X, Pl SON yy yy yg ayyy yg gg ak Acuzenin definesi yn Müellifi: Nizamettin Nazif yilin; Ressamı; Münif Fehim yotlliy, e - Erkek zararsız.. Fakat kadın cid- den emsalsiz.. O boy o pos.. O kaşo göz.. O memeler.. Billâh bir içim su.. Nerede Haydar) yazılıymış... Üçüncü bö- lük (Bu herif Hazreti Aliye küf- tesyor) diye tutturmuş... Saatçi! de yaka paça zindanı boylamış.. © Öç server eği en şevvalde değil daba *velki senenin şevvalinde gel - Miş, Demek ki iki seneye yakla- #Yor,, İ — Alâ, onu da kaydet. Başka? — İki tane çingene var.. Bir kari bir koca.. , — Bunlar Ayvarsarayda ebe- Bümeci, hindiba satarlarmış. Her , gün doğmadan sokak sokak lolaşır bağırdıkları için mahalle- İi şikâyet etmis. Bir sabah 'da tam karakolun önünde avaz avaz! bağırıp ağayı tatlr uykusundan etmişler. O da ramazan keyfile kolların; bağlatıp bize göndermiş. -— Çok oluyor mu? — — Eh, bir sene kadar.. — Âlâ yaz onları da.. Başka?) Br Başka.. Başka., İki tane yar| i oğlanı var... © — Yahudi mi dedin? > Evet paşa hazretleri.. a Ne münasebetle gelmiş bun- > e Defterde sarahat yok.. İki Meya bir akşam üzeriydi.. Bos- bizzat getirdiydi. . — Acaip... >— Galiba medi ulya (*) mez buyurmuşlar... e öyleyse.. Mademki ba is mehdi en hazretler var.. hakkak iş bir para işidir. ilem Keranm da parmağı olmalı İİ içinde.. Gel sen şu yahudi- op bırak.. Başka? ay eps bu kadar mı? Kosko- mi vaz nle'de epi topu beş kişi Seçti, , niz Şu geçti mi dedin? On ki- lâf mı olur. Koskoca payi- edebi le bir hafta nasıl ida- ma Atmey- işi lâzım.. Ya Be- Dan Ya ersane? Ayvansaray, ha öteler Galata? Buralara ve da- Tecoğiz? berilere kimleri gönde — Siz lem bana bak. . >. dinliyorum paşam. . £* bu sözüme. . «s1 ( tali 1) Valide sultanı bükümet ri: T Yanı ve resimlerin telif hakkı mahfazder | bulayım a paşam? Adam mı yaratayım? ziy. benzerlerse külâhları değiştiririz! haa. . — Aman paşam.. — Hiç amanı zamanı yok. . Sen geçen haftakileri bana yutturdun! mu zannediyorsun. . — Kerem buyurun paşa hazret leri ama geçen haftakilere hiç söy lenecek söz yoktu doğrusu. . — Sus. . — Billâhi hepsini ayrı ayrı, kendi elimle seçmiştim: Hele Be- yazıda gidende bir boy pos vardı., Bugüne kadar Yedikulede böyle- sini gören olmamıştır. — Susss! Artık cok olmıya baş ladın.. Biraz haddini bil., Ayol sen bizi bu işten hiç anlamaz mı sanıyorsun? Beyazıttakinin bir gö zü kördü. . Yuttuk sanma. . — İnsaf edin paşam.. Mübalâ- ğa ediyorsunuz vallâhi.. Biraz şeh lâ bakıyordu.. O kadar... — Haydi o sehlâ bakıyordu. Di yelim ki kör değildi. Ya Ayvan- saraydakine ne buyurulur? Elin topalını ne diye başımıza musal-! İat ettin?, İ Bu bir hakikattı galiba ki karşı- dan cevap çıkmadı. — Neye sustun? Dur bakalım, dahası var,. Ya Atmeydanma gön derdiğin?. Herifin ağzr kulağma kadar yırtıktı. Bu da mı mübalâ- ga? — Elbette mübalâğa paşam.. Ağzının kenarı şöyle bir parca çi-| zilmişti. Hem o eski bir şey değil. di ki.. Kapıdan çıkarken ayağı bir yere çarpmıştı; bir yere tutu- namadı, düştü. Düşünce ağzının kenarı bir parça sıyrılmış olacak.. — Uydur bakalım. . — Hem farzedin ki ağzı yırtık- tı; bundan ne çıkar paşam.. Kız-| larımızı verecek değiliz ki.. Bu kadar kusur müftünün torununda bile vardır. , — Kâfi, kâfi.. Anlasıldı. Bu- gün sana çene yetiştiremiyece- ğim.. Bari bu seferkilerin eli aya- &r biraz düzgün olsa. . Şu çingene- ler nasıl, , — Erkek zararsız... Fakat kâ- dın cidden erasalsiz.. Oboyo pos,. O kaş, o göz.. O memeler... Billâh bir içim su.. — Ya saalçi?.. — İri yapılı... Adetadev gibi bir adam.. Nah böyle, papuç ka: dar kocaman elleri var. . Ayakla- rı da ona göre... milini ! çerlerdi. — — Alâ. . İşimiz iş desene. . Yedikule ağası Koçhisarlı Re- cep, İstanbul subaşısı Dervis paşa- yı ziyarete gelmisti. Ziyaret husu- si bir mahiyeti haiz değildi. Bu iki adam, vazifeleri icnbr, haftada bir! gün, yanyana gelirler, karşı kar-! şıya geçip öldürülecek adam se) İstanbul subaşısı her hafta as“) gari on beş adam katletmek mec- büriyetinde idi. Payitaht ösayisi- nin selâmetini imparatorluğun ile- ri gelenleri halka gözdağı vermek- te buluyorlardı. Bunun için her cuma günü, Yedikuleden on beş kişi cıkarılıyor, Beyazıt gibi, At- meydanı gibi, sehrin işlek ve ka- labalık meydanlarında herkesin gözü önünde parça parça ediliyor- lardı. Bittabi halk bu vahşet karşısın- da tedehhüş ediyor, başının korku sundan herkes sinecek bir köşe a- rıyor, ve bu zulmü kalkan gibi kul! lanan saray, bir hafta daha, mil-| letin ensesinde rahat rahat boza pişiriyordu. Mamafi payitahtta asayiş deni» len şevden de eser bulunmüyor- du. . Namuslu hemşerileri sindi- ren tethiş, eşirranım bilâlcis gayre- tini arttırıyor; hafta geçmiyordu ki bir, beş, on Yer soyulmasın.. Kendi halinde bir tüccar şehrin göbeğinden kaldırılıp kimbilir ne relere götürülüyor, faraza kesko- ca bir konak içindekilerle tutuştu rulup yakılıyordu da, böyle kat- merli bir cinayetin faillerine dev- let hiç bir şey yapamıyordu. Yakalıyamıyordu ki yapsın!, Dedikti ya. . Şehrin göbeğinden adam kaldırılıyor ve bu adamın ailesinden resmen fidyei necat a ranıyor, eşşek yükleriyle gümüş» ler ve altınlar mukabilinde hayatı kurtulan adam, iskence çarhına vurulsa bile; — Beni filân kaldırdı, filân ye- re götürdü. . demiyordu, Diyemiyordu; tabii canın kor hususunda söyliyemiyordu: Ve bti- tabi her cinayet ve haydutluk, €s-| rarıyle beraber hisyana karışıyor, çalan çaldığıyle, kaptıran kaptır- dığıyle kalıyordu. Halkın kubbe altına zerre ka dar itimadı kalmamıştı. Hattâ « kadar kalmamıştı ki, bu sabah, be bu seferkiler de haf i —— 5 — VAKIT 17 Teşrinsani 1931 — Bu ne biçim sansör ? İlk hattave siperde kahraman olan biziz ! Çanakkale, yabancılara şerefinden bir zer- resini israf edemiyeceğimiz biz tarihtir Afişlerini her tarafta gördüğümüz filmin bir sahnesi. Üç, dört gündür 4“1:-lar - da, üzerlerinde Türk b; sağı bu -! lunan ilânlar görüyoruz. Bu ilân- lar (Çanakkale) isimli bir filmin! ilânıdır. Çanakkale filmi denince, ak») lımıza ilk gelen şey, geçen sene İngilterede gösterilmiş, ve serlâv- hası (Tell England) yani (Ingil - tereye söyle!) demek ölan filim geldi. Bu filim (Lord Askit) in oğlu Antoni Askit tarafından ya- İmiş bir filimdir. u da, İağierenii, Çanakkaleye olan beyhude hücumunun ne kadar İn- Te basıldığını haber alan su başı, erkenden işe baslamış, mese- leyi tahkik etmek istemişti. Fakat hiç bir netice alamamıştı. İşin garibi yüzlerce keselik mal! ları kaybolanlar, yemin billâh edip amme | — Hayır paşam! —demişler- di— Herşeyimiz yerli yerinde du- ruyor, on paramız bile çalınma- miş. Bu şerait içinde ne yapılabilir- di? Subaşı bu işin bir tek çaresini bulmuştu; zaten vazifesi de he- men hemen buna inhisar ediyor- du: Kesmek. . Asmak! . Ve durmuyor, dinlenmiyor, ke- sip asıyordu. Derviş paşa için bu vazife tıpa- tıp biçilmiş bir kaftandı. Hayır iş lemeyi seven bir adam fukaraya ekmek dağıtmaktan nasıl bir zevk duyarsa, işte şurada, şu sedirin üs tünde bağdas'kurmuş oturan bı kırçıl sakallı, gaza burunlu adam da, kestiği astığı insanları köşe! başlarında teşhir ettiği zaman ıp kı öyle bir zevk duyardı. Doğru- sunu isterseniz başka bir işi de yoktu. Yahut vardı da hiç birine kulak asmıyordu. O vazifesinin yalnız bu kısmıyle uğraşıyordu. İnceden inceye düşünmüş, ada- makıllı bir program yapmıştı. Her perşembe günü öğleden sonra Ye dikule ağasını karşısına alıyor; sa» atlerce başbaşa verip defterleri karıştırıyor, ertesi sabah cellâda teslim edilecek zavallıları, âdeta İ zeti vefsini yükselten bir yarış atı seçer gibi seçiyordu. Hani Yedikule ağası da mel'w- nun biriydi ama,—insaf edelim— paşayı vâlâsının yanında o, zem- zemle yıkanmıs. nirüpâk bir insan! oğlu insandı. Hiç olmazsa bu işi) ——. na, onu beşe indirmiye çalışıyor! karalamadan yapıyor, on keşi © ve nihayet paşa gibi ince eleyip sık dokumuyordu. Hazret, bir kere on beşten san») tim inmiyordu. Hoş. . Payitahtın | gözünü doyurmak için bunu da kâ| fi görmüyordu ya.. Her ne halse.| | Mademki eline ancak bu kadar| geçirebiliyordu, fazlasını istemi- yor, aza kanaat ediyordu. Fakat on beşten bir tane eksik olmasına da bir saniye tahammül edemiyor du. Hem on beş tane adam seçi- yordu, hem de kör, topal istemi- yordu. Sakat adamlara tatbik edi len cezaların faydasına kani de- ğildi, giliz kanı dök'ilmesine sebep ol » duğunu gösterir, Bununla beraber filmin sonun da, İngiltereyi ve İngiliz milli iz- mezar taşı, bir kitabe vardır ki filim, başlı başına bu kitabe için yapıl- mış demektir. Bu kitabe, genc bir zabitin mes zarına dikilmiştir. İngilizler Ça- nakkaleyi tahliye ettikten sonra, onlar tarafından tahliye edilen hatları Türk askerleri işgal edi- yorlar. Türk askerlerinin başın « da kahraman vaziyette bulunan adam bir Alman ?abitidir. Kita- benin üstündeki şu satırları o o « kur; : “Ey bu abidenin önünden geçenler, İngiltereye söyleyiniz ki biz onun için öldük ve burada huzur içinde yüşıyo- FUZ Antoni Askit bu kitabeyle iki şey kastetmiştir: 1 — lspartalların meşhur ve tarihi vatanperverliğine bir tel- mih, 2 — İngilterenin en genç şairi addedilen ve o Çanakkalede öl « müş olan Rupert Brook'un feda « kârlığını hatırlatmak curetile, İns gilizlerin, lüzumsuz da olsa va - tan uğrunda ölümü kabül edecek- lerini göstermek.. Filimde İngilizlerin Çanakka « leye asker ihracı, "Türk hatlarına hücumları, işgalleri, harp sah“ neleri ve pek tabii mevzii muvaf - fakıyetleri, yarım adayı tahliye edişleri gösterilmektedir. Beyoğlunun iki sinematr nın göstereceği filim, iste ötesi bes risi çıkartılıp, yerine, Türk as « kerlerinin harp veya manevraları esnasında alın”ııs bazı parçaları «eklemek suretile yapılan bu ingi- liz filmidir. İngiliz kahramanlığını tesbit eden bu eser, kırmızı Türk bayraklarının süslediği oilânlarla sekiz on mahas-vuruşu ve bir pars ça yamayla millileştirilmiş bulu- nuyor. Bu filmi, yelecek seneye saklayıp da Çanakkaleyi ziyarete gideceğimiz tarihte ogösterselerdi her halde daha iyi olurdu. Bu sus rele şehitlerimizin ruhlarını şas detmiş olurduk değil mi? Onun için ciddi konuşalım, Biz, kahramanlıklarımızla burs numuzun dibinde alay ettireme- »ek iyi biliriz ki kazandığımız za- svcünün ve İlirk ze- un eserdi; Çanakkalede muvaffak elan bi- ziz. Erkânı ânrbivede üç dört kü- lüstür Alman zabiti bulunmustur. Fuhat ilk hava ve siper, yalnız »zım kahramanlığımızın sahnesi dir. Çanakale: yabancılara İâ- yemüt şerefinden bir zerresini fe- da edemiyeceğimiz bir tarihtir. Simdi soruvuruz: Ew İngiliz emperyalizmiair sahte © kakra- manlığını göstmen filim sansör e- dilmiş midir? Edildiyse nasıl e ilmiş ve gös: * ilmesine nasıl müs saade olunmuştur? Acaba bizde sonsür işleri bej fer Türk sü Kk