p i İ Karısından Korkan — Fakat, ne ehemmiyeti i var, Beyefen- di? Sizin gibi : eski bir müş- teriden hemen para isteme- yiz ya.. Hesa- bınıza yaza . rız! > Olmaz, ol- maz! Ben, ce- bimde ne ka- dar para var- Sa, okadar içe- rim. Bir kere Yazmaya baş- ladınız mı, öl- süyü kaçırırım. Sonra karım sarhoş oldu. ğumun ferki- na varır! Al Cevabı Otur Aşağı! Kadri Bey, başkasına ait bir ti- Saret işinin takip ve halli için Av! depaya gitti, Birkaç o memleket büy © Nihayet (İsviçreyeayak ,, akat, bu sada işini takip et tiği Zengin adamla aralarında ih- tilâf çıkmıştı. Hayli huysuz olan bu adam, bir tiçaret işinin, öyle si. kaş arasında halledilebile -| cek işlerden olmadığını bir türlü vrıyamıyor, işin hayli uzama- sından dolayı namına hareket e den adama mektupla, telgrafla Sıkışıyordu. Nihayet, o büsbütün zmış, gönderdiği parayı kesi - vermişti z İsviçrede kısa bir müddet içeri- *inde Y! tüketen Kadri Bey, paranın ar- 1 kesilince şaşırdı. Birkaç ay- İĞ gibi yiyip içiyor, yabp kal> e gezip tozuyordu. Apansı- U Vaziyette bir (o değişiklik... ğ © dünya kadar borcu vardı. e Yatmıya bile razı idi. “teli o bırakmasına imkân Yol 3 FP bare, Bumu yapabilmek için . “Xi Değil, Fakat.. okantaya bir müşteri girdi. müş basında oturan başka bir e €ri derhal yerinden fırladı) "Ye ayak basanı karşıladı: — ikinci Ummu; Ne hoş sürpriz! sizinle bir! defa karşılaşabileceğimi hiç Yordum! İçeriye giren, şaşırdı. kendisine Aşı böyle sözsöyleyen adama ha- yretle bakıyordu. â ğa ben sizi tanımıyorum. Saha evvel nerede karşılaşdığımı! ,31 da hatırlamıyorum ! | Öteki, izah etti; elinde avucunda kalan para-| i; ü 2 ” süren bu seyahat sırasında, is- | Fa-| — Hakkınız vâr, bende sizi tanımıyorum ! | i — Şuhalde?.. | Öteki, içeriye yeni ayak basa unda takılı oli Bösterdi; iz — Ancak, şemsiyemi şemsiyeyi | tanıyo- —— mizliyemediği için hâlâ orada ka- İıyor, borcunun yekünu kabardık- ça kabarıyordu! Zengin adam, üstüste çektiği telgraflara cevap bile vermiyordu. Nihayet ondan ümidi tamamiyle kesen Kadri Bey, cebinde kalan bir telgraf daha çekmeğe yetişe « cek para ile karıma (bir telgraf çekti. Cebindeki paraya göre he-| saplıyarak, İstanbula çektiği tel- graf gayet kısa idi. Sadece şöyle diyordu: “Para?,, Karısı Arife hanrm, hemen ce vap vermekte gecikmedi. Ondan gelen telgrafta ne yazıldığını tah- min edersiniz?,.. Kadri Bey; tel-! grafı heyecandan elleri titriyerek telâşla açarken, “Yolda!,, şeklim de bir cevap alacağını umuyordu! Halbuki, başka bir etlgraf çek- meğe yetişecek parası kalmıyan adamcağız, başı dönüp gözleri ka- rararak, şunları okudu: “Parayı sen mi bana göndere ceksin, yoksa ben mi sana gönde - reyim?.. Telgrafmdaki tek keli- meden bir mana (çıkaramadım. Mufassal telgraf çek. Muhabbet- ler?,, Kendini Bilen! | Hiç bir işi layıkiyle başarabile- cek kabiliyette olmadığı tevatüren şayi bir adam, her nasılsa bir bar kada iş bulmuştu. Onu uzaktan, yakından tanıyanlar, bu işe şaşıp| kaldılar! Bunlardan birisi, yolda rasge- lir gelmez, sordu: — Bankaya girmeğe muvaffak olduğunuzu duydum. Nasrloldu bu 1ş?.. Yoksa müdür sizi tanıyor | mu? Hiç bir işi lâyıkiyle başarabile- cek kabiliyette olmadığı tevatü- ren şayi adam, şu cevabı verdi: — Çok şükür, daha tanımıyor! Sinekler Gülüyor — Ey, nasıl?.. Benim icat etti- ğim sinek tutucu ağ, bu yaz sayfi- ye yerinde işinize yaradı mı?.. — Sorar mısınız! Daha bu bah bir çift sinek, icat ettiğiniz ağm karşısında kol kola vermiş - ler, katılasıya gülüyorlardı! Ne Mutlu! İ 10 ya yl ———— —— Büyük Fredrikin Yazdığı Cümle Büyük Fredrike, — bir gün bir köy ahalisi namına yazılmış arzu-| hal geldi. Gelen arzuhalleri, ken-| disi gözden geçirmek itiyadında olan hükümdar, bu arzuhali de eline aldı ve dikkatle okudu. Köy ahalisi, bu arzuhalde köy- deki kilisenin çok eski zamanda yapıldığını, hiç tamir yüzü görme- diğini o anlatarak, esaslı surette) tamir edilmesi lüzumunu ileri sü- rüyor, hatta pencerelerin çok dar ve içerisinin göz gözü görmiyecek derecede loş olduğunu ilâve ede- rek, bir şekil değişikliği de isti- ! yordu. Büyük Fredrik, arzuhalin kena- rına şu cümleyi yazdı: “Görmeden iman ve ibadet ede- bilenlere, ne mutlut,, Plâjda — Olur Kepazelik değil! Plâjm bu tenha köşesinde kızıma aşktan bahset- meği ben size sonra öğretirim! — Pek lütufkârsmuz, Teşekkür e- derim, hanrmefendi! o Görüyorsunuz ya.. Ben bu işte pek acemiyim. Bir türlü kendimi sevdiremedim! Ne Tarafa! Büyük harbe iştirak eden bir Alman, oğlu küçük Maksa muha- rebe hatıralarını anlatıyordu: .— Bir defasında tek başıma kesfe çıkmıştım. Birdenbire düş- manın siperini keşfettim. Usul u- sul o tarafa doğru yürüdüm. Sün- i gü elimde, adım atıyordum. Düş- man beni görür görmez, siperden fırladı, silâhını yere atarak öyle bir koşmıya başladı ki.. Babasmın övünerek bu harp hatırasını anlatışını, küçük Maks, şu sualle kesti: — Sonra, düşman peşinden ye- tişip seni yakaladı mı?. | Hoşlanmıyorlar ! İki arkadaş, Moda gazinosun - da bir masa başında oturuyor, kâh sandalların dolaşmasına, kâh de- nize atlayıp yüzenlere bakıyorlar, kâh da gözlerini yanıbaşlarında- | i ki yoldan tarafa çeviriyorlardı. — Şu geçeni görüyor musun?, Beyaz pantalonlu adam!.. — Ha,.. Ben onu tanırım! — Pek dikkatli bakma. Bizi gör mesin, Kendisinden hiç hoşlan - mam! — Benden de al bir o kadar! — Öyle mi?.. Kendisine ne ka- dar borçlusun? !, | Fincanlar, Hafif Şerefnur HF., pek iyi kalp- li, kibar bir kadındır. Karımcayı incitmekten çekinir, herkesle ko- nuşurken sözünü bir hayli tartar. Hatta hizmetçilere karşı bile, böy. le davranır! Bir gün, konağına yeni bir hiz- metçi geldi. Kapısında seneler- denberi birçok hizmetçi divan dur muş olan bu eski zaman hanımı, Zeynep ismindeki yeni hizmetçi kızı şöyle bir süzdü. Kendisine ha- fif tertip bir, iki sual sordu. Henüz hayli ham bir hizmetçi olduğunu, ancak zamanla olgunlaşabileceği- ni aklı kesti.. Lâkin, gene onun hamlığını yüzüne yurur gibi açık- tan açığa tenbiblerde bulunmadı. Gayet hesaplı olarak, bin bir dereden su getirerek Zeynep kıza konakta nasıl iş görmesi lâzım gel diğini anlatmağa çalıştı, Nihayet şöyle söyledi: — Sana söylemeği unuttuğum bir şey kaldı mı acaba, kızım? | Fena Numaralar / — Babacığım dün akşam yaptı ğm vazifelerimin hepsinde bir- çok yanlış çıktı. Fena numara al- dım! — Vah, vah!,. Gördün mü olan işi!, | Çocuk babasının elini okşayıp teselli verdi: — Üzülme babacığım!.. Baş - ka çocukların babası da senden daha çok bir şey bilmiyorlarmış! — Nereden anladın?.. — Sınıftaki bütün arkadaşla - rım fena numara almasından! Otomobilde Rekor | Bir hususi otomobil sahibi ile arkadaşı konuşuyorlar. Arkadaşı soruyor: — Otomobilin süratli gidiyor mu? — Süratli de söz mü!.. Altı ay sonraki gelirimi altı ay evvel sar- fetmemi icap ettiriyor! Aşkı — Oda kiracınızın size âşık Delili N — Hayır! * — Peki öyle ise!.. Hadi, şim di şu anahtarı al da camlı dolap - tan misafire mahsus çay takımını çıkar! — Peki, hanımefendi! — Yalnız..... Şerefnur HF., Zeynep kıza şöy- le bir tenbihte bulunmaktan ken dini alamadı: — Yalnız, dikkat et, kızım! O çay takımı, rahmetli paşaya ta Çinden hediye getirildi. Onun da bana biricik yadigârıdır! Sonra, yüksek bir nezaketle ilâ» ve etti: — Tepsi elinden kayıp da fin- canlar ayağının üzerine düşmesin! Hitmezçi kız, ne cevap verdi, dersiniz?.. İşte onun verdiği ce vap: — Düşse de zararı yok, hanım- efendi!.. Fincanlar hafiftir. Ağır değil ki üzerine düşünce ayağım incinsin ! Yemek Kitapları! — Yemek pişirmeği öğretecek bir kitap arıyorsunuz, öyle mi? Var, efendim.. Ayrı ayrı iki kitap var. Birisi bir liraya büyük bir ki - tap.. Diğeri, onun yarısı kadar ve yarım liraya. Hangisini istersiniz? Zayif, ufak tefek kadınla koca - sı, aralarında fiskos ettiler. Sonra, koca şöyle söyledi: — Biz iri yarı ve midesi büyük insanlar değiliz.. Çok yemek yeme- yiz.. Onun için yarım liralık küçük kitap, yeter! .. Kızgın Maşa ! Necile HF., saçlarını maşalatı - yordu. Bir aralık hafifçe bağırdı: — Ay!.. — Ne oldu, Hanımefendi ?. Ma- şa ile bir yerinizi mi yaktım?. — Nasılda biliyorsunuz. Saç - larım kavruldu. Masa, çok kızgın! Berber, bu kabahati meziyeti o- larak izah etti: — Gördünüz mü? Bizim salon- da masraf esirgenmez, hanımefen- di. Halbuki başka salonlarda, gaz ve elektrikten tasarruf o edeceğiz, diye masalar iyi ısıtılmıyor! edir? olduğunu mu sanıyor- sunuz ?. Nereden anladınız ? - Zavallı delikanlı, şaşkına dönmüş. Bu sabah saksıdaki Kaktus çiçeğine festeki papağanı da suladı! bakarak ıslık çaldı,.. Ka-