Bir kadı Şeyhülislâmın biri çok sevdiği kalaycısı Lâz Mehmedi kadı yap- mak'istemiş .. Hiç okuma yazma bilmiyen, hattâ Türkçeyi bile iyi amıyan kalaycıya: gi İ — Ben sana hazır ilâmlar verir kani i mahkemeye gelenlerin ellerine bi- Ter tane sıkıştırarak davaları hal - ini söyler.. Lâz Mehmet hazır ilâmlar kol - tuğuna alarak kadı tayin edildiği tün | >emlekete gider. İşe başlar. Her gelen davacıya hazır ilâm- Ki an birer tane vererek dağar - <ığmı hediyelerle, paralarla dol - p8 “© durmağa koyulur. Gün geçtikçe lar. di ilâmlar da suyunu çeker,. Nihayet he *! âdedibireiner. Fakat kadıda- üs, İarcığmı doldurmuştur. Son ilâmı da verdikten sonra kadılıktan çe ip memleketine dönecek., Bu sırada bir davacı mahkeme- Ye müracaat eder. Bu bir alacak n ? sir ır.. Borçludan parasmı tahsil ” İİ ettirmek için kadıya müracaat et- bistir, Haklı olduğu kadı tarafm- “Nekadar goç'kaldin'ciz Sim.. Gelmiyeaceksin sandım. Diye bağırarak dağarcığını o - ten | uzlamak üzere yandaki odaya edi | Yürür... ii“ Ama mı, topal mı? 0” |, Dilencinin biri bir gün evel âma, bir gün sonra topal olduğunu ilân ae . Eski bir mahalle komşu- i d SU ona rast gelince: vr — Yahu sen dün âma idin ya...| pide Ne yapayım beyim, âmayım n3*' diye herkes taklit para sürmiye ke başladı. PE Mamasemeeome nda — Ben det. ! dan teslim edilmiş son ilâm da o| ızı,, | da-verilmiş.. Alacaklı ilâmı oku - | Bu | yunca bakmış ki ilâm bir karı ko- la”? <a davasına ait kendisile hiç bir , İ Alâkasıyok... Ani" © Koşarak kadının huzuruna çıkar: | | — Kadı hazretleri, ben alacak. pi ,. Siz bir karı koca ilâmı ver- gi diniz. Yanlışlık olmuş deyince lan hiddetle ayağa kalkmış, de - rak, | Mişki: . ile — Elimizde o var.. İster al, is - bur | teralma.... EĞL VAKİT... İTER YAZILAR Bu aşk ne kadar sürdu? — Bilmem, saate bakmadım. Delik fıçı Yağ tüccarı Fehmi Efendinin İ şarabı ne kadar sevdiğini herkes İ bilir, onunla iş görenler onu mem- nun etmek için en iyi cinsini araş- tırarak şişe şişe şarap taşırlardı.. na büyücek bir fıçı şarap getirmiş- Fehmi Efendi bu koca şişeyi evi - yerde kapıyı kilit altma alamadı- ! ğı için fıçının ağzına küçük bir ki- lit uydurdu.. Anahtarı cebine koy- du... İhtiyata riayet lâzımdı. » Evde çoluk gocuk, hizmetçi, uşak vardrı.. Fehmi Efendi bu ihtiyatm pek de faydalı olmadığını arada bir fıçıyı yokladığı zaman anlıyordu . Fıçıyı bir gün evvel bıraktığı hal- de bulamıyor, şarap üç beş par mak aşağıya inmiş bulunuyordu Karısına meseleyi anlattı: — Hanım, ben yokken bu kü- çük odaya kimse giriyor mu?. | — Hayır, orada fıçı ile eski san- dıklardan başka bir şey olmadığı için hiç birimiz girmiyoruz. Sa- de Ahmet, ikide bir temizlemek için giriyor. Ahmet, uşak Ahmet... yapsa bu işi o yapacaktı.. Fakat nasıl?. Fehmi Efendi fı çıyı bir güzel muayeneden geçir di ve buldu., Fıçınm altında kü çük bir delik açılmış, bir mantarla tıkanmıştı.. Mantar çekilince ince bir hat halinde şarap akıyordu ... Fehmi Efendi Ahmedi fıçmın ba şıma götürdü.. — Dikkat ediyorum, her gün şa- rap bir kaç parmak aşağıya ini - Yapsa > Zenginliği görüyor musun? Hava soğuk mu acaba diye © bakıyor. Oönüp bize baksana a mübarek |. Fehmi Efendinin İzmirdeki or-| tağı bir gün İstanbula gelirken o - ti. Bu şarap hakikaten nefisti... ne götürdü.. Fakat onu koyduğu | | — Sen beni aldatıyorsun hanım.. O adam kimd.? — O benim doktorumdu. Sen al yor.. Bu senin marifetin olacak ... Şu mantar ve şu delik nedir?. Ahmet inkâr ederek dedi ki: — Beyefendi vallahi haberim “İyok.. Amma dediğiniz doğruda olsa şarap fıçmın üstünden eksili- yor.. Halbuki bu delik fıçmın al - tında,, Nasıl olur?. Rakı düşmanı Ayyaş için her hususta bir mas | zeret vardır; içmek için bin bir bahane ve bin bir mazeret.. Ne den içiyorsun?. Diye sorunuz, size bazan canı sıkıldığından, bazan keyfi olduğundan, bazan sıhhati yerinde, bazan hastalığı kendisini müteessir ettiğinden içtiğini söy - ler. Her hal onun için bir mazeret ve bahanedir. £ Böyle bir ayyaşa bir gün bir dindar zat demiş ki; — içki senin en büyük düşma- nındır... Hemen ayyaş atılmış: — Doğru söylüyorsun amma | peygamberlerimizden biri ne de - İ miş: | dememiş mi?. — Evet; fakat düşmanlarmızı yutunuz, dememiş ya!.. Radyo taksiti Mustafa Bey de evine güzel, mü kemmel bir yadyo almıştı. Fakat tam 450 lira tutan bu radyo ma - | kinesini bir çokları gibi o da tak - sitle aldığı için ayda 50 lira veri - yordu. İlk taksiti güç halle verdi- ler. Sıra ikinci taksite gelince ora- da dama diyip duracaklardı. Ha- nım ısrar ediyordu. O zaman da Mustafa Bey bir çare buldu: — Hanım, dedi. Eğer tahsildar gelirse radyonun kamerden hiç bir merkezi almadığını söylersin. Böy le bir makinaye 450 lira vereme - yiz, canım isterse der, kapıyı ka - parsın, — Bilmezsin onu nasıl çıldırasıya, bürün naloimle, bütün hayatımla sevdim. Her şeyin yolu var Ihsan Feyzi Bey on iki senedir dava vekâleti yapıyordu. Fakat ne kendisini tanıyan vardı, ne is- mini... Pek az müşterisi olduğu i çin kıt kanaat geçiniyordu. Kırk yaşına geldiği halde evlen: memişti.. Yalnız son zamanlarda komşuları miralay mütkaidi Ah - met Hakkı Beyin kızında gözü vardı. Onu beğeniyor, şöyle u » zaktan selâmlaştığı babasından kızını istemeğe can atıyordu. Fa - kat buna bir türlü cesaret edeme - di ve annesini, kızın annesine gön- derdi. Aldığı cevap: — İşittiğimize © göre * oğlunuz Feyzi Beyin kazancı azdır. Müş - terisi bir kaç kiiden ibarettir .. Zaten geçinmesi de bunu göste - riyor.. Bizi mazurgörünüz. İhsan Feyzi Bey bu cevap üze - rine eşi dostu vasıtasile miralay mütekaidine kazancı hakkında te- minat verdi amma para etmedi ve | avukat bu kızdan ümidi kesmek | üzereydi. Bir gün kızın babası ya- zıhanesine geldi.. Acele bir iş için Feyzi Beyin kendisine vekâ - let etmesini rica etti: — Başka tanıdık bir avukat bu- lamadım.. Alelâcele sizi buldum, affedersiniz! Dedi.. Feyzi Bey memnuniyet - le işi kabul etti.. Mahkemeye çık- tı ve davayı kazandı. O zaman mütkait ihtiyar, avukata teşekkür ederek borcunu sordu. Feyzi Bey: — 1500 lira deyince, şaşırır gibi oldu... Feyzi Bey izahetti: — Davayı kazandığım için 1000 lira alacaksmız.. Kaybetsey- diniz 1000 lira verecektiniz. De - Bir zendost eski (o hatıralarmı yokluyordu. Karıcığından gizli, ya zıhanesinin kilitli çekmecesini aç- tı, içinden bir yığn mektup bir kaç zarf çıkardı. Mektuplara şöy le bir göz gezdirdi: — Leylâ, Nigâr, Nazmiye, Le « man..... İlâh.... Zarfları karıştırdı, bir sürü re « sim: — Marika, Despina, Lâmia, Virjin, Ahsen, Eleni.. İlâb.. Derken eline küçük zarfların paketi geçti, bunların her birinin üstünde bir isim ve içinde bir tu- tam saç vardı.. — Kadriyenin saçı, Despinanm Diye sıra ile sarı, siyah, kestane, kumral renkli saçları karıştırdı... Sonra hiddetle hepsini topladı : — Benim başımda bir tek saç kalmadı, bunlarda ise bir tek be" yaz yok... Diyerek topunu sobanın içine at- — Nişanlı iken seninle yal- mz kalınca kıpkırmızı olur- dum. Ibuki şimdi yüzümde ne kadar kırmızılık varsa hep si Uçuyor. : -. Bir düşünce Bir hanım kendi kendine düşü- nüyordu: — Bir beyaz kadının vücudun da her hangi bir çürük siyah ola « rak görünüyor.. Buna mukabil bir habeş kadının vücudundaki çürü « ğün de beyazlaşması lâzım gelir « ken öyle olmıyor.. Bazan habeş ok mak istiyor canım.. meki ki gene 500 lira kârlısmız .. Esasen benim kabahatim budur .. Kimseden aşağı para almam ve ayda onun için bir iki müşteri ile iktifa ederim. Feyzinin bu palavrası muvaffak | oldu. İhtiyar adam ayda 1500 ilâ 3000 lira kazancı olan bu adamın elinden 1500 lirayı kurtarmak için kızını verdi. “düşmanlarınız! Seviniz!,, | eseesasassaassnsasassusaz sansann0020131101950000008090941080000000232511000880888000 A9 — Evelce kimin yanında bizmet ediyordun kızım ? — Karısını boşıyan bir âmânın yanında idim efendim.. Gözü bende idi de ondan çıktım.