ir n i mükemmelidir. i küt ürk bp tatrihi noktasından tet -| ği ği ğ İ ,* tarih komitesi reisi M. Mesut SA suretini Semiyetine aya ilâve ettiğimiz plâni ğimiz plâniyle o bu #serdeki plânın da biraz görüldü, Doktor Hasan Fehmi be- a bizzat Yaptığı plânda ufak fark! 'ar olduğunu anladık, Onun için! eserde burasının plânı olması bu noktadan rülmüştür. Rin 1236 da ilk banisini İ hükümdarı Alitih Ker ren duğunu ve ikinci defa olarak Sel- Suk hükümdarı Gıyasettin Keyhus- dımlarda bulunan ü; üz EL SANATL A Sahip Ata ile oğullarının hayat ve eserleri Yazanlar: M. Ferit, M. Mesut, Konya Halkevi neşriyatmdan, sayı 1. 1934. Fiati 150 kuruş. Türkler ilim ve fen için cumhu- Fiyet devrinde çok büyük bir talie Mazhar olmuştur. Bu noktadan Türk ırkının en bahtiyar bir nes»! İi bulunuyoruz. Gün geçmiyor ki İstanbulda ve Anadoluda bir çok| meslekdaşlar, muallimler ve sair ilim ve fen erbabı ekseriya ceple- binden maddi fedakârlıklarda bu- İunarak Türk harsiyatı ve halkiya- ii ve tarihi için yeni «| erler vücuda getirmesinler. Hele Anadoluya ait tetkikler oo kadar çoğalmıştır ki, bunların artması bi-| izim hars ve tarihimizi çok zengin- ileştirmektedir. Yeni bir eserin neş! in ondan evvel büyük bir boşluğun! mevcut olduğunu ve bu eserle o - Nun doldurulduğunu gösteriyor. İş te Türk harsiyatı itibariyle Kopya halkeyi reisi ve tarih muallimle - rinden M. Ferit beyle, dil edebiyat ii Müştereken vücuda getirdik oni (Selçuk veziri Sahip Ata ile o- 3ullarımın hayat ve eserleri) kitabı) pek shemmiyetjidir. 150 sayıfaya| yakın metinle ve 82 resimle süslü! e isikik edecek me çin, büyük bir hazinedir. v, > sbu vadide yapılmış eserlerin en Üniversite tip tarihi enstitüsü üphanesine alınan bir nüshası İ cik edildikte Selçuk ılıcaları © ve la ve çeşmeleri ve sair iç- DE ey muavenet müesseseleri hak- mi cok istifadeli olduğu görül iie >. Buradan çıkarılan tetkik- ap müelliflerin ne derece dikkatli istıklarını gösteriyor. iti Resimler, plânlar ve malümat seri, le pek mühim olan bu €| ç tetkiki bize bir çok yeni şey “öretmektedir. ilg, hekim gözüyle bizi bu eserin iç Kaplıcası faslı alâkadar etti. zamanında » Selçuk Türkleri adla kaplıcalar diye teşrini mili; ys te Ankarada (beşinci Ugan ez tıp kongresine o zaman) site, ükümet tabibi halen Mersin! Fek, Pücadele tabibi olan Hasan balez beyle beraber bir tebliğde NmUuş ve o tebliğin bir fransız» de Romanya tıp tarihi tebliğ etmiştik. Bu -| tefavüt| şok haizi ehemmiyet gö- » Biz tebliğimizde ılıca- Keykubat ol- rev Tl zamanmda ç ok hayırlı yar- a dulunan ümeradan Sahip| ta bin Hüseyin tarafından 1267| yalize edilmek suretiyle istifadeye çok şayan olduğunu göstermekte - dir. kaydin bu kıymetli eseri neşret « etmiş olan müelliflerini tebrik e - derken ilâvesini muvafık gördüm. Bu kader şayanı istifade bir ese- re bizi malik etmelerinden dolayı kıymetli müelliflerini şahsım üniversite tıp tarihi enstitü mına tebrik ederken bütün tarih meslekdaşlarıma hararetle tavsiye | eylerim. de yapıldığını tasrih etmiştik. Ki- atip Çelebinin cihannümasında a- sıl kaplıcanın üzerindeki kubbenin Alâettin Keykubat tarafından in- şa edildiği yazılıdır. Bu civarda mühim tetkiklerde bulunan muallim Gaffar bey onbeş sene evvel kaplıca civarında hama- mın cenup cihetinde duran ve ek) yevm mevcut olmıyan bir taşta A-| lâettn Keykubat bin Keyhusrev| 633 (1236) tarihini okumuştur. Bu suretle Kâtip Çelebinin kaydı doğ-| ru çıkıyor. Sahip Ata da ayni ılıcanın ikin- ci banisi oluyor. Eserde yalnız Ev- liya Çelebiden zeylen alınan ev - safı germap kısmında Sultan Alâ-| ettin nekris illetinden burada (iyi! olduğundan müfit ve muhtasar bir kayıt yapıldığından bahis vardır. Bu kaydın eserde tavzihi ve ilk ya- pılış tarihini göremediğim için kıy- meti ilmiyelerini bu mühim eserle meydana koyan müelliflerinden bu| husustaki mütaicalarını sormak is-| terim. Zira biri bir esere, diğeri bir kitabeye müstenit iki tetkikin birbirine benzsmesi hasebiyle teb- liğimizde buna ehemmiyet vermiş- tik, Yine eserin 82 nci sayıfasında ılıca suyunun fenni bir surette tah- hili yapılmanı"ştır denmektedir, Lâ kin bu kaplıcarın suyundan bir nü- mune Ankaraya gönderilmiş ve hıf zıssıha umum müdürlüğünün 22 kânunusani 1934 tarih ve 880 nu-; maral: tezkeresiyle Ankara kimya enstitüsünde doktor Scheller tara- fından tahlil edilmiştir. İhtimal bu tarihlerden evvel eserin bu kı-| sımları basılmış olmasından (o bu kaydi ilâve mümkün olamamıştır. Suyun terkibinde çelik pek az»! dır. (Litrede hadidi alominyum 0,0040) kükürt yoktur, daha fazla sulfat vardır (Ditrede 0,5535). Bu su tahlil raporuna göre (indiffe. rent) bir su sınıfma giriyor. Ter- kibinde ayrıca muhtelif nisbette klorat, nitrat, nitrit, amonyak,silis kalsiyum, magnezyum, serbest ha-| mızı karbon, müttehit hamızı kar. bon vardır. Bu tahlil de bize kap- ca suyunun bir çok bünyevi hasta lıkların teşfiyesinde ilerde spes- Metinde göremediğim bu iki mekle Türklüğe çok büyük hizmet ve ü na » meraklılarına ve tarihlerine âşık Dr. A. Süheyl EN M.N Güzel Yazı Bizim işimiz Darüşjafaka Lisesi talebe- sinden Akif Bey, VAKİT inBakalorya müsabakasın da kazanmıştır. Akif Edebiyat vazifesi yazdığı “Bizim işimiz” baş- lik yazımını dercediyoruz. Parlak bir istikbal vadeden genç muharririni tebrik e- Beyin olarak — İnkılâp inin defterin 24 - 10 - 927 Bu sabah Genarlıya geldim. Erzu- rumun küçük bir kazası. Mektep #ıra- larında arkadaşlarımla yaptığım uzun münakaşalar, bazılarının: — O çorak topraklarda sen mi ça- lışacaksın? Diye dudak büküşleri ve işte bu yanık dağlarla baş başa genç ülküm, 18 senelik mektep hayatından * Anadolunun bu bakımsız köyüne ka - fası ışıkla, gönlü ümitle dolu bir dok- tor olarak geldim. »; Balçık ve tezekten yapılmış bir köy evini gösterdiler. İyilerek girdim. İki basık oda, ağır bir gübre kokusu, bavullarımı bir köşeye koydum. Dışarda yağmur çiseliyor. Gece bir- den bastırdı. Odamda yalnızım, dünkü | neşem neden silindi? Tepeleri dumanlı kel dağlar, bu dağların yamacında çıplak bir top - rak... Gözleri dinlendirecek hiç bir 4- ğaç yok. Müthiş sıtma, dizanteri, Bü- | tün gözler balçık yığınlarma gömü - Tü çakıl taşları gibi cansiz, manasiz benden uzak. 18-2 928 Bu karanlık çıplak köyde çıldıra- cağım, Kar diz boyunu buldu. Ha; larıma bin bir güçlükle gidebiliyorum. Gönlüm karanlık ülkümün ışığı ka - ranlıklarda boğulan kandiller gibi 3ö- nüyor, Dün bekçi ile hastalarımdan birine gittim. Kanı çekilmiş, gözleri sönmüş ihtiyar bir kadın; dizanteri almış yü - rümüş, sordum: — İlâçları kullanıyor musun! İhtiyar bir kadın boynunu büke - rek: — Vallahi bey bakıcı onları alma dedi de... Kıp kırmızı kesildim. Bu koyu duy» gusuz taassup bilgisizlik önünde bü » tün ülkümün bir bayal, aldatıcı bir se- rap olduğuna inanıyorum, Bu inanış, sükut dimağımda karanlık istihfamlar çiziyor. Aylar geçti, ne bu topraklar, ne bu gönüller yeni bir ümit, yeni bir neşe verebildi. Tesellisiz yalnızım. Edebiyattan ikinciliği | 12 - 12 - 925 | Genç muallim nahiye müdü- rü, üç kişiyiz. M. Si» köy kahvesin- de, ben hastaların baş ucunda durma .. dan çalışıyoruz. Geceleri köylülere ye- | ni yazıları öğretmek ne büyük bir he- yecan veriyor. Hele mini mini köy ço- cukları. Nalmlarını sürüyerek etrafı - mızı sarıyorlar. Bütün köylülerin yü- zünde hayret, biraz da korku var, Ye- ni heceledikleri sayfalar Ankara gü - neşinin bu ışıklı sabahı onlara yeni bir cihanın cennetini getirdi. 29-10.930 Benim mini mini defterim, aylar - dan beri seni unuttum. Öyle çalıştık, öyle çalıştık ki. Fakat arkamda be > yüz kadanal evleriyle girin ke kasa © | larla, gazetelerle dolu bir okuma oda- | .. Seni ondan dinledim Seni ondan dinledim, o büyük ihtiyardan, Dedi: “— Acaba geçti mi kahraman bu diyardan!. Bağlı bütün gönlümüz onun büyük adına, Onunla milletimiz ermiştir muradına, Sevgimiz öyle büyük, öyle çok, öyle derin, Siz kalbini dinleyin şu temiz köylülerin. ışıldar, yaşamak var, Her birinin gözünde ona minnet Köylerde şimdi oğlum huzur var, Bilirsin ki çok çektik o eski zamanlarda, Bütün bir kış yaşadık her yazda, her baharda. Verin dediler verdik, satın dediler sattık, Onlar ömür sürdüler, biz ağladık, aç yattık, Yaşım tamam seksen beş, görmediğim kalmadı, Zaptiye mi almadı, mültezim mi almadı. Üstümüzde ne varsa, altımızda kalırsa, Hele hazine bir az sıkışır, daralırsa... Ne verdikse yediler, sonra esir dediler, Köyleri bilmediler, köylüyü bilmediler, Ne yuvamızda sevinç, ne benizde kan kaldı, Hulâsa elimizde $u bir kuru can kaldr.,, .. İhtiyar burda durdu, doldurup Jülesini, Perde perde yükseltti o gençleşen sesini: “.- Fakat bilir misin ki bizdik suyunu verer Buğdaymı güneşe kurumak için Hükümet dediğimiz o büyük değirmenin.. İhtiyarlık, unuttum ne söyledimdi demin? Evet bilir misin ki şehire köyden çıkılır, Köylüyü tanımıyan bir hükümet yıkılır!, Ben okumuş değilim, bilmezdik okumayı, Sanırdık bir okumuş, her sarıklı hocayı. seren Onlar da bu köylünün sırtından geçinirdi, Şimdi kazançlarına ne yaman kesat girdi!., Hocanm boşluğunu anlattı bize zaman.. Yıllarca beklemiştik doğudan bir kahraman, Bir en büyük.. Asırlar görmemiş böylesini... Duysa kulaklarımız onun tunçtan sesini. Bizi yakından bilen, bizi düşünen olsa, Artık bükük belimiz bir az olsun doğrulsa Her köye unuttursa açlığı, derdi, yası, Yok olsa başımızdan tek o âşar lel Artık köye hekim, su, köye yollar istesek, Biz biziz, efendiyiz, biz hâkimiz bir desek,. Bunu da düşünüyorduk bundan on beş yıl evvel, Bu yılların ardından gösterdi bir çelik el Bir güneşin doğudan öyle yükteldiğini!. Asırlarca beklenen kahraman geldiğini!. O yarattı, o yaptı, nasıl tapmayız ona, Nasıl kurban olmayız onun büyük yoluna. O yol köylünün yolu, o yol millete gider, Başka bir yol inan ki hemen başmda biter?, Gönüllere tek bir isim işliyor şimdi hilâl Gazi Mustafa Kemal, Gazi Mustafa Kemal!, Rifat Necdet (*) Karahisar— Alucra yolunda bir ihtiyardan dinledim ba kurulmuş bir köylü bırakıyorum. Artık bataklıklar, gübre yığınları | yok. Sigara dumanından içi görünmi- yen kahvenin yerinde masaları kitap- sı var, Bugün bütün bu yerlerden ay- rıİryorum. Köylülerle beraber nahiye müdürünün mezarını ziyaret ettik. Ak sakallı bir köylü yaklaştı: — Evlât, sen bize çok şey verdin, sana borçlu kaldık. Yanaklarından süzülen yaşlar be - yaz sakallarına karışıyordu. Genç mu- allim ile, ihtiyar köylü ile kucaklaş » tun. Bütün köylüler arabanın etrafını sarmışlardı. Hiç gülmiyen karışık çeh- | reler, cansız gölyeler ayrılığın yağı ıle * gölgelenmişti. Bu çehrelerdeki ıstırap inkılâbın 1- şığı ile silinmişti. Bu insanlar ki, o in © kılâp liderinin sesiyle Akdeniz kıyıla © © rına kadar koşmuşlardı. Bu gün de o X n ruhlara verdiği imanla balçık va © tandan mamur vatana ulaştılar, iğ İşte benim köyüm, işte arkadaş se: © nin yarın başaracağım iş. Kamçı şak- © ladı. Araba sarsıldı, di Yeni bir hayata doğan köyden kel dağlar, yeşil vadiler aşarak yeni ha - | yatlar yaratan Ankaraya doğru yol. © iandım., i