Müstafa Paşa - efendinin başına gelenler! Yazan: Yeniçeriliğe geçen acemi oğla- na kodamanlar sormuşlar: — Bre delikanlı adın ne? , — Ahmet. — Ne Ahmet? — Basbayağı Ahmet. | — Bre bizim ortamızda on ta- ne Ahmet var. Hepsi de birer lâkapla anılırlar. Çalık Ahmet, Vardakosta Ahmet, Kel Ahmet, Pehlivan Ahmet... Sana ne Ah- met demeli? İhtiyarlardan biri teklif et- Miş: £ | — Genç Ahmet diyelim. —Var. — Toy Ahmet diyelim. — Var.. Delikanlıya lâkap bulamayın- ca bölükbaşılardan biri palayı çekmiş, acemi neferin suratına bir bıçak atmış, yüzünü boydan hoya kesmiş. — Bu da Yırık Ahmet olsun! Osmanlılarda ufak isim kul- lanıldığı için her isme bir lâkap ilâvesi âdeta bir mecburiyet şek- lini almıştı. Bunu hatırlatan şöy le bir fıkra daha vardır: “Safdil bir adamın çocuğu ol- mMuş, isim koymak Jlâzım gel - Miş: — Mehmet diyelim. — Olmaz. Bizim komşunun a- di. — Ömer desek.. — Amcasının adı. Nasıl olur? — Hasan da diyemeyiz, dayı- sının adıdır. — Ali diyeceğim. O da ima- mın ismi. Bütün aile düşünmüş, taşınmış, Nihayet ismi Osman olan baba- z — Benim adımı verelim, de- miş. Osman diyelim, ne yapa- yım ben adsız da kalsam olur!.. Çok kullanılmamış isimler lâ- kaptan istisna edilmiştir. Fakat Ahmet, İbrahim, Ali, Abdullah, Mustafa gibi harcıâlem isimle- rin kime ait olduğunu anlamak için mutlaka iâkap kullanılmak Mecburiyeti vardır. Bunların içinde imparaterluk devrinin yüksek mevkiler işgal etmiş ricali arasında birçok ze- vatı lâkaplarile tanırdık. Şürayı devlet âzasından bir — zata “Mıirr,, derlerdi. Kara kurulu - ğundan kinaye olarak bir vezir zadeye de “zeytin çekirdeği,, lâ- kabı verilmişti. Eski hancıye memurlarından bir zata “tor - pil,, deneyince kimse taniya - mazdı. Eski gidiş müdürü Kâmil Leye “mahşer Midillisi,, derler- di. Kendisine “lâstik,, lâkabı ta- kılan meşhüur Sait Beyin sadrı- âzam Sait Paşaya verdiği “Şa- pur çelebi,, lâkabı isminden zi- yade şöhret almıştır. Eski tarih baştan asağı lâ- NT GALEMEEN TU T AERDRELE TBED z D akllren ' kalmazdı. Fakat Raci bunu hiç bir zaman söylemiyor, soyleme- gi de duşünmüyordu. Fazıl, o- nun bu nezaketinde, bu teslimi- yetinde bir samimiyet, himaye edilmekten hoşlanan ve ağahe- yisine hesap veren bir küçük kardeş yakınlığı bulduğu için müfrit fikirlerine rağmen onu çok seviyordu. Raci, fıkrasını daima genç ya- zardı. Matbaada herkes bundan şikâyet ederdi. Fazıl genç ada- min kelimelerini seçmek, fikir- lerini kuvvetlendirmek, yazısına ufak bir mizah çeşnisi vermek için bir kelime kuyumcusu gibi uğraştığını bilirdi. Onun geç va- kitlere kadar gözlerini müphem bir noktaya dikerek düşündü - ğünü memnuniyetle seyrederdi. Raci ne kadar çok düşünürse o kadar kuvvetli yazardı. Fık- rasını bitirdikten sonra Fazıla okur ve fikrine kıymet vererek sorardı: — Nasıl bulâun? — Çok güzel; fakat çok sert; biraz hafiflet. — Neresini hafifleteyim? — Meselâ en son cümlede mu- arızını kudurmuş köpeğe benze- tiyorsun. Şakası yok gidersin mahkemeye, — Öyle L — Evet. Açıktan açığa demi- yorsun, Yalnız “Bu Pastör ens- titüsünü alâkadar edecek mahi- yette bir hâdisedir,, diyorsun; bana göre hava hoş. Bakalım birşey demiyorum sekreter ne diyecek? İbrahimler, l iki tarihi zamparâ - Hekim oğlu Ali Paşa Mehmet r serisi - Öküz, Mustafa adlı sadrâzamlar - -UNAY kaplarla doludur. Bazan zaman ve hâdisat ile ya değiştirilir; ya sonradan takılır. Meselâ “Ser, askeri-i - sultan,, unvanını “Ser, asker sultan,, a tahvil ettiği ba- hanesile Süultan Sü- leymanın katlettirdiği İbrahim Paşaya hayatında “Makbul İb- | rahim Paşa,, denilmiş iken kat- linden sonra eski yazıda nokta- | ların yerini değiştirerek “Mak- tul İbrahim Paşa,, denilmiştir. Sultan İbrahimin sadrıazamı “Defterdar Ahmet Paşa,, kat - ledilerek cesedi parça parça e- dildikten sonra lâkabı bin parça mânasına gelen “Hezar pâre,, ye “ tahavvvül etmiştir. Tarih Me- lek Ahmet Paşanın “besli öküze benzediği için gençliğinde ken- disine “Malak Ahmet,, denilir- di. Sonra bu isim “Melek Ah- mede tahvil edilmiştir,, diyor. Hususi lâkapları bir tarafa bırakalım. Osmanlı” tarihindeki sadrıazamları ele alalım: Osmanlılarda ilk sadrızam 0- lan Sultan Osmanın oğlu Alâed- din Paşadan Mısırlı Yusuf Kâ- mil Paşaya kadar yüz yetmiş dört sadrıazam gelmiştir. Bun - ların içinde “Mehmet,, ismi hep- sine galiptir. Ondan sonra Ali, Mustafa, Ahmet, İbrahim gelır. Ahmetlerin içinde rastlanan acayip lâkaplardan şunları kay- dediyorum: (Gedik, Hezar pare, Tarhoncu, Kavanoz, Kalaylı koz). Bu lâkaplar ekseriya vak'a nüvislere musanna, kelime 0- yunları yaptırır. Meselâ “Ka- vanoz Ahmet Paşa öldü,, diye- ceğine “Sadrazamın Kavanoz - ömrü şikest oldu,, derler. Kalaylıkoz,, lâkabına ise “vec- hi tesmiye,, bulmakta müşkülât çekilir. İbrahim isimli sadrıazamlar arasında “Kaba kulak İbrahim Paşa,, ile “Hoca İbrahim Paşa,, ve “Ağa İbrahim Paşa,, vardır. Paşa unvanına tefevvuk eden ağa lâkabının kuvvetine şaşma- mak elden gelmez. Hasan Paşalarda (Hadım, ye- mişçi, kâhya) lâkaplarına tesa - düf ediyoruz. Lâkapların en biçimlisi Köp- rülünün kardeş oğlu olan Hüse- yin Paşanın lâkabıdır. Meşhur tarih sahibi Naimayı himaye e- den bu adama doğrudan doğru- ya “Amcazade Hüseyin Paşa,, derler. Siyavüş Paşaların lâkabı yok tur. İsim hayli az kullanıldığı i- çin olacak tarih hepsine “Siya- vüş Paşa,, der geçer. Sinan Paşalarda da Süley - manlarda olduğu gibi hadım var. Ali isimli — sadrıazamlardan Sekreter ekseriya bu gibi ma- kalelere (veto) hükmünü ve- rirdi. O zaman Raci tekrar ma- sanin başına geçer ve yeniden başka bir mevzua dâlardı. Racinin böyle konmıyan yazı- ları ceplerini dolduracak kadar çoktu. Elkseriya sekreterin ten- kidinden kurtulan yazılar Raci- yi dosdoğru mahkemeye sev- kettiği için Hamdi Bey bilhassa bundan yaka silkerdi. Bazan Fa- zıla dert yanar: — Yahu! der. Bu Racinin e- linden ne çekiyoruz. Bir kere kalemine at gibi bindi mi? Ö- nünde hendek mi var, çit mi var? Gözü dünyayı görmez. A- cemi süvari gibi “başım gözüm Allaha emanet!,, der, basar kır- bacı gider. Fazıl: — Öyle amma Hamdi Bey. Başka türlü de gazetecilik olur mu ya? Bak bizden evvelki nesil neler çekmişler? — Haklısınız amma sonra ne olmuş? Ben gazeteciliğe biraz ticaret gözile bakarım. Birkaç gündür nazar değmesin sükünet içindeyiz. Bir gün bir de baka- rım, bir edebiyat bahsi açar. Buna birisi cevap verir. Eğer cevap veren yüzde onu tecavüz ediyorsa bizimki yüzde doksana çıkar, Haydi bakalım. Ayıkla pirincin taşını... Fazılın matbaada en sevdik- lerinden biri de dosya memuru Rıfkı Beydi. Bu dosya memur- luğu Rıfkı Beyin resmi unvanı idi. Bundan hariç olarak gazete Sayfa : 38 Suladar | »n— < KA “İıı;,zalı,,, lejcçi;bç- sini genişletemez ; miyiz ? dliye —Vekâleti birkaç sene evvel hapishanede bulunan bir kısiım ağır hapis mahkfmlarını “İmralı,, adası- na naklettirdi. Bu ada mah - kümlar tarafından bir iki sene zarfında imar edildi. Ekildi, bi- çildi. Bundan iki büyük istifa- de elde edildi. Birincisi, işsiz ı güçsüz, hapishane koğuşların | da sürünen birçok bedbaht va- tandaşa kendilerini meşgul ede cek bir iş bulundu. Bunlar sa- dece müstehlik, tufeyli iken, müstahsil binaenaleyh cemiye- te nafi bir uzuv haline getiril- di. İkinci istifade ise adanın i- marıdır. Her fenalığın başı üzel bir atalar sözümüz, | | G her fenalığın işsizlikten neş'et ettiğini kaydeder ki bu çok doğrudur. Hayatında her - hangi bir zâaf dakikasında iş- lediği bir suç yüzünden seneler- ce hapse mahküm olan bir va- tandaş bu müddetini atıl bir hal de ve bilhassa kapalı bir yerde geçirecek olursa, cemiyet o ada- mı ebediyen kaybetmis sayılır. Bu itibarla da “İmralı,, lar te- sis etmek son derece faydalı bir harekettir. Yeni yurdlar lâzım F akat koca memlekette bir tek “İmralı,, tesis etmek ihtiyacı asla karşılıyamaz. Bu tecrübenin müsbet netice ver- diği meydanda iken niçin yeni yurtlar, yeni “İmralı,, lar tesis edilmiyor? Öyle zannediyorum ki memlekette henüz imar edil- memiş ve bir “İmralı,, vazifesi ni hakkile yapacak bircok ma- haller bulunabilir. Bu isin öyle uzun uzadıya masrafa da ihti yacı olmadığı ve faydaları tec. Tübe ile sabit olduğuna göre ye ni yurtlar tesis etmekte tered- düt etmek bence doğru değil- dir. MURAD SERTOĞLU — rerarammcer hemen hemen lâkapsızına tesa- düf edilemez: (Çenderli, Hadım, Semiz, Ya- vuz, Çelebi, Kemankeş, Arabacı, Sürmeli, Çorlulu, Damad, He- kimoğlu, Bıyıklı, Molduvan, Şa- hin, Seyid, Benderli, Silâhdar N Şimdilk Z— ı——..— ilâh..) Bunlardan sürmeli Ali Paşa için tarih: “Zamanı civanide — İbrahim han kâhyası Osman ağanın a- ğuşu terbiyesinde neşvünema bulup...,, dedikten sonra: “Son derece süse meraklı ve gözleri sürmeli olduğu için ken- disine Sürmeli Paşa denirdi. Ga- yet kerim ve cömerd olmakla beraber bed mest ve ifratla zen- pâre idi...,, diyor. Böyle isimleri tarihe geçmiş hatırı sayılır zanpârelerden bi- ri de Ayas Paşadır. Tarihin bu adam hakkındaki kaydi dikkate değer: *.. Haris ve mürtekip değil- | di. Fakat (zenperestlik) vadisin- | (Sonu: Sahife 6 Sütun 1 de) nin hiçbir sây şubesi yoktu ki, Rıfkı Beyin onda alâkası olma- sın. Binanın en üst katında iki büyük odayı işgal eden kollek- siyonların, kitapların, dosyala - rın arasında ancak ses verdiği zaman mevcudiyeti sezilen bu adam telefona bakar, idarede bulunur, tashihe yardım eder, istihbaratta bir noksanı telâfi eyler, velhasıl muz gibi her ni- yete yenilirdi. Asıl vazifesi olan dosyacılık- ta kimsenin akıl erdiremediği bir usul tutmuştu. İstenilen bir vesikayı, unutulmuş bir resmi çabucak bulur, bunu hangi kai- deye uydurarak yapabildiğine herkes hayret ederdi. Rıfkı Be- yin sanki hüddam sahibi bir der viş, yahut tabiatın fevkinde kuvvetlere hükmeden bir cinci hoca gibi kendine yardım eden göze görünmez (el ulak)ları vardı. Makine dairesinden merdiven- leri çıkarak bütün katlara ya- yılan pislik en yukarılara da tır- Mandığı için Rıfkı Beyin tam is- tiklâl ile hüküm sürdüğü üst kat, toz, toprak ve örümcek ağ- larile dolu idi. Dosya memuru bu dekorun içinde örümcek ağ- larının ortasında avını gözliyen bir örümcek azmanına benziyor- du. Mecburt bir Anadolu seya- hati Rıfkı Beyi bir müddet için vazifesinin başından uzaklaştır- dı. Bu müddet zarfında dosya memurluğu “ilâvei memuriyet olarak mülâkat muhabiri It nüye havale edildi Avsası var S AA N