Kadri Efendi, Selma Hanımla görüşmiye gelmişti. Selma Hanım, misafirlerinden müsaade istedi: — Merhum kocamın çok iyi ar- kadaşı idi. Acaba ne istiyor. Bir bakayım, gelirim. Salonda bekliyen Kadri Efendi. Selma Hanımı görünce ayağa kalktı, acemi bir hareketle elini öperek: — Hanımefendi, dedi, sizi ge - lip görmeden evvel bir hayli dü şündüm. Zira, ziyaretimden mak- sadım oldukça nazik bir meseleye mütealliktir. Yalnız, başka türlü yapamıyacağımı... Selma Hanım merak ve hayret le sözünü kesti: — Söyleyiniz Kadri Efendi, ne- dir bakalım. — Efendim, merhum kocanız ölmeden evvel bana bir şey tevdi| etmişti. Yalnız müsaade ederse .| Diz, size anlatayım. Zavallı Lâtfü | bunu bana verirken bir şey söyle memişti, Sadece “şunu saklayıver, ben icap ettiği zaman gelir alı-! rım,, demişti. Esasen, bana, yapa- cağı şeyler hakkında pek bir şey söylemezdi de, . . — Peki amma Kadri Bey nedir bu söylesenize, meraktan çatlıya - cağım! — Acele etmeyiniz Hanrmefen- di. Lâtfünün biraz eli tutuk oldu- ğunu biliyorsunuz. — Hattâ hasisti diyebilirsiniz. — Hayır, hasis diyemiyeceğim. Zira hasis, eline geçen parayı bi - riktiren adama derler. Halbuki Lütfi pârâ biriktirmez, icabeden şeyleri alırdı. Şu farkla ki, müs - rif değildi. Bir şeye değerinden fazlasını vermek istemezdi. Yal - nız, kıymet takdir etmekte, zeva » hire aldanmaz, daima tedbirli bu - lunur, bir eşyanın üzerinde yazılı olan fiyatın, hakikatte yarısı ol - duğuna kanaat ederdi. Selma Hanım, sabırsızlığını güç zaptederek dinliyordu. Kadri E - fendi devam etti: — Latfi, sizinle evlenmezden evvel, bir defa daha evlenmişti bi « “liyorsunuz. İlk karısı, Lâtfinin tamamen aksine olarak çok müsrif idi. — Evet, bana da kaç defa söy - lemişti! — Bununla beraber, Lütfi onun arzularmı tatmin eder, yalnız, bir halinden çok şikâyet ederdi. — Ne imiş o? — Sene başlarında, tanıdıkla - rın isim günlerinde çok pahalı he - diyeler almasına kızardı. — Ya!... Demek ilk karısına da kızardı. Fakat benim bildiğim, Lütfi de kıymetli hediye almak hususunda ondan hiç te aşağı kal - mazdı. Meselâ bana, öyle hedi - yeler almıştı ki... Ah Lâtficiğim, ah... Sağ olsaydı da.. Selma Hanımefendi ağlamağa başlamıştı . Kadri Efendi bu genç dulun sahte olup olmadığını bile mediği teessürüne hürmet etti, sus- tu, sonra, onun gözlerini kurulama sını bitirdiğini görünce devam et - ti: — İşte ben de bunun için gel - miştim. Bilmem size söyledi mi idi. Lütfinin ilk karısı bundan dört sene evvel, tam senenin sonuncu günü ölmüştü. Hem de neden bi - Niyor musunuz? Zavallı kadm, Bu Siki tanıdıklarına senebaşı hediyesi al mak için mağaza, mağaza dola şırken, soğuk almış, şiddetli bir zatürreeye tutularak üç gün için - de gidivermişti. | Dünkü gibi hatırlıyorum. Latfi | ile ikimiz, cenaze kaldırıldıktan! sonra, eve dönmüş, salonda, bir sürü hediyelik paketler arasında yalnız kalmıştık. İnanolsun Ha - »rmefendi, belki elliden fazla pa - ket vardı. Lâtfi, yaşlı gözleri ile bunlara bakıyordu. Sonra ilerle - di, bir tanesini açtı. Bu, haruku - Vâde nefis ipekli bir kadın pijama - siidi. Selma Hanım sarararak sor du: — Ne renkte? — Pembe üzerine lâcivert, par - çalı bir şey.. — Aman yarabbi... Demek.. Kadri Efendi, Selma Hanıma tuhaf, tuhaf bakarak devam etti: — Sonra, ötekileri de açtı ve hepsi kıymetli şeylerdi. — Meselâ ne gibi? — Bir tane gümüş bilezik vardı. Mat bir şey. — Aman.. Sahimi söylüyorsu « nuz? Bu mu? Selma Hanım, tombul kolunu gösteriyordu. Kadri Efendi; — Evet, diyerek devam etti, bir de gayet güzel bir mahfaza... — Üstünde bir kaplan resmi var değil mi? — Evet.. Fakat şimdi teferruat ile uğraşmıyalım Hanımefendi, Lütfi, bu paketlere birer birer bak- tıktan sonra bana: “Kadri, dedi, şunları bir bavula koyup sana gön- dereceğim, saklayıver,,, Ben de kabul ettim. Aldım, eve götür - düm. O zamandanberi, arasırı Lütfi bana gelir, bavuldan bir pa - ket alır, giderdi. Bunları size ge * tirip, hediye ettiğini tahmin edi » yordum, görüyorum ki, aldan mıyor muşum. Selma Hanım, gözlerinden a - teşler saçarak ayağa kalkmıştı: — Kadri Efendi, dedi, ne diye bunları bana anlatarak zavallı Lütfinin hatırasını kirletmek isti « yorsunuz. Ne diye ona karşı olan muhabbetimin. Demek bunu yaptı ha? Bunu yaptı ha?... Selma Hanım, hiddetinden e - lindeki mendilini dişliyor ve mı rıldanıyordu: — Beni #ever zannediyordum bir de!. Meğer.... (Kadri Efendi - ye) Fakat :» de olsa Kadri Efen - di, benim kederime bürmet edip bunları söylememeli idiniz.! Hem arkadaşınızın hatırasına karşı da daha doğru hareket etmiş olurdu » nuz. Maksadınızı anlıyamıyorum. — Nasıl anlıyamıyorsunuz, Ha - nımefendi . Lâtfinin bıraktığı ba vulda daha pek çok hediyeler var. Ben namuslu bir adamım, O öldü diye üzerine oturamam ya... Hem bunlar pek kıymetli şeyler.. Me - selâ bir altm kadın saati... — Ya?!.. — Bir pantantif., Sonra bir i- pekli boyun atkısı... — Nerede bunlar? — Kapmın önünde otomobilde duruyor. Bavul ile beraber ge tirdim.. Nemelâzım. Yarm, öbür gün, yevmimahşerde sonra Lütfi boynuma sarılır. Şer'an ve kanu - nen varisi de sizsiniz. <Diw savaşında İstanbul ORA e (Baş tarafı 1 inci sayfamızda) tanbuldaki bütün yüksek mek - tepler müdürleri, lise ve orta mek tepler müdürleri hazır bulunuyor du. Celseyi vali muaviniAli Riza Bey actı. Söz derleme işi hakkında da - hiliye vekâletinin gönderdiği ta - mim okundu. Bunda, bütün va - tandaşların bu dil savaşında el- den geldiği kadar çalışmaları söz derlemekte muvaffak olan mual- limlerin takdirname ile ve kıdem zammı suretile taltif olunacakları diğer vekâlet memurlarından ©- lap gene bu işte muvaffakiyet gösterenlerin de vekâletlerine ya zılarak omükâfatlandırılmaları - nm temin edileceği bildiriliyor - du, Müteakiben söz derleme ta- limatnamesi ve söz derleme kıla- vuzu okundu. Maarif müdürü Haydar Bey şu teklifte bulundu: — Heyetin çalışmasmı kolay » laştırmak için komitslere seçilme sini teklif ederim. Ve bey komitenin intihabatıma geçidi. Söz derleme beyetine Kadıköy lisesi müdürü Yerit Zühtü, Kabataş lisesi türkçe hocası Sadi, Darülfünun müderris müavirlerniden Cafer oğlu Ahmet, Kellej mualiimlerinden Baha, Yüksek muallim mektebi müdür mu- avinlerinder Enba, Halk bügisi teticik komi tesine könservaturat retidürü Yusuf Ziyn, Halk bilgisi demeğgi umum! kAtiM Halit, «| edebiyat ruallimi Hakı 80- bevi arta mektebi mildürü Cafer, Hzesi müdürü Agâh Sırrr Beyler, &leri tetkik kamitesine güzel »* det müellirmlerinden Celal Esat, erkek . atlar mektebi müdürü Ziya, İstanbul kiz lassi müdürü Zeki, Istanbul kız lisesi orta mektebi müdürü Kâzrn, Set. çuk Kız sanat mektebi müdürü Azrm Beyler, Halk sazat ve edebiyatı komitesine Cm » buriyet kız orta mektebi müdürü Kemal E- min, mua'ltm Kâşm Nami, Berkek muallim mektebi edebiyat muallimi Haliç Fahri, kaz muallim mektebi edebiyat munllimi Mustafa Nihat, 7 san Beyler seçildiler. Umumi heyetin her hafta top - lanması güç olduğundan bu heye tin vazifesini yapmak üzere bir | encümen seçildi. Bu encümende Köprülü zade Fuat, edebiyat fa» kültesi reisi Muzaffer, Maarif ve kâleti umumi müfettişlerinden Ali Canip ve Reşat Nuri, Halkevi reisi Hâmit, Maarif müdürü Hay- dar Beyler bulunmaktadır. Bu en cümen, komitelerin mesailerini kontrol edecektir. Komite için Mazrif müdüriyetinde üst katta- ki odalardan ikisi tahsis edilmiş» tir, İntihaplardan sonra yapılacak başka bir iş kalmamıştı. Ali Riza Bey, söz derleme heyeti reisi bu - lunan vali ve Belediye reisi Mu - hittin Beyin başka bir işi çıktığı için içtimaa gelemediğini söyliye rek itizar beyan etti ve celseyi kapadı. Vilâyet merkez derleme heye- ti şu vazifeleri yapacaktır: * 1 — Vöüyet merkezile merkeze bağlı na- hiye ve köylerdeki (derleme taret mektebi mualimlerinden İ3- lışmanlrını ve İş görmelerini temin ve ya kından takip etmek, 3 — Viayet merkezle merkeze bağir na- hiye va köylerdeki derleme ocaklarında ça- Uyşanların beherine derleme İşinde muayyen bir iş gördürmek, 3 — Derleme gühelerinder, derleme ocak- Yarmdan gelen dörleme fiğerini Türk ci tsikik cemiyeti umumi merkezinden verile cek tallnata göre tasnif ederek Türk dili tetkik cemiyeti umum! kâtipliğin;e gönder- mak, 4 -- Derleme ocaklarına çalışma yolları göstermek, İ 5 — Mnarif teşkilât dışmda bulunup öte- den beri dil işlerinde çalışan veya çalışmak istiyenleri derleme işlerine (bağlamak ve derledikleri sözlerin fişlerini Türk 4M tat. kik cemiyeti umami kâtipliğine göndermek- tür, Komiteler kendilerine verilecek | söz derleme fişlerini bugünden iti | | mesi istenilmektedir. | sebetle ocakların | ve kaza derleme gubesinin muntazam ça * | baren dağıtmaya başlıyacaklar - dır, e Bir suikast varmı,yok mü Süvarısi olduğu iki v apur yandıktan son eline üçüncü süvarilik ' verilmiş ! Yangn bir tesadüf eseri olamaz Atlantik vapurunun bir yangın! ile Şerburg açıklarında harap ol - masından dolayı Fransız efkâr:| umumiyesinde hasıl olan heyecan | devam ediyor. Bunun sebebi bu| yangının Fransız bahriyesine gizli gİler tarafından suikast yapıldığı- nı hissettirir bir şekilde vaki olma- sıdır, Bütün Fransız matbuatı bilhas- sabu nokta üzerinde ısrarla tevakkuf etmektedir. Hükümetten sür'atle işin içinde göze çarpan esrarengiz cihetlerin tenvir edil - Bir Fransız gazetesi bu müna -| hükümetinden İngiliz -| İerin bahri kazaların mes'uliyeti ni tayin hususunda gösterdikleri hassasiyeti (o istiyor. o Malümdur ki bundan yirmi beş, yirmi altı se- ne evvel Titanik vapuru Amerika yolunda kazaya uğradığı zaman İngiltere hükümeti beynelmilel bir | komisyon teşkil etmişti. Bu komisyon tarafından kaza -| nın vwkuuna dair verilen raporu derhal olduğu gibi neşretmişti. Halbuki şimdiye kadar Fransız vapurlarma ait olarak vuku bulan hâdiselerde Fransız hükümeti ef kârı umumiyeyi tatmin etmemiş * tir. Meselâ Paul — Lecat isminde-| ki büyük Fransız gemisi yandık - tan sonra bu gemiye kumanda e- den süvari Vieg hiç muhakeme e - | dilmeksizin Georges — Philippar | vapuruna kaptan tayin edilmişti | | ki bu vaprun da bundan bir müd. | det evvel tıpki Atlantik vapuru gi- bi yandığı malümdur. | Şayanı hayrettir ki Georges —| Philippar yandıktan sonra © aynı | kaptanın eline üçüncü bir gemi teslim edilmiştir. | İşte bundan dolayı Franarzlar artık bu defaki felâketin mes'uli- yelini tayin hususunda çok şiddetli | hareket edilmesini talep etmekte | dir. Atlantik vapuru yalnız yolcu | nakline mahsus bir posta vapuru değildi. Bu © vapurun harp za: manlarında derhal muavin kruva- zör haline getirilmek ve Fransız müstemlekelerinden asker getir mek için hususi tertibatı vardı. Bu | itibarla bu vapur Fransa kuvayı ! bahrivesinin esaslı eczasmdan bi: Almanyada ri idi. Şayanı dikkat olan dur ki Atlantikten evvel 1 Paris, Paul — Lecat, Georgf Philippar vapurları da tepki | saftaydı. Acaba bu gemileri” birini müteakip yanması garip bir tesadüf eseri midiri. Yoksa hakikaten Frans şüphe ettikleri gibi Fransız yesine düşman olan ve tahdidi lihat projelerile bu kuvveti 18 se muvaffak olamıyan gizli © nebi ellerin sui kasti neticesi © dir?. Büyük posta vapurları kumpanyaların direktör 7 meclisi idare reisleri Atlas purunda zühur eden yangınıff kikaten bir elektrik cereyan ri ile vukua gelebilecğini ediyorlar, Çünkü böyle bir üzerindeki elektrik kuvve! hemen on beş bin nüfuslu bir! tenvir edecek kadar kesafetli ğunu söylüyorlar. demiyorlar.. Çünkü Fransı tün yangınların hep büyük mamen yeni sistemde olan Fi vapurlarına ariz olmasını b tesadüf eseri olarak göremü; Bu yangın hakkında ilk katların verdiği netice sudur! Atlantik vapurunda yangii tığı zaman içinde yolcu pe$i dı. Bir çok kamaralar tam boş bir haldeydi. Geminin istirahat ediyordu. Geceleri celerle vakit geçiriyordu On çin yangının başlangıcından uzun bir müddet, belki yirmi saat kadar göze çarpmamış sından gizli gizli yanarak ni önüne geçilemez bir hale ten sonra birdenbire infilâ gnişlemiş bulunmasına hü liyor. Bununla beraber bu vazi bii işin içinde bir sui kast ması ihtimalini bertaraf ed Nitekim son gelen tel göre vapura bir paketle giri ra paketsiz olarak çıkan adi bir hasta bakıcısına vapuru seyahati olduğundan (bali esraretngiz mühendis tahkikatın devam ettiği mattadır. bır nüma Almanlar si'âh taşımayı, hür o'f her erkeğin hakkı BERLİN, 16 (A.A.) — Alman | yada imparatorluk idaresinin ku- rulduğu günün 62 inci yıl dönümü münasebetile (“Kyffs Bund,, cemiyeti Berlindeki “Spor saray,, ında bir şenlik tertip et - miştir. Cemiyetin hami reisi olan reisiçimhur merasimde hazır bulunmuştur. Başvekil von Sehleiehor, Hindenburg'ta bu | Hawsner | | | bu münasebetle söylediği nutukta bilhassa demiştir ki: “Simdi hatırlanmıyacak kadar eski zamanlardan beri Almanlar, silâh taşımağı hür olan her erke- ğe ait bir hak olarak tanımışlar - dır. Alman milletinin hukukça be - | metini arzuya şayan bir olarak tanımı raberliği yeniden elde ii h rada bu esası nazara alıy?” hangi bir mukaveleye niç imzasını atmıyacağını # hariciye nazırmın sözleri” rar etmeliyiz, Zaten biz diğer her hast, memleketin malik olduğu” .İ yet ve selâmetin bizim temin edilmesinden ik istemiyoruz. Mecburi aske telâkki ettiğimi burada d# “ meği arzu ediyorum. bi manın değişmesine gör“ şl usullerin de değişmesi pe diğinden bu hususta rıma gelen ilk şey, P fi dır.,, i