e 6— VAKIT v Madam Mersedes bunları söy- — ledikten sonra Niseforu alarak çık tr. Vapurda bu kadını adamakıllı görmemiştim. Şimdi bana korkunç bir tesir yaptı. Bazı kadınlar hakkında, “cami yıkılmış isede (mihrap yerinde, derler, Mersedesin yüzünde vakti- le güzelliğini gösteren hiç bir ize raslanamazdı. . - Bu kadın bir harabeyi andırı- yordu. Türlü türlü © pudralarm. boyalarm ve sairenin güzelleştire- mediği bir harabe.. Zavallı Nise- for! Şu zavallı zenciye acımalı... Maamafih bu hal zencilerin beyaz kadınları ve hiç olmazsa, bunlar» dan bazılarını beyazların göziyle görmediklerini ispat eder. Bu ka- dmı her saat, her dakika görmek mecburiyeti beni iğrendiriyor ve tüylerimi ürpertiyordu. Fakat aç- — İrk insanı kahraman ediyor. XXW Madam Mersedes tekrar görün- dü. Bu defa insanı boğan bir lâ- vanta kokusu © saçıyordu. Nise- for yannda değildi. — Geliniz, dedi, ha... neydi? — Fregoryo.. N Cadaloz by."“Fregoyo,, adını i- şitir işitmez gözlerini süzdü ve içi- ni çekti. Eski bir hatıranın yadi al- tında kaldığı aşikâr idi. Şüpheyel düşmüştüm, kadın bana da tutula- yım demesin? Bunun için kaçacak yer araştırmağa başladım. Fakat © Mersedes: © — — Beni takip ediniz, Fregoryo! © dedi. ” © Üst kata çıktık. Burası koridor gibi bir yerdi ve kapılarında nu- maralar vardı, Mersedes bunlar- dan birini açarak: » — Giriniz, dedi, şimdilik bura- da oturacaksınız. Odaya girince kâğıt, kalem, def © ter vesaire gibi kırtasiye levazımı © çıkardı. Bunları pencere yanın - daki masaya yerleştirdikten son- ra: — Oturunuz ve yazmız, dedi. Bana uzun bir mektup yazdırdı. Bu mektupta sık sık kırat, siyah © Cinci, yakut gibi isimler geçiyordu. © Az sonra bu isimlerle zavallı İsminiz ve © talihsiz genç kızlardan bahsedildi- “ğini anladım, Mersedes (o bunları, © muzik hallerde iş bulacağım diye — getirtiyor ve bir defa (pençesine © geçirince ticaretlerin en menfuru 3 ile meşgul olan kadın tacirlerine satıyordu. Bunları bir müddet kendi evinde tutuyor, evsaf ve ka- — biliyetlerini tespit ediyor, oondan sonra da fiatlerini tayin edip satı- — yordu. N Mektup bittikten sonra Madam bunu tekrar okudu ve memnuniyet gösterdi. Bazı imlâ yanlışları yap- - muş olduğum muhakkaktı. Fakat © Madam Mersedes bunları farkede- © cek kadar malâmatlı değildi. Za - © ten az zaman geçtikten sonra hiç okuyup yazmak bilmediğini de öğ- vendim. kv © Benden sorma muhasebe işleri- - ni tetkike başladık. Bu tetkikat Kl. .. 00 ann | 25 TEMMUZ 1934 Meraklı bir sergüzeşt romanı Edgar Pip'in son maceraları Yazn : Arnold Galopen | “Madam Mersedes'in kadın ticareti yaptığı anlaşılıyordu! ,, —34— i ret,, sayesinde büyük kârlar elde ettiğini gösteriyordu. — Bütün bu hesapları yeniden tetkik etmeniz lâzımdır. eo Çünkü bunları yapan aceminin o biridir. Kimbilir ne kadar yanlışlarolma- İk... İşte azizim Fregoryo, işiniz bundan ibarettir. Eğer sizden memnun kalırsam bazı “eğlence- ler,, yapmanıza da müsaade ede- rim. Bu son sözleri söyledikten sonra mânalı mânalı gülümsedi ve omu- zuma vurdu: — Siz işinize devam ediniz, ben ara sıra gelir ve sizi görürüm. Nereye düştüğümü anlıyorsunuz ya? Burası “beyaz kadın ticareti, , denilen menfur işle uğraşan'“mü- esseseler,, den biriydi.. Bu kadar büyük bir sukut © ve talihsizliği beklemiyordum... Ah! ne kadar talihsiz mişim.. Her şe- yi bırakıp kaçmak istiyordum. Fakat nereye gider ve ne yapar - dım? Baron Stanley Fregoryo es- ki Edgar Pip olmadığına ne kadar müteessir idi? Akşamın yedisine doğrü Merse- des tekrar geldi ve yevmiye defte- rini gözden geçirdi: — Bak, bak, geçen aydan 3 bin dolar eksik kâr etmişim. 'Tuhai şey? Bunun sonu ne olacak Biraz düşündükten sonra: — Hat... Evet, hatırladım. dedi. M. Askonyo ve San Diego konso- losu seyahattedirler, fakat bu ay içinde dönerler. Bunlar benim iyi müşterilerimdir... Pek âlâ! Geli- niz yemeğe.. Yemek masasına oturunca Mer- sedes hizmetçi kızı çağırdı: — Git, dedi, şu kızlara söyle de yemeğe gelsinler. Bundan sonra, leyli mekteplerde| yemekhaneye giren kız talebe us- luluğu ile birbiri ardınca on genç kız geldi v eyerlerine oturdular. Mersedes beni takdim etti: — Muhasebe müdürüm M, Fre- goryo! Kızları başımla selâmladım. Ba zıları bana gülümsiyorlardı. e Bir iki masum genç ve acemiden baş- ka hepsi susuyor ve önlerine bakı- yorlardı. Bunların şiddetli o bir korkutmaya tabi bulundukları his- sediliyordu. Bunlardan biri bilhassa dikkat nazarımı çekiyordu. Bu sarışındı ve Edit'e benziyordu. Büyük yeşil gözleri vardı. Ara sıra Mersedes a kim ? A” baştarafı güncü sayıfada yan esrarengiz suçlu,, dan bahis ! var. O, kimdir? Etem İzzet Bey, buna karşı şöy» le söyledi: — Reis Beyefendi, cevap ver- meden evel öğrenmek istiyorum. Böyle sualler ileri sürmekten mak- satları nedir? Yani Muhittin Be- yin istihdaf edilip edilmediğini mi anlamak istiyorlar? Mahkeme reisi, şöyle dedi: — Elbette öyle olacak. Ken- dileri, davacı olan vali beyin ve- killeri değil mi ya! — Öyle ise, toptan cevap ve reyim. Neşriyatımızda Muhittin Beyin ismi geçmemiştir. Dolayı- siyle, o kastedilmemiştir! — Herkesin ağzında “Staviski rezaleti,, ismini alan Esnaf banka- sı meselesi mesullerinin çoğaldığı yazılarak, yolsuz emirler vermek yolu ile manevi mesuliyeti üzerles rine alan esrarengiz suçlulara da- ir de uzun uzadıya bir yazı yazıl- mış, bu esrarengiz suçlular arasın- da müekkilim var müdür, yok mu- dur? Lütfen bunu da izah etsin- ler! — Esrarengiz suçluların kim ol- duğunu biz de arıyoruz, adliye de, hükümet de arıyor. / İşin içyüzü, yapılan tahkikatla meydana çı- kacak. Bizim neşriyatımız da bir araştırmadır. Bu arada Muhittin Bey istihdaf edilmemiştir. Eğer, suçlunun kim olduğunu bilseydik, elimizde buna dair ve- sika olsaydı, ismi (cesaretle yaz- maktan çekinmezdik. İsim yok- tur, Muhittin Beyden bahsedil- tedildiği katiyen mevzüü bahsola- maz. İşte, tavzihan tekrar edi- yorum! Kenan Ömer Bey, bundan son- ra müekkilinin tabi olduğu dahili- ye vekâletinden, bu husustaki tah- kikat raporunun suretinin, hiç de ğilse müfettişlik fezlekesinin mür| ekkiline ait kımmınm getirtilmesi isteğinde bulundu. Bu suretle, Muhittin Beyin bu işten dolayı hiç bir mesuliyeti görülmediğinin an- laşılacağını ilâve etti. Mahkeme, bu isteğe göre isti- lâmda bulunulmasına hacet gör- medi, davacı vekilinin, yazı ile tesbit edeceğini söylediği şeyleri hazırlaması ve mahkemeye verme- si için, muhakemeyi önümüzdeki cumartesi günü saat on dörde br raktı, Odesadan getirilen eşya meselesi Odesadan Çiçerin resmiyle şeh- rimize gelen Rauf Hayri Beyin ilk açılan eşyalarında gümrük res- mi verilmiyen bazı eşyalar bulun- muş ve diğer eşyalar da açılmıştı. buna bakıyor ve bu bakışlarda mer| Bu sandıkların içerisinde de birçok hamet izi bile sezilmiyordu. Ya- vaş yavaş ortalık şenlenmeğe © ve gülüşmeler işitilmiye başladı. Yal- nız o sarişın susuyor, — hiç bir şey, söylemiyordu. Mersedes hırçın bir sesle: — Bana baksanız a, Gladis, ne vakte kadar bu somurtkanlıkta devam edeceksiniz? Böyle somurt- kanlıklardan hoşlanmadığımı pek âlâ bilirsiniz. Bütün müşteriler siz den şikâyet ediyorlar. A... İstedi- ğiniz kadar inat ediniz, ben sizin gibi inatçıları çok gördüm ve sizi de yola getireceğime emin olabi- lirsiniz. e EŞ e a lüks salon eşyası, palto için di - kilmiş üç kürk ve müteaddit kiy- metli tablo ve çerçeve bulunmuş» tur, Rauf Hayri Bey, bu eşyaların iki muhacir ile kavas Mehmet E- fendiye ait olduğunu söylemiştir. Halbuki kavas Mehmet Efendi ile iki muhacir, bu eşyalarım kendile- rine çıkarılmasını Rauf Beyin söylediğini bildirmişlerdir. Bu işle yakından alâkadar olan ve takip eden gümrük baş müdü.| hangi renge boyayacaksı? rü Seyfi Bey bir muharririmize, vaziyetin henüz tavazzuh etme - diğini, her şeyin bu akşama kadar PPP 0 AŞ A a | Esrarengiz suçlu | Şehirde tetkikler: En moda çocuk oyuncağı: Kaynana zırıltısı, mukavva canbaz, davul, dümbelek artık rağbet yok. Bilmem siz de dikkat e ettiniz mi: Yerli mallar sergisinin, bir ta- rafında omütevazı bir oyuncak meşheri vardır. Kimi teneke, ki wi ağaçtan, kimi bezden yapılmış renk renk boyanmış bu bir sürü o yuncağın hepsi de mutlak surette yerli malıdır. Ve Bayazıt taraf- larında küçük fakat en eski bir o yuncak atelyesinin o mahsulüdür. Bedros Karahan ismini taşıyan a - telye sahibi, bu en eski ve meha- retli çocuk oyuncakçısını Dün! konuştum. Davul, dümbelek, kaynana sl rılası, mukavva canbaz şişirme| düdük yapan oyuncakçıları artık! tarihe karışmak üzere... Bedros efendi diyor: — Medeniyet ilerliyor. Zama- ne çocuklarını, artık Eyüp oyun - cakçılarının basit işleri tatmin e demiyor. Yerli oyuncaklarımızı! modernize (etmek mecburiyeti, vardir. Ben böyle çalışıyorum. Eski kaynana zırıltısını, davulu, dümebeleği, arıyan, isityen Ç0- cuğu zor (bulursunuz. Hepsinin gözü otomobilde.. Diyebilirim ki en çok, otomobil üzerine işliyo - ruz. Her gün yeni bir r Yerde 5 Jan aileler, çocuklarına (oyuncak almak lüzumunu duyunca otomo - bil alıyorlar. Bir iki sene önce, bunlar da Avrupadan gelirdi. Yük. sek fiatlarla satılırdı. Kontenjan, minimini otomobillerin yüksek fi- atlarını büsbütün arttırdı, Oyun - cak mağazaları artık bunları ge tirtmiyorlar. Bu iş, bugün tama - miyle yerli oyuncakçılara kaldı. Bedros Karahan efendi ente- ressan bir adamdır. Gençliğinde eczacıymış, sonra, bu (işe merak etmiş. — Oyuncakçılık (o göründüğü kadar kolay iş değildir. Bizim müş terilerimiz beşle on yaş Ürasındaki çocuklardır. Onlara oyuncak be- ğendirebilmenin güçlüğünü tasav- vur edemezsiniz. Bir gün altı ye- di yaşlarında bir küçük, babasiy- le atelyeye geldi. Ne zeki, ne şey». tan çekici şeydi!.. Benimle o ko - nuştu! — Otomobil istiyom. Dedi. | — Yapalım. Dedim. O, istediği tarif etti: — İki tarafta kapısı olacak. — Pek âli... — Kornası olacak.. — Hay hay. — Önüne fener takacaksın... — Olur. — Bayrak yeri de isterim... otomobili — Ona da peki... Düşüncü, sonra: — Amca benim otomobilimi Diye sordu: — Sen nasıl istersen, çocuğum... — Sarı lâcivert isterim ben... otomobil Ke | .den hoslaadığını, hangi Hielü : | mutlak bir “ikram,, ister. Ve. i Otomobil ! gibi oyuncaklara R ni — Öyle yapalım... Babasiyle fiat üzerinde anlaş” tık. İşe (o başladım. Birkaç güfü içinde hazırlandı. Bir de baktım o gün bizim şeytan (çekici küçük kan ter içinde geldi: — Efendi amca... — Hayrola? — Benim otomobili ne reng€ boyadın? — Sarı lâcivert demedin miy*fki di? — Şey,. Dedim ama.. Maçta yenildi ,efendi amca... (Ben artık) Galatasaraylı oldum.. Otomobili min sarı kırmızı olmasını istiyo" NN rum. Karşımda boynunu büküşüne yalvarışına dayanamadım; dedi” ğini yaptım. Oyuncakçılık güç iştir. Bundağ, her sanatta bilgi ister. Oyuncak" çı; iyi resim yapmağı bilen © bif ressam; iyi boya terkibini becer bilecek bir kimyaker; iyi bir tene“) keci; iyi bir demirci; iyi bir ma rangozdur. Bundan başka, oyun *# çakçı, bir ruhiyatçı olmağa da met burdur. Çocuğun hangi renkleri yuncağı sevebileceğini-keslirel melidir. Ben öyle hale geldim ki atelyeme giren küçüğün ne çe oyuncağa sevgisi olabileceğini mencecik anlıyabiliyorum. Bedros Karahan efendiye so! dum: , — Oyuncakçılık da her a gibi buhrandan zarar gördü mü? — Elbette, diye cevap verdi oyuncak satışı eskisine göre Y yarıya eksiktir bugün. Az ka78 nıyoruz. Zarar bile ediyoruz. B zan, atelyeye gelen küçük, beğe” diği oyuncağı almadan gitmek # temiyor. Ne yazık ki babasının parası çıkışmıyor, tek küçük m. zun olmasın diye, oyuncağı fiatma veriyor, : çıkıyorum içinden.. . Bedros efendi: müşteriden şikyetçi: — Bizim müşteri oOher fı kaldırmağa da uğraşır: — Hele bu sefer yap ikram.? lecek sefer telâfi edeceğiz e Bir müşterim vardır, her da ikram ister ve her seferind' “Gelecek defa telâfi der, Bu'müşteriye ikramsız yaplığım bir günü henüz 8' dim... im a8 —— aaa Matbaam den yani mecmyalaf$ mıza gelen y. z si Holivut Holivut'un 25 Temmuz müsht** sek resimler ve an. oon lem BARİ ri ile intişar etmiştir. Tavzih Dünkü sayımızda altıncı rai” çıkan Arnavutluğa dair makale in rapta intişar eden Novosti ga7“” eğin edeni