| | adar olduğundan daha zi - umumileştirmeletir. Alman- ; tiyatro artık bütün halk taba- Mr e ia Na, halkın yalnız muayyen kıs- a, alâkadar etmekle kalmama- İnsanların bütün muhayyele » bütün içtimai ve hem- İk bağlarmı ihata etmesini is-| in, endiye kadar heveskârların e mahdut teşebbüsler- Mig « Bu açık sahneler Şok tevsi edilmiştir. Bu Merlaği bazılarınm tiyatrocu» resmen tanınmıştır. a, meleri en eskisi Hei- in saray parkı idi. Mg, tra nazırı Göbbels bura- e, safına çok çalışmakta - Avni İn, Ra panda Frankfort şeh - denilen bin senelik da açık hava tem- sahne olmaktadır. Son Tarfmda Burada Şillerin ve Jan Dark piyesle- bin başlanmıştır. Bu den fazla Oyuncu iş- “mektedir, Kralların & MA e de iy, siminde eski kiyafet- üm > N dır. En mü- k Me re sahnele - enza, iyen haki- Mei aralar 7 Sn açık hava sah - nine bu suretle im- » Seyirciler, Oynanırken o- ZE # 7 ; Dİ Piyesi © kad atadır ki bu yil Sin Almanyanın bir Tarihi şehirlerde açık ada verilen temsiller MÜĞi gaye, tiyatroları şim- m kadar nüfuz etsin diyor- * .' Alman artistlerinden Ellen Datb, Jan | iz .İ A Ş Şiller'in Jan Dark piye- sinden bir sahne Dark rolünde,. çok şehirlerinden Heidelberge ve Frankfurta seyyahlar akın etmek- tedirler. Heidelbergteki açık sahne ©- yunları sahnenin üç temsil şeklini de pek mükemmel surette göster- mektedir. Bir kerre sarayın Band- haus salonunda” kapalı yerde oy- naniyor. Ondan #onra sarayın parkımda açık sahne tertibatı alr- Nihayet yeni tesis olunan! Thing meydanında oyunlara de -| vam ediliyor. nıyor. Bu Thing meydanlarında seyir- ciler de sahne ile beraber oyuna karışmış oluyorlar. Propaganda rezareti Almanya devleti tiyatro odası reisi olan meşhur Otto Laubinger'i bu oyun-| ların idaresine memür etmiştir. Heidelbergteki - oyunlar 15 tem -| muzdan 15 ağustosa kadar devam edecektir. Laubingerin sihhi ahvali müsa- ale ederse Göthenin meşhur Götz von Berlichingen piyesinin reji - sörlüğünü bizzat kendisi idare e- decektir. Bugün Almanyanın en maruf aktörleri, tiyatro direktörleri ve rejisörleri hep Heidelbergte top - lanmışlardır; Bu kış neler oynanacak? Istanbul Şehir Tiyatrosunun önümüzdeki kış mevsimine faaliyeti şimdiden tanzim ve ih- zar olunmaktadır, Sahne #an'at- kârlarımız bu kış iki ayrı heyet halinde çalışacaklardır. İki heyet de ayni idareye merbut buluna” taktır. Heyetin biri yalnız şarkılı ve çalgılı eserleri temsil edecek» tir, ötekisi klâsik eserleri oynıya- caktır. İki heyetin temsil edeceği eserlere ait program © bhazırlan- maktadır. Çalgılı eserler oyniya: cak heyetin temsil edeceği piyes- ler arasında bazı tanınmış ve ge çen sene Viyana ve Paris sahne: İşrinde beğenilip sevilmiş “Avru pa operetleriyle Cemal Reşit * Ek» rem Reşit Beylerin hazırladıkları bir telif öperet vardır. Ciddi eserler oynıyacak olan heyetin temsil edeceği ilk eserler, şunlardır: ait Rus edibi Dostoyevski'nin “Ci-| nayet ve ceza,, isimli eseri kıy- metli edibimiz Reşat Nuri Bey ta- rafmdan dilimize çevrilmiştir. İngiliz edibi Şekspirin Makbet isimli eseri Mehmet Şükrü Bey tarafından tercüme (olunmuştur. Alman edibi Gothe'nin Favst'u Seniha Bedri hanım tarafından türkçeye çevrilmiştir. Bunlardan başka Hüseyin Rahmi Beyin te-! lif bir komedisi'ile Halit Fabri Beyin telif manzum bir piyesi de| Wi ikame Kırımda edebiyat hareketleri | Kırım edebi teşekkülleri önü - müzdeki ağustosta Moskovada toplanacak olan Sovyetler muhar- rirleri kongresine hazırlanmakta - dırlar. Bugün Kırımda, ekserisi! Tatar olmak üzere kırk muharrir vardır. Tatarlar arasında okuyup yazmanın nöşrine yardım : eden lâtinleştirilmiş harflerin tatbikın- danberi Kırım — Cümhuriyetinde hükümet neşriyatı fevkalâde art- mıştır. Kırımdaki devlet neşriyat müdürlüğü 1933 senesinde 34£ kitap neşretmiştir. Tatar muharrirler arasmda Ce kar Gafarov, Cemzade, Ömer İp- çi, Dermancı, Tarakhan ve dah birçokları zikre şayandırlar. Hükümet, Tatar muharrirlerin eserleriyle birlikte Servantes, Hü- go, Zola, Cektondon, Tolstoy | Gorki, Lermontov gibi klâsik mu- harrirlerin eserlerini de tatarcay? tercüme ettirerek bastırmaktadır “Edebi cinayet,, atlı eser rusça basılmıştır. o Tataristan OoOcüm huriyetinin muhtelif şehir ve köy- lerinde muhtelif edebi mahfelle” ve'sdebi cemiyetler çalışmakta” dır, Bunlar arasında genç muhar- rirler vardır. Izmirde yeni bir müze İzmirde yeniden bir eski mi - mari müzesi (Oteşkil olunmuştur Melez caddesindeki metruk kilise müze binası olarak kabul edil - miştir. Belediye tarafından da bu bina yanındaki arsadan bir kıs» mı verilecek ve bu arsa müzenin bahçesi olacaktır. Musiki tarihi koyduğu Şehir tiyatrosunda Çalgı isimlerinin ortaya hakikat Çalgıların çok garip ve mace -! ralı mukadderatı vardır: Yayıl. | mak, umumileşmek ve adeta bey-' İ nelmilel olmak kabiliyetindedir - ler. Onların, bu sınır dinlemiyen| girginlikleri, musikilerin de bir diyardan öbürüne $ızıp yayılma J masına sebep olmuştur. Meselâ, piyanoyu düşünürsek, Avrupada, | Asyada, Amerikada, Avustural “| yada ve hatta Afrikada, ne kadar! az zamanda, ne kadar çok yayıla- bilmiş olduğunu görürüz. Hele kemanın şümulü — ucuz” luğu yüzünden olacak — piyano- dan da fazladır. Musikinin bu hulâl kabiliyeti, binlerce sene ev- vel de — Bittabi birbirlerile me-| deni temaslarda bulnabilen memle| İ ketler arasında — aynen cari idi. Geçen yaz tatilinde yazdiğım bir sıra makalelerde muhtelif Ural — Altay lehçelerinde aşırlardanberi | Sıbzgı, Sipsi, Sip gibi bunca şe - killer altında tanman maruf bir düdük ismi karşısına eski Yunan: canın Sipos kelimesini koymuş - tum. Erzurumun Zimbon kelime-| si ile eski İbranilerin Simponah | adlı çalgıların karşılaştırmaktan çekinmemiştim. Türkçenin Bur- gu veya Boru denilen ağız çalgı karşısında eski Yunancanın ENR EKE ACELE Bütün bu hareketlerin mübalâ -! ğalr veya imkânsız hiç bir tarafı yoktu. Çünkü hâlâ Macarların davula verdikleri Dop adının, Sü- merler nezdinde de ayni manaya | İ geldiği ve Def adının bugünkü manada olarak aynen İbranilerin | | — Sür (Değerli Şairimiz tiğini Ömer Bedrettin'in son kitabından Ömer Bedrettin YAYLA DUMANI isimli bir kitap içinde toplayıp meşret- okuyucuları mıza haber vermiştik; aşağıdaki güzel mukaddes kitabinda okunduğu birer tarihi hakikattir. O suretle ki, musikinin her asırda cari ol « muş olan bu gibi el ile tutulup gözle görülür hadiselerinden Türk göçleri gibi meşhur millet muha » ceretlerinin yol çevrelerini belirt- mek namına bile istifade edebi - liriz. Bu makalede ilk defa olarak ortaya alacağım yeni iki hakikat işte: “Kadim Mısırlıların aslen Asyalı oldukları ve Orta Asyadan geldikleri, kanaatini kıskançlık- la koruyan âlimler zümresinin iç» tihatlarını kuvvetlendirecek yeni delillerdendir. Bu iki hakikat şun- lardır: 1 — Nil medeniyetinin malüm en eski ve en iptidai çalgısı diye tanman ve adına milâttan 4.000 sene evelki hiyerogliflerde rast ge- linen kamıştan “Sebi,, neyi Orta Asyanın (Ural — Altayın) asır - dide “Sıp,, (Sıpzgı, Sepsi) ve nevilerinden başka bir şey değil « dir. 2 — Gene ayni uzak firavunlar ülkesinin “May,, adlı ince zurna - ları da, hâlâ Erzurum toprakları « mızın oyunlarma refakat eden “Mey,, adlı minimini bir nevi zür- madan -başku- birşey degilirs 1. İşte, kıdemi milâttan binlerce sene evveline kadar çıkan iki ta- ribi çalgı, ki hâlâ Türk sanatkâr - ları tarafından korunup çalınmak- tadırlar. Köse Mihal zade MAHMUT RAGIF “e Beyin son şiirletini .giir bu kitaptan alınmıştır. Bu manzumenin adı “Sır” dır.) Bir sir ki yalnız, yalnız gözlerimiz konuştu, Bir sır'ki yalnız yalnız sen ve ben biliyoruz; Bir sir ki ruhumuzun enginlerinde uçtu; Bir sır ki gece gibi, deniz gibi hudutsüz, Bir sır ki yalnız, yalnız sen ve ben biliyoruz. Bu sır kelimelere sözlere bürünmeden, Kalp çarpıntısı gibi içimizde yaşıyor. Korkarak, gizli gizli, kimseye görünmeden Derin gözlerimizde mânâ olup taşıyor, Kalp çarpıntımız gibi: içimizde yaşıyor. Gözlerde kalsm bü sır dudaklara düşmeden; Kalsın gönül böylece her an derdiyle taşkın. Aşk çürük meyva gibi kucaklara düşmeden Kalsın gönül böylece her an derdiyle taşkın., Belki bu çoban aşkı en ilâhici aşkın! ma mem ZE