17 Mayıs 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

17 Mayıs 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Komila ci Aşkı _ı-q- Yazan: MURAD SERTOĞLU Annaya her kapalı kapı sanki birden bire açılacak ve mülâzim Cevdetin : sert yüzü ile karşılaşacakmış ibi geliyordu Anna içeriye girmeğe karar| vermişti, Kapıyı iyice açtı . ve mutfağa dahil oldu. Yavaş ya- vas' yürüyerek mutfak. kapısına' yaklaştı. Bu kapı da kilitil de- gildi. Şimdi ufak bir sofaya dah olmuştu. Bir tarafta üst kata çıkan bir merdiven, diğer taraf ta da sokak kapısı görülüyordu. Anna ilk olarak sokak kapısı-| na doğru yürüdü. Kapiyı mua-| yene ettiği zaman dışarıdan | kilitlenmiş olduğunu gördü. Bu ona huzur verdi. Demek ki ev- de hiç kimse yoktu. Mümkün mertebe - ses çıkar- madan merdivenleri çıktı. Kal- bi garip bir şekilde vuruyordu. Evde hiç kimsenin - olmadığını bildiği halde içinde sanki bir- denbire birisiyle karşılacakmış gibi bir heyecan vardı. Kapalı kapılar ona sanki birdenbire a-| çılacak; we mülâzim - Cevdetlej - ” yüz yüze geletek gibi geliyordu. — Oda kapılarırmı. muayene 'etti- |- fi raman burlların dâ açık ol duklarını gördü. İlk girdiği oda “yemek ödesi tdi. Odanim orta- sında basit bir masa duruyor- du. Masanın üzerine muşamba | serili idi. Bir yanda küçük bir büfe göze çarpıyordu. İkinci oda yatak odası idi. Pencerenin yanında bir karyo- la durüyordu. Karyolanın ya- nında ufak bir komodin ve üze- rinde bir yığın kitap duruyor- du. Anlaşılan genç zabit uyu - rfadan evvel okumayı seviyor- du. Karyolanın karşısında: bir gardrop ve yerdeki ince bir ha- h odanın bütün muhteviyatını teşkil ediyordu. Bir de duvarda asılı püsküllü ve süslü bir kı- hç vardı. i 'Merasim günlerinde taktığı kılıç,, diye düşündü. Gardrobun içi de asker el- biseleri, paltolar, kalpaklar. ve diğer elbiselerle dolu idi. Anna buradan da hiç bir şe- yin yerini değiştirmemeğe son derece dikkat ederek çıktı.. Ü - çüncü oda genç zabitin misafir we-mesai ddası olacaktı. -Öda- nin bir tarafında eski bir kon- sol, diğer tarafırıda büyük- bir yazıhâne duruyordu. “Konsolun Üzerinde büyük —eski fimbalar nazara çarpıyordu. Yerde gü- zel bir halı ve etrafta geniş kol tuklar vardı. Masanın üzerinde bir çok ki- taplar defterler ve yazılı kâğıt- lar duruyordu. Anna - bunları tetkik etti. Hepsi Arap harfle- rile yazılı olduğu bir şey anlamadı. Anna iyi türkçe ko- M nuşuyor, fakat okuma yazma bilmiyordu. Kim bilir bunlar neden bahsediyordu? Masanın gözlerini açmak is tediği zaman hepsinin kilitli ol- duğunu gördü. Bunun üzerino tekrar masanın üzerindeki - ki- tapleri ve kâğıtları karıştırma- ”| ğa başladı. | Bu esnada o zamana kadar gözüne ilişmiyen bir şey nazarı dikkatini celbetti. Masanın bir köşesinde çerçeve €ettirilmiş u- fak bir resim duruyordu. Resmi alarak baktı. Bu ancak on iki, on üç yaşında kadar bir kız ço- cuğuna aitti. Altında da acemi olduğu göze >.bir yazı ile bir geyler yazılmıştı Resmi dikkatle ik eti Bu her halde C kızına ait olacaktı. Fakat acaba C detin kızı - var mi idi” Cevdel evli mi idi? Buyu bilmiiyordu | Yalnız ona Cevdet pek genç gö- rünmüştü. Evli olsa bile bu ka-! dar büyük kızı olabilir mi idi? Bu şüpheli idi. O halde bu kü Çük kızın Cevdetin kız kardeşi olması ihtimali daha kavvetli idi. Anna istirahat etmek mak - Badile masanın başını - oturdu ve düşünmeğe başladı: Ona bir vazife vermişlerdi; Bu sade ve sessiz evde yaşıyan genç Türk zabitini vurmak, — | na hakkı var mi idi? nmemesi — Vâ- komita — bun: karar vermişti. Ve kendisi br işe talip olmuştu, bualı yapa - caktı. Yapmağa mecburdu, Son-| ra ne ulacaktı? - Belki- derlal ilerek Srenbelkirde >duhn ” Tenüm Türklerin “eline gecerek Yefrika No. 21 ! türlü işkencelere maruz bırakı-| lacaktı. | Fakat o daha evvel karar ver mişti. -Buna hedef olmamak için Cevdeti öldürdükten. sonra | tabancanın son kurşuntmu ken-. di-kalbine sıkacaktı. | Kim bilir bu ne heyecanlı bir | ân olacaktı. Cevdet kanlar için-| de yerde upuzun yatacak, ken-. disi de biraz ötede ölmüs bulu- nacaktı. Halk etrafa birikecek feryatlar, bağrışlar, zaptiyele- rin kılıç ve tüfek sesleri etrafı| alacak. Sonra kendisini yerden | kaldırarak karakola götürecek- | ler, orada bir doktor m e| edecek, tok bir sesle “ölmüş - tür!,, kararını verecek. Nihayet | hüviyetini tesbit için Alakona -| cak, belki de halka teşhir edi- lecek. Neticede bu anlaşıldık- | tan sonra gömülmek üzere ki-| liseye tevdi olunacak. Kara sa- kallı papaz baba Boris bir dua sokuyacak ve kara bir tabuta ko | 'nan'cesedini dört hademe Bul -| | gar mezarlığına götürerek ora- (da kara bir çukurun içine bıra: kacaklardı. Annaya öyle geliyordu ki, | sanki o, bütün bu işler olup bi- | terken her şeyi b'lecek, her şe-| yin farkında olacaktı. : Kim bilir onun bu ölüm ha-' beri etrafa nasil — vayılacaktı?| Arkadaşları, tanıdıkları onun ölümünü duydukları zaman ne iyecekler, hakkında ne düşü - neceklerdi. | 'Ya Dimo? Acaba o da kız kar deşinin, küçük Annanın kendi- sinin intikamını almak uğrunda hay: rdiğini — öğrenecek | r hayatta bulunur-| im bilir ayni zaman | da ne kadar büyük âcı ve ne! kadar büyük iftihar veracekti? . Komita da mutlaka bir içti -| mamda kendisin'n bu kahra- manlığını ve cesaretini tazimle | yad edecek, namına hürmeten | bir dakika susulacak ve Sofya| kiliseleri ruhunun istirahati İ için âyin yapacaklardı. (Arkası var) Yeni bir harp arifesinde #bbaniye meydanı kını, Basraya - İngil kıt'alarının akını derken Alman | tayyarelerinin ve tayyarecileri-! nin Suriye ve Irakta görünme- | leri harp kıyılcımını — Suri 'ey(-; de sıçratmak istidadını göster- meğe başladı. | Hattâ (B. B. C.) nin bir Lon-| dra haberi cenubi - Suriyedeki tayyare meydanlarına karşı ha-| rekâtın başlamış olduğunu bile bildirmektedir. | Demek oluyor ki cenup hu-| dutlarımızdan bir adım ötesin- deki ülkeler artık birer harp| meydanı haline gelmek üzeredir. ler. Biribirlerile boğusan insan- ların birer cehenneme çevirdik- | leri maharip kıtaların çepeçev- | re çevirdiği aziz Türkiyemi sulh içinde kendi yağile kavrul mak, kimseden hiç bir şey İ tememekle beraber kimsenin de kendisinden hiç bir şey isteme-| mesi şartile bir suih ve müsa- lemet âmili olarak yaşamak e- melindedir. Lâkin şurasını — derhal ilâvo edelim ki sulhçüyüz demek her| ne pahasına olursa olsun harbe| girmek istemiyoruz demek de- gildir. Etrafımızı - çerçeveliyen | kudurmuş ve azgin bir harp dünyası bizi ne yıldırır, ne de. sindirir. Barut kokusu ve silâh şakırtısı Türkün burnunun - ve' kulağının ezelden beri âşinası| olduğu şeylerdir. Vaziyetin ne- zaketini tamamile müdrikiz ve| icap eden tedbirleri de almışız-| dir. Bugün silâhımız - eilmizde ve parmağımız tetikte olanı bi- teni soyretmekteyiz. | Kalbimiz rahat, - vicdanimız müsterihtir. Kimseye düşman- | lığımız yoktur ve herkesin dost luk teminatına — inanırız, fişei sürülü ve-kasaturası takılı Sil, himizi elden birakmamak, — et-| rafımızda olup bitenleri bir sa-| 'e gözden kaçırmamak şarti- le Milli şerefimiz, vatani menfa- atlerimiz bahis mevzuu oldu mu düşmanın gırtlağına - atılmakta bi> samiye tereddüd -hatır hayalimizden bile geçmez. — - | Hülâsa sulhü severiz, fakat| gerefimize, haysiyetimize daha fazla merbutuz; harbi isteme-| yiz. Lâkin icabinda | ve en kanlı-| sından bile pervamız yoktur. Her zaman başlarımız dik, göğüsler!miz kabarıktır ve Tan rı şahittir ki kimsenin malında, | çanında ve toprağında | zümüz olmacı. i n ğ S EDEBiİYAT | — Bu bahsimizin başlangıcında arzetmiştim ki, (estetik), sahih ve sabit bir ilim olmaktan ziya- de, hususi bir felsefedir; güzel san'atların felsefesidir. Bu hay- iyet ile umumi felsefenin bir besi sayılır. Her halde este- tik bahislerinin müzakere ve münakaşası esnasında kullam- lan başlıca istılahat, doğrudan doğruya Telsefeden — ulmmıştur. Vakıâ güzel san'atlara müte- allik-olan meseleleri tecrübe-sa-| hasında tahlil ve halletmeğe ça- | lhışan birçok mütehassıs âlim- | ler bu asırda, bu uğurda bir bü- yük himmet sarfediyorlar ki, | cidden takdire müstahaktır; ! çünkü bir sürü mütenakız, key- fi ve şahsi faraziyelerden henüz kurtulamamış — bulunan - (este- tik)i sağlam ve kanınları sabit | bir ilim şekline koymağa çalı- şıyorlar. Hususa İn; Amerikalılar bu tecrübe taraf- tarlığında herkesten ziyade gay | ret ibraz etmektedirler. Zama - mımızda her türlü hâdisatı tec rübe usulüne tevfik ile tal.kik etmek umümen kabul edilmiş bir (metod) dur. Lâkin benim zan- | mma göre - pek karışık ve pek | kaypak ve gayri ma1 ! hadisati viedaniyenin gizli sebeplerini a- | ramak ve bulup - tayin etmek | çok güç bir iştir; - kolay olsa | | bile manevi-ve vicdani (âmiller facteurs) fizik ve mekanik- hâ- | diselerindeki âmiller gibi gözle görülür, el ile tutulur, ölçülür, tartılır. şevlerden değildir ki, .mmiyet üzere (yani adetle kay metini ta“in ederek!) — takdiri mümkün olabilsin!.. Meselâ fi-| zikte olduğu gibi: |biz evimizi tenvir icin ayda yirmi iki (kilo- | vat) elektrik Sarfediyoruz!|, yahut |İfalan fabrikada elektrik cereyanının şiddeti şu kadar , (amper — ampöre) dir.) veya- hut İcereyanın mukavemeti bu zanareeeaan ea ae aamnsan | Buna rağmen harp gelip ka- pımıza Çatarsa ? | Bu cuale her Tü şu cevabı verir yirmi milyon insanın ö yi ve ölmeyi nasıl bi'diğini bü- tün cihan görecektir.,, A. Cemaleddin Saraçoğlu -— İİFELSEFE ve (Estetik) henüz bir (İlim) değil, bir Felsefedir. (Felsefe) de ve (San'at) ta (Sübjektivizm) in esas akidesi ve şekli nedir ?. KAEADFERA YEREAEN YE Çer CY P RCE « YAZAN FİLOZOF RIZA TEVFİK at ğğ K kada — (ohm) — dur.) — ” diyo- ruz; Güzel san'atlarda-en bü - yük âmillerden olan, ilham, ka- Fiha, muhayrile, hissiyat, ef- kâr gibi manevi kuvvetler ve kabilivetleri kat'i olarak tak - dir edebilmek için, demin ar- zettiğim (vahidi kıyasi)ler, ni basit ölçüler bulup da este- tiki riyazi bir ilim derecesine çıkarabilsek — bile — (Şekspir), (Niyoton), (Bethoven), (Mikel Ancelo) ve emsali gibi muhte tabiat ve kabiliyetlerle doğmüuş olan (dâhi) lerin kudreti ilhamı nı, vüsati hayalini, siyatını ve ulviyeti efkârını ko- liy kolay tarif edemeyiz. Hal- buki bir ilim, |fizikde olduğu ibi rivazi bir kat'ivetle) mev- zuu olan mezeleleri takdir ve tarif edebilecek bir mertebeye vasil olmadıkça, sahih ve sal bir ilim sayılamaz. Böyle ilim- ler çoktur; tarik, sosyoloji, ah- lâk, hukuk, sivaset, - nebatat, hayvanat, etnoj sali gibi ler zümre: raber değersiz ve ehemmiyet - Şimdiki halde hususi bir felse- fedir. Şunu da unutmadan söy- liyeyim ki - hiç güzel san'atlar- n bazı fizik ve fiziyoloji âlim iddeti his -| fi Ve daha em | , kat'i ve riyazi ilim- idem olmamakla be-| siz bilgiler kabilinden değildir-' Estetik, olsa olsa bu ilim-| ler sinıfından - bir şey olabilir! ülfeti ve münasebeti olmi -! tinde olduğunu ihtar etmek için bu kadarcık bir mukaddeme ile | iktifa edi“orum (*!. * (*) Güzel san'atlarda mak- bul ve rtüstahsen eserler vücu- de getirebilmek için riayeti va- y cip olan tmühim kaideler var- dör; bu kaideler bazı (tabii ka- nunlar) la alâkâdardır. w simde ehemmiyetinden - buh - dan evevlki mekalelerimde bah- setmiştim. Bunun - kanunlarını âlimler bulmuşlar ve tayin et - mişlerdir. Bir yere akseden bir| gölgenin şeklini dahi, gölges alkseden şeyin ve güneşin vazi: yetine göre kat'iyyen tayin c |.mek mümkündür. * Bir vengin (Mmütemmimi olan renk) de bu- Tunmuştur. — Meselâ sarı venkli | bir kumaşın gölgede menekşe rengi izhar eltiğine dcir ressa-| mı şehir (de Lakruva)nın keş- fini nakletmiştim. On dokuzun Cu asrın dâhi ulemasından (fi-| iyolojist, Triyazi, tabib, elekt- rik âlimi) (Herman fon Helm-| bilhassa sadd| çok acip İkaşfiyata î (Perspective) - meselesinin ve- | İ | bahsinde muvafafk olmuştu: Basit olmal: | la bevaber kullanılan ülete göre bir hususi fark ihsas eden: no- talârın, | faraza- Remanda, flav- tada, klarninetada ayni (re) ya- hut (do) notasının hususi (tın- | net — fomalite) sinden, o nola-| ların basit * scsler - olmadığım sezmiş ve onları tahlil - etmek| merakile - camdan mamul kü - çük çay kadekleri gibi - hok -| halar icat cderek o vasılalarla,| esas yedi nolanın her âleti mu-| sikiye göre ihsas ettiği husüsi| tinneti tahlile muvaffak olmuş; leri (sada, ziya ve renk gibi| © tür;“isbat etmiştir ki her âlet-| hâdisatı -tabiiyede ressamların te, meselâ asıl (do) notası cyni! ve bestekârları: e yarar pek şey olmakla beraber, ora inzi-| mühim keşfiyata muvaffak ol- mam eden daha ti: 'da ba| muşlar ve nek gamız bazı vı - halledebilmişlerdir. Lâkin bunların hensi de san'atın (tek- nik hnigue) — cibetine ya- ni (sıl zenaat) - kısmına varar faideli şeylerdir; bizzat zi sadalar (tinnet) denilen h"'W susiyele sebep oluyor ve onun | için (do) veyahut (vej “ldh..| | sadaları her âlette ayri dere-, cci ihtizazda ayni sadadır fakat| ona daha tiz bazı notalar inzi- san'atkârın (vehbi) olan kabi-|' mam etmiştir. Esas notaya| liyetine tallük ©den seyler de- - Kkarışmış alan bu tiz sadalara, gil!.. (Estetik) in tasnifi ulüm-| (armonikler — Tes harmo - da - şimdilik - mevkiini ve he-| nüz bir felsele şübesi mahiye - mes) ramımı vermiştir. Bu ! (Sonu sayfa 5 sütun 7 de) Yeni erkânıharbiye rcisi ör- tesi-sene başına kadar harbiye ) Nazirlığanı da muhafaza etmi tir. Bundan dolayı Falkenhayn bütün iktidarı nefsinde topla- mıştı ve bunu iki sene muhafa za etmiştir. Bu mevki bir hay- li karışık bir mevkidi. Onun lefi, kat'i neticey partiyi mişti. Hati çikadan yürümek t le suya düşmüş, kat be ile ha *bbüsü bi bir dar- rbi sona erdirmek ü- midi kalmamıştı. Halbuki Al. manya bu harbi biran evvel bitirmek ümidi'> kabul etmiş ti. Muvaffakiyetsizlik -bütün dünya efkârımı Almanya aley- vordu. — Şimdi kar- ve kara kuvvetle- ri her an artan İngiliz impara- torluğu dikilmişti. Hindenburg — ile Ludendorf birçok z kazanmışlardı. Fakat bu Jerden sonra da koca ordular oldukları yerde mıhlanıp kalmışlardı. Toprak- hine çevir retleri muattal idi. Ona mu bil karşılarında öyle mua: kuvyetler birliği vardı ki vet ve nüfusları en aşağı misli, denizlere hâkimiyetleri sayesinde bütün dünya kay - naklarına sahip ve bu sayede hangi-noktayı — beğenirlerse o noktadan taarruza hazır bülü nuyorlardı. İki zıt kanaat venazariye Harbin-başhex kaideleri-kat- idir; fakat karşımıza çıkan ni vaziyetler karşısında bu İca- idelerin tatbikatında bazi gişiklikler zaruri — görülmeye başlamıştı. Mazinin tetkiki, ze gideceğimiz yol için örnek- ler vere den — de biçilmez biz - kıyın: Fakat mazideki örneklerin bu- günkü vekalye ne dercce uydu duğunu, husust hâdiselerle te tabuku derecesini tayin Gie mezsek o dâ işe yaramaz. Hafp devam ettiği müddet- çe harbin sevk ve - idaresinde a>ğerek Almanlar — taralında, DÜNYA HAR (YENİ SABAH)IİN BÜYÜK SİYASİ TEFRİKXKASI Balkan ve Çanakkale hezimetleri gerek — İngilizler tarafında - biribirine zt ve muhalif iki as keri kanaat müessir ve âmil idi. Bu birbirine z:t nazariye- leri en sade şekline sek şöyle hulâsa edebiliriz; Kuvvetliye mi hücum etme- li, yoksa zayıfa mi? 1916 yı - lında İngiltere için artık yal- niz Almanvaya hücum me ubahis olabilirdi. Balkanlar ar- tık kaybedilmisti. 1916 sene - nde gerek Türkiyede ve ge- rek Balkanlarda kat'i bir ne- ice elde edebilmek mühim bir ordu kadar oradaki deniz kuv vetlerinin — de fazlasına muhtaçtı Almanyaya gelince, © bilâ- kis, mer vazi: nden, de- l mükemmel teş- ederek bu iyeden ister birini, is- ötekini: tercih — edebilirdi. yının kilâtından istifade miryo) İş başında bulunanlar da ka - rarsızlık yüzünden kââ birine, ötekine temayli — ediyor- lardı. Küçük düşmanlara hücum Şunu da şüphe yok ki eğer düşmanlarınızdan en kuvvet- lisini yenm müktedirseniz ona um etmekte tereddüt eltmezsiniz Fakat en mühim harp sehnesinde, düşmanları nizdân — başlıcasını — yenmeğe imüktedir. ola; yahut bu yhtimal: uzak srerek, böyle bir hücumun - neticesi - vahim olabileceğini hesaplarsanız. 0- nun en zayıf müttefikini ortar /—Yazan:—NI | V. Çörçil | ——— 14 ——— dan kaldırmıktan — başka k iş kalma Bu takdirde siyasi, iktısadi, coğrafi âmil- leri gözönünde 1lulmak lâzim- dır. — Geçen harbin başından 80 - nuna kadar iki taraf da, büyük ordu kütleleri Wransız cephe- sinde hareketsiz kalınca kü - cük düşmanlara hücum etmek yolunu tuttular. İstenilen va Sita ile ve son süratle hücum.. Bu fikre gelecek — olduktan nra Almanyanın 1914 gene- si ağustosunda Fransaya -hü- cüm etmesine, hele - Belcikayi istilâaya - kalkmasına — hiç lü- züm yoktu; Bu harcketile Al- mahya yanlış bir yöla sapmiş- tır. En iyisi Fransayı istih - kâmlarına-karşı kalasını çarp makla meşgul edecek ve Ver- sayı ortadan kaldıracaktı Belki yapmış olsaydı İngil- tere ile harbe girmekten bil: kurtulurdu. — İngiltere, gecen harbe müdahale etse bile har- binen mühim kısmında girme- mis olacak ve Almanya serbest kalacaktı Fakat Almanya evvelâ en kuvvetli düşmanına hücum et- mek-üzere Belcika — üzerinden Fransaya galdırdı ve Marn he zimetine uğradı. Ondan sonra her gün daha ziyade kuvyet- lenen Britanya imparatorlu ğunu karşısında buldi Fakat harbin ikinci senesin de (1915) de Almanya ikinci ikkı ı! etti ve bu karar ona mü mu' ndırdi. Britan a ordularını, Frani zilerine karşı âciz bir halde bı- raktıktan sonra arkasına dön- bütün — müttefiklerini s karşı hücuma sev - ketti. Sonbaharda — Rusyadan geniş arazi işgal etti. Rusya- nin bütün istihkâm serilerini ve sevkulceyşi hatlarını, yol - larını ele geçirdi. Rus ordi nun büyük bir kısmı — dağıldı ve Rus hükümeti zâfa uğradı. Tek çare Çanakkalede Rusyaya karşı yardım bilmek ve Rusyanın t mükabil taarruza geçebil- mesini temin etmek için bir tek çare Çanakkale Boğazı idi. Boğazların açılması Rüsya “i- le müttefikleri arasındaki -mp- vasatayı temin edecek, Türki- yahnt hiç olmazsa Av- yeyi, Tupa Türkiyesini harpten me- nedecek ve helki de bültüş Bal kan devletlerini birleşmeye ic- bar edeçekti. Sırbistan tan, Yunanistan ve Ruman Avus! c Almanyaya kargı tek he vü de geli- receklerdi Böylece Rucya müessir bir yardım örecek, A itün Baulkan milleflerinin bip kütle Ayteturya kete rerek haliı tana oldukların lacakta. neles Bulga- Teşebbüs gene Almanya- t ŞA Fakat İngiliz amiralları ve Ö | lle | | raflarındaki rüyorlar, onun dışında harbin ini ve inkişaflarını bu za- Bu yalnış ile Rusyarın hi vaziyet Alm çük hükümetlere karşı taarruz siyasetinin muvaffakiyetle tat biki imkânını verdi. Falkenhayn, e Sır- bistana taarruz edebildiği gi- bu yoldan giderek Bulga- | tanı kendi davaları lehine gğ | hükâmetlerle Türkiye a- | zanmışlardı ve böylece mer- rasındaki muvasala temin i. Hele Çanakkalenin akıbeti letlerinin de- , Rusyanın da âkibetini ta- €| yin etti. Champagne — ve “Loos'daki Pransız - İngiliz taarruzunun akamete uğraması garpte Al- man cephesinin yıkılamıyaca - ğini gö: | Rin | mra . Türkiye ile Almanya a- gğ nda doğru bir yol teessüs edince bütün garl nyaya açılınış , dem 1915 (yani geçen harbin ikinci senesi) Al- | manya için bürük muvaffak yeHler-senes lm u. Falken- hayn haklı clarak Almanyanm 1914 sonundaki feci ve fırsatlardan de onun elinde idk idi isti 'Teşebbüs İlk darbey cek o idi ve 1916 manyanın heyecan v (Arkamı van) ). VREADT , VERR DUT R SYA RARIPEOR IA EARREE aa Hattâ| ' ©o kanunların ameli tatbikatıdır.|- | tanbula uzanacak ten İstanbula —— Şimdilk F —— Bi kadar! Tarihin en büyük ihaneti ransa şimdiye kadar bü-” tün tarihi imtidadınca ' mertliğin, cesur ve ahlâklı bir' millet olmanın en basşda gelen sembollerinden biri idi. Muhte- lif harplerde parlak muvaffaki yetler kazanmış, galip geldiği zaman düşmanına âlicenaplık göstermiş, mağlüp olduğu za- man yine erkekçe hareket et. mekten geri kalmamıştır. Fransanın karşısındaki , H albuki Fransa bus/in bü Yük bir tehlike karşısın da bulunmaktadır. Bu tehlike, ne memleketinin” yarısını işgal eden Alman, ne de içindeki bü- yük kini gimdilik Berlinden ge- len emirle söylemeyen İtalyan tehlikesidir. Bu tehlike, Fran- sanın tarihine ve an'anesine kar şi işlemek üzere olduğu büyük ihanettir. Fransa eğer bunu — yaparsa, İngiltereye kargı Almanya ila iş birliğine karar verecek olur- sa tarih huzurunda ebediyen en çirkin bir “hıyanet,, damgasilk damgalanacaktır. Almanlara gelince lmanlara gelince, onlar bu şekilde hareket. et mekte tamamile haklıdırlar: Bie hayat memat mücadelesine gi- rişmiş olduğu İngiltereyi yen- mek için her çareye has vura- bilir. Fakat şu nokta da bir ha- kikattir ki, hiç bir vatanperver Alman, ahlâk bakımından Fran sanın bu hattı hareketini tesvip edemez. Harpten sonra Alman- yada Alman müverrihleri tara- fından yazılacak tarih kitapları da Fransayı itham edecektir. Son ümit aamafih henüz her şey bitmiş değildir. Fran- sanın bu iş birliğini hangi had- | de kadar götüreceği malüm ol- mamıştır. Fransanın — başında mareşaj — Petain'in — bulunusu, Fransanın tarihini ve şerefini cifmiyecek bir harekette bulun! maktan mümkün mertebe te vakki edeceği ihtimaline bi inandırmaktadır. Bilhassa tu harpte İngiliz galebesi, Fran- sız galebesi demek — olduğuna göre MURAD SERTOĞLU İzmitte Yol ve şose inşaatı faaliyeli devam ediyer İzmit (Hust muhabirimi den) — iki yıl zarfında İz- eti hara- âlen de- mitte yol inşası faal retle devam etmiş ve etmekte bulunmuştur. İzmittn kaza merkezlerine gi- den şoseler esaslı bir şekilde yapılmış ve tamir edilmişti Mit - Sapanca, İzmit - Geyvı İzmit - Gölcük - Karamürsel, İzmit - Kandıra yolları yeni se- kilde yaptırılmıştır. Hendek - Adap oseleri de tanzim ve | aslah edilmiştir. Ankaradan İs- olan asfalt yol için de yakında faaliyete ge- leceği anlaşılmaktadır. İzmit- yeni bir şosenin başlanmış — bulunulu- etin n ücra nokta- inşasın; Vilâ | larına kadar şoselerin uzandığı görülmektedir. Bu arada Ada- zarı - Akyazı ve Karasu - A- zarı yolları yapılmaktâ ol- i Gebzeden Darı Tuzladan ist. yollar yapılmıştır. Bu yollar üzerinde menfezler Vilâyet, şehrimi çen, meşhur Demiryolunun Te- keli caddesi kısmını katranlı 0- larak yeni bir -yol inşa tarzı iendiğine göre Ankarada vardır. İkinci olarak İzmitte tatbik e- dilmektedir. Şehir yollarına vi yetin büyük yardımı dokun - müktadır. Bu arada yeni yapı- lan Halkevi binası önünden ge- olan yol da beton olarak kür. İzmit halkı ve sakinleri vail elinin bu TRaliyetinden Pek memnun - dür. Vilâyet yol ve köprülerinin taozim' ve ıslalı vilâyetin tica- ri hayktn'la' da- mühimn tahavs vüller, ve inkidallar göstermiş « tir, tarzı yalnı: çece yantrılac vilâye

Bu sayıdan diğer sayfalar: