Bizim handa olmaz! Bizim handa olmaz! Vasfi Raşit Bey Anadoluda bir hana inmiş. Fakat geceyi çarnaçar geçireceği bu handa kendisine ayrılan odayı şöyle bir gözden geçirince telâşla hancıyı çağırmış: — Aman kuzum hancı, gel, bu oda benim gözümü tutmadı. — Ne gibi efendim? — Hani tahtakurusu ve saire gibi ufaklık olmasın... — Merak etmeyin beğüm; bi - | zim hande öyle şey olmaz. — Neden? — Neden olacak!.. Bir yolcu gelip bırakır, öteki alur, götürür de ondan.. Ev sahipleri Hayri Efendi ev sahibinden çek- tiklerini anlatıyordu. Her ayın ilk günü gelip aylık diye gırtlağına sarıldığını, almadan kapının önün den ayrılmadığını söylerken Na - git: — Bak benim ev sahibi öyle de- ğildir. O da her ayın ilk günü ka- pıya düşer amma verdiğim parayı kat'iyyen almadan gider. — O neden? — Daima tamamını ister de on- dan... Bir takdim Arit bey pek sevgili arkadaşı Rıdvanla bir lokantada karşılıklı yemek yiyorlardı. | Masalarına bir zat geldi. Oturdu. Yemek ısmarla- dr. Arif yemeğin ortasında ba - şını hiddetle bu yeni gelen zata çe- virdi: —- Efendi, ayağıma basıyorsu- | nuz? İ Diye seslendi. O zat da: i — Affedersiniz efendim!... İ Diyerek hem ayağını çekti, hem Arife baktı, tanıştılar. o İdadiden | arkadaştılar. o Selâmlaştılar, tatlı © tatlı konuşmıya daldılar. Fakat Arif gene ayağına basıldığı için | orahatsız olmıya başlamıştı. Bir münasebetle Rıdvanı mek- tep arkadaşına -prezante eder ken iğildi, masanın alına baktı, Ayağma basan Rıdvandı: — Efendim, size takdim ede - rim Rıdvan, arkadaşım.. Bir vakit- ler düyunu umumiyede muhase - beciydi.. — Müşerref oldum efendim, a- caba şimdi ne iş görüyorlar? Arif hiddetle cevap verdi: >— Şimdi mi efendim, şimdi a- - yağıma basıyorlar. Şad IN YAZILAR Esmer güzeli S'lva yanındaki arkadaşını da Necdete takdim edirce .., Necdet beş senedenberi dişini sıkarak biriktirdiği üç yüz lirayı yemek üzere geçen yaz Avrupa - ya gitmiye karar vermişti. Enine boyuna hesap ettikten sonra gide gide Romanyaya gidebildi. Yazın en sıcak (günleri idi, Köstencede bir gazinoya indi. Bi- zim paramızla günde altı buçuk liraya pazarlık etti. Beş gün de- niz banyosu, gazinoda yemek, dans, çalgı içinde güzel bir âlem geçirmişti. Hele kumlar arasında tanıdığı Silva ismindeki kızla ah- baplığı ileri götürdükten sonra... Bu kız bir esmer güzeliydi, Necdet, nasılsa kumların arasın « da bulduğu bir küpeyi Silva a - rarken iade etmiş, bu suretle o - nunla ahbap olmuştu. Esmer Silva yanındaki arka - daşına da Necdeti takdim edince | Necdet artık günleri hesaplemıya ve idareli hareket ederek 300 li- ranın bakıyesile biraz daha fazla kalmıya gayret etti, Fakat ne mümkün? Genç kızlara birkaç defa ye - mek yedirmiş, çay masraflarını etmişti. Bu suretle evdeki pazar çarşıya uymamıya basladı. Fakat bunlar sayesinde Silva ile mercü- meği adamakıllı fırma vermişti. Köstence civarında evvelâ Sil- va ile arkadaşı Nadyanın da işti- rak ettiği gezintiler yaptılar, son- ra Silva bu ogezintilerin yalnız olmasını tercih etti ve baş başa bütün bir gün Romen köylerinde kalıyor, bazı geceleri bile bu köy geçiriyorlardı. Köstenceye döndükleri zaman | Nadya onların yakasını bırakımı - yordu. Necdet Nadyayı kendisi - ne karşı mütemayil görmekte ge- cikmedi. Gazinoda ( geçirdikleri bir çay saati onun masa altında - ki küçük ayaklarının ifadesi Nec- dete yeni bir av elde ettiğini ih - bar etti. Necdet bundan sonra Silvayı yavaş yavaş terkederek Nadyaya sokulmak istedi. Fakat buna te - şebbüs eder etmez işin farkında olan Silva Necdete açıkça yaptı - ğı oyunun tehlikeli olduğunu an- lattı. Fakat Nesdet bu ihkazım ©- | Hemmiyetini anlamıyarak Nadya ile bir akşam gizlice otomobil ge- zintisine çıktılar. Şehirden çıkıp da küçük orma- na girdikleri zaman arkalarından bir otomobil yetişti. Onların önü- ne geçti ve arabayı durmıya mec- bur etti, Öndeki otomobilden bir Bir istirahat fikri Süleyman Bey aziz arkadaşı Ni- hadı çok mahzun ve düşünceli bul- du . Köprüyü beraber geçerlerken: — Nen var Nihat.. Seni çok dü- şünceli görüyorum!. Diye sordu. Nihat anlattı: — Sorma birader, halimi ma.. Cebimde beş param yok.. Ka- rım fevkalâde ağır hasta.. — Ya?. Vah, vah.. Nesi var za: LİLİ İTE NE Komiser — Peki, size hücum eden ve paranızı alan ada- min nazarı dikkati celbedecek bir hali veya işaretini hatır- yor musunuz ? — Tabii komiser Bey ... Gayet hızlı koşuyordu. — Müthiş bir böbrek sancısı, kum... Haftalardanberi çekip du - ruyor.. — Bir çaresini bulamadınız mı? — Doktorun verdiği ilâcı alabil. sem ağrısı tuttukça çaresi de bulu- nacak... — Nasıl ilâç bu?. — Bayağı uyku ilâcı.. bir saat uyutuyormuş.. Bir hap, Süleyman hemen Nihadın eline sarıldı: — Aman Nihatçığım, şu reçete- İ yi bana ver, bir de ben yaptıra - i yım; saattte bir hanıma vereyim.. — Neden karın hasta mı ki?. U- yuyarak rahat etmesini istiyorsun? — Hayır, hasta değil amma o uyursa ben rahat ederim de.. lerin pek misafirperver evlerinde | denbire Silva çıkmıştı. İki yeni âşıkın üstüne bir kurt gibi hücum etti ve Necdetin Nadyayı müda - faa etmesinden kızarak çantasın- dan bir çakı çıkardı. Necdeti ko- lundan, yüzünden yaraladı. v” Necdet dört gün yattığı hastane | den çıkınca mahkemeye gitmişti. | Fakat Silva kendisinin tahrik e - dildiğini söylediği gibi Necdetin | hayatını da kurtardığını ilâve etti. Hâkim: — Nasıl? diye sordu. O zaman Silva Necdeti yara- ladığı çakıyı göstererek: « — Bakınız, dedi. Bu çakının ancale küçük ağzı ile Necdete hüs saydım Necdet sağ kolamazdı. Heyeti hakime Silvaya hak verdi, bu insaniyetinden dolayı beraetine hükmetti. Fakat Nec - det bir daha sefere kendisinin | hem yaralanmasından hem de mahküm olmasından okorkarak bemen kapağı İstanbula attı. Bir sadaka Bir dilenci sadaka istediği ka * pıdan bir dilim ekmek alınca he- men önündeki köpeğe attı: Dilenciye ekmek veren hanım bunu görünce hiddetle çıkıştı: — Sana acıdık da ekmek verdik, sen de kalkıp komşunun köpeğine attın... Dilenci özür diledi: — Affedersiniz hanımefendi, doğrusu ben o köpeği sizin san - dımdı da.. Wes'ut adana Elli yaşına giren Sadi bey ü - çünsü izdivacını tes'it ediyotdu. Bir arkadaşına sevgili zevcesin « den bahsederken: — Yirmi beş yaşında bir le - bek... Dedi. Yemin ederim sana azizim, beni yirmi yaş gençleştir. di. Arkadaşı Sadi beyin okoluna girdi: — Dediğin doğrudur ama bun dan sonra haftada yirmi yaş ih- tiyarlamıya da hazır ol. Tevazu Darülbedayide bir operet oy * nanıyordu. Kimisi esniyen, kimisi gülen, kimisi uyuklıyan halk için- İ de bir kişi son derece dikkatle i oyunu seyrediyor. yanındaki ar- kadaşına ve galiba (yepyeni bir arkadaşına opereti ikide bir tak - İ dir ve methediyordu. Perde kapa- nıp oyun bittikten sonra o devam ediyordu: — Doğrusunu söyliyeyim mi? Ben bu kadar Avrupa, Amerika memleketlerini gezdim, Rusya - i da senelerce kaldım, bu kadar o- peret ve piyes seyrettim, Fakat bu derece cazip, tatlı, ahenktar bir operele raslamadım. Sen ne der» sin? — Bilmem. — Nasıl bilmezsin yaku.. Mu « sikisini bir tarafa bırakalım. Fa- kat seni temin ederim ki bu ka- dar tatlı bir operet piyesi ne gö - rülmüştür, ne de görülecektir. — Acaip şey. O kadar beğe- niyorsun ha.. Acaba kim yazmış? Bir diş çekmek.. Salamonun oğlu dişini çektir « mek için nasılsa bir dişçiye gitmiş- iti. Üç gün üç gece diş ağrısından hali harap olduğu için dişçi ile pa- zarlığa vakit bulamadan kendisi - ni sandalyeye attı: — Aman doktor, şunu yökünden | çek?. Doktor evvelâ bir ilâçla hissi ip- tal edince İsakın aklı başına gel - di: — Kuzum doktor efendi, kaç | para vereceğiz 2. Doktor iki lira isteyince İsak fır. ladı: — İki lira olur mu?, Sen de in - saf kalmadı mı?. Ben iki liraya iki saat çalışıyorum.. Doktor soğuk kanlılığını bozma» dan: A — Pekâlâ, dedi, telâş etme.. Ben de senin dişini iki satte çekerim. — Sen benim böyle sıhhatte olduğuma. dolaştı ma. Tam on beş gündür, evde kapanmış kalmıştı — Sahi mi? kiminle?