© Kaya, ben Nakleden: Selâmi İzzet Ve çaresizdi, Ihsan sefalet çe- kecekti. O menhus herifin teklifiy le zengin olacak yerde, bugünkü hayatı sürecekti. Bugünkü hayat!.. Hilmi Müşfik, son defa, Hasa - nm sorduğu şeylerden şüphelen -| miş, kendisiyle bir kere daha gö- rüşmek istemiş, tevkifhaneye gel- mişti, Kaya Hasan, sene sorguya başladı: — Doğru söyle doktor, İhsan sefalete tahammülü var mı?. Bün yes yoksuzluğa dayanablir mi?... Her zampki gibi açık cevap veri » nız. — Doğrusunu söyliyeyim, oğ- lun çok zayıftır. Bakıma, bol ha- yaya, rahata, iyi ve bol yiyeceğe ranhtaç,. — Bunu biliyordum. — Ama merak etme, ben ha - yattayken oğlun yoksul kalmaz. Zengin değilim, bilâkis. Fakat oğ-| lunu besliyecek kudretim var. | — Siz emsalsiz bir insansınız Hilmi bey, sizin bir eşiniz daha, yoktur, Fakat söz ölüm getirmez.! Hilmi bey.. Ya siz olmazsanız İh-, san ne olur?,. Anası da yok. | | — Dün Gülfem geldi, oğlunu, Sörmek istedi. e iN Kaya Hasan başını önüne - di. bir müddet düşündü, sonra sor ui — Gösterdiniz mi7. Ewet. Faaa mı ettim?, — Hâyır, fena etmediniz. Ne de olsa anadır, Madem ki oğlunu düşünmüş, pek âlâ., Biraz daha düşündü, tereddüt etti: : — Beni sormadı mı?. * — Hayır. — Hiç bahsetmedi mi?. — Etti, — Ne dedi?. | — Mahkemede şahit sıfatiyle, bulunmak istemiyor. Seni tekrar görmekten korkuyormuş. — Korkuyor değil, utanıyor. işte bu! Vakıt'ın Edebi Tefrikası: 3. ra amam SA Gi Baba-Oğul <a ap MR EZAN Çi İ üne doğmuştu. ,— Fakat ifadesi okunacak. Se- Di müdafaa ediyor. Senin katil 0- acağını söylüyor. — Benim ha?. >> Bu işte bir yanlışlık olduğu- Mw iddia ediyor. Herkese, Kaya Hasan katil olmasma imkân mi diye haykırıyor. . Hilmi Müşfik, Kaya Hasanm “siz gözlerine bakıyordu. cansız gözlerde, mes'ut bir ink parıldadı. Demek Gülfem © - itimat çdiyordu. Emniyeti kay Ma ve düşünüyorsunuz Hil — Benmi?, a — Evet siz. Ben katil miyim?. sen adam öldürdünse kellemi keserim. €Yyse, maznunum, muhake- eğin, Farzediniz ki4 oldum. Beni astılar. İh- ve masum yavrumu terkeder isiniz?. — Asla! re benim oğlum bal z olduğunu, bring kim olduğunu söyler — Hasan, mahküm olmuş gibi — e — Sualini tekrar etti: — Ben asılırsam oğlum duy - masın ve babasının kim olduğunu unutsun.. — Üzülme Hasan.. Oğlun her zaman alnı açık gezecekti. Benim çocuğum yok.. Belki kendime ev- lât ederim. — Siz! — Ne olur, bana doğruyu söy « le.. Ne olursa olsun, hakikati ben- * den gizleme.. Katil misin?. İna - namıyorum. Değil misin?. Bana ispat et. — İspat etmek!.. Bu kolay mı? —- Bana söyle, yemin et, sözü» ne inanırım. — Sahi inanır mısm?... .— Namusumla temin ederim,- ki inanırım. Kaya Hasan sevinçle haykırdı: — Artık bana ne yaparlarsa yapsınlar, mahküm olayım, asıla- yım,. Sen beni beraet ettirdin. Bu bana kâfi.. Söylemeye gelince. Birdenbire sustu: — Daha sonra Hilmi bey, bu - gün değil, birkaç gün sonra. Bir. kaç gün sonra hakikati öğrenecek siniz. Vadediyorum, söz veriyo - | rum.. Birkaç gün sonra... Birkaç| gün sonra. Sustu ve artrk konuşmadı. Hilmi. Müşfik çok'müteessir o - larak ayrıldı. Adli bir hatadan zi- yade kimsenin kabahati olmadan yanlış bir hüküm verileceği gön - Kaya Hasanın halinde bir aca- iplik vardı. (Devamı var) j ; Terkos şebekesi . ya | islâh ediliyor Belediye fen heyeti müdürü Zi- ya Bey mühendislerle birlikte dün Terkos gölüne gitmiştir, Yolda su boruları gözden geçirilmiştir. İstanbul içinde muhtelif semtle- re döşenmekte olan borular ta * | mamlandıktan sonra şehire gün -| de 35 bin ton kadar su Veilebiler| "cektir. Bundan başka şehrin muh- telif semtlerine 500 yangın mus - luğu yaptırılacaktır. ——a Hava vaziyeti Kandilli yasathanesinin verdiği malümata göre, dün hava tazyiki saat yedide 753.5, saat onda 754.4 derece, sıcaklık saat yedide 20, saat dörtte 22, azami 24, asgari 17.5 derece idi. Rüzgâr evvelâ lodostan, bilâhare İ poyrazdan esmiştir. Sürati sani »| yede 9 metreye kadar çıkmıştır, Dün yağan yağmurun miktarı 20 milimetredir. ——— Italyaya gönderilecek yumurtalar İtalya hükümetinin müracaati üzerine, İtalyaya ( gönderilecek yumurtaların damgalanması usu -' lü ihdas edilmiştir. | ———— Londra mektupları a Dava ve sanayi şehirleri Londra: 157-934 Eski şehirlerin kuruluş (o tarihleri hakkında toplu bir hüküm verecek va- ziyette değilim. Yalnız her eski Yu» nan müstemlekesinin (Metropol) de- nen ana şehirden alınan bir tutam a * teşin canlandırdığı ocak çevresinde kuruluşunu hatırlıyorum ve bu sembo- lin Anlaranm - bu eşsiz ana şehrin « etrafında yeni imar ve inşa hamlesile canlanmağa, güzelleşmeğe başlıyan Anadolu şehirleri için ne kadar yerin- de ve uygun olduğunu düşünüyorum: Ana şehir Ankaradan ülkünün bir 1şi- ğı, inanın bir ateşi, Mustafa Kemal de- hasını kıvılcımlarından biri her han- gi bir şehre veya kasabaya sıçradı mr orada bir imar, inşa ve kültür hareketi baş gösteriyor... o Anayurdu yeniden fethe çıktık... Onun her hangi bir ka- rış toprağında düşman askerinden $it- ma mikrobuna, düşman (ordusundan feyezan âfetine geçinceye kadar hiç bir istilâ için bir tek imkân bırakıl » mamaktadır. Eski şehirler, nasıl meydana gel * miş olursa olsun, yeni şehirlerin ku » rulmasında ve gelişmesinde iki büyük yeni âmil göze çarpıyori Dava ve sa- nayi. Bir davanın merkezi, başı olan şehirler; yeni sanayi müesseselerinin etrafında peyda olan, inkişaf eden 90- hirler... Zamanımızda, bir da' yarat - tığı şehrin - bir davayı yaratan sehir olmak şöhretiyle birlikte - en canlı ve güzel örneği Ankaradır: Binalarmda betonun yükselmeyi hak eden alınlar gibi dik vakarlı durup gözetlediği, cad delerinde asfaltın kurutulmuş batak - akıp gittiği Ankayn! m Şehirleri yaratan ve geliştiren ikin- ci ve devamlı âmil, sanayidir. Sevgili Başvekilin ak alnı ile hey- betli Erceyiş'in beyaz başı ikinci defa yan yan geldiği gün, maddi ve ma- | nevi ikinci yüksekliğin ayni aşi ve haklı vakarla denk ol , ta bura - dan, gözlerim yreder gi- bi olmuştum ve Kayserinin yakın in - kişafı hayalimi ışıklandırmıştı. Dün, sinin muhteşem bir makinesini tetkik eder gibi oldum. Enling, beş on daki- ka fabrikanın etrafında beş altı yıl - da peyda olmuş modem bir kasabadır; ondan önce buralarda adamakıllı bir tek ev bile yokmuş. Bu fabrikalar ku- rulap işçileri için evler yaptırmaya başlandıktan sonra; arsalar satılmağa, çatılar yükselmeğe, yollar o açılmağa başlamış Ve işte şimdi, bu gece saatin» de, bu küçük sanayi şehrinin manza » rası genç Türkiyenin yeni davasını göğsü kabararak telini ve istikbalini çiziyor. Kontrolü elde olmıyan dış pazar - lara dayansn bu fabrikalar, ellerini gümrük himayesine ve devlet müra - kabesine uzatadursunlar... Ben, bizim içpazar için devlet eliyle kurulan fab- rikalarımızın — etrafında, Anayurdun, dört buçağında, emniyetli bir gelece - ğe güvenerek, büyüyecek, güzelleşecek şehirlerimizi düşünüyorum; sanayi ma- hallelerimizden birinde yıllardan son Ya geziyormuşum sanarak Türk olma- nın ve Cümburiyet Halk Fırkasından olmanın gururunu tekrar duyuyorum. Ayırık söküp ray atmak, bataklık kurutup fabrika kurmak: Büyük Türk milleti, çetin tabiati de umulmıyan bir hızla yeniyor- Behçet Kemal (1) Davasını kaybeden şehirlerin nasıl çözülüp dağıldığını (Neşet Ha- hi) in (Hâkimiyeti Milliye) deki İs - tanbul ve Şehircilik yazılarında elle tu- tulur gibi görmek mümkün oluyor. 'Matbaamıza gelen eserler: Belediyede maaş gecikti | Belediye memurlarmın temmuz maaşı gecikmiştir. Maaşm önü - müzdeki hafta verilmesi muhte » meldir. Ayır tarihi Matbuat Umum Müdürlüğü ta- rafından neşrolunan Ayın Tarihi mecmuasınm dördüncü sayısı çık- “Türk - İran hu — Şivegelden sonra Surkin ve! dağının eteklerinden yürüyoruz. Çetin değil fakat dar bir yol. Bir dere içinde sekiz on evli (Barabü- de Teyet köprüsünün üzerinden ge yük) köyüne sonra kırk elli evli; ve bahçeli Sulupara küçük köyü-| ne geldik. Yiyecek ve bazı eksik malzememizi almak için süvari mülâzimi Behçet efendiyi İran da hilindeki (Bana) kasabasına göre derdik. Ertesi günü Behçet efen - di geldi. Baneliler kendisine çok büyük istikbal yapmışlar, hürmet- etmişler. Eksiklerimizi tamamla- mış dönmüş. Fakat beylerin ve memurların zulmünden şikâyeti ve Türklüğe ilticayı havi iki de arzuhal getirdi. Hiç olmazsa bu- raya bir Türk şehbenderi gönde - rilmesini niyaz ediyorlardı. Gene Kmo dağının yamaçların dam yürüdük. Güzel sulu ve 50, 60 evli Gergeşe ve 20 evli Mervi ve 60 evli Şanahsa köylerini gör- dük, Şanahsa civarında iki dere birleşiyor ve iki tarafı gayet dik arak a- ve dar bir mecrada çağ! son! kıyor, Geçit vermiyor. B ra bu civarlardan geçilebilirmiiş. Evvelce burada bir köprü varmış. Fakat İran tarafından eşkiyanm tecavüzü dolayısıyle ahali köprü- yıkmıya mecbur kalmıştır. Şanah- fadan kalkarak İsava köyüne gel- 5 dik. Küçük Zap yahut Kiyalovi nehri civardan akıyor. Nehrin biri İbatada, biri de daha memba taraflarında Avkürtededir. Nehrin sürati ziyade, yatağı taşlık| intasaray Spor günü) programı: ve umu iki metre kadardır. Hay- yanların sırlını aşıyor. İyi bir yol- la Mavut nahiyesine gittik. Na - hiye müdürünü bulduk. Nahiye! 46 köyden ibaret, nahiye merkezi 40 evlidir. Havanın sıcağı ziya - deleşti. Geceleyin bile hararet a- zalmıyor. Mavuttan başka yerden nehiri geçmek imkânı olmadığından tu - lumlardan kelek yapmak zarureti hasıl oldu. Müdür etrafa adamlar saldırdı. Bir günde dört beş tu- lumdan maada bulamadık. Çün: küahali bunu bir angarye zanne- diyorlardı. Fakat biz para vere- ceğimizi söyleyince ertesi gün tu- lumlar geldi ve ikindiye doğru ke- lek hazırlandı. Eşyalar geçirilme- ğe başlandı. Gece Mavutta kal - dık. Külliyetli sivri (o sinekler bizi uyutmamağa uğraştılar. Nehirin karşı tarafı dik ve yal- çın kaya idi. Kayalıklar arasında ufacik bir koy vardı. Kelek ora- ya yanaşıyor ve içindekiler bir kaç metrelik düzlüğe çıkıyordu. Ü * güncü gün biz de bu veçhile geç -| tik ve kayalıklar arasından çıkan dik yokuşu tırmandık. Yarım sa- atte ancak tepeyi bulabildik. Te- peden Teyet vadisine indik, Teyet köprüsünün buralarda şöhreti var, Fakat bu köprü de yıkılmıs. Yal nız ayaklarını gördük ve 22 ha. Yazan: Erzincan mebusu Aziz Samih Şahansa'da iki dere geçit vermiyor! İran tarafından gelen eşkiyanın teca- vüzü, halka koskoca köprüyü yıktırttı. ! ciye kadar bir fatiha okurmuş, fas dutlarında Neler gördüm? * İ ziran akşamı Kondol köyünde ça- 4 dırlarımızı kurduk. : Hurşit Efendi seyahatnamesin - çerken köprünün iki tarafa sallan: a dığını söyledikten sonra diyor ki j — Herkes bu köprüden geçin- kat ben hatim okudum. * Bu civarda Alan aşireti oturu yor. Alan kabilesi (Alan m) (Alan Osmanlı), ve (Alan Ma - vut) diye üçe ayrılmıştır. Türk ve Acem Alanları küçük Zab'ın sağ sahilinde ve İran hududunun iki tarafında sakindirler. n Mavut ise Zap nehrinin sol tara - fında bir nahiyedir. ş Alan Acem 300, Osmanlı Ala» nı 500, Mavut Alanı 350 evdir. Kondol köyü bizim oturmamıza müsait değil. İngiliz komisyonu” nun çadırlarının daha yukarısında bir tepeye çadırlarımızı taşıdık Hem köyün pisliğinden ve hem d İ 3 hi» askerin köylü ile temasından kur tulmuştuk. i (Devamı var) TSEPOR Galatasaray spor günü Galatasaray Spor Klübünden: & Temmuz esma günü yapılacak (Gi 1 — Geçit resmi 2 — Güreş 14,0 3 — Halter (Cemal Bey dünya ve- korunn kırmağa çalışacaktır, 4 — Malat çökme 5 — 100 metre yülle atma 6 — 800 metre yüksek atlama 7 — Disk atma $ — 200 metre urun atlama 9 — 4)X4100 bayrak 10 — Galatasaray — Panatinsi - kos maçı ii (Atletik müsabakalarda 100 ve 20 metrelerde Balkan şampiyonu Yananlı Tar bro ve 200 metrede Balkan iy ç kolas kaşacaklardır. ii 2 — Makem heyeti Başhakem: Pari nettin Bey. ağ Hareket miri: Her Abraham, © Kronometrör: Vildan, Şinasi dat Abat, Davit, Ahmet Fetkeri, Muvasalat — hakemleri: Taraf, Tü Refik, Nahit, Peridis, Atlama hakemleri; Ali Bera, Cemil, Pi hir, Atma hakemleri:. Ahmet Fetkeri, rem, Hayati, Masa Kâzım, Spiker: Suat, Güres hakemleri: Ahmet Fetkeri, 5 #, Cenan, Sadullah, İman Hakkı Be ver. vi Hakem heyetinin 5 temuz 984 aksamı ant 16 da Klüpteki toplantıya 4 rifleri rica olumur. va Atletizm müsablalarını vazar gil yrorram maelbinen Besiiian m k vel devam edilerektir. Balsar vun Sorenda 30 haziran ve 1 lerinde tertin etmis oldi Balkan l s#mpiyonlu#unu son dakikada 8 tem debir vdilditini Bulgar federasyonundan Airilmiştir. Bu münasebetle müsabakalar temmuz tarihinde devam edecektir. Bu müsabakalar için serbest du Ter matebar tribün 100, ve balkon