5 Ağustos 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

5 Ağustos 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bu esnada, Nesrin, yatağına o - turmuş, derin bir rüyaya dalmış- He “Çocukluğundan bu zamana kadar olan hayatı gözlerinin ö - Dünde canlandırdı. Çocukluğu ne kaygumuz geçmişti. Sonra büyü - Müştü ve daha kendini tamamiyle ilmeğe vakit kalmadan karşısma i çıkmış, aklını, fikrini, gönlü- Mü ona vermişti. Celil?, Kalbini dolduran bu ismi tek - Tar etti. Eğer babası bu derece mahdut fikirli, inatçı, para ve şöh- Tet düşkünü olmasaydı, çocuklu - #undaki gibi kaygusuz yaşıyacak, Celile varp mesut olacaktı... Bu - ha mukabil başmı alrp bu evden lâzımdı. » Feyyazdan kaçıyordu. Bu a - dam onu korkutuyordu. © Saate baktı, ikiye çeyrek var- Ül. Kalktı, bütün azmini, iradesi- hi toplamıştı. Buna rağmen ha - 3in bir bakışla etrafa, arasmda büyüdüğü eşyalara baktı. « Sonra paltosunu omzuna attı, | başına bir baş örtüsü sardı, çrktr. Her yer sessizdi, etrafımda çıt Yoktu, © Nefesini tutarak, ayaklarınm u- Süna basarak merdivenleri indi. Antrede kalın sesler duydu. En aşağr katta, hizmetçilerle u- lar şakalaşıyorlardı. e Kapıyı , dışarıya fırladı. Bahçe kapısına yaklaşırken ge- döndü. Birinci katta bir pen Sere aydınlıktı. Bu aydmlık pen- Sere kalbini sızlattı. . Ne kadar müztarip ol» wu bilsen.. Ama ne yapa - | Yem, gitmem, kaçmam lâzrm.., | Kapıya yaklaştı. Açtı ve bir - enbire parmaklığa dayandı. Be- me bir ağrı girmişti, “— Sen bana kurdet ver Alla- him! Tam bu esnada Celil koştu. O- Mu tuttu, Kollarının arasma aldı. Bine, Nesrin.. Ne oluyorsun... Ken» a. €srin yavaş yavaş kendine gel Yanakları a sey değil ağa kapıdan inecekleri sahil rin ak değildi. Fakat yol Nes- im uzak geldi. Ağrıları faz Men, ordu. Bütün aazmine rağ» Kagir Celil olmasa, onu den ve kolundan tutmasaydı Yemiyecek, yere düşecekti. > hil kayalıklara inince yanla | dağ geldi: İ Yolcu siz misiniz?... hel ©7s5 çabuk olunuz. Za - kaldmız. İlik ii Yanaşmış olan büyük mir bindiler. Sahibi: bir ar daha yelmese N im, dedi, ab, Serinin halini görünce Gslilin yanma bözül - dik çırar, ama fena Seğitimdir. Hava da bs » Rözgür da iyi. Bir yelken yol alırız... m Yazan : Selâmi İzzet Çoy yıldızlı bir geceydi. Ka- yık, bir az evvel, Feyyazın bindi- ği kayığın gittiği istikamette yol almağa başladı. e İğrek Ormanlıktaki köşk Tuzlanın ev bitiminden sonra, orman başlangıçlarnda üç kişi bir ağacın altında kafa kafaya vermişlerdi. Bir az ötedeki küçük! meyhanede oturmamışlar, dışar - da içmeği tercih etmişlerdi. Bir az ötelerinde bir köy arabası bek- liyordu. Üç kişiden biri bulut gibi sar- hoştu. “Ayr,, ona gene kadeh uzattı: — İç be babacan!, “Tilki,, sordu: — Demek şimdi, ormanm ya - macından dolaşan yolu takip ede- — Evet, hayli yokuştur... Ama gidilecek yere kadar araba git - mez... Hep solu takip edeceğiz, sonra sağa sapıp duracağız... On- dan öteye araba yolu yoktur. “Ayı,, gene ısrar etti: — İç be yahu! “Tilki gene sordu: — Sonra?, — Sonras: bu, yirmi adım ileri- de köşk vardır. — Var ol.. Şerefinel.. Bir az ötede, paltosunun yaka - sını kulaklarma kadar indirmiş biri daha vardı. Onların arasına uzanmıştı. Bir az doğruldu ve “Tilki,, ye işaret etti. i — Bu kadar kâfi... Haydi. cakları zaman, küçük meyhane » ye doğru bir gölge yaklaştı, ka- pıyı vurdu: — Hüseyin ağa, bana bir yu - dum su... — Ebe Hanım buralarda ne i- şin var?. — Bizim Mehmedin karısı do- ğuruyor.. Kadıncağız da yapyal- NIZ, — Ayol Mehmet kadını bıra »- krp balığa mı gitti? — Hayır... Ama bir bey kayı» ğmı kiralamış... Çok para ver- miş, o da gitmiş.. Kapmın önünde konuşuyorlar - dı. Meyhaneci ebe kadma su ge- tirdi, kadın bir az ötedekileri gös terdi: — Bunlar da kim? — Bilmem. İstanbuldan geldi- ler. Ama arabacrda onları geri götürecek hal kalmadı. Nereye gideceklerini de bilmiyorum ya... Kadm gitti. Meyhaneci ile ko- nustuğu esnada, Feyyaz Tilkiye bir şeyler söylemişti. Kadm gi- dince Tilki meyhaneye geldi, mey haneciye beş lira verdi: — Biz gidiyoruz, dedi. — Evet ama, arabacınızda hal kalmadr.. — Ziyanı yok, arabayı ben kul- Tanırım. Meyhaneci paranın üstünü ver- mek istedi. Tilki almadı ve sor- du: — Bir az evvel gelen kadın kimdir? — Ebedir. — Doğuran kimmiş? — Balıkçı Mehmedin karışt... Kocası on dört yaşındaki oğluyla balığa gider... Bir çocuğa daha hiç ihtiyaçları yoktu. (Devamı re ". Ikinci Kurultay İkinci dil kurultayının toplan - ma günleri yaklaşıyor. Bundan iki yıl önce toplanan birincisinde büyük dil savaşının | ilk yürüyüşleri ne yolda olacak, o çizilmişti; bu ikincisinde ise bugüne değin alman yol, görü- len iş konuşulacak, dilin özleşti - rilmesini gerek sayanlar, orada kendi başlarmda ve bütün bir u- lum başmda bulunan Gazi'den ikinci adımı atmak için buyruk a- lacaklardır, Geçen kurultayda belki toplan- tılardan ayrılmken dudaklarında! kuşkulu bir sorgu çizgisi beliren- ler ve içlerinden “bu iş yürür mü?,, diyenler olmuştur.. “Ara -| dan geçen iki yıl, dil islerinde bilgileri çok derin ve ileri olmu - yanlara bile bu savın ne denli yü- rürbir say olduğunu anlatmağa yetmiştir. Birinci kurultayda öz dil, daha İ bir irimdi. Onun, günün birinde varolacağını okonuşmamıza Ve yazımıza gireceğini 'düşünüyor- duk. İkinci kurultay açılırken ise ufak tefek te olsa, içinde yaban- cı sözler olmıyan yazılar yazabi - liyor, düşüncelerimizi anlatabili - yoruz. Öz dil savaşmda alacağınız yol üzerinde her kurultay yeni bir bakana başlarıgıcmı gösteren bi- rer taş sayılabilir. Onun için yurttaşlar, ikinci ku- rultaydan sonra daha engin ve daha sıtmalı bir savaşmaya anrk- bulunmalrdarlar. (Bu sözler tarama dergisinden alın- mıştır.) Dar 330 doğumlular Eminönü Askerlik şubesinden: 330 doğumlu ve bunlarla muamele- ye tabi efradın ilk ve son yoklamaları 1 - Eyldl « 934 tarihinde başlıyarak 10 « Teşrinievvel » 934 tarihine kadar devam edecektir. Yerli ve yabaner' afradın ille yelle- maları tek tarihli günlerde öğleden evvel ve son yoklamaları çift tarihli el çal eli Mükelleflerin yeni harflerle yazıl - mış nüfus cüzdanlariyle ve ikişer a - det vesika fotoğraflariyle şubeye gel- meleri, Tecile tabi talebelerin mektepten getirecekleri vesikalarda hangi smıfta bulundukları ve terfi sınıf edip etme- diklerinin sarih olarak yazılmış olma- #1 ve bu yesikaları Askerlik meclisi - nin içtima günlerinde bizzat şubeye getirmeleri. hiyelerin son yoklama için askerlik meclisine gelecekleri aşağıda yazılmış- tır, Eminönü merkez nahiyesi: 2 4, 6 - Eylül » 934. Alemdar Nahiyesi : 8, 10, 12 - Ey- Jül - 934, Küçükpazar Nahiyesi: 16, 18, 20 - Eylül . 934. Beyazıt Nahiyesi: 22, 24, 26 - Ey-. Jül « 934, Kumkapı Nahiyesi: 30 Eylül 2, 3, 4 » Teşrinievvel - 934, Bilumum yoklama kaçaklar. 6, 8, 10 - Teşrinievvel » 934, İRAN Mehmet Ali Şah, oğlunun boyunu uzatması için bir muallim tutmuştu RON Mehmet Ali şah, Büyükadada oturmak istedi. Kâtibi hususisi Tevfik bey biri Con paşanın, biri ona bitişik iki ev buldu, Biri se J lâmlık diğeri harem olarak kul. randa bulunan oğlu Ahmet şah Kaçardan senede yüz bin lira alı- yordu. Bu para, onun İstanbulda- Istanbula gelen mahlu Mehmet Ali Şah ki masraflarma kâfi Mehmet Ali şah, bir müddet son- ra Arnavutköyünde şimdiki Fey- geliyordu. ziati lisesinin bul ğu (Feride Sultan saraymı hazinei hassadan kiraladı. Sarayda yüz oda, köşk- birinde on altı, birinde milk lee li Saim” Treni # pedal üzere ötüğ'altı oda vardı. Mehmet Ali şah, burada dokuz sene oturdu. Bol para. ile aklima geleni yapıyor, bütün günü- nü eğlence ile geçiriyordu. Şahın şahsi hususiyetlerini ya- kmdan bilen bir zat şunları söy - lüyor: “— Mehmet Ali şah frtraten hunhardı, Asabileştiği vakit, önü»! ne gelenin boğazından yakalar sıkardı. Bir gece Nedime ismin » deki hizmetçisi koridordan geçer- ken ayaklarmı bir parça hizli basmış, şahm kulaklarına kadar bu seş aksetmiş. Vay gecenin bu saatinde şahın istirahatini bozan? Şah; eline geçirdiği çatalla dı- şarı fırlıyor, bir gölge gibi uzak- laşmakta olan hizmetçi Nedime - nin üzerine atılıyor ve çatalı var kuvvetiyle yüzüne saplıyor. Hiz - metçi kız, kanlar içinde yere se » rilirken, şah, mağrur adımlarla o- dasma çekiliyor. Şahm hamamcısı olan Topal İsmail, bu gibi vaziyetlere en çok hedef olanı idi. Mehmet Ali şahın yıkanacağı su biraz soğuk veya fazla sıcak olursa İsmailin gırtlağndan ya- kalar, sıkar sıkar ve bir tarafa fır- latırdı. Zayıf, nahif bir adam olan İsmail bitkin bir halde yere #eri- lirdi. Şah, aradan birkaç saat £€© çince: — İsmail, gel bakalım... diye yanına çağırır elbise, ayakkabı ve ekseriya para verirdi. Hamam günü İşmailin dayak yemediği nadir görülürdü. Da- yaksız geçen günler uzarsa, İs - mailin sanki ensesi kaşınır: $ — VAKTT ISTANBULA GELEN Hükümdararı Yazan: Niyazi Ahmet “— Ah, şahım gazabı hümayun- lsrmi tahrik edebilsem, der!,, bir | ları Mahi de ge - İlbelicaktz. Mahimoi AH ek Tİ arı Mahmutla Ömer senede ge “lenleri: yaparlardı. Mahmudun on VEN EŞE “E AĞUSTOS 1534 m kaç kuruş koparmanın yolunu a» © rardı, , Mehmet Ali şah, İstanbulda delicesine para sarfederdi. Oğul. len yüz bin lirayı bitirmeğe me- mur edilmişler gibi akıllarma ge- kadar otomobili vardı. Son sene- lerde iki kardeş Yıldız sarayma kadar girmişler Ömer Farukla ş arkadaş olmuşlardı, Ömer Faruk haftanın ekseri o günlerini mahlü şahm sarayında oğulları ile geçi- rirdi, Faruk efendi daha ziyade | Mahmutla anlaşmıştı. OGeceleri | Beyoğlunda bir Rus barmada- danmışlardı. Kendilerine ayrılan A locada sabahlara kadar eğlenir, para sarfederlerdi, i Mehmet Ali şah, en cok sevdiği oğlu Mahmudun her yaptığına | göz yumardı. Onun için hatta bir muallim de tutmuş, kısa olan bo- | yunu uzatması için muallime ay « lik bağlamıştı. Muallim bey, haftanın muay « yen günlerinde saraya gelir, Mah- mut efendiyi soyar, muhtelif be « 2 den hareketleri yaptırır, her gün mezüre çekerdi. Tabit bütün bun- “ ların bir neticesi çıkmıyor, Mah- mut efendinin boyu kıl kadar kıs mıldamıyordu. Fakat .ne. çrkar, şahım ve sevgilbrağlunun gönlü “ hoş oluyordu yadnıasirimi Z Şahın kühüphanesi kitapla do- luydu. Türkiyede ne kadar kitap çıkarsa hepsini alırdı; Fakat bir tanesini açıp okumazdı. En çok merak ettiği ve bütün günlerini, gecelerini hasrettiği havai fişeği oyunu idi, Bu merakını bir şey ye- nemezdi, Havai fişek için ne ka - dar eser yazılmışsa kütüphanesin- de bulunurdu. Fakat bunların | hiçbirini okumaz, okutmaz, bildi. ğini yapar, yeni yeni tecrübelerle uğraşırdı. Yaptırdığı eğlenceler çök büyük olurdu. Bir defasmda fişekler o kadar alev çıkarmıştı, ki itfaiye geldi ve-eğlenceyi bas* tırdı. Mehmet Ali şah, bundan sonra bir daha böyle eğlence ter- tip etmedi. Çünkü kâtibi hususisi, Türkiyedeki vaziyetin nazik oldu- ğunu ihsas etmişti, Maamafih, f şah, gene bu eğlencelerle meşgul olmaktan geri durmuyor, ; fakat fişekleri ateşlemeden yalnız ter - tiplerini tanzim ediyordu. Uzun çalışmalar neticesinde hakikaten büyük bir eğlence tertip etti. Muh- telif direkler arasına gerilen tel. ler üzerinde ve direklerden direk- lere yirmi dakika bilâfasıla fişek- ler gidip gelecek surette bir tr*“ bat vücuda getirdi. Fakat bunu yakmak ve seyretmek için hükür metten müsaade âlmak lâzımdı. Şah: cal — Bunu ben şeyredemiyece- ğim. Bari yaptığım emekler boşa gitmesin. Ben Avrupaya gittikten sonra hükümetten müsade alıp yakımız.,, dedi. Sir Şah, Avrupaya gittikten sonra adeta vasiyeti yerine geçmiş, ar » zusu yerine gelmişti. > (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: