10 Nisan 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

f M.—u * . eptmallkı ha — Adriyatik çarpışan deniıiiıde menfaafler î Yazan: PİERRE DOMİNİOUE ğ usolini nutuk söyledi. Nutukların bir tonuna bakmalı, bir de mânasıma. Nu- tuk teskin mi ediyor, tahrik mi? Yoksa her ikisi de mi var? Nutukta başka bir mâna var mı? Milli efkâr üzerine mi, ha- rici efkâr üzerine mi? Yoksa her iki efkâr üzerine mi hitap ediliyor? —Bunları anlamıya kendimizi alıştıralım. Değeri olduğu kadar değer kazanan nutuklarda hatip, dik- kat edilecek, üzerinde durula- cak yerlerde durmaz, Dinliyen- ler, sesin tonundan, hecelerin şiddetinden heyecana düşerler. Halbuki bu söz kalabalığında nutkun esasını anlamak için soğukkanlı olmak lâzımdır. Musolini'nin son nutkunü dinliyen bir tanıdık kadın: “Musolini, dedi, Korsika'yı da, Nis'i de, Savoa'yı da, Tunuş'u da... hepsini hepsini d& istedi. Hem de derhal verilmesini is- tiyor.,, Fakat, kadına kendisinin i- talyanca bilmediğini söyledim. Cevap verdi: “Müsolini nutuk hali ve tavrı kızgındı. verirken turya ile Macaristan'ı Hinter- lant olarak telâkki ediyordu. Roma protokolunun gayesi de bu idi. Fakat Avusturya ar- tık yok oldu. Macaristan ise, Almanya'nın nüfuzu dairesine dahil. Triyeste ve Fiuma li- manları esas itibariyle, yalnız ehemiyetlerini kaybetmekle kalmadılar, aynı zamanda teh- likedeler de.. Misal ortada: Musolini, Tri- yestede avusturyalılara bir ser best liman için muvafakatta bulunduğu halde dostu ve müt- tefiki olan Hitler'e böyle bir liman vermek istemedi. N ihayet, Musolini'nin Ad- riyatik denizine teal- lük eden sözleri, sıcak denizle- re doğru bir alman ilerlemesi- ne karşı durmak için, İtalya'- nın Yugoslavya'nın mukavemet etmesine ve Yugoslavya ile iş- birliği yapmayı ümit ettiğini gösteriyor. İtalya ile Yugos- lavya niçin işbirliği yapmasın- lar? Dalmaçya meselesi, sırp- larla italyanları bilâhare bir- birlerinden ayırdı ise de onlar 1915 den 1918 e kadar aynı tarzda alman - Avusturya - ma- İşte ses te- sirine bir misal, Akıllı geçinen siyaset adamları bu kadın gibi düşünmesinler. usolini'nni sözleri bana oldukça kapalı, bir çok tefsirlere müstait ve hattâ mü- tenakıs bile göründü. Duce nutkunda, Roma ite Paris ara- sını kapatan ispanyol seddinin artık yıkıldığını söyledi. Bu söz, bir fransız - italyan yakın- laşması lehinde bir tefsir do- ğurabilir. Nutukta, süküt altında ge- çen bir bahis daha var; bu ba- his Adriyatiğe temas ediyor: *“Akdeniz, coğrafi, tarihi, si- yasi ve askeri olarak İtâlya i- çin hayati bir sahadır. Akdeniz demekle tıpkiı Adriyatik'ten bahsediyoruz, Adriyatik deni- zinde İtalya'nın menfaatleri her geyin üstündedir. Buradaki car ileri karşı mukave- met ettiler. İtalyanlar, Macaristan'ı, Bul garistan'ı Romanya ve Yugos- lavya'yı alman ticaretinin isti- fadesine terkederek geri çekil- mezler. Hele Yugoslavyada al- man iktısadi nüfuzunun ehemi- yetini pek iyi bilirler. Lüsyen Romiye, Figaro'da şöyle yazıyordu: *“Yugoslavya, maden cihetin- den Avrupa'nın en zengin mem- leketlerinden birisidir. Yugos- lav madenleri kısmen fransız, kısmen ingiliz sermayeli şir- ketler tarafından işletilmiye başlanmıştır. Yugoslavya, daha doğru olarak, Roma - Berlin mihverinin ek yeridir. Bu mih- ver, eğer mutlaka kopacaksa Brenner'den ziyade buradan kopacaktır. Öyle bir saha var ki, burası italyanlar daima ihti- menfaatler münhasıran slavlar lehinde değildir. İşte bunun i- çindir ki Adriyatik'te, iki sene- denberi sükünet hüküm sürü- Yyor.. Bu ne demektir? Bundan üç mâna çıkar. Ev- velâ italyan vatanı Akdeniz'in içinde olduğundan Akdeniz de yolların ve kapıların serbest olması İtalya için hayati bir sahadır, Bu deniz yolları ve ka- ılar kesilecekse, hiç olmazsa şulyı'mn dostları -tarafından kesilmelidir. Bundan, Cebelüttarık ve Sü- veyş meselesi ortaya çıkar, Fa- kat aynı zamanda Fransa ile İngiltere'nin Akdeniz'deki im- paratorluk yolları meselesi de - başgösteriyor. Halbuki bu yol- ları İtalya kolayca kesebilir. Bundan da, bir Akdeniz statü- rasla haf: etmek istedik- leri halde yugoslavlar italyan- ları o kadar çok sevmiyorlar.., E ğer her iki millet tehdi- de uğrarsa, hattâ arala- rında sempati olmasa bile, mü- dafaa hareketlerini derhal bir- birlerine uydururlar. Lüsyen Ramiye ilâve ediyor: “Aynı zamanda Adriyatik li- manları da mevzuubahetir. Fa- kat muhtemeldir ki Almanya bu taraflarda İtalya ile yarı- şırcasına teşebbüslere giriş- mekten çekiniyor,,, Bir çok i ADAAATADIATAKATAIAYIRDTAKIIIIADIDD DAT TADTIATTIATTDIU H Kılıca karşı ideal İngiltere, B. Chamberlain'in ağzıyle şu cesurca beyanatta ta bulunmuştur: — Bir istilâ teşebbüsüne karşı yalnız Polonya'yı ve daha başka bir toprağı değil, fakat müstakil kalmak istiyen her Av- rupa milletini müdafaa edeceğim. Bu itibarla 3 nisan günü milletlerin tarihinde ve hattâ me- deniyet tarihinde büyük bir tarihtir. Kuvet prensipinin kar- şısına hüriyet prensipi çıkmaktadır. Hak ve adâlet süküt et- mek suretiyle suç ortaklığını kabul etmiyorlar. İngiltere kü- eTi ; B vetini ve larını, kılrctn için ideal kefesine atıyor. Eski devirlerin meşhur “veyl mağ- lüba,, st ve B. Musolini'nin insanlığın mukadder kanunu gibi gösterdiği “veyl zayıflara,, sözü büyük bir adam ve büyük bir memleket tarafından tekzip edilmiştir. Kendimizi daha mes- ut ve ferah hissediyoruz. Alman hegemonyası kıtamızda yer- Teşemiyecektir. İngiltere 1914 de işlemiş olduğu hatâya tekrar düşmek is- temiyordu ve tecavüze dığımız taktirde bizi! le beraber olacağına dair kati teminat vermişti. Fakat bugün daha ileri gidiyor. Hudutlarını Ren üzerinde tespit etmekle iktifa et- miyor. Bu hududu hür olmak hakkının tehdide uğradığı yere kadar götürüyor. İngiltere vâitlere ve teahhütlere inanabile- ceğini sanmıştı; geçen eylülde, Fransa gibi o da kâğıtlar sa- yesinde sulhu temin edebileceğini sanmıştı, Fakat bazıları ta- rafından en sağlam vesikaların bile ancak ahmakavalyan te- lâkki edildiğini anladığı için müzakerelere inanmıyor. Ku- vet yeni istifadeler teminine kalkıştığı taktirde ne yapacağı- nı sarahatle söylüyor. Şiddet amatörlerinin haberi olsun. Bu yeni hareket tarzının fransız siyasetinin bir zaferi ol- duğunu söylememize müsaade edilsin. B. Daladier ile B. Georges Bonnet'nin harcadıkları sabırlı gayretler bugün mü- kâfatını bulmuştur. Vahim bir devrede mukadderatımızın mçsulizçıinı“ taşryanları tenkit etmek kolaydır. Fakât ideali- mize dünyanın en kudretli milletlerinden birini kazandıkları bir sırada onları takdir bi Z ge müdür? Onlar azimli iradeleri sayesinde memleketimizi kalkındırmış ve fosılırımızı itimat vermişlerdir. Aynı zamanda onları çalmış ikna işli dir. Müş- kül müzakerelerin safhaları daha sonraları malüm olacak- tır. Fıkşl bunların ıüpbe götürmez neticesi bu günden teza- dür etmiştir. B. Daladier ve B: Georges Bonnet memlekete ve a iyi hizmet işlerdir. Gallus - İntransigeant Bu hususta fikirlerine müracaat edilenler, bu nok- tayı teyit etmektedirler. Bu yeni teşkilât üzerine kabinede yapılacak olan tâ- diller üzerine B. Eden'e yer açılacaktır. — Daily Mail — Roma'nın Lehistan'a , Mareşal ring'in Libya askeri üsleri ve Goebbels'in Akdenizdeki on iki italyan adasını teftiş etme- lerini - belki biraz teessürle - görerek, menfaatleri olan Ber- Hne bağlı Avusturya - Maca- ristan'ın ne hale geldiğini dü- şünüyorlar. * sünün lüzumu çıkarılabilir. kincisi; Musolininin söz leri şu demektir ki, i- talyanlar, Adriyatik denizinde bir üçüncü devlet istemiyorlar. Adriyatik denizi vaktiyle Ve- nedik cümhuriyetinindi. Bun- dan sonra da italyanların ola- rak kalacak. Fakat 'İ“ denizde ee ö t Di a T asla çok sevmez ve onların yanında ikinci derecede bir rol oyna- mayı istemezler,. La Röpubligue — — Pierre Dominigue Eden kabineye var. Musolini, Adriytik'te italyan menfaatlerinin “üstün,, oldu- ğunu söyledi; yani Triyeste i- talyandır ve italyan kalacaktır. Fiume italyandır, gene italyan kalacaktır. Habsburgların eski mülkü olan İstriya da keza i- talyandır ve gene de italyan o- Jarak kalacaktır. İtalyan şehri olarak Triyes- te, harpten evel Avusturyanın bir limanı idi. Fiuma da keza macarlara ait bir limandı. Harpten galip çıkan İtalya A- vusturya ile Macaristan'a uzun müddet bağlı kalmak istedi. İ- talyanlar bu memleketleri müş teri telâkki ettiler. Avusturya'- nın ilhakından evel Musolini, Triyeste ve Fiuma gibi iki bü- yük italyan limanı için, Avus- girecek mi ? B. Çemberlayn'ın Avam kamarasında söylediği söz- lerde B. Eden'den dostane bahsetmesi üzerine Meclis koridorlarında bugünkü ka binenin genişletilmesi ve bu yeni hükümete B. Eden- in de al 1 l . ihtarı Roma'dan bildiriliyor: Eski bir dostluğa işaret eden italyan gazeteleri, Le- histan'a çok ciddi ihtarlar- da bulunmaktadır. Gayda, yazdığı bir maka lede, ingiliz - fransız ga- rantisinin, Almanya'ya kar şı taarruzi bir ittifaktan başka bir şey olmadığını, Lehistan'ın bu pakta gir- mesi neticesinde, Avrupa'"- daki siyasi mevkiinin kö- künden değişeceğini kay- detmektedir. İtalyan matbuatının bir kısmı ingiliz - fransız ga- rantisini Lehistan için ca- zibeli bulmamaktadır. Re- gimc Fascista'da Farinaci üstehzi bir eda ile şunla- tur. Gittikçe artan bir kanaa- te göre B. Çemberlayn bir levazım nezareti kuracak- tir. rı yazmaktadır: Kendimizi lehlilerin kı- lik ve kıyafetine sokunca, mukadderatımızı — şüpheli görüyoruz. Çünkü, İngilte- re ve Fransa'nın himayele- rine aldıkları her devletin hali harap olmuştur. Askeri bir istilâya uğra- mıiş bile olsa, Habeşistan'ın İtalya'ya terkedilmiyeceği Bay Tafari'ye temin edil- mişti. B. Beneş'e de, Çe- koslovakya'nın istiklâli i- çin, hiç bir siyasi ve askeri yardımın esirgenmiyeceği vâdedilmişti. Çine, topraklarından bir karış yerin bile japonlara verilmesine razı olamıya- cakları söylenmişti. İspanya'ya ise, Franko- nun muzaffer olmasına ka- tiyen imkân verilmiyeceği *“leri sürülmüştü. Halbuki, 4 iyle aksi ol En can alacak bir anda, ne ingilizler, ne fransızlar ve ne de ruslar kıllarını bi- le kıpırdatmamışlardır. Musolini'nin Reggio'da söylemiş olduğu nutku nik bince tefsir edenlere “Gi- ornale d'İtalia,, şöyle hitap ediyor: “Baylar, şakanın sırası değildir. İtalya'nın takın- mış olduğu intizarcı tavır, süküt içinde bir vazgeçiş şeklini alacak kadar hudut- suz değildir. İtalya'nın ta- kınmış olduğu tavrı, bir i- tidal diye tavsif etmek da- ha doğrudur. Geçen her gün, izmihlal gününü yak- laştırmaktadır. Fransızlar bunu akıllarından çıkarma- malıdırlar!,, Frankfurter Saytung arp istiyen . kim? Alman propaganda bakanı Dr. Göbbels'in yukarıdaki baş- lık altıda Fölkişer Beobahter'- de neşretmiş olduğu makale- den: Garp âleminin bazı mah- fillerinde, sanki dünyanın en tabit hâdiselerindenmiş gibi, müstakbel bir harpten bahsedilmektedir. Bu key- diyet, demokrasinin karak- teristik vasıflarından biri- dir. Bundan dolayı, bu fırtı- nalı havayı estirenlerin tam vakit ve zamanında meydana çıkarılmaları ve bu suretle, milletlerin ica- bında nasıl bir tavır takın- maları ve bundan doğacak felâket için kimlere müte- şekkir kalmaları lâzım gel- diğini bilmeleri gerektir. Paniği andıran bu harp korkusunun arkasında, 1919 yazında almanlara zorla kabul ettirilmiş olan Ver- say muahedesi vardir. Bu muahede, ne sulhu getirmiş ve ne de onu is- temiştir. Bilâkis, Alman- ya'nın bütün cepheelrine, ihtiyaç takdirinde alabildi- ğine körüklenebilecek ateş ler serilmiştir. Fakat, bütün bu teşeb- büsler muvaffakiyetsizlik- le neticelenmiştir. Eğer Almanya'da demokrasi at- latılmamış olsaydı, bu te- bbüsler de hedefe vara- .Çinlilerin muvaffakıyetleri Dün gelen haberler, Ce- nubi Çin'de Hongkong'dan 87 mil uzakta bulunan Kon- gmun limanı ile karşısın- daki Pakkai küçük şehrini istilâcılardan geri aldıkla- rını bildiriyordu. Japonlar bu şehirleri Kanton civarındaki Çin as- kerlerine silâh ve harp mal- zemesi sevkini imkânsızlaş- tırmak maksadiyle zaptet- mişlerdi. Şanghay'ın — cenubunda çinliler, “şarkın Venediği,, adıyle meşhur olan Hang- çov'u zaptetmek için üçün- cü bir taarruz hazırlamak- tadırlar. Çin kaynaklarından ge- len haberler, çinlilerin Hangçov karşısına 100.000 asker yığdıklarını bildir- mektedir. Öte taraftan dış Mongo- listan'da daiç Mongolis- tan'daki japonlara karşı 200.000 kişilik bir ordu ha- zırlandığı haber veriliyor. Şanghay'ın 80 mil cenu- bunda bulunan Nigpo'ya karşı japonların bir hücu- ma hazırlandıkları söyleni- yor. — Daily Herald — Çenber kâbusu bilirdi. Harpten bahsedilen bir memlekette, menfaatlerini harpte gören zümre ve mah fillerde bu mevzuun ele a- linıp işlenmiş olması lâ- zımdır. Bu gibilerin harpte men- faatleri vardır. Çünkü, bu gibiler bir harp neticesin- de, otoriter devletlerde de eski iktidar mevkiine av- det etmeyi ummaktadırlar. Bundan dolayı, harp ruhu- nu tamim etmektedirler. Hiç şüphesiz ki, Londra ve Paris'te, harbi sırf harp İ- çin istiyen zümreler var- dır. Kabahat yahudilerdedir! Günün birinde ve bir dalâ- let anında Avrupa'da yeni bir harp çıkacak olursa, bu söz dünyamızın her tara- fında çınlamalıdır. Bunun müsebbipleri yahudilerdir! Harbi istiyen onlardır. Mil- letleri harbe sürüklemek i- çin, kudret ve kuvetleri da- hilinde olan her şeyi yap- maktadırlar. Hitler, Alman milletinin İngiltere ile sulh — içinde yaşamak istediğini söyledi. Fakat, bu isteğin iki taraf- İ0 -4 - 1939 I ( RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1639 m., 183 Kecs./120 Kw. T.A.O. 19.74 m, 15195 Kes./ 20 Kw. T. A, P. 31.790 m. 9465 Kes./ 20 Kw. Ankara PAZARTESİ - 10.4.939 12.30 Program. 12.35 Türk müziği - Pl. 13.00 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haberle- ri. 13.15-14 Müzik (Eğlenceli plâk lar) 18.30 Program 18.35 Müzik (Dans müziği - P L) 19.00 Konuşma (Doktorun sa- ati) 19.15 Türk müziği (Fasıl hey- eti - Karışık program). Hak- kı Derman, Eşref Kadri, Ha- san Gür, Basri Üfler, Hamdi Tokay. » 19.45 Türk müziği 1Bayan Fey- ha Talay - Tanbur solo) 1 - Tanburi Cemil - Hicazkâr peşrevi. 2 - Tanburi Cemil - Hicazkâr saz semaisi. 3- Tanburi Cemil - Suzidilâra saz semaisi. 20.00 Ajans, meteoroloji haber- leri, ziraat borsası (fiat) 20.15 Türk müziği (Klâsik pro- gram) İdare eden: Mesut Cemil, Ankara Radyosu kü- me heyeti. 1 - Neyzen Os- man dedenin - Muhayyer i sünbüle peşrevi. 2- Varda Kosta Ahmet ağanın - Mu- hayyer sünbüle şarkı - Ey nihali işve. 3 - III Selim - Muhayyer sünbüle şarkı - Ey goncai nazik. 4 - Nikoğas a- ğanın - Muhayyer kürdi şar- kı - Var mı hacet. 5 - Rahmi beyin - Muhayyer kürdi şar- kı - Yetmez mi sana. 6 - Re- şat Erer - Keman taksimi. 7 - Şevki beyin - Uşşak şarkı - Gülzara nazar kıl. 8 - Rahmi beyin - Bayati şarkı - Gül ha- zin sünbül perişan. 9 - Mus- tafa Çavuş - Bayati şarkx_- Sebep ne bakmıyor. 10 - Di- van - Ok gibi huplar beni, 21.00 Memleket saat ayarı, 21.00 Konuşma 21.15 Esham, tahvilât, kambi- yo - nukut borsası (fiat) 21.25 Neşeli plâklar - R. 21.30 Folklor - Halil Bedi Yö- netken, 21.45 Müzik (Keman resitali - Profesör Necdet Atak) 1 - 1- Corelli - La folia (Var- yasyonlar) 2 - Matheson - A- rie. 3 - Korsakov - Kreisler - “Şehrazat,, balesinden bir parça. Piyanoda refakat e- den: Ulvi Cemal Erkin > 22.05 Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın) 1 - Paul Lincke - Darılma (Fantezi) 2 - Brahms - Macar dansı No. 83 - Recktenvald - Vi- yana müzikleri - Potpuri 4 - Gerhard Vinkler Donna Çi- kita - İspanyol uvertürü. 5 - Micheli - Çocuk oyunları. 6 - Kutsch - Çigan fantezisi 23.05 Müzik (Cazband - P1.) '23,45-24 Son ajans haberleri ve yarınki program. yüklerin — inanabilecekleri bir çocuk korkutması idi. Şanlı ihtilâlin İngiltere si,Stuartları defetmek mak sadiyle kendisini, şayet dâ- vet etmemiş olseydi, Giy- yom bile ingiliz toprakları- na yanaşamazdı. Fakat, çenber içine al- mak ameliyesi bir kâpus değil bir realite idi ki, es- ki almanya bunu vakit ve nda idrak ed edi İngilizler, bu politika ile kendilerine ne gibi fayda- Yar temin etmiş oldukları- nı, dünyanın hangi tarafı- na baksalar derhal görebi- Yirler. Doyçe Algemayne Saytung Almanya'nın ekonomi sahasında muazzam ta da hüküm sürmesini İn - giltere'de kim ister ? Bu arzu birtaraflı kaldı - ğı müddetçe, her hangi bir anlaşmanın meydana gel - mesine imkân olmadığı gi - bi, iki millet biribirinin yo- lu üstünde durmadığı tak - dirde ancak, bir Modus Vi- vendi meydana getirilebi - lir. Bu maksatladır ki, al - manların hayati sahaların - da arıyacak bir şeyleri ol - madığı ingilizlere söylen - di. Bize, çevirme ve çenber içine girmek kâbusiyle sa- yıkladığımız — söyleniyor. Fakat, bizler, istilâya uğ - ramak korkusiyle cihan har binden evel sayıklıyan in - gilizler gibi, kâpus içinde çırpınıyoruz. Asıl kâpus, bu idi. Zira, Almanların İn giltere sahillerine asker çı- karacağı meselesi, — yalnız büyük Britanya'daki bü - gayrelleri Liberal kapitalizm dev- rinde sermayeden mahrum olan memleketlere hususi sermaye akını otomatik bir şekilde vukua geliyordu. Bazı memleketlerdeki faz- la bol sermayeler, kendili- ğinden, buna muhtaç olan memleketlerde iş aramıya gidiyordu, Hitlerci metod- ların genişlemesi bu siste- mi ortadan kaldırmıştır. Almanya bazı memleket- lerin tabii servetlerinin is- tismarını kendine hasret- mek istiyor. Yabancı ser- mayelere kendisinin tercih edilmesini istiyor. Fakat elinde münhal sermaye bu- lunmadığı — için, yabancı topraklardaki “hayat saha- sı,, Nın servetlerini istis- P ar edecek alman şirketle- rini tesis için mutât usul- lerine baş vuracaktır. Bu şirketlerin sermaye- leri itibari bir şekilde kay- dolunacaktır. Almanya fili bir envestismaanın icap et- tireceği altın nakilleri im- kânına malik değildir. Bu sermaye Almanya üzerine bir itibar açılmasından baş ka bir şey temsil etmiye - cektir. Bu itibar, Almanya- dan malzeme ve istihsal vasıtaları satın almıya ya- riyacaktır. Almanya'nın envestismanı demek ki mal zeme satışı suretiyle ola- caktır. Bu itibarla alâkalı memleketlerin hesaplar mi zanında değil, ancak tica- Tet mizanlarında yeri ola - <aktır. Bu ticaret mizanı « 'nın ise takas yoliyle müba- deleler yapan memleketler de daima muvazene halin- de olduğu malümdur. Bu alman şirketlerinin kurulması, daha başlangıç- tan itibaren Almanya ile “hayat sahası,, memleketle ri arasında ticaret rabıta - larının artmasını intaç e- decektir. Bu şirketlerin is- tismar sahasındaki ilk ne- ticeleri de bunu bir kat daha takviye edecektir. Bu itibarla alman - ro« men iktısadi anlaşmasının büyük ehemiyeti tebarüz etmektedir. Bu hed Romanya'yı ayrılmaz bir surette alman ekonomisine bağlamak ve dünya piyasa- sından tedrici surette ayır- mak neticesini doğuracak- tır. Sabık müttefikimizin Almanya'ya iktısaden bağ- lanmasının muhtelif saf- halarından sonra siyasi hü riyetini hâlâ muhafaza e- debileceğini iddia etmek müşküldür. La Röpubligue —. KURBAĞA DAMGASI — 31 ——? Bennett, gayri emin bir tarzda: — Elsham ormanı, dedi. O tarafa gitmiş olduğunu tahmin etmem. Dick: — Bir kere de oraya bakalım, dedi. Otomobil yola saptı. Bir kaç dakika sonra ormanın sık ağaçları arasından geçiyorlardı. Birden, Dick: — Tekerlek izleri var, dedi. Fakat Johnson başını salladı. — Buraya pik-nik için sık sık ge - lirler, dedi. Bu cevâp Dick'i tatmin etmedi. İzler yeni idi. Biraz sonra ormanın derinliklerinde kayboluyorlardı. Fa - kat ortada otomobil görünmüyordu. İzlerin istikameti de Bennett'in fik- rini teyit ediyordu. Yol bir kilometre ileride, yabani otlar, ve kesik ağaç gövdeleri ile örtülü bir mıntakada bi- tiyordu: burada harp zamanında bü - yük mikyasta ağaç kesilmişti. Otomobili geri döndürmek için çok uğraştılar, nihayet ayni yoldan avdet ettiler. Ormandan çıkarken, Dick, birden hayretle bağırdı. Jhon Bennett, yolun üzerinde hız- la ilerliyen kızını gördü. Genç kız o- * dKĞ Tni Cd Yazan: Edgar WALLACE tomobilin geçmesi için, arkasına bak- madan çimenlerin üzerinden yürüme- e başladı. O bil y da durun- ca gözlerini kaldırdı, ve babasını gö- rünce sap sarı kesildi. Bennett aşağıya indi. Dargın bir sesle: — Kizım, bu saatte buralarda ne a- rıyorsun? Dedi. Dick, genç kızın korkmuş olduğu- nu tahmin ediyordu. Elk ise kıza yi- yecek gibi bakıyordu. — Uyuyamadım. Biraz hava almak için giyinip dışarı çıktım, dedi. Son- ra Dick'e dönerek: “Şaşılacak adam- sınız, M. Gordon. Ya sizin bu saatte burada işiniz ne?” Diye ilâve etti. Ba- bası ona: — Yüzbaşı Gordon, bu gece yarısı senin sesini radyoda işitmiş, bu sa- hada tahkikat yapmak için buraya gelmiş, diye izahat verdi. Bennett, gerçi kızını bulduğuna memnun olmuştu ama hiç te müsterih görünmüyordu. Adamı gözliyen Elk, bu üzüntünün gittikçe arttığını far - ketti, ve Bennett daha ağzını açma- dan sebebini de keşfetti. M — Ray mi idi, 0? Şehirden mi gel- miş? Kız, hayır makamında başını salla- dı. — Hayır, baba, dedi. Radyo mese- lesine gelince, böyle bir âlet karşı - sında lâf filân söylemedim. Zaten ha- yatımda telsiz makinesi görmedim bi- le. Elk, sükünetle sordu: — Bu gece şehirde mi idiniz, Mlle Bennett? Genç kız cevap vermedi. Jhon Ben- nett: — Kızım, saat 10 da yatağına yat- miış bulunuyordu, diye müdahale et- ti. Binaenaleyh, kendisine gece Londra'da olup olmadığını sormanız mânâsız ! Elk israr etti: — Sabaha: karşı Londra'da mı bu- lunuyordunuz, Mile Bennett? Genç kız, Dick'i hayrette bırakarak itiraf etti. — Caverley House'da mı idiniz? Genç kız, derhal: — Hayır, diye cevap verdi. Jhon Bennett: — Ella, şehirde ne işin vardı, diye sordu. Yoksa, şu sefil kardeşini mi görmeğe gittin? Bir an tereddüt etti, sonra: — Hayır. — Yalnız mı idin? — Hayır. (Sonra dudakları titre - meğe başladı). Artık bana, rica ede - mezun değilim. Babacığım, bana iti - madınız var değil mi? Bu itimadı şimdi de benden esirgemeyiniz. Adam, kızının ellerini şefkatle kendi avuçları içine aldı. — Sana her zaman itimat ederim, kızım, dedi. Bu baylar da sana karşı ayni şeyi yapacaklar. Sonra Dick'e doğru baktı, Dick he- men tasdik etti. — Bu itimada iştirâke hazırım. El- la bu sözü mükâfatlandıran bir nazar- la Gordon'a baktı. Elk, hararetle çenesini oğuşturup duruyordu. — İtimat, bende bir tabiati saniye haline girdiğinden sözünüzden bir an olsun, kendi sözümmüş gibi, şüphe- lemiyeceğim. Saatine baktı. Ve ilâve etti: “Gidip zavallı Balder'i hapisten kurtarsak fena olmaz!” — Biraz kahvaltı misiniz? Dick, yalvarır gibi Elk'e baktı. O da mütevekkilâne daveti kabul etti. — Ne yapalım, Balder, bir saat da- ha bekleyiversin, dedi. Ella sofrayı kurarken, iki polis yolda biraz dolaştılar, Elk: — Bütün bu olanlara ne dersiniz, yüzbaşim, diye sordu. Dick: — Bir şeye aklım ermiyor, dedi. Fakat Mile Bennett'in yalan söyle - mediğine eminim. etmek istemez rim, sual sormayınız. Cevap vermeğe — İnanabilmek bir saadettir, diye mırıldandı. Dick, birden ona doğru döndü. — Ne demek istiyorsunuz? Elk, uysal bir halde: — Hiç, dedi. Ben de Mile Bennett'e inanıyorum. Hani bir oyun vardır, bilmem hatırlar mısınız? Bir resmi parça parça keserler, sonra onları yan yana getirerek şekli meydana çıka- rırlar. İşte Mile Bennett, bu şekilde kesilen bir resmin küçük bir parça- sına benziyor. Onun hakiki mevkiini, Kurbağa şeklinin kime ait olduğunu keşfettiğimiz zaman tayin edebilece- ğiz... Sonra ilâve etti: “Jhon Ben - nett'in de bu oyunda rolü var.” Bulundukları yerden, Shoreham is- tikametinde, Elsham ormanına giden yolun ucunu görebiliyorlardı. Elk; — Gece yarısı, bu kızın ormanın i- çinde ne aradığını merak ediyorum, dedi. Durdu. bir motör sesi işitiliyor- du. “Bu araba, nerede acaba?” Diye düşündü. Bunu çabuk öğrendi. Biraz sonra ormandan büyük bir otomobil çıktı, ve bulundukları istikamete doğru gelmeğe başladı. Sürati gittikçe ar - tıyordu. Yanlarından geçerken içinde tek başına oturan yolcuyu tanıdılar. Elk: — Allah kahretsin, diye bağırdı. Otomobildeki adam Erza Maitland'- dı. Dick, genç kızın onu görmek için Elsham ormanına gitmiş anladı. olduğunu XX. Kısım Hagn Bir dakika sonra Ella, onları çağı- rıyordu. “Bir otomobil mi geçti?” di- ye sordu. Sesinde hafif bir” titreyiş vardı. Elk: — Evet, diye c'evıp verdi. Büyük bir araba idi. Fakat içindekini tanı - yamadık. Dick, genç kızın derin bir aldığını farketti. Genç kız: — Lütfen içeri buyurun. Kahvaltı hazır, dedi. Yarım saat sonra Maytree köşkün- den ayrıldılar. Her biri zihnen o de- rece meşguldüler ki, Genter'in cese - dinin bulunduğu yerdeki villâlara kadar bir kelime konuşmadılar. Gen- ter, Horsham civarında katledilmişti, Dick bunu, hafifçe ürpererek hatırla- dı. Bir kamyonun arkasından ölünün dışarıya çıkan ayaklarını bizzat gör- müştü, Hagn bu cinayetten dolayı öl- dürülmeli idi. Kurbağa olsun veya ol- masın cinayete iştirâk etmişti. Elk, âmirinin düşüncesini keşfederek, o- na doğru döndü. — Hagn'ı astırmak için kâfi delili- niz var mı? nefes 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: