Tayyare, tahtelbahir, telsiz te- lefon, gençlik aşısı, sun'i insan derken başımıza birde bu çıktı: Yalan makinesi!.. Bir Fransız mecmuasının ver- diği bu müjdeyi sakın yanlış an- lamayınız. Yalan makinesi, yalan söylemek için değil, insanların içlerindeki yalanları keşfetmek için, âdeta rontken gibi bir ma- kinedir! Dogrusunu istermisiniz?.. Ya- lanın pösküllüsüne, kuyruklusuna taraftar olmamakla beraber, ben bu makinenin icadından pek memnun değilim. Dürugu masla- i hatamiz denilen yalanlar, büyük küçük, kadın, erkek, hepimizin ağımdan kolaylıkla çıkar. Hatta bazan, tatlı yalan acı hakikattan eyidir! i Bu yalan makinesinden zarar görmeyecek insan tasavvur ede- miyorum. Başta, ilk kurban biz vana: Gazeteciler.. Ondan sonra sırasiyle şairler, Aşıklar, siyasiler!, Yalan makinesi şâyet taam müm eder, hele çakı, enfiye ku- tusu, çakmak, elektrik feneri gibi cepte taşınır küçük bir şey de olursa, vay halimize! Meselâ, âşık, gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar dökerek sev. gilisine saf ve temiz aşkına da- ir yeminler savururken... Hezarı fem bir muharrir, » âlimame bsi hr şebrin ayan sederken... Tahdidi teslihat kon- feransında Japon murahhası sul- ba olan muhabbetinden dem Yururken, bu yeni icat yalan makinesini kurdunuz mu, birinin kalbindeki safvet, öbürünün ka- fasındaki vukuf, berikinin vicda- nındaki hulüsu niyet, o derhal meydana çıkacak demektir! Hayır, hayır.. insanların raha- tını, dünyanın saadetini, aşkın lezzetini, şürin ülviyetini, kadının kıymetini, hasılı beşeriyetin sela- metini altöst edecek böyle bir makine tanktan,tayyareden zehirli gazdan, alevli bombadan hasılı her belâdan, her felâketten da- ba tehlikelidir. Eğer böyle bir icadın aslı var- | sa, onu, selâmelimiz bamına der. hal kırmalı, parçalamalı, yok et- meliyiz| Yusuf Ziya .NLL SL Şb 0009000990000 20090 öesöS0ssoedssbiceSe.s.2>e Sabık Alman başvekili ile sabık Fransız başvekili ahrette buluştular ! sesasssemesassasasasanasın, Bakkal ile çırağı arasında: iki kalıp kalmıştı. Ne yaptın? — Sattım. — Kime? — Karşıki komşulara. tim. Onları ne yaptın? kuyruk yağı vardı. O nerede? — Niçin usta? vetliyim be! Aksi tesadüt el — Şu küflenmiş salamura peynirinden — Sekiz tane çürük yumurta ayırmış- © — Onları da karşıki komşulara sattım. — Ya geçen sene kalma kurtlanmış — Onu da karşıki komşulara sattım! — Hay Allah canını alsın senin... — Ben bü akşam onlara yemeğe da. ee 24 Var | 1932 â £ VAKIT'In ilğvesi > rl yi nn ep (Bbaha kii iroblori Dikenler Bir kadına yapılacak en büyük ilti- fat, başka kadınların çirkinliğinden bahsetmektir, Aşka kuvvet veren insanların 3 fıdır? Dö Karanlıkta, bütün kadınlar birbir- lerine benzerler! 7 Bazı kadınlar vardır ki şeytanla &- raları bozulunca Allaha teveccüh e derler! kğ Bir kadının bir erkeğe râm olması, mutlaka o erkeği sevdiğine delâlet et-i mez! e Aşkın ne milliyeti vardır, ne tabi- yeti., Yalnız w&alli tevellüdü ma- lâmdur! ARL Tahdidi teslihat konferansı ve gölgesi! — Mviğre karikatürü — Stresemann — Oooo, hoş geldin azizim Briand.. İşte dünyada arayıpta bulamadığın sulhu burada bulacaksın!.. © — Alman karikatürü — Çiçekler Aşk, bir sofra gibidir. Tok olanla- rın midesini bulandırır! : » : Müşterilerinin dertlerinden ziyade mizaçlarını anlıyan hekim çabuk meş- hür olur. . ” » ». En fena yalan, içerisinde biraz ha- kikat bulunandır! 5s : » İlim ve irfan, zenginlerin ziyneti, fakirlerin servetidir? » - . Zamanını hedredenleri zaman hed. reder? * * . Çok başlıyan az bitirir? * * * Aşk, ateş gibidir: Gizli kaldıkça çok dayanır? O e Nice kadınlar verdir ki, evlendikle- Bodos.. — Zatı İ i | ; : ; : | siniz? Gusura i ii i i ! : : ; — Vay : — Zabahı — Eyvallah usta Ligor.. — Buyur gulüm? — Bendenize bir lira borç lutfedermi- — Yarım lira ver.. — Veremem!.. — Yirmi beş Kuruş ver... — Verememl!.. — İki çeyrek ver.. — Veremem! — Amanın dirim, barim bir cıgara ver. — Veremem!.. Heç olmaz saat gaç, onu söylel. Meşhedi Kabadayı O gece, mahalle kahvesinde ber kes bir kabadayılık hikâyesi anlatıyordu. Çor çor Hakkı bir baskın vak'ası nakletti Kâvur hafız heyecanlı bir tulumba kav- ğası anlattı, Zımba Recep bir hapishane döğüşü hikâye etti. Sıra Meşhedi Cafere gelmişti, Bütün anlatılan vak'aları, sakin bir tebessümle narkilesini tokür- datarak müstehzi müstebzi din- liyen Meşhedi, aziz dostu Torik Necminin : — Haydi (bakalım moruk. Tam havasıdır, bir kuyruklu u- çurmada sen bavalandır! Teklifi üzerine söze başladi: — Özüm gençliğimde çoh guy vetli, çoh gabbadayi kişi idim.. Iranda özümle tutuşmağa cesa- ret eden pehlivan, meydan ohu- mağa cüret eyliyen gabraman yöhtu!. Men bir caddeden ge- çende, şehrin bütün deliganlıları özüme yol açarlar, selâm du- rurlardı.. Bn aralık Torik Necmi, gevr- rek, bir kulhan beyi sesile bir şarkı tutturdu ; Ar mârtini debreli Hasan dağlar inlesin Maşhedi, arkadaşına ters ters bakup sözüne devam etti; — İle bir gün bâzâr mehel- linde bir yabancı ilen emceza- dem Mirza Gasımın €enge tutuş- duğun görmişem..Derbal yanlarina varup gavgadan farig olmaların teklif eyledim.. Yabancı zât, hid detle dönüp özümün yannağına bir şamar aşk eylemezmi?.. Dinleyenler hep bir agızdan sordular : — Vay anasını... Ecece.. Sen ne yaptın Meşhedi?.. Meşhedi, nargilesinden derin bir nefes çekip mağrurane sa- vurdu: — Ben, heç bir şey yapma- mişem.. İlle herifin avucundan kanlar boşanmıştı!.. Çekirge ML rinin ilk gecesinden itibaren, tahay- yül ettikleri kocanın matemile dul sa- yılırlar! n » * » Kadınlar erkek çocuğu severler, Fa kat çocuk erkeği sevmezler! ......... istifade! şerifin hayırl ossun usta ; İ i ; âlinizden bir iricam vardı? bahma gardaş.. veremem! ; ! babanın canına irahmet ossun.