N — $ — VAKIT 25 TEMMUZ 1934 mm ISTANBULA GELEN Vakıt'ın Edebi Tefrikası: 59 EZ a a LAN a LET Baba-Oğul Nakleden: Selâmi izzet t Ve ciğerlerinden bir nefes çık-| — İhsan, İhsan, seni bir daha Öbemiyecek olan babanı sev! © | , Odada bulunanlardan bir iki- sinin gözleri yaşardı. Bu esnada Hilmi Müşfik bir o- tomobile atladı, cinayet mahke - Mesinin reisine gitti. Kapıları a- Sanların hayretlerine aldırış et- medi, Bu adam da kimdi?. Bu saatte Ne istiyordu?. Reis bey uykuday- dı Gece yarısı yatağından kalkıp kimseyi kabul edemezdi. Fakat bu gece, müstesna bir ge- “eydi. Meydanda sehpa (kurul Muştu, Bir adam, masum bir a - dam asılacaktı. İspatı (o burada, Yanmdaydı.. Hilmi Müşfik mek- tubu, gösteriyordu. Bu mektubu Teine göstermek istediğini söylü- Yordu. — Uyandırınız, uyandırınız. , Hizmetçi tereddüt ediyor. Re - “ gelenin kim olduğunu soruyor.. — Doktor Hilmi Müşfik bey teldi, biraz sonra asılacak olan 4damın masumiyetini ispat ede sek deyiniz... Sabaha karşı, bir mahkümun Masumiyetini ispat etmek görül! “İ wüş şey değildi. Hizmetçi bile o-! © Muz şilkti. Maamafih madem ki bir adamin hayatı mevzuubahis- | ti. Hilmi Müşfik tehdit ediyordu: — Eğer beni reisin yanına sok- İhazsan, ceza mahkemesine ser üdersin. “Yarım 'saat sonra reis Hilmiyi etti. Gece yarısı gelen bu adama hayretle bakıyordu. Hilmi Müşfik. meseleyi anlattı, mektu - bu gösterdi. .— Kaya Hasan masumdur. İhtihar ediyor. Canını sattı. Bu zlığın önüne geçiniz >— Ya katil kim?. Hilmi Müşfik, Ali Nakinin no- tere yazdığı kâğıdı gösterdi. Bu Para yok yere verilmezdi ya?.. Reis bu tanıdığı ismi tekrarlı Yordu; — Ali Naki.. Buna imkân var mıydı?. Bu Manrlır şey değildi. — Tetkik edersiniz, tahkik e #siniz, anlarsınız. Fakat her *yden evvel, hükmün infazın; edelim, Reis zile bastı ve sordu: — Zeki beyi çağırınız. >— Zeki bey yok efendim. z > Öyleyse emri bizzat ben Azarım, Uşağa söyleyin gitsin. m vardı, O esnada Kaya Hazan ölüme çok yaklaşmıştı. Vakit saat geli- yordu. Allah vere de o adam bir şey söylemeseydi. Ona bu kararı, bu müthiş kara- rı verdiren Muallâ idi. Eğer karr- sı şüphelenmemiş olsaydı, maz- nunla mahkemenin arasına gir“ miyecekti... O zaman da korka cak bir şey olmıyacaktı. — Neyse, fazla müteessif ol-! mıyayım, eğer Muallâ ağzını aç- saydı, mahvolurdum. Birkaç gündenberi, o Muallâyı kendine celbetmeye uğraşlığın düşündü. Fakat karısı, bir türlü yumuşamıyordu.. Odasına kapar nıyor, bir yere gitmiyor, kimsey le görüşmüyordu. Birkaç kere: “Eyi manastıra çevirdin?, de- mişti, “Muallâ tasdik etmişti: “— Evet.,, Bir gün evvel Muallâ: “.- Kalbim yaralanmadı, öl dü, dedi.,, Ali Nakinin dilinin ucuna bir küfür geldi, fakat dilini tuttu, ar- kasını dönüp çıktı. Şimdi düşünüyordu: “Bu aşk uğruna yok yere ken- dimi üzmekte mana varmı ya?., Barlardan birine yeni bir Vi- yanalı kız gelmişti, Onu herkes methediyordu.. , Bunları düşünürken, birdenbi - re titredi: | Saat altı olmuştu. Hapishanenin kapısı ; açılmış, beyaz gömlekli mahküm çıkıyor- du.. Yürüyordu.. : Yaklaşıyordu.. İskemleye çıkıyordu. Boynuna ipi geçiriyorlardı.. Boşlukta sal- landı.. Oldu bitti! (Devamı var) | öLüM | Merhum kaymakam Giritli İsmail Hakkı Beyin refikası ve muharriirle - rimizden Osman Cemal Beyin kayın valdesiFatma Zehra Hanım kısa bir hastalıktan sonra yetmiş yaşında ol - duğu halde evvelki gün vefat etmiş - tir. İyilik yapmayı çok seven merhu- meye T n rahmetini dileriz. Çanakkalede şehit- ... .* ge liği ziyaret için.. Şehtlikleri imar cemiyetinden: Şehitliği ziyarst için Çanakkaleye mürettep seyahate tahsis olunan Gül cemal vapuru 26 - Temmuz - 934 Per- şembe günü sant 18 de Galata rıhtı - mından kalkacak ve Cumartesi saba- nın başına oturdu. Müd-| hı avdet edecektir. açitmumliğe, hapishane mü - yy üne birer mektup yazdı. ğına verdi: ç Çabuk götür! dedi. Sonra Hilmi Müşfiğe döndü: ii Bu mektupları alıkoyaca- sale Naki beyi biraz sonra Xi eceğim. Yatacak değilim. Hil görüşürüz Hilmi bey. ilg, ei Müşfik teşekkür etti, a Saat dört buçuktu. ime vere de (mektuplar İste be diye düşünüyurdu.. hay * bu esnada, Ali Naki, hapis- he <ivarından- uzaklaşmış “vi Y, nmüştü, yatmıştı. Tm ama uyumuyordu, U. i imkân yoktu.. Geçirdi. diy, <canları birer birer tahlil Evi Bir kâbus Seçirmişti. la Arımda halkın uğultusu ii Bu seyahat ve ihtifale iştirak ede- DİLİMİZLE: Istanbul Yanarken.. Sıcaktan kötülük gelmez, ne gelirse soğuktan gelir! Eski kar kuyularmı bilirsiniz değil mi? Gene böyle çok sıcak yazlardan birinde açık gözün biri İstanbul kırlarındaki kar kuyula - rından birine dadanır; buradan okkalarla kar çalıp götürür, don- durmacılara, suculara ucuzca sat mağa başlar, Aradan hir kaç gün geçince kuyu ısları işi çakarlar ve! yarın, derler, şu ağaçların sltma gizlenip hırsızı yakalıyalım, şıma iyice bir zılgıt verelim! Ertesi gün gene kuyunun çevre- si ıp ıssizken beriki açık göz ora- ya damlar, karın başına yanaşır, yanaşmasiyle birlikte ötekiler de bu kap kaç oğlunun üstüne çulla- nırlar; herifi yakalaymca kuyu - nun içinde, önceden açmış olduk- lar: derin çukura daldırırlar, gırt- lağına değin kara gömerler; son - ra da çevresini karla tıka basa si- kıştırıp yalnız başı dışarda olarak öyle bırakır, savuşurlar. Bir az sonra herife bir üşüme, bir çivi kesmedir yapışır; kurtul- mak için sağa sola debelenmek İsterse de çevresi srm sıkı tikalı olduğundan elini bile krmıldata - maz. Aradan bir az daha geçin- ce belinden aşağısında yeğinik donma duyguları baş gösterir. İşte bu aralık, sırtında yüklü çuvalı, vedeğinde öküzü ile yaşlı bir a - şısındaki ağaçların gölgesine ge- lir, emtmdaki çuvalı oraya atıp: Ooof1.: Der. Bunaldım, yan- dım, bittim. Bü ne sıcak ey Tan- rrm!, “Ölmeden tamu ya girmek diye buna derler işte!. Gırtlağına değin karın içinde, soğuktan otuz iki dişi trampet ça- lan beriki, bunu duyunca: -- Babalık, der, duruşuna övü- neceğine ne dırlanıp duruyorsun? Sicaktan adama kötülük gelmez, ne gelirse soğuktan gelir. . Osman Cemal Bugünkü dilde karşılıkları" Isları — Sahipleri, Çevre — Etraf Değin — Kadar. Yeğinik — Hatit, Tamu — Cehennem, Duruşuna övüneceğine — Haline şükredeceğine, cek zevatin vaktinde vapurda hazır bulunmaları rica olunur, Bilet almak için Sirkecide Nemlizade hanına ve hareket günü vapurda bulundurula - cak memura müracaat edilmesi, Türk edebiyatının en güzel eserlerinden bir Ayaşlı Ve Kiracıları Büyük R OMAN Yazan: M.Ş, Kitap halinde çıktı, fiatı elli kuruş, satış yeri VAKIT yurdu Bu eseri mutlaka okuyunuz! ! dam yolun üst başmdan sökün ©- der; sıcaktan kan ter içinde,-oh- lâya puflaya kar kuyusunun kar - İ İRAN Yi Hediye olarak “iki Zenci is Bu arzusunun yerine getirileceğini anlıyan Muzaffereddin Şah sevinmişti me gili Hariciye nazırı Tevfik Paşa,| Şahın vagonuna giderek veda et- ti. Bu vagonda Şahın yanında sadrâzam Eminüssaltana ile İran büyük elçisi Alâilmü'k Mirza Mahmut Han, teşrifat veziri “e reddin ile Mirza Ali Han bulun- maktaydı. Tren saat on birde ha-| reket etti. Şahı Edirneye kadar, teşyi eden heyet te trende yer al! miştı. ... Muzaffereddin şahın saraya ilk girdiği dakikada nazarı dikkatini celbeden siyahiler olmuştu. Ha - remağalarının etrafta dolaşma- ları, onların boyunlarını bükerek yol göstermelerine hayran olmuş- tu. Derhal: — Sultandan hediye olarak iki zenci isterim.. demişti. Abdülhamit şahm bu arzusunu yerine getirmeyi vadettiği halde nedense unutmuştu. Muzaffered- din şah, her an bu hediyeleri dü- şünüyordu. Fakat bir defa söyle - miş olduğu için bir daha hatırla- tamıyordu, Hareket < edecekleri gün Abdülhamidin yanmda: — Sizin gibi bir hükümdarın siyah inci misali (oharemağaları kullanmakta olduğunuzu görmek-| le bahtiyarım. Abdülhamit oder hal vadını hatırladı. Yalnız, aradan birkaç gün geçmiş olduğu halde vereceği zenci hediyeler hakkında bir şey! düşünmemişti. Derhal: İ — Size iki hediyem var, dedi. | Kabul buyurulursa takdim edece-' ğim. l Muzaffereddin şahm gözleri! parlıyarak: | — Zenci mi?. diye haykırdı. Bu kadar makbule geçeceğini hiç düşünmiyen Abdülhamit: — Evet, dedi. İki zenci sarayın en terbiyeli ve becerikli zencileri. Muzaffereddin şah, bu hedi- yeden o kadar memnun olmuştu, ki Abdülhamidin bu sözüne nasıl mukabele edeceğini bilememiş, a- yağa kalkarak ellerini uğuşturmı- ya başlamıştı. Hareket hazırlıkları yapılmış, saraydan çıkıyorlardı. “ Muzaffe- reddin şahın gözleri etrafta idi. Canı sıkılıyordu. Abdülhamit a - caba kendisini atlatıyor muydu? Fakat niçin atlatsın. Vereceğini söylemişti. Sarayda yüzlerce zen- ci vardı. Bunlardan ikisinin ek- silmesi bir sultana ne kaybettirir- di. İskeleye yanaştılar, vapura bin- diler, hâlâ hediyeler gelmeişti. | Muzaffereddin (şah © artık ü midini (kesmişti, & Vapurkalk- madan bir sandal (yaklaştı. İçinden çıkanlar şu haberi getir « diler: — Şahenşah hazretlerine tak « dim edilmek üzere ( getirilmekte olan zencinin yolda ayağı burkur| ekrani se Hükümdarları i tıkları kan, İran inkılâp tarihi a azan: Niyazi Ahmet tiyordu? larak gezemiyecek hale geldi. Özür dileriz., Muzaffereddin şah yerinden fırladı: — Kırılsın efendim. Kırılsın... Hediyem gelsin de ayağı kırk zen ci olsun.. Hediye getirecek olanlar. — Hayır dediler. Efendimiz bunu haber alır almaz derhal iki sağlam zenci hazırlatmamızı emir vapura gelmiş olacaklar.. Biz haber vermeye geldik. Muzaffereddin şah, memnun ve beşuş yerine oturdu. Vapur akşa- ma kadar kalkmasa umurumda değildi. Endişesi kıymetli hedi « yelerini almadan gitmekti. z Biraz sonra sahilden ikinci bir sandal hareket etti, Şah, dik - katle bakıyor, hediyelerin orada ç olup olmadığır- dikkat ediyor - du. Birden sadrazamına döndü: — Ya bunlardan biri de deni- başkasını verirler mi?, dedi. Sadrazam buna şüphe olmadı- 4 nü daima yerine getiren bir hü - kümdar olduğunu ilâve etti, San- dal vapura yaklaşmıştı. Muzaffes reddin şah, zencileri hakikaten görünce ayağa kalktı. İskeleden çıkarırlarken emirler veriyordu: — Dikkat edin, ayakları kay” ması. Ellerinden çok sıkmayın... Zenciler şahın huzuruna çıka- rıldı. Şah, ikisini birer tarafına | aldı. Evvelâ isimlerini sordu. Bi-. ru — Cafer.. dedi, Diğeri: — Nisap cevabını verdi. Muzafferiddin şah, her ikisi « nin de birer çocuk gibi çenelerini okşuyor ve isimlerini tekrar edi- yordu: 3 — Cafer, Nisap.. Güzel isim « ler.. Ve bu esnada İran parasızlık, g idaresizlik yüzünden gün geçtikçe ecnebi kuvvetlerin tahakkü leşe : uğruyordu. Meşrutiyet devri Muzaffereddin şahın ölümün - den sonra tahta geçen oğlu Meh- met Ali şahın devri, İran tarihi- nin en meraklı safhasıdır. Hürri- yetperverlerle müstebitlerin mü - cadelesi ve bu arada ecnebi kuv- vetlerin İranı taksim için nin başlangıcıdır. Bazı karilerim bir mektupla ve bir kısmı da şifahen bu me raklı yakın tarih vakayiini ihmal etmememi rica ettiler.