27 Nisan 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

27 Nisan 1939 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, dD di BeemetialeelBllni harp çıkarsa Alman ve italyan donanmaları ingiliz ve fransız deniz kuvetlerinin karşısında bir şey yapabilecek midir? Ucunda Sicilya adası bu - İunan italyan yarım a - dası Akdenizi biri şark, biri de garp havzası olmak üzere iki kısma ayırmaktadır, Aşağı - da Sicilya ile Afrika arasında dar bir boğaz bulunuyor ki bu- rada italyanların müstahkem Pantellaria adası vardır. Tulon başlıca üs olmak üze- re bütün fransız deniz üsleri garp tarafta kalan kısımdadır. İngiliz Akdeniz donanması - nın da biri Cebelüttarıkta, ö - tekisi Malta'da olmak üzere i- ki müstahkem üssü vardır. Eğer bir muharebede İngil - tere ve İspanya - birbirlerine düşman vaziyette bulunurlarsa, ©o zaman Cebelüttarık boğazı, hem uzun menzilli — ispanyol toplarının, hem de ispanyol tay yarelerinin ateşi dahilinde bu- lunacağından, bir deniz üssü o- larak istifadeye elverişli olmı- yacaktır. Bu, oradaki istihkâmları kay- bedeceğiz demek değildir. Bi- lâkis burasının çiğ güç Daha mühim bir tehlike, ce - nubi İspanya'dan boğazın şark sahillerine yapılacak — bir hü - cumdadır. Fakat böyle bir hü- cum, şarkın daha ilersinden ya- prlan diğer hücumlarla koor - dinasyon halinde idare edile - mez. öteki ve daha tehlikeli nok - ta, Sicilya ile Afrika arasında- ki boğazdadır. Buradan geçe - cek gemiler, alman tayyarele- rinin de iştiraki ile Fransa'nın cenubi —Akdeniz sularındaki fransız tayyarelerine faik bir vaziyete geçecek olan italyan hava filolarının toplu hücum - larma maruz kalacaklardır. Bunlarla birlikte toplu de - nizaltı gemileri ve — torpidolar da hücum edebilirler ve italyan lar, bu silâhlar hususunda bir hayli üstün mevkidedirler. Böyle bir düşman kuveti kar şısında zorla ticaret gemileri - nin geçirdlip geçirilemiyeceği hakkındaki fikir ve mütalealar fırklxdır. Fakat bunun imkânı vei lığı ingiliz filosu - demir leblebi olduğunu düşün- mek için bir çok sebepler var - dır. Buraya yaklaşabilmek — için yalnız dar ve kumlu bir geçid vardır ki bu da kayaların üze- rindeki muhafızların tam bir muhafazası altındadır. Tedafüi bakımdan kayalar i- çine oyulmuş galerileri, tünel- leri, mahfuz mahalleri ve istih - kâmları ile Cebelüttarık pek zi yade kuvetlidir ve bu bakımdan Toledo'daki Alkazar'a benzer ki bunun böyle olduğunu her - kesten iyi ispanyollar takdir e- derler. alta, — Cebelüttarık'tan pek farklı bir vaziyette değildir. Her ne kadar, burası bir ada ise de Sicilya'dan an - cak kırk mil uzakta bulunan bu ada tayyare bombalarına ko - laylıkla maruz olduğundan tam ve emniyetli bir deniz üssü sa- yılmaz, Bu nokta, 1935 ve 1938 buh - ranlarında Akdeniz filosu ta - rafından sessizce itiraf edildi- ği içindir ki deniz üssü İsken- deriye'ye naklolunmuştur. Fa - kat burada da, Cebelüttarık'ta olduğu gibi, tahliye oranın zap- tedilmesinin mümkün — olduğu mânasma gelmez. Buraya ital- yanlınn asker çıkarması hem zuç. hem de tehlikeli bir şey - Iulyın üslerinin hepsi İtal - yada, Sicilya ve Sardünya'da - dır. Bir de — Trablusgarp'teki 'Tobruk ufak bir üs ile on i « ki adalardaki Leros adasında gizli bir üs mevcuttur. Bura - ya hiç bir yabancının girmesi- ne müsaade edilmemektedir. Fakat Malta'nın Sicilya'ya ya- kin oluşu gibi, burası da türk sahillerine yakındır. Burası da hava hücumlarına maruz bulu- nacaktır. Akdeniz'de bir muharebe olacak olursa, — ingiliz donanmasının alacağı — bütün tedafüi tedbirler, deniz ticaret yolunun muhafazasına matuf olacaktır. Eğer lulr.ı ile İspanya ınhg— tereken alı nun kuvetine ve onun yapaca - ği taarruz hareketlerine bağlı bulunacaktır. Kendisinden büyük neticeler veklenen taarruz hareketlerin- de serbest kalabilmesi için Ak- deniz filosunun Akdeniz tica « ret münakalesini muhafaza et - mek işinden kuürtulmuş olması çok arzuya şayandır. Bereket versin bu nakliyat, bir çoklarının sandığı gibi, a - %ır değildir. Süveyş yolu ile ngıltere ye gelen eşya, gelen bütün mal ve eşyanın — ancak yüzde 12 sini teşkil — ederken bunu da nöbetle Kap yolun - dan temin etmek mümkündür. Akdeniz içindeki memleket- lerle olan ticaret münakalesi de bütün münakalatın — yüzde onunu teşkil eder. En mühim olan nokta şudur ki Cebelüttarık'tan geçecek in- giliz erzakının hiç birinin, ica- bında, başka yollardan getiril - mesi imkânsız değildir. Fransa'yı gelince, Balear adaları ile onun şimali Afrika ile münakalasının ke - silmesi meselesi, pek o kadar ballandırıldığı gibi kötü — bir şey değildir. Bu yolu tehdit edecek ge - milerin italyan üslerinden gel- mesi ile Balear adasından gel- mesi arasında pek büyük bir. fark yoktur . Bu adalardan yapılacak ha - va hücumları da yeni bir teh - Hike yaratmıyacak, — nihayet yük ve kuvetli gemilerdir. Böyle bir kombinezon kar - şısında İtalya, şüphesiz, geri kalacaktır. talya'nın — ithalâtından yüzde S8i — denizden, yüzde 70 i de Süveyş kanalı ve- yahut Cebelüttarık boğazından gelir. Bu yüzde 58 ithalât eş - yası artık İtalya'ya gidemiye » ceği gibi, Habeşistan ve Trab- lus'la olan münakalesi de kesi - lecektir. İtalya'nın gayet uzun sahil - leri vardır ve bir çok büyük şehir ve kasabaları da sahilde - dir, Allah göstermesin, harp olur ve tayyareler — şehirleri bombalamıya başlarlarsa o za- man bu şehirlerde gemi topla- rt için kolaylıkla şikâr olacak - lardır. İspanya, her ne kadar, İtalya derecesinde deniz - tehlikesine maruz değilse de o da gene de- nizden büyük bir tazyika ma - ruz kalacaktır. Atlas denizi sahillerinde ku- vetli bir ingiliz donanması, Ak- deniz'de ingiliz ve fransız müş- terek donanması ve hududun - da da fransız ordusu bulunan İspanya'nın bütün ticaret yol- ları kesilecektir. O ne kazanabilir? İhtimal ki Cebelüttarık'ı. Fakat ispanyol topları boğaza hücum da etse, beri taraftan da fransız kuvet- leri ispanyol fasına doğru iler - liyecektir. İspanya totaliter devletlerle birlikte harbe girerse bundan kendisi pek az bir şey kazana- cak, bu iştirakin faydası, olsa olsa, Almanya'ya dokunacak - tır. Bundan sonra ispanyol li - manlarına giden alman donan- masını hesaba katmıya sıra ge- lir. Fakat bu filo, Akdeniz'de - ki deniz muvazenesini değişti - recek kuvette değildir. Bunla - rın faydası da tereddüt halin - de bulunan Franko'yu harbe girmeye ikna ve icbar etmek olacaktır. Komandan Russel Grenfell (DAİLY HERALK Yugoslav politikasının tahlili Sammy Beracha gazetesine Bılıxıd&ııı yazıyor : Yugoslavya'nın ingiliz . fransız - leh emniyet siste- mevcut bir tehlikeyi şiddetl direcektir . Şurasını da unutmamak lâ - zım gelir ki Balear adaları da Malta'nın italyanlar tarafından maruz olduğu — bombalanmak tehlikesi gibi Fransa'dan ve şi- mali Afrika'dan bombalanmak tehlikesine maruzdurlar. Fran- sızların hava hususunda alman- lardan daha zayıf — olduklarını da kabul etsek bu bombardı - manlar, bu adaları işe yaramaz bir hale getirebilir. Hele İngiltere ile Fransa'nın müşterek bir taarruzunu hesa - ba katacak olursak, -o zaman larsa bu yolun iki noktada in- kitaa uğraması ihtimal dahi - lindedir. Bunlardan birisi Cebelütta - rık'tır. Her ne kadaf bahsi çok geçmişse de bu garpteki tehli- ke sanıldığı kadar mühim de - ğildir. Boğaza hâkim olan top- lar, buradan serbestçe geçmi - ye mâni olamıyacağı gibi harp gemileri de bunu pek yapamı - yacaktır. Boğazın dar yerleri o kadar kısa ve iki yanındaki sahiller © kadar sarptır ki en ağır ha- reket eden gemiler bile bura - dan geceleri karanlıkta rahat rahat geçebilirler. varacağ netice daha mem- nuniyet vericidir. Bunun için şart da ingiliz filosunun “sağ - lam bir yerde üs tutmasıdır. Bugünkü ingiliz filosunu ol- duğu gibi ele alsak, ingiliz ve işterek donanmasın - ük saf harp zırhlısı- na mukabil, italyanlarda iki ta- ne vardır. Bundan başka bü ta- rafta iki tane tayyare taşıyan gemi vardır ki bunlardan ital- yanlarda hiç yoktur. Bu taraf- ta on ağır, dokuz ağır kruvazö- re mukabil italyanlarda yedi ve 18 vardır. 64 destroyere mu- kabil italyanlarda 59 destroyer vardır ve fransız destroyerle - rinden otuz tanesi bilhassa bü- mine gir iş ol fran- sız kamoyunu hayrete dü - şürmüş ve canını sıkmıştır. Buraya gelen Paris gaze - teleri buna delildir. Fakat yugoslav kamoyunu hayre- te düşüren şey de, Paris'te Yugoslavya'nın trajik olan hakik? vaziyetinin hesaba katılmadığını görmektir. Her yandan bana: — Ne yapabiliriz? Diye tekrarlıyorlar. Mihver dev- letlerine nazaran bizim coğrafi vaziyetimiz öyledir ki sevdiğimiz Fransa ile, yaşamamıza yardım eden Almanya arasında açıkça tercih yapmak imkânsızlığı içindeyiz. Macaristan mih- vere bağlanmıştır. Bulga - ristan'ın vaziyeti sarih de « ğildir. İtalya Arnavutluk'u ilhak etmiştir. Totaliter devletler blokiyle Akdeniz sahillerini de hesaba katar- Demokrasilerin fayda ve zararı emokratik milletlerin buh tenberi ferah verici ; bir bazı tezahürler kıydedılmış alsı bile ( Belçika intihabatının neticeleri, kati bir durum alması) derd derindir. İngiltere'nin daha Ve ancak insanların sebatı ve zamanın yardımı ile tedavi olunabilir. Ekseriya bahsedilen ve demokrasi idealine en bağlı mu- hafazakârların bile kabul ettikleri bu buhranın mahiyeti ne- dir ? “ Demokrasi şefleri kararlarını geç veriyorlar; bu ka- rarlardan önce uzun uzadiye müzakerelerle vakıt kaybedili- yor; totaliter devletlerde, bilâkis, herşey ilk fırsat zuhurun- da gizliden gizliye ve süratle kararlaşır ,, denmekle bu dert kâfı derecede izah edilmiş olmaz. Sükünetle karar verme, daha önce geniş müşaverelere girişme keyfiyetinin fena bir yol olmadığını İngiltere'nin mi- sâli bize isbat eder. Uzun düşüncelerle olgunlaşmış, milli topluluğun iştirâkiyle verilmiş bir karar umumiyetle mesut bir karardır. Ve önünde hür adamlar eğilir, çünkü, tam bir serbesti ile o kararın husule gelmesine iştirâk etmiş olduk- larını bilirler. Halledilecek problemın bütün unsurları itina ile tartıl: dığı, resmi mü ll in lığıyle bütün inin ve dildi; ın reyine i zaman, verilen karar azami istifadeyi arzeder ve milli irade denilen şeyin ifadesine kabil olduğu kadar uygun olur. Bir çok nesillerdenberi bu usul hür milletlerce kullanıl - maktadır; âvrupa demokrasilerinin en eskisi olan İsviçre hattâ azami haddinde bir formül hazırlamış ve tatbik etmiş- tir © referandum !ormu!u İngiltere'de; ne zaman mühim bir karar al k olsa parl: reyine baş vurulur, Bel- çika'da, Avrupa'nın diğer muhtelif devletlerinde her zaman buna benzer bir metod kullanılmıştır. yıllara kadar vaziyet boyleydı Fransa'da da şu son dasl k Görüşmek, tartmak, bunlar hiç te fena birşey değildir sanırım. Aydınlatıldıkları, hakiki şefler tarafından sevk ve idare edildikleri zaman vatandaşlar her türlü hırsları terkederek mantıkın sesine itaat ederler. Fakat bu sesin kendilerine has- bi hareketleri aşikâr olan, şahsi menfaatleri ve tarafgirlik- leri istihkar ederek, asil bir gayretle hizmet eden adamlardan gelmesi şarttır. bir değişikli Fakat dunyzdı veya hiç almaısa Avrupı 'da husule gelen k bu $ tir. kötürümleştirmiş- Yeni hükümet teknikleri zuhur etmiştir. Şefler millet- lerine kat'i emirler vermiş, birkaç iş ortağıyle, yâni maiyet zabitleriyle tetkik edilmiş kararlar vermişlerdir. böyle sürat, ânilik, pervasızlık, Bundan uyandırdıkları şaşkınlıkla, teemmül ve izâna galebe çalacaktır. Demokratik milletlerin buhranı denilen şey demek olu - yor ki münhasıran demokratik tesislerin buhramı değildir. Bu buhran kısmen demokrasiler şeflerinin karşılarındaki siste - min hüriyetle telif edilebilir taraflarını kabul etmesini bile- medikleri, daha başka tesislerin meydana çıkmasına atfoluna- bilir. Demokrasiler yaşlılığın faydaları gibi mahzurlarını da haizdirler. Karar vermeden önce uzun zaman düşünmek, ka- rar vermeden önce bütün fikrini d. k iyidir. politikası; 3 — Henüz taslak halin - de olan, fakat resmi mahfil- lerde şimdiden bahsedilen bir politika. B. Stoyadinoviç'in eski emekdaşları (arasında ve resmi mahfillerde topladı . ğim beyanatı hemen aynen kaydetmek suretiyle bu po- litikaların esas hatlarını bildireceğim. 1 — B. Stoyadinoviç'in politikası açıkça mihverin tarafını tutmaktı. Şüphe - siz, eski başvekil bu suretle memleketini kendisini teh- dit eden toprak taksimin - den kurtarmayı istihdaf e- diyordu. B. Stoyadinoviç'e sadık kalmış olan nadir mahfil - lerde, bu politika ile Yu - goslavya'nın Arnavutluk' - un italyan kuvetleri tara - fından işgalini önliyebilir olduğunu bana temin etti - ler. — Emin olunuz ki eğer İ- talya Arnavutluk'u kati su- rette ele geçirmeye mecbur kaldıysa, bunu, Berlin'le mutabık olarak Yugoslav - ya'nın totaliter devletleri “kuşatma” paktına iltihakı- na mani olmak için yapmış. tır. “Bugün Yugoslavya'nın artık müstakar bir siyaseti yoktur. Kendisi için bir şey yapamıyacak olan Paris - Londra mihveriyle, kendi - sini kolayca doğru yürü - meye cebredebilecek olan Roma - Berlin mihveri ara- ( TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1648 m. 182 Kes./120 Kw. T.A. 9. 19.74 m. 15195 Kes./ 20 Kw. N.4. P. 31.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw. ANKARA PERŞEMBE — 27/4/1939 12.30 Program 12.35 TÜRK MÜZİĞİ - PI. 13.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haberleri 13.15 -14 MÜZİK (Karışık program - P1.) 17.30 İnkilâp tarihi desleri « Halkevinden naklen . 18.30 Program 18.35 MÜZİK (Bir konserto - PI 1.) 19,00 Konuşma (Çocuk Esirge- me Kurumu - TEMSİL) 19.20 TÜRK MÜZİĞİ (Fasıl heyeti) : Çalanlar: Hakkı Derman, Eş ref Kadri, Hasan Gür, Basri Üfler, Hamdi Tokay. Okuyanlar: Celâl Tokıeı ve Safiye Tokay. 20:00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haberleri 20.15 TÜRK MÜZİĞİ : Çalanlar: Vecihe, Refik Fer- san, Fahire Fersan, Kemal Niyazi Seyhun. Okuyan: Müzeyyen Senar.. 1 - uuu » Müstear peşrevi 2- Rahmi beyin - Müstear şarkı - Gel ey saki şarabı ta- zelendir . 3 - Zeki Arifin - Segâh şar - kı - Ağladım ümitlerim hic - ran oldu hep , 4 - Mahmut Celâlettin paşa- nın - Hüzzam şarkı - Değil - di böyle . 5 - Refik Fersan taksimi. 6 - Suphi Ziyanın - Kürdilihi- cazkâr şarkı - Bahçenizde bülbül olsam. 7 - Leminin - Kürdilihicaz « kâr şarkı - Nazlandı bülbül. 8 - Osman Nihadın - Kürdi - Hihicazkâr şarkı - Akşam gü- neşi. » Tanbür © 5 sensie - Kürdilihicazkâr saz semaisi 10 < ... * Oyun havaları 21.00 Konuşma (Çocuk Esir - geme Kurumu) 21.15 Esham, tahvilât, kombiyo - nukut ve ziraat borsası (fi- yat). 21.25 Neşeli plâklar -R. 21.380 MÜZİK (Şan resitali » Bariton Max Klein tarafın « dan) 21.55 MÜZİK (Bir solo - Pl). 22.00 MÜZİK (Küçük Orkstra ŞEF : Necip Aşkın) : 1-Brahms - Macar dansi No. 17. 2 - Delibes - Menba: sülti. 3 - Lautenschlager - Yıldız « lara doğru - Fantezi, 4 - Riisager - Bir entermezo. 5 - Löhr - Bavyera valsleri 6 - Afrika süiti No: 1 7 - Tschııkonky Mıll:tler 23.) oo Müztx (Cazband - Pl) 23.45 - 24 Son ajans haberleri ve yırmki program, AVRUPA OPERA VE OPERETLER ! 20.15 Paris - P.T.T. — 20.30 Hamburg, Nis — 21 Milano — 24 Ştütgart. ORKESTRA KONSERLERİ VE SENFONİK KONSER- LER : 18.30 Viyana — 20.10 Doyçland Zender — 20.1$ Breslav, Bükreş, Sarbrük — 20.30 Kolonya — 22.15 Stok « holm. ODA MUSİKİSİ :15.15 Doyç- land Zender — 16.50 Berlin— 20.30 London - Racyonal — 21.40 Droytviç — 22 Varşo- va, SOLO KONSERLERİ : 15,25 Hamburg — 18 London - Rec yonal — 22.30 Doyçland Zen- der. ORG KONSERLERİ VE KO- ROLAR : 17.20 Kolonya — 18.30 Königsberg — 2115 Beromünster — 21.30 Straz- burg — 23 Doyçland Zender HAFİF MÜZİK : 17,10 Kö - nigsberg, Münih — 18 Berlin — 20 l0 Frankfürt — 2220 Mün HALK MUSİKİSI :, 1130 Ştütgart — 22.30 Keza — 23.10 Budapeşte (Sigan or « kestrası) DANS MÜZIGI 20.15 Ber « lin, Viyana — 2l 10 Buda « peşte — 21:35 Tuluz — 22 Monte Ceneri — 22.30 Ko - lonya — 23,35 Königsberg. Droytviç — 2245 Tuluz — 23 Roma, Floransa — 23.10 London - Recyonal — 23,30 London - Recyonmal....... Balet takdire de lâyıktırlar. Bu politikanın muvaffa- kiyet şanslarını ihlâl et - memek içindir ki Yugos - lavya İtalya'nın Arnavut - luk'arasker çıkarması sıra- Daha doğrusu Avrupa normal şartlar içinde yaşarken iyidi. — sında bocalıyor.” £ ü fi h Fıkı'î la; l: vf.k:t g.e'(.;ırı'ne;lu enadır. yi N Böyle konuşan nadir yu. f geeti bilir. Bu Tesie P rlen Üydri gdd n Ce todları, hakim olan şartlara artık uygun değildir. Seflerinden AA Ce suma bazılarının daha ziyade bu şartlara intibak etmiş oldukların- dan da emin değilim. Mlenk A u, meldir demek midir ? Şüphesiz ki hayir, bükü, tekniği mükem - onun da kusurları vardır. Ayrı fakat ııılir buhran alâmetleri bunlarda da tezahür etmektedir. Her de dahil ol- gün kuvvetli anı ha; ykınn duğu halde, bütün Avrupı 'nın müvazenesini kaybettiğini da- ha evvelce göstermek için de bu noktayı işaret etmeliyiz. Demokratik devlet tekniğine üstün bir totaliter devlet tekniği yoktur; yalnız bir insan meselesi verdır. Emile Roche LA REPUBLİOUE müşterek hududumuz var - dır, yani bütün hudutları - mızın p 70 i. “Bulgaristan bize karşı vaziyet aldığı takdirde, hu- dutlarımızın 9o 85 ini mü . dafaa etmek mecburiyetin - de kalırız. İmdi, bunu yap- mak lüzumu kadar, ne ada- ma, ne de materiyele mali - kiz. Hayati ehemiyette da- hilt dertlerimiz vardır. An- cak pek ihtiyatlı davranabi- liriz. Bu yüzden kimse bizi ÇA a » sak, 1.800 kilometre kadar Bu muhakemenin tam nasıl e- mcmlcketlcrınm selâmetini son üç senenin politikasına dönmekte aramıya mecbur' kalacaklardır. 2 — Hâkim olan politika sarahatten — mahrumiyetle karakterlenir. Bu oportü - nist ve anipirik bir politi - kadır. Şu formülle hülâsa olunabilir: “Kimseyi gü - cendirmemek, milli birliği mantığı karşısınd gilmemeli? yeniden kurmak ve kati bir vaziyet almak için milli olan pasif ha- li muhafaza etmiştir. Bugün Yugoslavya faal bir surette Roma ile müza- kerededir. Yugoslavya mihver karşısında bugünkü vaziyetini idame için, Ro - ma'dan toprak bütünlüğü - nü garanti etmesini istiye- cekmiş. Bu garantiye gü » vendiği içindir ki ingiliz - fransız garantisini kabul etmek istememiştir. Nihayet işte üçüncü po- litika. Bu politika Balkan J Bir Avrupa haritası açı- — birliği beklemek.” nız, Yugı_ıılıvyu'uın vaziye- Belgrad'ın * Vazt tini tetkik ediniz. Hangi n ğ yoldan onun kendısını vallk yetinden — çıkarılabilecek dafaa et su- bir ard bu ihtiyat rette yardım edilebilir? ve korkudan mürekkep dip Mahrum olduğu tanklar ve tayyareler nereden kendi - sine verilebilir? Belgrad için ancak üç dış politika mevzubahistir: 1—EB. Stoyad/'noviç’iı politikası; 2 — Şimdiki hükümetin lomasiye hâkimdir: mihve- rin dağılması ümidi. Yugoslavlar bu dağılma- yı sulha âşık her memleket- ten ziyade temenni etmek. tedirler. Bütün kuvetleriy- le buna çalıştıkları için anlaş ın Bulgaristan'- ın da iltihakı ve bir karşı. lıklı yardım askeri paktının imzası suretile takviyesini tasarlamaktadır. “Böyle bir politika iyi neticeye — vardırılabilirse, Belgrad ve Bükreş'in, Tür- kiye ve Yunanistan gibi, ingiliz- - fransız emniyet paâktını kabul etmeleri da- ha kolay olacaktır.” deni « yor. Fakat bu politikayı güd- mek için Bulgaristan'ın iş- tirâki şarttır. Onu mihver politikasından ayırmak 1lâ“ zımdır! Halledilecek bir Dobrica -problemi - ve bir Makedonya meselesi var « dır. Belki de bu politikanım imkânlarını tetkik etmek içindir. ki kıral Karol'lâ prens Tuna'da buluşacak * lardir. Bu buluşma nedef geriye bırakılmıştır? Bu görüşmenin *l gırası» düşecteği söyleniyor. Halbuki Belgrad'ın resmi mahfillerinde Romanya vt Yugoslavya'nın Bulgaris” tan'a taziyede bulunmay? âmade oldukları söyleni * yordu. Bu politika iyidir. Bun * dan ayrılmamalıdır. 50 mil” yondan ziyade nüfusu bif arada ve kuvetli bir aile ha" linde birleştirmeyi mümJ kün kılacaktır. Paris'le Londra asıl bun? müzaharet etmelidirler. La Röpubligül KURBAĞA Â DAMGASI — 48 — Ben seninle buluşacağımı bili* yordum. Allah bilir, senin gibi bir budala ile ne akla yola çıktım. Biraz sonra harekete hazırdı. — Bundan sonraki köyde, bakkalın birine ait bir ambar var. Bir kaç para verirsek, bizi orada uyumağa bıra- kır. — Ne diye yatacak bir oda aramı- yoruz? y Lew, cevap verdi. — Budalalık etme, Kim iki serseri- ye yatacak yer verir.? Biz ne olduğu- muüzü biliyorüz ama âlem ne bilsin. Biz ancak bir serserinin hareket ede- ceği gibi hareket edeceğiz. — Nereye gidiyoruz? Nottigham'a mı? — Bilmiyorum. Sana oradan bah- settilerse oraya gideceğiz demektir. Cebimde kapalı bir zarf var. Onu Bal dokek'a geldiğimiz zaman açacağım. O geceyi ambarda geçirdiler. Ray çok rahatsız bir gece geçirdi. Rüyasın- da Maytree köşkündeki yatağını gör- dü. Ertesi gün durmadan yağmur yağ- dı. Baldotck'a ancak öğleden sonra geç vakıt varabildiler. Brady bir çitin di- Yazan; Edgar WALLACE bine oturdu. Zarfı açtı, ve muhteviya- tını okudu. Ray, gözlerini dikkatle aç- mış onun harekâtını takip ediyordu. “Baldock'tan çıktıktan sonra yol i. kiye ayrılacak, Bath'a giden ilk tirene bineceksiniz. Oradan şoseyi takiben GI e kadar gideceksiniz. La - verstock köyünde, Cartere, Lola Bas- sano'nun karınız olduğunu söyliye - ceksiniz. Bunun için onu “Kızıl Ars - lan” barına götürecek, ve neticede kav- ga çıkacak şekilde tahkiriâmiz bir tarzda konuşacaksınız. Fakat, kendi- sinin, ne olursa olsun, sizden ayrılma- masını temin edin. Sonra, İbbley Cop- se'a kadar yolunuza devam edin. Ora- da, kurumuş üç büyük ağacın bulun- duğu bir meydana varacaksınız. Ora- ya gelince duracak, ve kendisine izdi- vaç hakkında söylediklerinizin doğru olmadığını anlatacak, ve kendisinden özür dileyeceksiniz. Yanınızda bulu - nan viskiye uyutucu ilâcı karıştıracak, ve ona verecekıımz. o uyuduktan son- ra Gi e | Orada, Hendry sokağı, 289 numarada elbise - lerinizi değiştireceksiniz. Tiraş ola - cak, ve 2.19 tireni ile Londra'ya döne. ceksiniz. iniz, Brady, mektubu, en ufak teferruatı- na kadar aklında tutabilmek için tek- rar tekrar okudu. Sonra kibriti ile a- teş verdi, ve kâğıtlarını yanmasını sey- re daldı. Ray: — Emirler nedir Diye sordu. — Seninkilerin ayni zannediyorum. Sen onları ne yaptın? — Yaktım. Nereye gideceğimizi söylüyor mu? — Tahmin ettiğim gibi Gloucestere doğru gideceğiz. Batha kadar tirene bineceğiz. Ray, memnuniyetle: — Allaha şükür, dedi, Bir adım ata- cak halim kalmamıştı. Akşam saat yedide, iki sersen. ü- Bu, babası idi! John B tahtelarz geçide inen merdiyenlere saptı, ve sıranın üzerin- de oturan iki serseriye dalgın bir na- zar fırlattı. Bu serserilerden birinin, ©o anda, kafasında istikbali için bir bir proje yaptığı oğlu olduğu hatırına bi- le gelmiyordu. Ertesi sabah, kötü bir gece geçiren John Behnett, bırakmış olduğu kah - veden sinema makinesini almağa git - ti. Makineyi sırtına geçirdi, valizini eline aldı. Yola çıktı. Uzun bir yürüyüşten sonra ağaçlık bir yere vardı. Burayı, ona, “tabiati sevenler için bir cennettir,” diye tav- siye etmişlerdi. Hakikaten, daha ge - çüncü mevki bir Bath garına indiler. Genç olanı hafif- çe topallıyordu. Gardaki sıraların bi - rine oturdu. Diğeri, kabaca onun ya- nına gittir lir gel bir gelinciğin bir tavşanı kovalamakta olduğunu gördü. Baş üzerinde bir atmaca uçuyordu. Niha - yet aradığını buldu: bu bir porsuk yu- vası idi. — Haydi kalk. Burada kal SI Şehirde yatacak yer buluruz. Burada Selâmet Ordu'sunun, her halde, bizle- ri yatıracak bir yeri vardır. Genç adam yalvardı: — Bir dakika müsaade edin. O ka - dar bitkinim ki kımıldayacak halim yok. Bu sırada gara Londra tireni girdi. Bir insan kalabalığı dışarı boşaldı. Ray, biraz sonra rahatça yataklarına kavuşacak olan bu bahtiyarlara haset- le baktı. Birden, bir elinde büyük bir kutu, diğerinde bir valiz taşıyan, uzun boylu, zayıf bir adam gördü. maki kurdu, ve onu defne yapraklarının arkasına gizledi. Boşa giden bir sürü tecrübeler, bu şe- kilde bir ihtiyatin elzem olduğunu Bennett'e anlatmıştı. Fılim biraz u - zaktan alınacaktı. Çunkü porsuk çok ürkek bir hayvandır. Hele yavruları da varsa bu ürkeklik bir misli artar. Yuvanın içinde yavruların bulunması da çok muhtemeldi. Bnnett'in makinesi otomatikti. Bu, ona daha emniyetle hareketi temin e- diyordu. Uzun kordonu çözdü, maki - neye bağladı, sonra yüz metre kadar öteye giderek, tepenin yamacına Ta « ua dekl z di ' y 'i a hatça yerleştı Caketini çıkardı ondan bir yastık yaptı. Kollarını üzerine da- yadı. Dürbününü yanına yerleştirdi. Yarım saat kadar sonra, yuvanın ağ- zında bir şeyin kımıldandığını görür gibi oldu. Dürbünle baktı: porsuk ba- şını çıkarıyordu. Objektifi açacak o - lan düğmeyi eline aldı, ve bekledi. Beş dakika, on dakika, nihayet on beş da- kika geçti. Meydanda görünür bir şey- ler yoktu. Güneşin harareti B tt'i uyuşturuyordu. Sonra uyuya kaldı. Rüyasında filmlerinin muyvaffakiyet kazandığını ve zengin olduğunu gör- dü. Ruhunu muazzep eden, ve haya . tını acı içinde bırakan bütün dertle - rinden kurtulmuştu. Rüyasında sesler işitti, sonra silâh sesine benzer bir gü- rültü duydu. Titredi. Uyurkeh, far - kında olmiyarak objektifin düğmesine bastı. Kordonu elinden bırakmamıştı. Ayni sabah, saat 9 da, iki serseri yü- rüye yürüye Laverstock'a varıyorlar - dı. Uzun boylusu, “Kızıl Aslan”ın ö- nünde durdu. Hancı, onları, müşterile- rin ardında sanki gizlenerek oturduk- ları, perdenin üzerinde süzdü. Lew Brady: — Haydi gel, dedi. Ray, buna candan hazırdı, fakat kah- veci yollarını kesti. — Ne istiyorsunuz? Diye sordu. — İçecek bir şey! Hancı, ne olduğu belirsiz bu müşte- riyi tersliyerek: — Bedava, insana içecek şey ver - & ezler, dedi. Brady sert bir sesle mukabele etti! — Size, bedava içeceğiz diye kirf söyledi. Allaha şükür cebimizde parâ' miz var. — Helâl para ise diyeceğim yok. He le bir gösterin bakayım. Brady cebinden bir avuç çil para ğf kardı. Bunun üzerine “Kızıl Aılal' sahibi, onlara yol gösterdi. — Girin, dedi. Fakat oturup kalmf' yın, Ne içecekseniz için, ondan sont kırın dümeni, Lew, iki tane viski istedi. Meylxaî’I ci bunları derhal getirdi. — İşte Carter, bu seninki... Ray, İf kiyi içerken boğazı kavruldu. Lew: — Londra'ya bir dönsek, öyle sevi) neceğim ki... Dedi. Bütün bu işler S$İ zin gibi bekârlar için. Gerçi karılar! mız pek sağlam ayakkahbı değil bizim gibi evli adamların yeri bural: değil. Ray, lâkaydane: — Evli olduğunuzdan haberim y0 tu, dedi. Öbürü, alayla: — Daha bilmediğin çok şey var, ye mukabele etti. Şüphesiz evli Bunu sana bir kere daha söylemişle? di ama sen inanmamak budalalı göstermiştin. Ray, ağzı açık Lew'e baka kaldı. — Nasıl, Dick Gordon'un söyledj şeyi mi kasdediyorsunuz? (Sonu var,

Bu sayıdan diğer sayfalar: