( — Üönüyordu. Yenişehir köprüsüne gel- ULUŞ y a İ K AoY Clark Bütün Ankara gençliğinin birer Clark Gable kesildiği sıralardaydı. Ahmet Cevat Ankara'da lise tahsili- Ne devam etmek için Çankırı'dan ha- Teket etti. Kayıt işi uzun sürmedi. Sınıfa ilk girdiği dakikada büyük bir hayretle karşılandı. Fısıltılar eve- lâ hafiften başlıyarak gittikçe kuvet- l!ndi: — Tıpkı Clark Gable.. — Hele vücudu.. — Ya bakışları nasıl?.. Kimse hayret ve takdirini saklamı- Yordu. Yalnız bu takdirler arasında tenkitler de yer alryordu: — Yürüyüşü hiç benzemiyor. — Tabit giyinmesi de berbat.. K Aldırma canım yürümesini de Öğrenir giyinmesini de.. Halbuki Ahmet Cevat Çankırı'nın #n <ıb genec! saş--İcdA, Puma rağmen igşam Vestiyerde kırçıl paltosunun diğer paltolar arasında kendisine sı- Titir gibi baktığını görünce âdetâ Utandı. Fakat o buraya kendisini göstermek *ğlenmek, vakit geçirmek için gelme- Mişti. Küçük yaştan beri kafasına Yerlerştirdiği mühendisliği tahakkuk Ettirmek istiyordu. Belki memleketin yapılacak birçok Yeni işleri vardı. Mektepte riyaziye- de de en ileri bir talebe sayılıyordu. B.eş on sene sonra zengin ve şöhretli bir adam olabilmek istidadını taşıyor- du. Bahar gelinciye kadar büyük bir Bayretle, hiç kimseyle arkadaş olma- dan, söylenilen sözlerin hiç birine al- dırmadan çalıştı. İkinci karnede de hotları noksansızdı. Bilhassa riyazi- Yedeki istidadı fazla göze çarpıyor- du. Hava ve heves işlerinde gerçi pek © kadar kurnazlığı yoktu. Zaten ze- ı da bu gibi şeylere pek müsait gelmiyordu. Gayretli, enerjili bir 8ençti. Zekâsının noksanını bu mezi- Yeteleriyle doldurmağa çalışıyordu. Bahar geldi - arkadaşları elbise, saç tuvaletleri ve öne doğru hafif meyil- li yürüşleriyle yeniden birer hakiki Clark Gable kesildiler. Bu giyinmek he kadar da birbirine benziyordu. Mamafih b leri de imkâ gibiydi. Çünkü: ekserisi memur ço- Cukları idi. Aynı pazara açtıkları kre- dilerle aynı toptan elbiselik kestiri- Yorlar ve aynı mağazanın terzisine diktiriyorlar, aynı muhitte giyiyorlar- dı... Clark Gable'e en uygün saç kesen berberde başlarını tanzim tttiriyorlardı. Taklit etikleri adam da aynı olduktan sonra onları birbirle- ;înden ayırt etmek cidden güçleşiyor- u, Bu hava bu cereyan içerisinde Ah- Met Cevat yalnızlığında daha uzun Müddet devam edemedi. Her kes o- Dun Clark Gable gibi yürdüğü ve o- Nun gibi giyindiği taktirde, tam bir opyası —olacağında — müttefiktiler. Herkesin zorla benzemiye çalıştığı in- Sana o zahmetsiz benziyecek, ve bel- k_î de bu sahada ilerlerse mühendis- likten daha büyük muvaffakiyetler anacaktı. Baharda Ahmet Cevat artist mec- Mualarına karşı bir sempati duymağa aşlamıştı. Boş zamanlarında onlara iraz göz gezdirmekle âdetâ içinin fC_ralıladığmı hissediyordu. Kendisi- Ni benzetikleri o adamın da filmleri- hi benzettikleri o adamın da filmleri- kaçırmaz —olmuştu. Bir akşam Clark Gable'in güzel bir filminden Gable Yazan: Muallâ İhsan BORA diği vakit omuzlarının ağrıdığını his- setti Gayriihtiyari öne doğru meyil- lenen vücudu belki kendisini tam bir Clark Gable yapmıştı. Fakat acemi- liğin verdiği bu sızı da onu taciz edi- yordu. Köprüden sonra yine eski ha- lini aldı Geniş omuzlarını arkaya bı- raktı. Ve rahat bir nefesle evine dön- Ahmet Cevat'taki değişikliğin gün- den güne ve yavaş yavaş olduğu için pek göze çarpmadı. Günün birinde tam bir Clark Gable olarak ortaya çıktı. Artık riyaziye derslerine de es- ki ehemmiyeti vermez olmuştu. Ede- biyat daha hoşuna gidiyordu, Bilhas- sa dramatik eserlerin hayranı olmuş- tu. Onu daima elinde bir sahne ese- riyle görüyorlardı. Kızların üzerin- deki tesiri de büyüktü. Her mecliste çr.ön meykli nlryor.., fakat zekâsmmın müddet muhafaza edemiyordu. Clark Gable onun kadar güzel değildi fa- kat o da Clark Gable kadar tesirli/o- lamıyordu. Onuncu sınıfta ideâlini tamamiyle değiştirdi, Tiyatro mektebine girmek bir Clark Gable olarak yetişmek baş emeli oldu... Ve verdiği kararın derhal tatbikine geçti. Bu güzellik ve bu ona benzeyişle nasıl olsa günün birinde tahayyül ettiği şöhreti bulabilecekti. Seneler onu tiyatro mektebinden sahneye, sahneden bir başka sahneye sürükledi durdu. Fakat aradığı şöh- retin henüz ilk hamlesini bile yapa- mamiıştı. Hattâ rejisörlerden henüz bu hususa dair ufak bir ima bile se- zemiyordu. Arkadaşları liseden mezun olmuş- lardı. O hâlâ bir baltaya sap olabil- mekten uzaktı. Üç sene sonra yolu yine bir gün Ankara'ya düştü. Şimdi arkadaşları- nın, onu kendinden uzaklaştırarak bir Clark Gable yapan arkadaşlarının çoğu üniversite talebesi olmuşlardı. Bir akşam üstü sınıf arkadaşlarına toplu olarak Özen'den çıkarken rast- ladı İlk bakışında tanıyamadı. Hepsi ne kadar değişmişlerdi. Üç sene evel Clark Gabel'in küçük ve silik kopyası olan bu körpe vücutlar şimdi daha lâendilerine has birer şekil almışlar- e Onları karşıdan tanır tanımaz ar- tist gülüşüyel dudaklarını hareket et- tirdi. Sağ kolunu yukarı kaldırarak hoş bir pozla onları selâmladı. Öne meyilli vücudu biraz daha eğili. Birden gür bir kahkaha koptu. Öy- le bir kahkaha ki sanki Yenişehir bir anda sustu yahut bütün Yenişehir bir anda güldü, O bu gülüşe hayret dolu gözlerle fakat Clark Gable bakışları- nı değiştirmiyerek bakıyordu. —Atıl- gan Yusuf atıldı: — Hay Allah müstakını versin be Ahmet Cevat.. Sen hâlâ Clark Gable' misin? ve caddeden geçen lise tale- belerini göstererek: — Yahu Clark Gable modası geçeli üç ay oldu. Sen nerelerdesin. Bak şu gençlere şimdi hepsi birer Tirom Pover oldular. O bizim gençliğimizin modasıydı. Sonra hep bir ağızdan yeniden kah- kahalarını bıraktılar. — Clark Gable... Demode adam... Diye gülüşüyorlardı. ANDAÇ NÖBETÇİ ECZANELER Pazar : İstanbul eczanesi Pazartesi — : Merkez eczanesi Salı : Ankara eczanesi Çarşamba — : Yeni ve Cebeci eczaneleri Perşembe — : Halk ve Sakarya eczaneleri uma , & Ege ve Çankaya eczaneleri Cumartesi Sebat ve Yenişehir eczaneleri ACELE İMDAT Bir yaralanma, bir kaza, fevkalâde bir hastalık vuk da acele imdat k için belediyeler hastanesine (2257) numara ile telefon edilir. Lüzumlu Telefon Numaraları Yangın hibarı: (1521). — Telefon müra- racaat. şehir: (1023-1024). - Şehirlera- rası: (2341-2342). — Elektrik ve Hava- gazı ârıza memurluğu: (1846). — Me- sajeri Şehir anbarı: (3705). — Taksi telefon numaraları: Zincirlicami civa- rıt (2645-1050-1196). - 8: I C- Radyonun dügmesini çevirelim Ankarayı çok iyi dinliyoruz! Artış için, bugüne kadar rekor nede idi, biliyor musunuz? Ankaranın nüfusunda... Ankara'nın nüfusu, 8 senede bir misli arttığı zaman, alâkalılar, kati bir hüküm halinde söylüyorlardı: “— İyi şeyler, güzel şeyler, daha varı: (2806-3259), - Yenişehir. Havuz- başı Bizim taksi: (2323). - Havuzbaşı, Güven taksi: (3848). Birlik taksi : (2333), - Çankırı caddesi. Ulus taksi: (1291). - İstanbul taksisi: (3997). Otobüslerin ilk ve son seferleri Ulu: M. dan K. dere'ye — 6,.45 — 23.00 K. dere'den Ulus M.na — 7.15 — 23.20 Ulus M. dan Çankaya'ya 7.25 — 23,00 Çankaya'dan Ulus M. na 7.10 — 23.20 Ulus M. dan Dikmen'e 6.30 — 20.00 Dikmen'den Ulus M.na — 7.00 — 20.30 Ulus M. dan Keçiören'e — 6.00 — 21.00 Keçiören'den Ulus M.na 6.30 — 21,30 Ulus M. dan Etlik'e 6.30 — 21.00 Etlik'ten Ulus M. na 7.00 — 21.30 Ulus M. dan Cebeci'ye 7.00 — 23.00 Cebeci'den Ulus M. na 7.00 — 23,00 Cebeci'den As. fabl.ra e e. aei As, fabl. dan Cebeci'ye —— 1700 Yenişehir'den Ulus M.na 7.00 — 23.00 Ulus M. dan Yenişehir'e — 7.10 — 23.00 8. pazarı'ndan Akköprü'ye 6.15 7.00 Akköprü'den S. pazarı'na 7.30 9,45 Bahçeli Evlerden Ulus M.na 7.45 —— U. M. dan Bahçeli Evler'e —— $ U. Meydanı'yle İstasyon arasında her beş dakikada bir sefer olup tren za- manları seferler daha sıktır. U. Meydanı'yle Yenişehir. Bakanlık- lar. Cebeci, Samanpazarı arasında saat 8 den 20 ye kadar vasati her beş daki- kada; saat 20 den 21 e kadar her on da- kikada; saat 7 den ve 8 e ve Zi den 23 e kadar her 15, 20 ve 30 dakikada bir muntazam seferler vardır. Akşamları Ulus Meydanı'ndan saat 23 deki son seferlerle bunların Ulus mey- danı'na dönüşleri sinemaların dağılış saatlerine tâbidirler, Posta Saatleri 'Teahhütlü saat (18) e kadardır. — — — Posta saat (19) a kadar İstanbul ciheti- ne mektup kabul eder. Tren Saatleri Haydarpaşa'ya : — Her sabah 8.20. Her akşam 19.15 ve 19.50 de (Pazartesi. Per- Ürat.) Eîîâân' 9'3; (Kayse- ri, Sivas, Amasya bu hat üzerindedir.) : Her gün 9.35 : Hergün 15.00 n Samsun hattına ; Diyarbakır hattı 'Zonguldak hattı Erzurum'da zelzele Erzurum, 14 aa. — Bugün saat 10,45 te cenubu garbiye doğru beş sa- niye devam eden bir deprenme oldu. Hasar yoktur. — suvare elbisesi Amerikalılar, geçen baharda “cam- dan elbise” diye bir moda çıkarmış- tı. Bu kış ta bir moda buldular: Al- münyümden elbise. Amerikalıların cam modası yanlız elbiseye değil, mobilyalara, perdelere kadar yayılmıştı. Fakat almünyüm modası o kadar iptizale düşmiyece- ğe benziyor. Çünkü yalnız süvare el- biseleri için kullanılmağa karar ve- rilmiş. Acaba yeni moda buralara kadar gelecek mi dersiniz? Eğer gelirse, ©sz ki elbiselerini kap kacakla mubadele edenler, tencerelerini ve kazanlarını bir gün yeni yeni sırtlarına giyecekle- rini unutmamalıdır. * Meşhur bir İtalyan ha KA : D .. .-. silâhşörü öldü Eski zamanlarda Avrup'da sokak ortalarında kılınç çekerek birbirleri- nin üzerine saldıran, cenk eden silâh- şorlar vardı . Buna Düello denirdi. Bundan elli sene evel düellonun en hararetli devri idi. Avrupa'nın yarım asır evelki düel- lo sahnelerini, meşhur italyan silâh- şorü Pini'nin düelloları teşkil eder- di. Pini Avrupa'da, bilhassa Fransa'- da tanınmış silâhşorlarla karşılaşır- dı. Fakat kırk sene kadar evel düello ortadan kalkarken, Avrupa'nın yegâ- ne silâhşörü olan Pini de uzak diyar- lara göçüp gitmiye karar vermiş, bun- dan otuz sene evel Arjantine gidip yerleşmişti. Amerikadan gelen haberler, silâh- şoruün geçenlerde 80 yaşında olduğu halde Buenos - Ayer'te öldüğünü bil- dirmektedir. Pini'nin adı, elli altmış sene evelki fransız türkülerinde sık sık geçerdi. k milli şeyler için artış reko- runu Ankara nüfusunun bu baş dön- dürücü yükselişinden başka bir şey kıramaz !” Bu, yakın zamanlara kadar doğru idi: grafiklerin, geçen seneleri cü- ce bırakan dev adımlı fırlayışına, inhisar mamulâtının istihlâki bile, Ankara nüfusunun artışına yetişe - miyordu. Mazi sigası kullanıyoruz: çünkü bugün elimizde yeni bir rekor var. Ankaralılık hisleriniz hiç müte- essir olmasın. Bu yeni rekor da An- kara'dadır. Hem de nüfus artışı ka- dar mühim ve bu nüfus artışiyle a - lâkalı.., Biliyorsunuz ki bizim reji- mimiz, bol nüfuslu Türkiye davası kadar kaliteli nüfuslu Türkiye da- vasına gönül vermiştir. Yeni reko- rumuz işte bu bakımdan bir ehemi - yet taşıyor: nüfus artışını, radyo artışı kırdı.... ti Yeni istasyonumuzdan sonra her türk evine bir radyo girişi, alfabe girişi kadar lüzumlu olmuştur. azetenin on günde gittiği yer- G ler için radyo ile saati saati- ne verilen ajans haberlerinin emsal- siz kıymetini bir düşününüz... Ankara Türkiye'nin kalbidir. Ye- ni radyo istasyonumuz evelâ bu kal- bin sesini, bütün milli hudutlara duyurmıya başladı. Tükriye'nin he- nüz petrol yakan yerleri için akü- mülâtörlü radyo satışı, elektrik ci - hazlarından önce giriyor. Radyo, e- ürkiyedeki Radyo adedi 44.000i buldu 3 Yıl evel FTT UUD DDD Burakam 6175 di! Yalnız Ankarada 6766 radyo var Yazan: Cemal Kutay randa 5.505; temmuzda 5.625; ağus- tosta 5.850; eylülde 6-080; birinci teşrinde 6.231 re yükselmiş ve yeni sene girerken bu rakam, güç inanı- lır bir yükselişle 6.766 ya fırlamış - tir. 937 de Türkiye'nin bazı vilâyet- lerinde radyo yoktu. Bugün, rad - yo girmemiş vilâyetimiz yoktur. Sa- yılar, elektriğe kavuşmuş olan vilâ- yetlerde derhal büyük farklarla ar - tırmalar kaydediyor. 938 senesi, ey- lül ayında Türkiye radyolarının vi- lâyetlere nasıl dağılmış olduğuna bakınız: Antalya 243, Ağrı 27; Aydın 258; Balıkesir 267; Bilecik 77; Bitlis 6; Bingöl 3; Bolu 140; Burdur 41: Bur- sa 1.083; Çanakkale 256; Çankırı 75; Çoruh 30; Çorum 89; Denizli 77; Diyarbakır 182; Edirne 263; Elâzığ lektrik hasretini de ar e Medeni ihtiyaçlara kavtiışma zarurc- tinin temposunu hızlaştıran her hâ- diseyi memnuniyetle karşılamalı - yıîj,. sene evel bütün Türkiye'de Vulbanen radyo sayısı, bizi hiç mem- nun edecek seviyede değildi: 6.175... Yâni, vasati olarak üç bin kişiye bir radyo... Bu hesaba göre, meselâ, bü- tün Ankara'da nihayet elli radyo bulunması lâzımdı. Fakat mesele böyle değildi: 935 de henüz hiç radyo girmemiş vilâ - yetlerimiz vardı. Ebedi Şef Ata- türk'ün, radyoyu, devletin iş mCv - zuları arasına sokan Kamutayı açış nutukları bu seneye rastlar: 936 senesinin ilk kânununun s0- nunda bütün memlekette radyo sa - yısı 9.033 çü buldu. Vakıa bu artış bir sene öncesine göer yüzde ellidir. Fakat yektin halinde gene bir şey ifade etmiyor: iki bin kişiye bir radyo, dünyanın en düşük nisbetle- rinden biridir. Yeni bir çok vatandaşlar evlerine radyo alabilecekler... Fakat soruyor- lar: “— Ankara'niıri sesini düymiıyo - ruz kil... Bu tarihlerde ,Etimesut'da kuru- lan radyo istasyonumuzun sütunları yükselmektedir. 936 ile 937 raydo sayısı arasındaki büyük farkın sebeplerini, bunda a- rayabilirsiniz : 937 başlarken, bütün Türkiye'nin radyo sayısı 9.035 iken, 937 eylülünde, yani dokuz ay içinde 20.559 za yükseldi... Türkiye’ye radyonun, bir me - deni vasıta olarak girişi, cümhuriyetin kuruluş senelerini ta- kip eder. Aşağı yukarı, on beş sene- yi aşan bir devre içinde on bine yak- laşmış olan bir rakamın, dokuz ay İ- çinde yirmi bini aşması, radyoda türk vatandaşının medeni cihazla - rından birini bulanları nasıl sevin - dirmez? Fakat | rakamlar, radyo bahsi ü- zerinde bizi daha kuvetle tatmin e- decektir: 937 eylülünde 20.559 olan radyo sayısı, aynı senenin ilk kâ - nun sonunda 25,510 nu; Mart ayı sonunda 32.670 şi; Haziran 938 de 38.000 i; Aynı se- nenin eylülünde 41.000 i ve nihayet; 938 senesi biterken, yani kânun e- vel sonunda 44.000 i bulmuştur. Bugünkü rakamlara göre, Türki - ye'de 386 vatandaşa bir radyo düşü- yor. Nisbet, on sene eveline göre, a- şağı yukarı sekiz misli yükselmiş - tir. Bu artışta yeni radyomuzun bü- yük hissesini, son iki aydaki satışa bakarak anlıyoruz: Ankara'da, mart 938 de 4.997 raşğo vardı. Bu rakam, nisanda 5.124, mayısta 5.273; hazi- 139; Erzi 82; Erzurum 63; Es- kişehir 636; Gaizantep 251; Giresun 149; Gümüşane 21; Hakâri 5; İçeli 420; İsparta 91; İstanbul 20.812; İz- mir 2.705; Kars 60; Kastamonu 197; Kayseri 240; Kırklareli 321; Kiırşehir 4; Kocaeli 7282 Konya 450; Kiiuıgıa 351; Malatya 184; Manisa; 335; Ma- raş 73; Mardin 37; Muğla 152; Muş 4; Niğde 87; Ordu 86; Rize 12; Sam- sun 525; Seyhan 390; Siirt 13; Si - nop 104; Sivas 255; Tekirdağ 275; Tokat 166; Trabzon 180; Tunceli 5; Urfa 75; Van 19; Yozgat 34; Zon - guldak 680... K R adyo sayısına, bakarak şehir - lerimizin hayat standardını tayin edebilirsiniz. Bu işin nüfusla uzun boylu bir alâkası yok_lur. Kon- ya, Zonguldak'ın iki misli kalaba - lıktır, fakat radyo sayısı yarı yarı- yadır. : Eğer naframız, bu güzel istasyo - nun verimini tamamlıyacak olan u- cuz halk radyosunu da memlekete sokmıya muvaffak olursa, o zaman Türkiye'deki radyo sayısı, — ilAk a- lmnacak partinin 60 bin olması ihti- mali dolayısiyle — yüz bini aşacak- tır. Bu takdirde aşağı yukarı on ye- | di vatandaşa bir Tadyo düşecek de- mektir. Yani, gene vasati olarak, beş aileye bir radyo... Bu ihtimal tahak- kuk ederse, her ev, ya kendisinin —— veya ke n rady ' ni duyabilecek demektir. Ankara'nın sesini dünyadan evel # bütün vatandaşlar duydu ve onu zevkle dinliyorlar. Besİ- Bundan iki üç gün evel, Paris'te ce- reyan etmiş çok enteresan bir soy - gunculuk vakasından bahsetmiştik: Lüren adında bir genç kadın, bir akşam evinde kocasını beklerken ka- pı çalınmış, kadın kocası zannederek kapıyı açmış, fakat daha kapı aralık olur olmaz elleri silâhlr izbandut gibi iki adam ayaklarını aralığa sokmuş - lar, içeri girerek genç kadını çama - şır dolabına tikmişlar sonra ne kadar paraları varsa alıp gitmişlerdi. Bütün bu vakayı; Lüren, kocasına ve polis komiserine yana yakıla anlat mış, haydutların kendisine ne kadar işkence ettiklerini izah etmişti. Polis komiseri bu meseleye son de- recte alâka göstererek, kadın tarafın - dan haydutların tiplerine ve evsafla- İrma ait işaretler üzerinde araştırma - lar yapmak, ve haydutları yakalamak için meseleyi üç memura havale et - miştir. Memurla_r _kad_ınm verdiği ifadeyi yazarak, hâdisenin cereyan ettiği eve gitmişler. Genç kadından tekrar iza - hat istemişler. Fakat Lüren, ikinci i- fa!dcsinde birinci defasında söyleme- diği birçok şeyler ilâve etmiş: ben— Lş':e şu kapıdan_ girdiler demiş, şu pencereye doğru koştüm. Dı- şarıya bağıracaktım. Fakat kısa boy- :usu belimden yakaladı, beni karyo- aya yatırdı. Uzun boylu adam elinde iln_ tabanca ile başrmda bekliyerek, si- lâkların namlusunu yüzüme dayaya- rîk beni tehdid ederken, öteki: “üs - tünde para var mı, bir kere üzerini a- rayalım” diye benim her yerimi ara- dı. Ben korkumdan bayılmışım.- Son- ra kendimi dolapta buldum. - Memurlar, birinci ifade ile ikinci ıf_ade arasında bazı değişiklikler tes- pit etmişler, genç kadını tekrar mer- keze dâvet etmişler. Merkezde alınan üçüncü ifade, ayrı olduâı için kadını sıkıştırmış - lar. Paris'teki soygunculuk vakası uydurma imiş ! — Genç bir kadın, harcadığı paraların hesabını kocasına veremiyeceğini anlayınca polislere yalan söylemiş... evelkinden büsbütün | X — Kocamla memurları dışarı çıka- rırsanız, size hâdiseyi dos doğru an - latırım, demiş Memurlar dışarı çıkarken, genç ka- — dın oturduğu koltuğa bir külçe gibi yığılmış, elleriyle yüzünü kapatarak | hınçkıra hınçkıra ağlamağa ve anlat- — mağa başlamış: — Affedin komiser bey demiş, bü- tün anlattıklarım uydurma, Fakat ne yapayım ki, böyle bir yalan uydurma- ğa mecbür kaldım. Kocam kazanıp e- line ne geçrse hepsini bana veriyor- du Ben de sonrasını düşünmeden bol bol harcıyordum. Bir gün baktım ki, artık paramız kalmamış. Kocama ne - reye sarfettiğini nasıl gösterebilirdim? Bir gün evel kendisiyle konuşurken, o gün benden para istiyeceğini anla- dım, bir ihtiyacı vardı. Ertesi gün dü- şündüm, “bari böyle bir şey uydüra- yım da paraları benim bitirdiğimi an- lamasın” dedim, Bunun üzerine genç kadın hakkım- — da tutulan zabıt varakasiyle adiliye- — ye teslim edilmiş, mahkeme neticesin- — de, kadınla koca arasında hırsızlık ol- — madığı nazarı itibara alınarak genç ka- dın, yanlız vaka tasnif suretiyle poli- — si işgal etmek maddesinden bir ay ha- 'pis cezası ile 200 frank nakdi cezaya mahküm edilmiştir. z eçi - e K a HLA AD e S Milyonlarca franklık —— servet birakan Kral — Bundan bir asır kadar evel Fransu- va adında bir serseri, giriştiği sergü- zeşt hayatında o kadar ileri gitmişti ki, koca Madagaskar adasımnın “kıra- — — ir” olup çıkmıştı. Bu adam öldüğü za- — man, bazılarına göre 700 milyon, ba- — zılarına göre de 3 milyar frank, fakat E ne de olsa hatırlı bir servet bırakmış- ti. » v Fransuva'nın biraktığı para, bü- gün İtalya'da birçok adamlar tarafın- Lüren bakmış k lisler kı * leded .ı" h dluz. gibi değil, komisere: k |dan paylaşılmıştır. Bir ya da külliyetli bir para düşmüştür,