MURAD SERTOĞLU #Annanın kanile yazdığım bu mektup sana ondan kalan son yadigâr olsun. Benimle görüşmek istiyorsan Rodop | dağlarında seni bekliyorum,, Tefrika Zayıf bir sesle yalvardı — Yapma Yanef! Bunu-yap- ma!, Yanefin gözleri dönmüştü. Sık sık nefes alıyor ve sesi çok ik çıkıyordu: — Artık vaktim kalmadı. Di- ye homurdandı. Bir şartla seni bir vuruşta öldürürüm. Hiç bir acı çektirmeden, — Şartın nedir? — Bana teslim Hem de derhal - şimdi, Anna nefretle ha — Hayı — Red mi ediyorsun? Pekâ- dâ öyle ise ben yapacağımı bili- yorum. Sana son defa soruyo- | olacaksın., No. 5€ sinden akan kanlar - siyah - bir | gölcük vücuda getirmişti | Cevdet: — Yukarı, yukarı çıkın.. dedi. Zaptiyeler merdivenleri dör der dörder atlayarak üst kata | çıktılar, Kapıların şiddetle a- ? çılması işidildi. Sonra birdenbi- Te bir sükut hasıl — oldu - Cevdet her şeyi anlamıştı. Ku- lağına kadar sızan telâşlı fısıl- tılar ona feci hakikati ilşa et- | mişti, Az sonra ihtiyar zaptiye ça- | vuşu merdivenlerin başında gö- ründü. Elinde bir kâğıt parça-. sı tutuyordu. Cevdet artık göz yaşlarını zaptedemiyordu. — Ça- Tum. Kabul ediyor musun? — | vuşa — Hayır! — Öldürmüşler mi? diye sor- — Al öyle isi | du. | Yanef bir kaplan gibi An-| — — Allah beyime uzun ömür- nanın üzerine atıldı. Anna — za-| ler versin!. yıf kollariyle kendisini müda faa etmeğe çalışıyordu. Çev bir hareketle kendisini sola a-| tarak ilk bıçak darbesinden kurtuldu. Yanef bunun üzerine daha büyük bir kinle — genç ka-| dına saldırdı. Onu ilk hamlede bitap bir halde yere düşüreceği- ni zannettiği halde olmamış - tı. Annanın gösterdiği şayanı | hayret mukavemet onu epeyce | şaşırtmıştı. | Bir ara boğuşurken yere yu-| varlandılar. Mücadele şimdi yerde devam ediyordu. — Azgın komitacı, bu bir civa gibi ka- yyan genç kadını bir türlü zapt- demiyordu. | Üstelik Anna Yanefin bıçak tutan elini de iki eliyle tutmağa muvaffak olmuştu. Bütün gay- retine” rağmen bir türlü elini| kurtaramıyordu. | Üstelik mücadele devam et-| tikçe"yorulduğunu ve bitap düş- | mekte olduğunu hissediyordu. | İşi bir an evvel bitiremez, An-| nayı bir an evvel haklayamaz - sa neticenin berbat olabileceği- | ni anlıyordu. Bu müddet zar- fında Cevdet dönebilir ve her şey mahvolabilirdi. Ne yapmalı, ne şekilde hare- ket etmeli idi? Birden bire aklına bir şey| geldi. Ve elini kurtarabilmek için “Annanın kolunu bütün kuvretiyle ısırdı. | Anna acı bir çığlık kopara- rak, Yanefin bıçağını tutmakta olan elini sahverdi. Mülâzim Cevdet teslim olan üç komitacı ile vurulan dördün- cü komitacıyı görüp de Yane - fin bunlar arasında bulunmadı- ğını farkedince kendilerine sor- du — Yanef nerede? — Neznam! “bilmiyorum,, . Üç komitacı da bütün sual- iere — “Neznam,, kelimesinden başka cevap vermiyordu. Birdenbire Cevdetin aklına geldi, Ve bütün vücu- dunun — ürperdiğini — ihissetti. Yıldırım gibi buradan çıktı ve evine doğru koşmağa başladı Kalbini derin bir endişe kapla- yarştı bir şey Galiba mel'un Yanefin tu- zağına düştüm. Bizi bunlarla oyalarken — kendisi ötesini düşünmeğe cesaret niyor - dü. Nefes nefese eve geldi. E kapkaranlıktı. — Kapıyı — çaldı, cevap veren olmadı. Bir daha bir daha çaldı. Gene derin bir süküttan başka cevap alamadı. Fena bir hissikablelyuku kalbi- ni eziyordu. Bu sırada arka ından gelen zaptiyeler de ken- di yetişmişlerdi. — Cevdet girmekten korkuyordu. Bo: ık bir sesle Kapıyı - kırın içerisini ın! Emrini verd Evin kapısı iki omuz — vuru ta parçalandı. Sarı meş'alenin ydınlattığı taşlıkta zavallı e ae inn AĞ nca — yat- olduğu makta Böylece her şeyi anlatmış bu- lunuyordu. Çavuş ilâve etti: — Bir de mektup bırakmış. Kanla yazılı, | — Getir onu bana!. Genç zabit kalbi en büyük a- cı ve aztırapla dolu olduğu hal- de meş'alenin sarı ışığı altında derhal tanıdığı " Yanefin - yazı- sını okudu: “Mukaddes gayemize ihanet | eden Anna, cezasını gördü. O- nun kaniyle yazılmış olan bu mektup sana ondan kalan son! yadigâr olsun. Benimle görüş-| mek istiyorsan Rodop dağların- da seni bekliyorum. ,, Cevdet, mektubu. bir daha,| bir daha okudu: Artık ağlıya-| miyordu. “Yüzü azim — ve irade| çizgilerile dolmuştu. Dişlerinin | arasından: — Pekâlâ, geliyorum? Diye mırıldandı. —SON— I' Bu satırlardan sonra Alman generali aldığı tedbirleri izah etmektedir. Bu izahattan de rin bir askeri vukuf tezahür e- diyor. General Leyman kuv- vetleri, üç harp grupuna ayır- mış: 5 ve 17 inci fırkaları Bo- layıra, 9 ve 19 uncuları Geli- bolu yarımadasının en cenup burnuna, 11 ve 3 üncü fırkaları Asya sahiline yerleştirmiştir. General izahatına devam e- diyor “Bütün fırkalara başlıca ku vetlerini geride ve sahilde an- cak mümkün olduğu kadar az asker — bulundurmalarını tenbih ettim. Gaye bu üç harp grupunun azami derecede mü teharrik olması idi. Bundan dolayı Türk kıt'alarına mü - kerrer yürüyüşler bu kabili - yetten istifade etmek mevzuu bahis idi. Yarımadanın bir noktasından diğerine — vakit kaybetmeden askerleri nakle debilmek için Boğazın ise ya - rar limanlarında birçok nakil vasıtaları topladık ve amele taburları cephenin muhtelif noktaları arasında doğru yol- lar inşa ettiler. Yoksa yarım- adada yol denebilecek hiçbir şey yoktu. Yalnız bir takım iz ler ve keçi yolları vardı ki, bunlarda top nakli kabil de - ğildi “Kuvvetlerimizin tahaşşüdü düşman tayyareleri tarafından görülmemek için geçit yapılı yordu. Halbuki o sırada beşin- ci ordunun bir tek tayyaresi yoktu. a tahkimatı, elimizde bulunan bütün vasıtalar ve insanlarla daima £ ri ya pılıyordu. Tahkimatı yapmak için icap eden vasıtalar gibi kazmak ve inşa etmek için de her şey nakıstı. ra mayn rı için torpil mahrut İ ı i lanıyorduk; yassı ve t leri, telörgü hizmetini görü yordu. İhraç işine yarıyabile cek sahillere bile suyun altına telörgüler yerleştirmiştik.,, ÜZROARRIRRIR'RRRRIRGAREERI ZERRİRRO 0 | lan lâciverd marmaramız | ki Seyrisefain | durmak ve binanın Her —— — Sabah İstanbulun deniz bayramları armara gibi her cins deniz sporuna çok müsait bir deniz sah: malik olmamıza rağmen anbulda denizcilik hayatının maatteessüf pek cılız | olduğunu söyledik, bu sönüklü- | gün sebeplerini izah ettik. Acaba ne yapmak lâzımdır ki, hilkatin büyük bir inayeti o- her nevide rengârenk spor, teknelerile — bezensin; | onun gümüşten sathı rengârenk yelkenlerle bir çiçek tarlasına | dönsün? | M boy * | İstanbulda denizciliğin ve de- niz sporlarının lâyıkile gelişe- bilmesi için her şeyden evvel | kayıkhaneye ihtiyaç vardır. İti- raf etmek lâzımdır ki, İstan bulumuzda, esnafın - teknelerini çektikleri birkaç ipticâ! kayık- haneden başka kayıkdıane yok- tur. Halbuki canlı bir denizcilik hayatı için evvelâ tekneye, tek-| neyi muhafaza için de kayıkha- neye ihtiyaç vardır. | Meşhur denizcilerimizden, es-| umum müdürü Bostancılı Bay Hüseyin, ilk tek- nemi bahçesinde boyatırken: — Görüyorum, demişti, tek-. neye merakın var, güzel bir tek- ne yaptırmışsın, şimdi söyle ba- na bakayım, bu tekneyi nereye | çekeseksin? — Hele bir kere tekneyi indi- relim de zamanı gelince nereye çekeceğimizi düşünürüz. — Olmadı, mazbut kayıkha-| nesi olmıyan bir tekne yuvasız kuşa benzer. Sen tekneden ev-| vel kayıkhaneye merak ede- cektin. Evvelâ kayıkhaneni yap- tır, sonra tekneyi düşün. İ: ters başlamışsın. | Bu hamiyetli denizcinin neka- | kadar haklı olduğunu - bilâhare bittecrübe anladımdı... * Kayıkhane yaptırmak için sa- hilde bir arsaya sahip olmak lâ- | zımdır. O arsa tedarik edildik- ten sonra da oraya bir bina kur ya altında yahut yanında bir kayıkhane tesis etmek icap eder, Bu ise her deniz ve denizcilik meraklısının kolaylık- la başarabileceği bir iş değildir. Halbuki umumi kayıkhaneler bulunsa, meraklılar her keseye uygun cüz'i bir ücretle teknele- (Sonu sayfa 4 sütun 4 de) | pılmış mini mini bir yuvadır, BABAH Siyaset Âleminde — JaponBaşvekiliPrens Konoye kimdir Yarı tanrı bir Baş.v'ekıl ve yarı kale : bir Başvekâlet binası Japonya içih “tezadlar mem- leketi,, dir derler, doğrudur. Zi- ra dünyada asri terakkiyatla, an'aneye sadakati Japonya ka- dar, nefsinde birleştirmeğe mu- vaffak olan başka bir ülke yok- tur, Tezatlar diyar: Meselâ mutavassıt bir japon | vatandaşını ele alalım. Bu zat şayet iş adamı ise sırtında son moda bir kostüm, | Amerikan tarzında inşa edilmiş yirmi katlı modern bir binada | ki yazıhanesine devam eder. A-| sansör, telefon, yazı makinası, | daktilo... hulâsa muasır fennin | ne kadar keşifleri ve ihtiraları varsa resmi hayatında, iş haya- tında , japon bütün bunlardan istifade eder. Fakat o japon günlük işini bi- tirip de evine döndüğü Zzaman ki, ikâmetgâhı mukavvadan ya-| hemen sırtındaki Avrupai kos - tümünü çıkarır, o rahat milli| Kimonusunu giyer. Gündüzleri Amerikan yazihanesinin döner | koltuğunda çalışan bu adam e-| vindeki hasır döşeme üzerine | bağdaş kurarak oturur ve o va- ziyette radyosunu açarak Nev-| yorku veyahut Avrupayı dinler. | Yahut da kalkar Meizi mabedi- ne gider ve bu mabedde o mo- dern centilmenin, ecdadının ruh larını celbedebilmek için elleri-| ni biribirine vurduğunu ve her adımda rüküa vararak japon rahibinin önüne yaklaştığını görürsünüz. Medeniyet ve an'ane severlik Ayni centlmen golf oynar; zira her japon bir Amerikalı Kadar, bir İngiliz kadar spora düşkündür. Lâkin aymi adam e- vine döndüğü zaman eşile hiz- metkârları kendisini kapı eşiğin | de boyun keserek karşılarlar. Çünkü o sporcu ve modern a- dam evinde bin sene - evvelki “efendi,, dir ve öyle karşılanır. “Tokyoya ,, gelince Japonya — imparatorluğunun paytahtı “Tokyo,, ya gelince BERRFİR IRF İ ündüzleri * YAZAN A. Desmorillon DLRMRRDE AA TU S sinesinde (6.000.000) nüfus ba- r yepyeni mo- ; Amerikankâri ek binaalrile, elektrikli tram vaylarile, son sistem sinema ve telsiz postalarile asri bir şehir. | Fakat hâlâ orta çağlardan arta kalmış merasim ve an'anelere | sadık (imparatorluk sarayı) da bu modern ve asri “Tokyo,, da-| dir. O imparator ki tebaası| başını kaldırıp yüzüne bakmak | hakkından mahrumdur. Halbu- ki bir ilâh gibi yaşıyan bu hi kümdar halk tarafından doğru- dan doğruya seçilmiş bir parlâ- mentoya giderek nutuklar söy- ler ve bu nutukların mahiyeti| dini olmaktan ziyade dünyevi - dir, cihanın en son siyasi vazi- yetile yakından alâkadardır. Yarı tanrı bir Başzekil İşte yine bu acayip tezadlar cümlesinden olmak üzere bugün Japonya hükümetinin başında Prens (Fumimaro Konoye) bu- lunmaktadır. Bu zat da Japon- yanın yarı ilâhlarından biridir ve henüz elli yaşında bulunan Prens (Konoye) hesap ve nesep itibarile (Mikoto) ya Mmensup- tur. (Mikato) ise imparatorluk hanedanını tesis eden (Amata- rassu) ilâhesinin torunudur. Kaleye benzer bir bina Halkın nazarında yarı Allah- hik kudsiliğini taşıyan japon beşvekili binadan ziyade modern bir kaleyi andıran bir evde otu- rur, Bir İngiliz gazetecisi japon başvekilinin ikametgâhı için “su- ikasde sigortalı bir bina,, demiş- tir. Filvaki bu ikametgâhın ka- hn zırh duvarları bina sakinle- rini hariçten gelecek bir taarru- za karşı mükemmelen koruya- cak bir metanettedir. Avrıca gizli dehlizler ve hususi tertibat sayesinde bina sakinleri her- hangi bir hücuma karşı tama- DÜNYA HARBİ (YENİ SABAH)İN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKXASI | Baskın olmayınca sonlarına ve Nisan 1915 in büyük bir kısmına kadar general Leymanın ve kumanda — ettiği — ordunun meşgalesi bunlar olmuş- Martın -tur.. Görünüyor ki, bizim hücumumuzun muvaf- fak olması için birinci şart bir baskın olabilirdi. Ya u- mumi veya mahalli bir baskın.. Filhakika bize ya mahall yahut umumi bir baskından başka yapacak iş kalmam ceniş bir ihraç sah: ti rininde harbe girdi Çanakkale civarında altı, - bin askeri vardı. Eğer muhtı lif noktalara otuz, kırk bin as ker çıkarılıverseydi bu kuv vet ezilirdi. 1915 Martında ise bütün ya rımadaya yayılmış olarak 20 bin Türk askeri vardı. Eğer de- nizden 50 veva 60 bin asker bunlara hücum edecek olsaydı yine mukavemet edemezlerdi. Fakat bu tarihçenin vardığı za- man Türklerin 40.000 den fa: la askeri bu noktaya topladıl ve bu kuvvetlerin her tür hazırlandıkla- lar lü muharebelere Bu kuvvet - kıt'aları al- mağlübiyete rı malümumuzdu leri yeni tak madan kat iye bir Ğanakkale önünde çeliğâ karşı imanın zaferi —— Yazan: — V. Çörçi 149 uğratabilmek için yüz bin kişi- lik bir ordu lâzımdı. Zaman amili | Bundâan daha az bir küvvet- le yapılacak teşebbüsün ciddi ve kâfi derecede emin olacağı ümit edilemezdi. Böyle bir & fere ya talih yardım etmeli, ya hut pek parlak bir plân. Hücumun ikinci esaslı şartı, bunun devamlı ve şiddetli ol - ması idi. Bahusus bir baskın harbi fırsatını kaçırdıktan son- ra. Harekâtın bir ucundan öbür ucuna kadar her şey “zaman,, âmiline bağlı idi. Çanakkalede harbe sürülecek olanların mik- tarı en mühim unsuru - teşkil etmiyordu; asıl mesele bunla- rın az zamanda harp hattına sevkedilebilmesinde idi. Bun - dan dolavı meselâ 100,000 kişi. yi on beş günde ihraç etmek- tense yetmiş bin kişiyi bir hafta zarfında ihraç edip inkı- tasız bir harbe sevketmek da ha müessir olacaktı. Yani mesele gu idi: En kısa zamanda en kalabalık bir or düyü yarımadaya — çıkarmak! Oradaki Türk kuvvetlerine der hal hücuma geçmek, Gece gün- düz tarruz ederek bu kuvvetle- şı men mahfuzdurlar. Meselâ baş- vekilin mesai odasının dört du- varı tamamen zırhlıdır ve ma- sasını başında çalışan başve- kil bir düğmeye dokunur do - kunmaz masasile, iskemlesile birlikte, göz açıp kapayıncıya kadar, kayboluverir. Müstahdemlere gelince bun- | ların başlıca vazifesi başvekilin | şahsını korumaktır. Bunlar, in- şası (6.000.000) franktan fazla bir meblâğa mal olan binanın | bütün köşesini, bucağını mü -| ) kemmelen bilirler ve icabında bu | tertibattan mükemmelen istifa- | de ederler. Bu tedbirlere sebep ne ? Bu kadar ince düşünülmüş Şimdilik £ matem maktadır. Atilâ olacakları Bukadar? Timurlengin mMezarı B üyük Türk başbuğu T- mürlensin —— mezarının —— keşfedilmiş olduğunu öğreniyo- ruz. Bu büyük mikleri şimdi angirin ke- lâboratuvarlarda edkik edilmektedir. Eski Türklerde matem mem- nudu. Cengiz hanın yasasında tutmak, bir ölünün ar- kasından ağlamak yasaktı. Hat- tâ buna mâni olmak için mezar- ların yerleri gizli tutulurdu. Bü- yük “kumandanların, hakanla- rın mezarları bile bundan müs- | tesna tutulmazdı. Nitekim Cen- giz Hanın olsun, Oktay Hanim olsun, Timurlengin, Helâgünun, Atilânın mezarları meçhuldür - Nehir altında mezar Halla Macaristanda - ölen büyük Hün başbuğu Ati- lânın mezarı senelerdenberi a- ranmakta, bir türlü bulunama- öldüğü zaman diğer büyük kumandanlar bu topraklarda bırakmağa mecbür başbuğlarının cese- ihtiyat tedbirlerinin sebebini a-| raştıracak olursak bunu Japon- yanın dahili siyasetinin başve -| killere tehlikeli âkıbetler hazır- | | lamasında buluruz. Filhakika 1936 yılında Amiral Okada kabinesi âzasının başına gelenler hâlâ hatırlarda olsa gerektir. Japon vatandaşı politi | ve bu vüzdendir ki Prens (Ko- noye) bir evden ziyade mükem- mel bir zırhlı istihkâma benzi- yen bir binada oturur. taraftan talepler yağıyordu. Fransadaki İngiliz ordusu, Ma- yıs başlarında Almı Konoye kimdir ? Muhiti - okuyucularımıza bu suretle tanıttıktan sonra biraz da japon beşvekilinin şahsından bahsedelim: Yarı ilâhi mahiye- tine rağmen Prens (Konoye) hayata çok fakir bir delikanlı | olarak atıldı. Babası ihtiyar Prens kendisine bir sürü borç- tan başka bir miras bırakma - mıştı. Buna rağmen genç prens 13 yaşında yetim kaldığı zaman yıl Madı, okudu; (Kioto) ve Takio üniversitelerine devamdan son-)| ra baba dostu Prens (Sajonji) nin yardımile Avrupayı ziyaret etti. Bu seyahatlerin mumailey- hin siyasi terbiyesi üzerinde bü- yük tesirler yapmış olduğu mu- hakkaktır. Kıymetli bir diplomat 1919 yılında şimdiki başve- kilin hâmisi Prens (Sajonji) (Sonu Sa. 6, Sü. 1 de) Mühimmat noksanı Lord Kiçner hiç şüphe yok ki büyük miktarda topçuya ve mühimmata ihtiyaç olduğunu anlamıştı. — Fakat 0 devirde mühimmat feci bir surette nok € | sandı. Obüs daha şiddetle kendini hissetti- riyordu. Mühimmat imali için fabrikalarla yapılan kontratlar 1 kâfi gelmivor, bunların tatbi- kı da gecikiyor, buhranı her gün halbuki her lara kar- tasavvur ettiği büyük t Tuz için elde bulunan bütün o- büsleri topluvor ve yığıyordu. dinin yabancılar tarafından bu- lunmaması için harikulâde bir usul kullanmışlar, hangisi ol- duğu meçhul bulunan bir nehrin yatağını değiştirip bu yatağın altında Atilâ için muhteşem mezar vücude getirmişler, ken- | disini bütün hazinesiyle birlikte | buraya gömdükten sonra nehri tekrar eski mecrasına akıtmış- lar ve bu işde çalıştırılan tek- mil mimar ve ameleyi kılıçtan geçirmişlerdir. Bu suretle A- tilânın mezarı ebediyen meçhul kalmağa namzet bulunmuştur. Esasen Cengin Hanın olsun, diğer büyük Hâkanların olsum öldükten sonra mezarlarını inşa edenlerin — hepsi öldürülürdü Mezarın yerini yalnız baş rahip- bilir ve o da bu sırrı kendisiyle birlikte mezara götürürdü. Güzel bir felsefe ürklerin bu hattı hare- ketleri çok güzel — bir felsefe mahsulüdür. Cengiz Han bu yasayı ilân etmekle tebaası- na milletleri idare eden, onları yükselten, ona zaferler kazan- dıran âmilin ferdler olmayıp milletin ruhunda yaşayan kah- ramanlık, asalet ve milliyetper- verlik gibi yüksek hasletlerin olduğunu — güzel bir şekilde anlatmak istemiş ve bunu Tür- kün tarihinde esas yasanın en mühim bir noktası olarak teba- Tüz ettirmiştir. MURAD SERTOĞLU 'Muhtekir kahveci de tarruza geçince binerce za- Ö | yiat vermişlerdi. tevkif edildi Eminönünde dibek kahvesi satıcılarıdan Filpa 90 kuruş - luk kahveye 180 kuruş aldığı suçiyle. Gun adliyeye verilmiş ve ikinci asliye ceza mahkeme- sinde yapılan — duruşmasında tevkifine karar verilmiştir. Evin balkonundan düşen çucuk Koca Mustafa paşada Rama- zan sokağında 35 sayıda otu- ran-Ramazanın 1 yaşındaki oğ- lu Lâtfi evin balkonundan dü: şerek yaralnamış ve Cerrahpa- şa hastahanesine kaldırılmış - - tır, Tahkikat yapılmaktadır. Fiyat mürakabe kursları Fiyat mürakabe bürosuna a hnacak memurların tâbi tutul- ri âciz bırakmak; taze kuv- Fakat bu toplanan — obüslerin leri harp hattına sürmek ve Miktarı ondan sonraki seneler dukları kurslar, ilk olarak İs- bunları, durmadan yenilemek. — zarfında elde edilenlerle mu- ÂŞ | tanbulda anır_nndbn açıldış- İşte zaferin çaresi bu idi ve kayese edilirse gülünç olacakâğ | © Bu birinci kurs, bugün me- apıla daha az pahalı- derecede aşağı olduğu; - gar) rasimle kapanaca 'azarte- bu yapılandan daha az pahalı ğ garp si günü imtihanlar yapılacak - ya mal olacaktı, daha emin ve daha insani idi. Ani, kısa ve şiddetli bir hareket, büyük mik tarda mühimn daha çok insan ister. Diğer taraftan sa- ha bozuk ve Türkler sıkı bir surette mevzi almışlardı. Bun- dan dolavı hücuma obüs ve sahra topçusunun, büyük mik- Zu cephesinde yapı: ğu görüli ğer bütün obüsler verilecek olurs: ne kadar kıt olursa olsun - ta- arruzdan büyük ümitleri oldu- ak büyük iş in tamamile kifayetsiz oldu- Fakat bu taarru- € | u hazırlıyanlara sorarsanız e- g) | emirlerine - hattâ bunlar tır. İkinci kursun Ankarada açılma dir. Bir kız otomobil altında Şoför Şükrünün idaresindeki sayılı otomobil Toz- ken 12 ya - 15 Temmuzda 1 muhtemel . ğunu söylerler. Hakikatte hiç ) | £ tarda infilâk obüslerinin refa- bir ümitleri olmamak lâzım ge- Â | Sındaki Şantiye adında bir kıza katile yandım etmesi zaruri i- Jirdi; çünkü garp cephesinde £| çarparak —muhtelif yerlerin - di. Eğer topçuda noksan varsa - bir taarruza kifavet edecek ka- den yaralamış ve suçlu yaka - veni tüfek ve mitralyöz en bü- yük istifadeleri temin edebilir- dar a mühimmat stoku y: c pamamışlardı. Bunun di. Bu zamanda müstahkem garp cephesi için ( t mevkileri - Diyadenin sıkı bir gada Almanlara karşı vücude topçu i olmadan zaptet- getirilen harp hattı) kifayet mesi pek nadir hâdiselerdendir. siz olan bu stok Geliboluda ha- Geliboluya yapılan ihraç ha- zırlanan mahdut harp sahası & | reketinden sonra iki tarafın da için kâfi idi. | e mühimmatı bol değildi. İleride görüleceği üzere bunun netice- si olarak tarruz hareketleri muvaffakiyet temin edememiş- tir. Müttefikler adetçe faik ol- © malarına ve birçok zayiata kat —kı lanmalarına rağmen kurşun ile vağmuru altında ilerliyeme - ki er, Türkler de sırası gelip Lord Kıçlerin hataları | vazifesi müthiş, amma sade idi. Bu vaziyette Lord Kiçnerin pekâlâ, İngiliz ve Fransız baş B umandanlarına (Sir Jon French » General Joffre) diyebilirdi B Tanmıştır. lisi birinci Reisi vekili de Necip Serdeng ğ Yaralı kız Şişli Ço- cuk hastahanesine kaldırılmış - ir Necip Serdengeçti için Mevlit Kırk gün evvel topr: ttiğimiz İstanbul Um tevdi Mec- Necip Serdengeçtinin ruhuna ithaf e- d dlilmek üzere 23 Haziran 1941 ünü öğle namazını kıp Beyazıt camii şerifin ilesi tarafından okutulacaktır. çtiyi tanıyan ve 'e arzu edenlerin gel nektedir. müte: merhumun nebi mevlidi enlerii eleri rica edil