İM cekten değerli hizmetler görmüş, i altında vazife yaparken t lide dört depo inşa olunacaktır. | : Bu depoların Ker biri üç milyon | * galon yağ veyahut benzin ihtiva © edecektir. Gerek bu depolar, ge- —i4— Mektupları | Bozkırda bir yolculuk.. GE Ankaradan ayrıldıktan iki bu- | çuk saat on dakika sonra tren bi- zi Kalecik istasyonuna bırakarak Çankırıya doğru (yoluna devam etti. İstasyondan kasabaya git - mek için ya dört kilometrelik bir yolu yürümek yahut orada yolcu bekliyen yaylı arabalardan birine binerek kasabaya gitmek lâzrm- geliyordu. Arkadaşımla bu me » seleyi düşündüğümüz bir sırada bir delikanlı (o yanmda durduğu çift atlı faytonu bize göstererek: — Efendim araba ister misi- niz? diye sordu. Fazla düşünme- dik. Genç köylünün © gösterdiği faytona yerleştik. Bu Jâçir iki atın sürükliyeceği çok harap bir faytondu. Fakat bu fayton me « ğerse Kalecik kazâsınn — biricik faytonu imiş.. . İstasyondan kasabaya (giden yol kısmen şosedir. Bu yol kasa- banın yanında değişir. > Kayma- kam Ragip Bey bu yolun kasaba dahilinde bulunan kısmını şimdi tanzim ettirmekle meşguldür. Bu münasebetle yola isabet eden ev- ler istimlâk edilmiş ve kismen de yıktırılmağa başlanmıştır. Kasaba kenarında arabadan inerek bu ye- ni yolun geçeceği sahadan ve yı - kılmakta olan evlerin arasından geçerek kasabanın öte başına doğ» ru yürüdük.. Bize rehberlik eden adam, orada bina yıkmakla meş- gul bulunan amelelerden birisine sordu: — Burasını kaça yıkiyorlar?. — 160 liraya... Ötede kerpiç yığınlarını gören arkadaşım ilâve etti: — Ne olacak, eski kerpiç eve 160 lira bile çok... Arkadaşımın bu cevabı * beni düşündürdü: — Anadolu yapısının (temeli kerpiçtir. Şehirlerdeki gibi nesil şimdi beton istiyor. Anadolunun imarı için kerpici kaldırıp yerine taş ve beton koymak lâzımdır. 104 köyü ve 38 bin nüfusu bu- lunan kazanın dön bin O nüfuslu tarihi merkezini geziyoruz. Çoğu kerpiçten evler büyük kalenin bu- lunduğu tepenin etrafına eski bir gülâha sarılan sarık gibi sarıl. mış sessiz (uyuyorlar. Koskoca kasaba sanki uykuda.. Sebebini kaymakam beye sorduğum © za- man; Kasaba (O balkımın bağlara gitmiş olduğunu söyledi. : Uzun zamandanberi bu kazada çalışan genç kaymakam Ragıp Beyi, ben çok eskiden, milli mücadelenin ilK senelerinden tanırım. O buh- ranlı devirlerde memlekete — ger- Şeyh Sait isyanında müşkül şerait verdiği | ren rekse Milford limanındaki tesisat için hususi bava teşkilâtı yapıla - caktır. R İngilterede bugün cephane ve | mühimmat imal eden fabrikalar | birer birer hususi bir komisyon ta | rafından tetkik edilmektedir. Bu | komisyon herhangi bir fabrikanm harpte tehlikeye maruz kalacağı- Da dair bir rapor verirse, o fab- rika derhal yer altına nakledil - mektedir. Bu suretle mühim sana- yi ve cephane fabrikaları yavaş yavaş yer yüzünden yer altına | nakledilmiş olacaktır. k Yazan: Kadri Kemal raporlardan şayanı kayıt faydalar temni olunduğunu biliyorum. Ra- gıp Bey anlatıyordu: — Köylerde yirmi, kasabada iki ilk mektebimiz vardır. Bunlar bile okumak istiyenlere kâfi gel» miyor. Şoselerimiz pek munta- zamdır. Kazanın . bağcılık ve meyveciliği çok zengindir. Başlı- ca hasılatımız, üzüm, ayva, ve şa- raptır. Geçen sene kasabada 50 bin kilo şarap yapıldı. Bu sene iki misli olacağını tahmin ediyo- ruz. Burada halk ta çok miktarda | şarap istihlâk ediyor. Kaymakamın bu izahatı sıra - sında ben de etrafta (müteaddit kümeler teşkil eden bağları ve bu bağların bulunduğu sahayı tetkik ediyorum; geniş bir sahada ü « züm bağları yetiştirmeğe çok el- verişli bir toprak ve sonra sayısız kol kuvveti.. Yanımızdakilerden bir memur bu hususta bize daha fazla izahat verdi: — Başlıca istihsalâtı şarap o - lan bu memlekette (o milyonlarca kilo şerap istihsal edilebilecektir. Yalnız kasabanın civar bağların da iki yüz bin kilodan fazla üzüm yetiştirilmiştir. Geçen sene Kı - rımlı Nemazof adında birisi bura- ya gelerek burada küçük bir şa » rap imalâthanesi açtı, köylüden ve civardan 2 — 2,5 kuruşa, hem ve civardan iki yüz paraya, hem de veresiye üzüm toplıyarak yap- tığı şaraplardan mühim bir para kazandı. Kasabada kendileriyle görüş“ tüğüm birkaç yerli tüccar Kalecik» te büyük bir şarap imalâthanesine lüzum olduğu kanaatini bana ver- diler.. Bize üzümcülük hakkında izahat verenlerden birisi de sözü- nü isbat için biraz üzüm getirdi. Bu üzümlerin içerisinde iri taneli oOtek Obir (o salkım bek ki bir kilo gelirdi: Tanele- rin cevizden biraz ufak bulunduk- ları görülüyordu. Burada bilhas- sa siyah üzüm yetişiyormuş. Her sene birkaç vagon üzüm (ve bir hayli şarap Ankara ve civar kaza- lara gönderiliyormuş. Ziraat Ve- kâleti şarapçılık mütehassısınm iki senedenberi (o birkaç kere bu mntakaya giderek şarapçılık ve pekmezcilik üzerinde e tetkikatta bulunduğunu söylediler. Küçük bir gayretin bu tarihi (o kasabayı yeniden canlandıracağı (o ve orta Anadoluda büyük şarap ve pek » mezcilik mahzenlerinin kurulaca* ğını bize gösterecektir . sanırım. Kendileriyle temas ettiğim. kasa balıların birçoklarının dilekleri bu noktada © birleşiyor. Bir de Kaleciklilerin bir dilekleri daha var. Değerli kaymakam bunu da tahakkuk ettitmeğe | çalışıyor; elektrik... Kaleye yakm bir sudan istifa- de edilmek şartile ve on dört bin ' lira sarfile bir elektirik stelâsyo- nu yapmak için keşif ve proje ha- zırlamışlar. o Fakat elde paraları olmadığı için teşebbüse girişemi- yorlar. Bundan başka bu tesisat- tan Belediyeye ayda enaz Yüz li- ra temin edebileceği hesaplan- mış. Niyetleri bu hususta iş ban kasının yardımını temin için İkti- sat Vekili Celâl Beye müracaat | etmektedir. Kasabada kaymakamların ika- metine mahsus güzel bir bine ya» pılmış.. Altı yataklı o bir reviri, f “Çılgın hayat,, ismi altnda bir film gösteriliyor. Bunda oyn yanlar, Mec Evans, Vilyem Hay- nes, Konrad Nagel, Artur Bayron, Klayf Edvards.. Fransızca sözlü olan bu film, bir Amerikan filmis dir. Bir Amerikan filmi ve Ameri - kanca tasarlanıp ortaya konul- muş bir mevzu!.. Nasılbir film, nasıl bir mevzu?.. Bir < denizci, sürat rekorunu kıracak bir motör makinesi icat ettiğine (kanidir. Tecrübelerinde kazalar atlatıyor. Nihayet muvaffak oluyor. Lâkin, bu neticeye varıncıya : kadar, kazalardan © biri esnasında çok zengin bir adamın kızı ile tanış * mak, onunla sevişmek, ayni za manda onun motör Yarışlarına meraklı babasının bu sahada gös- terdiği iptilâdan kendi plânmın tatbik ve tahakkuk sahasına ko » nulması yolunda istifade, sevgide ve bu teşebbüste bir — rakibiyle karşılaşma var. Daha neler yok?.. Bir tecrübede kızın « babasının yaralanması, diğer taraftan pa- Sana Tapıyorum?! “Melek,, sinemasınm bu hafta- ki filmi, “Sana tapıyorum,, isim- li..... Geza fon Bolvarinin rejisör- lüğünü yaptığ bu operet çeşnisin- deki filmde Magda Şnayder, Villi Forst, Maks Gülstorf, Teo Lingen, Frits Odemar, Olga Limburg rol almışlardır. . Film, Almanca $öz- lü ve şarkılı... “Bizi en iyi tanıyan insan, oda bizmetçimizdir!,, (Bir bestekâr, Napoleonun bu sözüne mim koyu- yor, Resmini görerek âşık olduğu kızı, yakından tanımak için uşak sıfatiyle kızın babasının yanına giriyor. Onu bu suretle iyice ta- nıyor, sonunda hakikat anlaşılır yor ve karşılıklı sevgi ile birleşi- yorlar, Tabii bu basit mevzuun bir filmde işe yaraması için, eğlendi- bu mevzuda ve bu tarzda bir çok | takibi ustalıklı olduğu icin, bu da hoş zaman geçirmeği temin edi- tarzında hoştur" toprak kap imelsthanesi var, Fa“ kat bunların pek az: bir şey ka- zandıklarını o söylediler. Bütün Vilyem rHaâynesie Mec Evans “Çılgın Hayat,, ta Çılgın Hayat ! Yavan, Can sıkıcı Bir Filmdir! “İpek;, sinemasında bu hafta | ranm tükenmesi üzerine bir nevi rici bir çok teferrüat var, Gerçi! Film çevrildi, ama senaryo ve tem- | sil derli toplu, sahnelerin birbirini | yor. Sonra şarkılar ve musiki de, | Haftanın Filmleri | 1 / 1) korsanlık, zorla para alma, kız kaçırma, bu suretle (yarışa giriş, rakiplerini geçiş mi yok, bu şekil- de yarışa iştirakin muteber sayı » lışı, polisçe peşlerinden koşulan, korsan sayılan kimselerin serbest kalışı ve alkışlanışı mı yok, kor- | sanlıkları takdirle takip eden kı - zın babasının, kızını yarışı kaza « nan korsanın kolları arasına atışı mı yok!.. Hepsi, hepsi ( var. Bir sürü gürültü, patırdı ve onlar er- miş muradına! Ya filmi seyredenler?.. Bu asri masal kabilinden mevzuda üstün bir temsil de bulamıyarak, yavan bir şeyle karşılaşmış olmanm can sıkıntismı'düyuyorlar: “Halbuki, Mec-Evansa, sanat kabiliyetini gösterebileceği, fikri ve ruhu doyu rucu mevzular seçilebilirdi, iyi bir senaryö, ahenkli bir temsille, sey- redenler, seyrettikleri film karşı sında can sıkmtısı yerine, ne de - rin zevk duyabilirlerdi! Bu, ar - tistler boş durmasın . diye, arada şöyle acele çevrilivermiş filmler den biridir! Aşıklar Oteli “Sumer,, sinemasının bu hatta gösterdiği film, Anni Ondranın bir filmidir. “Âşıklar oteli, fil minde, bu yıldızdan başka Mat- yaş Viyman, Peter Fos, Maks Gülstorf, Frits Odemar oynuyor - lar, Rejisör, Karl Lamaktır. Film, almanca sözlü ve şarkılıdır. Film, operet filmi olarak tanı - nan filmlerden biridir, Şarkı, mu - siki ve eğlence... oOAnni Ondra, mevzuda bir mirasa konuyor. Mi- ras, bir oteldir, Ayni yerde, ayni ismi taşıyan iki otel vardır. Biri büyük, biri küçük... Küçük otelin sahibi olan kız, yanlışlıkla büyük otele ayak basıyor. Hayal inkisa- rına uğruyor. Lâkin, küçük otel, ona uğur getiriyor. Oraya inen | zengin bir adamla sevişiyor ve ev- leniyorlar. Bir takım şaşırtıcı teferrüatiy- le, bu filin, yıldıza yaramazlıklar yapmak imkânını veriyor. Bu, 0- nun en hoş filmlerinden © biri ol- makla beraber, Anni Ondra, gene her zamanki gibi hoşa gidicidir. Ortalığı birbirine katarak, seyir- cileri peşi sıra sürüklemesini bili- mergup olan ve suyu soğuk tu- tan Kalecik testileri burada yapı İıyor... i “Kadın parmağı,, nin berbatlığı yanında Pankreas Güreşi Kadar Tatsız Film! “Elhamra,, sineması, bu hafta iki filmi birden programına aldı. Biri yeni, biri eski... o Böyle yap- makla çok iyi etmiş, Çünkü diğeri gibi fransızca sözlü olan yeni filmi, eski “Grand Otel,, in gölgesine sığını- yor. Seyreden, kendisini, yenisi- eskis'nin mükemmelliği ile avutuyor. Eğer eskiden gördüğü bir filmi, iyi de olsa, tekrar görmekten hoşlanmı- yan insanlardan döilse! Yalnız, kıymet noktasından bi- ribirine zıt olan iki filmin bir 2ra- da gösterilmesinin de, bir mahzu- ru var. Kıymetçe aşağı olan fil min bu vaziyetinin, yüksek ola « nim yanında daha bariz belli ol « ması!.. Hele bu iki film arasında - ki fark?... o Üstelik iki filmdede Valas Berri, büyük oroldedir. “Grand Otel,, de tipini benimse - miştir, “Kadın parmağı, nda i - se, bilâkis... O kadar yadırgayor ki! Nasıl yadırgamasın? Bir zaman» lar Emil Yanningse devamlı ola- rak temsil ettirilen ve nihayet her- İ kese görmekten bıkkınlık gelerek, hattâ artistin gözden düşmesinde tesiri olan bir tip!. Ona çok tem- sil ettirilen bu tipte, Valas Berri de sendeliyor!. Bir kadın seven ve bu kadma düşkünlükle sarsak, sursak olan, düşen bir adaml.. Kendisi, Almanyada bir biraha - nenin baş garsonudur. Ayni za - manda Cim Londosvari Pankreas güreşleri yapan bir pehlivan... Bu adam Almanya şampiyonu ve ni- hayet Amerikaya gelerek dünya şampiyonu oluyor, Güreş sahasın- da, bir takım gizli, kapaklı dalâ- vereler döndüğüne, tanışıklı dö - Züşler yaptırıldığına işaret edili - yor, ama senaryo o kadar karışık ki, bu cihet sarih olarak ortaya çıkmıyor, müphem kalıvor. Sev- diği kadının zaafını hazmeden pehlivanın karşısındaki kadın ti- pi de, evvelce “Arsen Lüpen,, fil- minde muvaffak olduğunu gördü- ğümüz Karen Merleyin bir türlü benimsiyerek © canlandıramadığı manasız bir kadın tipi!.. Kadının âşıkı tipi, daha menasız ve hâlâ sessiz film zamanmdaki gibi me- lodram jestleriyle oynıyan R'kar- do Kortez, en hafif tabirle sinire dokunuyor! i Valas Berri, güreşiyor, güreşi- yor, boyuna güreşiyor. Kadını sev miyen, fakat ona tahakküm eden, onun vasitasiyle kendisini istis - mar eden adamı boğan pehlivan, hapse giriyor.Mesele yok, cıkacak tir ve kendisinin sandığı (o halde, karısının âşıkından olduğunu öğ- rendiği çocuğunu kucaklıyacak- tır! Konuşmalara, ses cihetine va - rıncıya kadar çok kusurlu, çok a - cem'ce yapılan bu filmdeki peh - Tivan tipiyle diğer Alman tipleri, Almanları hayli kızdırmış o olsa gerek... oOnlar, Amerikalıların kendilerini o - gülünçleştirmesine karşı ateş püskürüyorlar, Alman tipi ortaya koyan her Amerikan filmine hücumları yerinde değil, ama bu filme ne kadar hücum et- seler, yerindedir. Netice itibariyle, muhtelif par- çalarında gösterdiği Pankreas gü- reşi kadar tatsız bir film!