e No, 47 ame mii Vakıt'ın edebi tefrikası BAZ Kamelyalı Kadın Yazan Terceme eden Alxendre Dumas fils Ymm Selâmi İzzet Adamcağız beni on parasız kal dım zannetti, bunu yapmak iste « | memin sebebini sordu.. Elinde s0 | nunda bunu nasıl olsa öğreneceği için, doğruyu anlattım. Bir dost ve avukat sıfatiyla, iti raz edebilirdi. Etmedi, bu işe yata raz edebilirdi. Etmedi, bu işe ba- kacağını söyledi: Babama bir şey söylememesini rica ettim, Margöritle buluşmak üzere Jüli Düpraya gittim. Apartman aramağa başladım. Gördüklerimizi ben basit, Margö- | rit pahalı buluyordu. Nihayet, Pa risin ıssız bir mahallesinde, kü» çük bir pavyon bulduk, ikimizde beğendik. ! Pavyonun arkasında güzel bir bahçe vardı. Dıvarları manzarayı kapamıyor, fakat komşulardan bi l zi gizliyordu. Bu, ümidimizin fevkindeydi. | Ben, kunturatı feshetmek üze- re evime gittim. Margöritte avuka tma gitti, Biraz sonra Provans sokağa gel | di. Memnundu. Avukat bütün borçlarımı ödiyeceği ve ondan son ra da kendine yirmi bin frank ve receğini vadetmişti. Sevine sevine, istikbale projeler kurarak Bujivale dük. Nanin, uşağımın geldiğini söyledi Çağırttım. — Babanız geldi, sizi derhal is tiyor, dedi. Bu gayet tabii bir şeydi, dair dön « buna | Faren” ME GriRle BAKIŞLAR. İ 72 A kağ” Bu AİN MR haberde bir şeamet hissediyordu. Bana bir şey söylemesine vakit ! bırakmadım. Elimi uzattım” — Merak etme, dedim. Öptü: — Mümkün olduğu kadar ça «| buk gel, dedi, pencerede bekliyo- rum. Uşağımı savdım; | — Git, babama geleceğimi söy | le, dedim. daydım. GİY. Belam, robdöşambrın: giymiş, parayr sarfediyorum. Borçlanma- | iktidarını kendisinde görememiş * saloüda yazı yazıyordu. Odaya girdiğim zaman, yüzü - me bakışından, mühim şeyler ko | nuş#cağımızı anladım. | Hiç bir şey sezmemiş gibi yak « Jaştım, öptüm: — Ne vakit geldiniz baba? — Dün akşam. — Doğru buraya mr geldiniz? — Evet. — Burada bulunamadığıma mü teesfirim. Bu sözümün üzerine, babamm nasibata başlıyacağını tahmin €- diydedum. Fakat bir şey söyleme di, yazdığı mektubu zarfa koydu, postaya verilmek üzere Jozefe ver di. Yötniz kalmca babem kalktı, ş#ömineye o dayandı: — Azizim Arman,seninle ciddi k şeylerimiz var, dedi. — Sizi dinliyorum baba. — Açık konuşmağı vadediyor musul ?. »- Daima açik konuşurum. — Margörit Gotye isminde bir kadınla yaşadığın doğru mu? — Evet, — O kadının ne olduğunu bili yor musun? İ yaşadığım taşra kösesine gelir ve — Bir fahişeydi. — Bu sene, o kadının hatırı için | mi beni ve kardeşini unuttun, gel- | medin? — Evet baba, itiraf ediyorum. | — Bu kadını çok mu seviyor « | sun? — Görüyorsunuz baba, bana ! di; bugün sizden af diliyorum. — | Babam bu kadar sarih cevap a- lacağını ümit etmiyordu, biraz dü şündü, sonra dedi ki: | —- Uzun zaman, bu yolda yaşı- | yamıyacağımı anlamışsındır elbet» te. — Bunu düşünerek korktum, fa kat anlamadım. Babam, biraz daha sert mukabe le etti: —Buna benim razı olmıyacağı i mı an emışsındır. — Kendi kendime, eğer size ve | ailemizin ismine hürmetkâr kal- dıkça o ismi lekeliyecek bir şey yapmadıkça, bugünkü (hayatımı yaşamakla bir mahzur olamaz de dim ve endişelerim biraz zail ol - | du. İ Margöritten ayrılmamak için | her mücadeleye, hattâ babamla bi | le mücadeleye hazırdım. — Artık hayatını değiştirmenin sırası geldi. — Neden baba? — Çünkü hayatın, ailene karşı beslediğini sandığın hürmeti kırı yor. — Bu sözlerinden bir şeyanlıya Yeryörum” | bilir. Bu kadına para verebilirsin. Fakat bu hayatın bir çok dediko « duya sebebiyet verir ve ta benimi ailemizin ismine leke sürerse, işte bu olmaz, olmiyacaktır da.. —Müsaade ediniz de söyliye «| yim. Size hayatım hakkında malâ mat verenler, yanlış malümat ver- i mişler. Matmazel Gotye benim | dırmak için sarsmağa başladığı İki saat sonra Provans sokağın metresimdir. Onunla yaşıyorum. | Zaman uyanmıştı, maruz bulundu- i Bu gayet tabii. Matmazel Gotye - | ğu tehlikeyi derhal anlamıştı. Fa- ye, sizden aldığım ismi vermiyo - rum, Onun için, sarfedebileceğim dım, şimdi söylediğiniz sözleri dinlemeğe hak kazanacak hiç bir şey yapmadım. — Bir baba, daima oğlunu fes na yoldan çevirmeğe salâhiyettar dır. Bugüne kadar fena bir oşey yapmadın, fakat yapacaksın, — Baba! -— Efendi, hayatı ben sizden çok daha iyi bilirim. Ancak tamiri mile pak kadınların hissiyatları saftır.. Metresinden ayrılacaksm. — Sözünüzü dinliyemiyeceğim için müteessirim, fakat imkânsız baba, — Bu hayalma mâni olacağım. — Artık fahişeleri nefyettikleri Sent » Margörit adasr mevcut de- ğildi. Olsa bile, Matmazel Gotye Din peşi sıra giderdim. Ne yapa « yım? Belki hata ediyorum, fakat ancak o kadın metresim kaldıkça mesut olabilirim. — Arman, gözünü iyi aç, seni seven ve her zaman senin saadeti Bi isliyen ben babana iyi bak. Her kesin sahip olduğu bir kadınla ka rı koca gibi yaşamak sana yakışıt mı? Namuskârane bir bayat olur mu bu? > (Devamı var) varsa onların da geçmesini temin * Teş 5 — VAKIT 30 Lnci kânun 193 5mm kilâtı Mahs amma NAME AAA | VAKIT'ın yeni Tefrikası : 58 Kalk Beyim, Ruslar geliyor, sizin için karşı sahilde bir at bekletiyorum Yazan: A. MiL Bu uykunun ne kadar devam et| (Maradidi) gürültülerini yaşama- | dar beyaz renkli elbiseler gi en mukaddes vazifemi ihmal ettir | tiği malüm değildir. Sahilde son | dığından henüz aklı başında idi. dakikakaya kadar beklemeğe mec bur olan ve geride kalmış efrat edecek olan jandarma çavuşu, Rus | askerlerinin (Maradidi) tepelerin | den aşağıya doğru inmeğe başla - | dıklarını gördüğü halde kâtibi| mes'ul beyden hâlâ bir ses çıkma” | ymca gidip onu aramağa karar| vermişti, Nihayet bizim köprücü beyi karargâhta karyolasında mı- şıl mışıl uyur bir halde bulmuştu. Şaşkın bir kâtibi mesul Fakat bir taraftan yorgunluktan | ve diğer taraftan korkudan müte - vellit âsap gevşekliğinden dolayı | kâtibi mes'ul Bey o kadar derin bir uykuya dalmıştı ki jandarma | çavuşu şiddetle sarstığı o halde o| gözlerini bile açamıyordu. Halbu- ki kaybedilecek vakit yoktu. Bir saniyenin bile kıymeti vardı. Nere | de ise Rus askerleri (Maradidi) | sokaklarmda dolaşmağa başlıya” caklardı, Ondan sonra artık kaçıp kurtulmanın imkânı yoktu. | Nihayet, jandarma çavuşu uzun müddet uğraştıktan ve yüzüne 60- ğuk su serplikten sonra kâtibi mes ul beyi uyandırmağa muvaffak ol muşmu Şimneiz — “Kalkbeyim, çabuk ol, Rus - lar geliyor. Sizin için karsı sahilde bir at bekletiyorum. Hemen kayı- ğa binip kaçalım, yoksa esir olaca ğız!,, diye onu adeta sürükliyerek (Çoruh) suyu kenarında duran ka yığa bindirebilmişti. Kâtibi mesul Bey, bilâhare anlattığına göre, jan | darma çavuşu ilk defa onu uyan - kat bunarağmen genegözlerini aça mamış ve ayağa kalkarak kaçmak ti, Kendisi diyordu ki: —“ Jandarmanın sözlerin yordum, fakat kalkmak şöyle dur sun, yattığım yerde kımıldıyamı- yordum bile!,, Her ne ise, jandarma çavuşunun gösterdiği bu fedakârlık sayesin - de kâtibi mes'ul Bey de kurtarıl - mıştı. Bir kere kayıkla karşı sahi- le geçtikten sonra orada duran hayvana binerek bir iki saat sonra (Stange) Beyin alayına yetişmeğe muvaffak olmuştu, işler karma karışık (Stange) Bey, alayile taarruz et meğe hazırlanırken şimdi hiç bir muharebeye girmeden ric'at etme- ğe mecbur olmuş muntazam bir kuvvetin kumandanı derekesine inmiş bulunuyordu, Onunla bera - ber (Maradidi) den çekilmiş olan bütün kıtalar ve çeteler o artık (Borçka) yolunu tutmuşlardı. Gi- derken bütün köyler tahliye ve a - halisi muhacerete mecbur ediliyor du. Öteye beriye dağılmış olan çetelerin bir çoğundan hiç bir ha- ber yoktu, Onların akıbeti malâm değildi. Borçkaya muvasalet edi- lince karşılarına binbaşı OHafız Süleyman Efendi çıkmıştı. Bu zat | tebe efrada sıcak tutabilecek ça” Onun için (Borçka) nm müdafaa | sına karışmıyor ve aldığı emir mu cibince bir an evvel (Artvin) e ye tişmeğe çalışıyordu. Hafız Süleyman Efendi bir ta raftan geri gelmekte olan müfre - zeleri toplayıp onları (Borçka) te pelerine yerleştirirken diğer taraf tan da o tepelerde tahkimat yap - mağa çalışıyordu. Bu maksatla te- pelerin muayyen noktalarma bom balar (Okoyduruyordu. kuvvetleri ileri hareketlerine de - vam edecek olursa bu bombalara | bastıkları zaman berhava olacak- | lardı, Bu ric'at anlarında, asker çe | teye ve çeteler muhacirlere karış- mış bir vaziyette ve pek gayri mü- sait ve gayri muntazam şerait al -| tında yapılan bu geri hareket za- manlarında bu işlerle meşgul ol - mak hiç kolay değildi. Müdafaa hazırlıklar başlıyordu Maamafih, teşkilâtı mahsusa bir iki gün zarfında kendisini top lıyabilmiş ve tekrar (Borçka) da yerleşmişti. Binbaşı Hafız Süley- man Efendinin aldığı tertibat saye sinde (Borçk) emniyet altına alı - nabilmişti. Gürcü zabitlerinden o- lap cesurluğu ile şöhret kazanan mülâzim Hasan Efendi ile Ali E- .. . - . . | fendi isminde diğer bir zabit te sa hil tarafından daha yakın olan (Çifte köprü) mıntakasınm müda | faasına memur edilmişlerdi. (Stange) Beyin alayı (Borçka) ya geldikten sonra orada bir müd! det askerler istirahat ettirilmiş ve ayni gün tekrar yola çıkılmıştı. Bu ! kuvvet, Yakup Cemil Beyin müfre zesi ve doktor Bahaettin Şakir Be- | yin çeteleri ile şimdi (Artvin) de | yerleşerek (Sarı kamış) dan yapılacak taarruzu kolaylaştır | mak için (Artvin) den içerilere doğru yürümeğe çalışacaktı. (Artvin) de bu suretle toplanan ! mühimce bir kuvvet artık (Arda «| han) ve (Kars) istikametinde yaz) pılacak bir taarruz hareketine ha- zırlanıyordu. Bu maksatla efrada cephane ve erzak tevzi ve kıt'ala- | rin hiç bir eksiği olmamasma dik | kat ediliyor ve bilhassa, soğuk ta- bammül edilemiyecek (derecede şiddetli olduğundan mümkün mer maşırlar giydiriliyordu. Bu taar - ruzu muvaffakıyetle neticelendir- mek için silâh, cephane, yiyecek | ve içecek kadar kalın kürkler de İ lâzım olduğu halde ne Yakup Ce- | mil müfrezesi, ne Bahaettin Şakir Beyin çeteleri, ne de Alman (Stan ge) Beyin alayı için bu noktaya e hemmiyet verilerek ona göre ihza- rat yapılmıştı. Halbuki karşıların- daki bütün Rus efradı kürklere bü rünmüş ve kendilerini soğuğun şiddetine karşı tamamen muhafa- za etmiş bir halde bulnuyorlardı. Düşman tarafın -| olduklarından onların harekâ ın teşhis bile çok güç oluyordu. dikten sonra ileri harekete b mıştı, Ruş kuvvetleri, şüphesi: İ henin bu noktasından kendilei için büyük bir tehlike | gelmiyec ğini bildiklerinden, şurada bura da, biraz mukavemet göstererei ric'at ediyorlardı, Bu suretle ile harekete devam edilerek nihayi (Ardahan) önlerine gelmişti. Rı lar, epeyice büyük olan bu de tahliye için hazırlıklarını mışlardı. Yalnız şehrin önünde bi i müddet mukavemete karar ve lerdi. Bu musaaemeden evvel han) ahalisi gelen Türk ku ne karşı heyetler çıkararak p tezahürat ile halâskârlarmı karş lamakta kusur etmemişlerdi. tikbaleilerin getirdiği Kedi: r rasında bir de, Yakup Cemil B: mahsus olmak üzere, güzel bir b yaz at vardı. Alı getirenler © Yakup Cemil Beye takdim ederli ken (Ardahan) a girdiği t ona binmesi temenniyatında bul muşlardı! erir enn siner MAREAEABEE m Gelenler, Gidenler İ Mançister Üniversitesi mualli lerinden Mister Stanley memleki timize gelmiştir. Mister | İstanbulda Üniversiteyi, kız mu lim mektebini ve daha bazı me tepleri gezmiştir. | Profesör memleketimizdi senelerde yapılan inkilâpları ! ; dirle karşılamaktadır. j g ——— Şimendifer kazasında ölenlerin cenaze merasii Paris, 29 (A.A.) — Lanyi k banlarının cenaze merasimleri ris ve vilâyetlerde bilhassa muntakasmda büyük te yapılmıştır. Bir çok halk cenazeleri & ip erek milli matemi teyit etmişl ir, Muhtelif yerlere cen 2 hiyeler toplu olarak iştirak eti lerdir. a vi — o * Beynelmilel üniversiti federasyonu Paris, 29 (A.A.) — Mili miyeti için beynelmilel üni federasyonu onuncu kongresi Sorbon'da açılmış ve harici ; set meselelerini tetkik için bir ler İ misyon teşkil etmiştir. Kongre Yugoslavya murahli' M. Vorkapç'n Balkanlardaki “ 4 yet ve Balkan devletlerinin hun tesisi ve teşkili için Her taraf karla mestur olduğu için Rus askerleri tepeden tırnağa ka hakkındaki raporunu di Öğleden sonra Pa b sinde bir kabul resmi