ULUS 15 -1-1930) Askerlik müddetini on dört sene evel bugün azaltmıştık Dünyanın en gençleşen milletiyiz ! 920 den sonraki yaş piramidimiz İsveç ve Amerikayı bile gecmiştir Tarîh: biraz meraklı olanlar, 1808 denberi, türk toprakla- rının devamlı olarak beş sene hu- Zur ve sükün içinde kalmadığını bi- lirler. Tâ, 1921 re kadar... Ya bir harp, ya bir harbın bütün facialarını taşıyan bir iç ihtilâl, im- paratorluk devirlerinde türk vatan- daşına rahat yüzü göstermemiştir. İki asırdanberi, ilk defadır ki, harp yüzü görmemiş olan nesil, delikan- lılık çağını aşıyor, orta yaşa giriyor: Milli kurtuluş hareketi bittiği ve Anavatan <oprakları düşman istilâ- sından kurtulduğu zaman on beşin- de olanlar bugün otuz beşine yak - laştılar, 921 de dünyaya gelen inkı - lâp çocukları, gelecek sene asker o- lacaklardır. Birinci köy ve ziraat kalkınma kongresi için çok enteresan bir ra - por hazırlamış oları profesör doktor F. Christiansen Weniger diyor ki: “— Ziraat siyaseti için bilhassa e- hemiyetli olan nokta memleket nü - fusunun yaş vaziyetidir. Türkiye'de köy nüfusunun yaş piramidinin er - kek tarafından kırk yaşından yuka- rısı dolu değildir. Bu boşluk harp Zayiatından ileri gelmiştir. Bu mün- hani Atatürk'ün “Yedi asırdanberi cihanın dört köşesine sevkederek, kanlarını akıttırdığımız, kemiklerini /— yabancı topraklarda bıraktığımız...” sözlerini tersim etmektedir. Bundan başka dünya ve İstiklâl harplerinde doğumun azlığı görülmektedir. Bil- hassa bu, 916 dan 920 senesine kadar daha ba.iz bir şekil almıştır. Şimdi- ki halde evlenme çağında olan bu doğumlular evlenmelerin azlığın - dan dolayı tekrar bir doğum noksa- nına sebep olabileceklerdir. 1935 sa- yımında bunun vukuu hissedilmek- tedir. 'Yaş piramidinin fazlalanış kaide- si çok pozitiftir. Bu, Türkiye'nin gençleştiğine alâmettir. Birinci bü- yük sınıf bugün 15 yaşındadır. Vee- velki sınıflara göre hemen hemen bir misli fazladır. Bunu müteakip 48 - 52 yaşlarında bulunan sınıfla- rın hepsinin ihtiya ettikleri sayıda bulunan sınıflar hayata atılmıya doğru yaklaşmaktadırlar. Buna mu- kabil yaşlı sınıflar gördüğümüz gibi ihtiyarlara nazaran tabii bir şekilde az olarak bulunmaktadırlar. Şu hal- de ziraatla uğraşanların sayısı gele- cek seneler içinde oldukça yüksele- cektir. Nüfus piramidi, diğer memleket- lere nazaran Türkiye'nin ne kadar gençleşmiş olduğunu ve cumhuriye- tin yaşlı nesillerdeki ağır harp zayi- atını sulh senelerinde ne kadar faz- la telâfi etmiye muktedir olduğunu gösterir. Türkiye'nin yaş piramidi, İsveç ve Birleşik Amerika'nın yaş piramidi ile mukayese edilebilir. Mukayese için alıman bu iki memle- ket, zikredilen zamanlarda ehemi - yetli bir harp zayiatından şikâyet edecek vaziyette bulunmamışlardır. Umumi olarak mukayese; Türkiye'- de genç nesil fazlalığını, harpten vellit doğum noksanını ve kırk- , tan yukarıki erkek azlığını gayet ba- —- riz bir şekilde göıtcrm_e):tedî:. Mu- kayese edilen Hher iki memleketin yaş piramitleri gok mütecanistir. 'Türkiye ziraati, çok yakın sene - lerde, istihsal çağına girecek olan gürbüz ve dinç cumhuriyet nesline müte kavuştuğu vakıt asıl refah ve ikba - lini bulacaktır.” v satırlar bize bilhassa bugün, bir yabancı ilim adamına Türkiye'nin yatını için bu hakikati görmiye imkân veren hâdisenin yıl dönümünde ne kadar manalıdır... Cumhuriyet, on dört sene evel bu- gün ask rlik müddetini azaltmıştı. O zaman cümhuüriyet, henüz bir bu- çuk yaşına bile girmemişti, on dört aylıktı. İmparatorluğun altı yüz kü- kü, yeni Türkiye devletinin kuru- luşundan önce senelerce, uzun sene- lerce ve hattâ tarih devirlerince sü- ren harplere giden Anadolu köylü - sünden yurduna dönen hemen he - men yok gibiydi. Eğer, ya hiç işe yaramaz bir halde vücudunun yarı - sını kaybetmiş olarak dönmemişse bu bir mucize sayılırdı. Türkiye topraklarının önümüzde- ki senelerde kavuşacağı genç ve dinç yüz binler, bundan evelki ne- sillere hiç benzemiyeceklerdir. Ye- ni nesil; evlenme çağını bekliyerek yuvasını kurmuş, iyi beslenen, harp yüzü görmemiş sağlam babaların ço- cuklarıdır.” Anadolu'da, çok zaman rastladı - ğımız ve kolay kolay sebebini bile- mediğimiz, erkek çocuğun babası - nın aynı adı taşıması âdet haline ge- tiren hadiseyi burada arayınız: ev- lâdının yüzünü bile görmiyen baba, yabancı topraklarda hayata gözleri- ni yumunca, talihsiz ana, evlâdına, doyamadığı kocasının adını vermiş- tir. Bunlar, artık bugün, bizim için bi- rer mazi olan milli facialardı. A skerlik müddetini azaltmamı- zın on dördüncü yıldönü - mü, dünyanın buhranlı bir gününe rastlıyor: harpten daima yazk kal- mak istiyen ve infirat politikasının yurdu olan Amerika'da bile, ilkba - harda bir dünya harbından bahsedi- liyor. Böyle bir ihtimal karşısında bile, dünyada bizim kadar huzur içinde olan millet azdır. Biz orduyu bir halk mektebi haline getirdik. As - kerlik müddetinin azaltılması, bi - zim için bir kuvetlenme vasıtası ol- muştur. Dünyada hiç bir ordu, ma- hiyet itibariyle bizim ordumuza benziyemez. Türk köylüsü, orduda biri idi. Rejim, büyük bir cesaretle ve çocuğunun fıtri kabiliyeti ile kendi teşkilâtcılığına, zabitinin bil- gi ve karakterine, kumandanın tec- rübe ve kıymetine güvenerek aldı - ğı tedbirdeki isabetiyle övünebilir: 1926 da ordüda okuma yazma nisbe- ti yüzde 17 idi; 1937 de okuma yaz - ma ve medeni bilgi öğrenerek terhis edilenlerin nisbeti yüzde 77 yi bul- muştur. Bu “medeni bilgiler” tabiri için - de, türk köylüsü için temenni etti - ğimiz bütün yeni hayat hakikatla - rını bulabilirsiniz: Trakya'yı ge - zenler, orada, bir köye yerleşmiş o- lan bir alayım, buraya elektrik, be- ton, motör getirdiğini görmüşler - dir. Türkiye'nin her tarafında man- zara budur: ordu cüzü, sakin oldu- ğu her yurt köşesinde yeni bir ha - yat yaratmaktadır. Kışlada, köyi- çin değil, şehirler için istediğiniz bütün hayat şartları vardır: Temiz- lik, ışık, sıcak yemek, rahat uyku, vücut sağlığı, kitap, gazete, spor ve her şey.. Hangimiz Türkiye halkı için bun- lardan başka şeyler tasavvur edebi - liriz? Kültürümüzün bel bağladığı e - ğitmen, gene ordu mahsulüdür. O - nun türk köyü için ne eşsiz bir kal- kınma unsuru olduğunu biliyoruz. Ordunun bir sevgi müessesesi ha- line geldiğini, ona bu vasfını veren en esaslı devlet tedbirinin yıldönü- münde bir daha hatırlayabiliriz. LULDLUL Pek yakında bir sinema harikası PAMUK PRENSES ve 7 CÜCE VAKAAAAKAAUKUKAREK KK UKUU KKK KUKU AA a — B niş manasiyle inkişafa imkân bul - maktadır: okuma yazma öğreniyor, yeni hayat şartlarını öğreniyor, as - kerlik bilgisini öğreniyor, vücudu- nu kuvetlendiriyor ve köyüne gel - diğinden bam başka bir insan ola- rak dönüyor. Az zamana çok iş sığdırmak dava- Mizı en güzel örnekleriyle askerlik müddetini kısaltmıya vermişizdir : askerlik, teknik ve fenle baş başa giden bir meslek haline gelmiştir. 'Teknik, en eşsiz eserlerini askeri hizmetlere hasretmiştir. Bu memle- ketin kuruluşu ve kalkınması için, vatandaşı bir an evel yetiştirerek hayatın içinde serbest bırakmak za- rüreti ile, iyi yetişmiş bir ordunun bir istiklâl şartı olması zaruretini birleştirmek en güç meselelerden 5 Adet serum beygiri alınacak Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi Satın Alma Komisyonundan : 1— Mü diz serum şubesine şartnamesi veçhile beş adet serum bey- giri 28. 1. 939 cumartesi günü saat 11 de pazarlık suretiyle satın alınacak- tır. 2 — İlk teminat 75 liradır. Muham- & menbedeli 1000 liradır. 4 3 — Şart i her gün başkâtipliğinden alınabilir. (111) 10130 İeğ z sur sene düşü k fırsat ve i bulamadığı bir iş, Kemalizm'in do - ğuş çağının eserleri arasındadır. Anadolu'da erkek çocukların ne - den daha ön sekizini tamamlamadan evlendikli tkik eden bir ra - pordan parçalar alan profesör We- niger; topraktan iyi bir istihsal ya- pacak olan çiftçi Nüfusun sıhat şart- larını,tetkik ederken diyor ki: #“— Anadolu köylüsü, erkek ço - cuğunun nasıl olsa yirmisini doldurmadan askere gideceğini bil- | diğinden, onu, normal zamanından daha çok evel evlendirirdi. Zürri - yetinin bakasını temin için... Çün- Taha ne Aksırık, öksürük, burun akması, düşkünlük : ımıul.z Grip tehlikesinin yanı Gripe karşı koymak için he Grip,soğukalgınlığı ve ağrıll,ara karşı en . M ; 20 v O Hler şeklin ğündeki Ç b 4 olduğunun ve iyi Ü e N ü SKt FA ,!&'_ *l isteyiniz! 2 tabletlik şekillerde bulunur. Imaz habercileri olduğunu bilmiyormusu_nuz? men” ASELEI'N alınız ? emniyetli ilâç budur. * A BAYER İ R Ç * ga markası aldığınız malın tesirinin garantisidir. (Başı 2. nci sayfada) larının bir dâhi çehresi belirmesinde tesir yapacağını iddianın da kolay ol - madığını söylemiştir. Hatip demiştir ki: “Hulâsa: Bir dâhinin tekevvüniy - yetini, kendinde mevcut doğuştan kıy- metler hamulesi bakımından incelemek hayli yüçtür. Ve her halde böyle bir tetkike teşebbüsün daha ilk safhala- rında determinizme bilâtereddüd hü - cum etmek lâzımdır. Deha'nın tarifi Sosyete ile olan münasebeti bakı - mından dehâyı tetkike girişmezden e- vel bir tarif ve tavsif yapmıya gayret edelim: Dehâ nedir? Bunu izah için kısa veya uzun mefhumlar sahasında dolaşmak, birçok zümreleşmiş fikirler ortasında intihap yapmak muvafıktır. Dehâ; bir öngörü, bir özgörü, bir uzgörü diye tarif olunabilir. Hakika- ten dâhinin ileri gördüğünü ve ilerile- re baktığını vuzuh ile gösteren misal- ler pek çoktur. Fakat bu misallerin en mânidarı, en şüphe götürmezi Ata- türk'ün hayatından seçilebilir.. Dâhinin bütün mânasiyle ileri gör- düğüne ve ileriyi kavradığına canlı de- liller mi istiyorsunuz? Milli mücade- lemize tekaddüm eden şartları, milli mücadelenin başlangıcını ve inkişaf safhalarını baştan başa bir ihtilâl ve inkılâp şahnamesi olan kurtuluş dâva- mızı tetkik ediniz. Bu bir öngörü bir özgörü ve bir uzgörü vakıasıdır. Kurtuluş dâvamız sadece askeri zaferler, sağlam hudut toplulukları temin ve bir milletin siyasi haklarını tesis dâvası değildir. Bu dâva aynı za- manda büyük bir kuruş, muvaffak bir kuruluş dâvasıdır. Atatürk; faaliyetinin her safhasın- da olduğu gibi bu parçada da emsalsiz bir özgörü, uzgörü ve öngörü ile hare- ket etmiştir, Alelâde riyazi zekânın, alelâde he- saplarla ancak yevmi icapların yekü - nunu toplamak ve ona göre bilânço çı- karmakla uğraşan mutad zekâların de- terminizm'e tâbi mustarip faaliyetleri sırasında Atatürk'ün nasıl, ve nelerle rr,şicanîeleye kara rverdiğini düşünü- <aydetmediği o azametli dâhi ruhunun sütün hür enerjisini kullanarak, insan zekâlarını takyid eden, inasn basireti- ne çember olan bütün sıkıcı ve darlaş- tırıcı halkaları kırmiış, büyük ruhu- nun üstündeki tavanı atarak hâdisele. re üstten bakmasını bilmiş, ve en uzak ta olacak işleri dahi bir an içinde gö- tTüp kavramıştır. O'nun hangi şartlar kesafeti arasından ileriyi, aydınlık ile- riyi keşfettiğini, ve bu kesafetin öte- sinde yükseklere doğru uzanan, kur- tuluş yolunu kalın imkânsızlık duvar- Deha ve dahinin psikolojisi Dr. Fahri Ecevit bu mevzu üzerinde bir konuşma yaptı Atatürk dahinin şaheser örneğidir rında bir dâhi yetiştirmemiştir. Milli inkılâbımızın şiarı Atatürk'ün eseri olan Halk Fırkasının altı prensipi ile hulâsa edilebilir. Osmanlı saltanatın- dan miras kalan inanışlar, alışılmış köhne ve geriletici fikirleri bir hamle- de söküp yepyeni bir inan, yepyeni ve feyizli fikirler eken Atatürk eğer öz gören bir dahi olmasaydı bu işleri ba- şarmağa değil, hattâ onlara başlamağa kalkışabilir mi idi? Türk milletinin asil kanında mev- cut olan gizli ve mekni kuvetleri sez- meseydi, türk milletinin bütün bir sal- tanat idaresi tarafından asırlarca çü- rütülmeğe uğraşılmış büyük ve eşsiz kabiliyetlerini görmeseydi, başkası ta- rafından o şartlar altında müşahade ve tetkikine imkân olmıyan bu misilsiz kıymetleri tıpkı eliyle tutuyor, avuüç- luyormuş gibi bilmeseydi Atatürk on beş yıl içinde milli bünyemizi bu ha- rikulâde durumda tutabilir, ve milli kabiliyetimizi akla sığmaz ve coşkun verimleriyle böyle bir imkân sahası haline getirmeğe teşebbüs edehilir mi idi? O görüyordu, seziyordu, biliyordu, yapıyordu. Hâdiselerin ötesini görü- yor, türkün büyük ve yıpranmamış kıymetini seziyor, içinden yetiştiği milletin asla soğumamış kaynar cev - herini biliyor, dehasının bütün unsur- larile türk cümhuriyetini kuruyordu.. Zannetmemeli ki, Atatürk yalnız yap- tığı işler sahasına, bizim varabildiği- miz sınırlara kadar uzanan bir görüşle hâdiseleri müşahede ve tesbit etti. Ha yır büyük şefimiz, ebedi şefimiz bu - günden ötesini, yarını, ve dünya dur- dukça uzanacak yarınları da görebi- liyor ve ilelebet sağlam kalacak te- melleri tarihin içine ve onun iradesi- ne dayalı yıkılmaz bir bina kuruyor- du. Atatürk dünü kurtarmak, bugünü kurmakla kalmamış, bize bugünden sağlam yarınların da yüzde yüz ga- rantisini vermiştir. Atatürk kendin - den sonra geleceklerin kudretine, mil letinin fena bulmaz sonsuz kabiliye- tine inandığı içindir ki türk gençli- ğine, kendinden sonra gelecek nesil- lere, hitabının son parçasında şöyle haykırmağı da unutmamıştır: — «#y turn 1STtinbDarımı Fransa Cibutiyi nasıl ele geçirdi ! (Başı 5 inci sayfada) len her fransız, yerlilerin bıçaklar?| na boyun vermiştir. Fransa, sırf ingilizlere karşı bif gösteride bulunmak maksadiyle hâ” reket ettiği için, Kızıldeniz'deki DU topraklarla yirmi yıl zerre kadar & lâkadar olmamıştır. Obock'da bif fransız bayrağının — dalgalanmaslı| Fransa'ya kâfi gelmiştir. Şimdi, hâdise serisinin ikinci saf” hasına geçelim. 24 haziran 1882 de Fransa'nın res” mi gazetesinde neşredilen bir ka* rarname ile Obock'a bir kumandafi tayin edilmiştir. Enerjik bir adam olan kumandafi dö Lagard, Obock'un hiç bir değerİ olmadığını derhal görmüş buradae” ki toprakların verimsizliği, yerlile- rin düşmanlık duyguları, bu mem “ lekette kültürel bir inkişafa imkâf olmadığını göstermiştir. Bundafl dolayı, Lagard, Afrika sahillerindt tenuba doğru tetkiklere girişmiş ve Cibuti'nin gerek politika bakımın * dan gerek ticaret işleri için çok eb verişli olduğunu tesbit etmiştir. Ci* buti ile hinterlandında, kültür ba * kımından, Danakillerdan çok dahâ yüksek olan Somaliler yaşamakta- dır. Bunu gören Lagard, sahilden i- çeriye doğru takriben 90 kilometre derinliğinde bir sahanın sahipleri olan âşiret reisleriyle 26 mart 1885 de bir mukavele akdettikten sonrâ, Cibuti'ye göç etmiştir. Bu mukavelenin 2 inci maddesin- de deniliyor ki: “İssa aşiret reisleri, yabancıların taarruzuna karşı koruması için, top” raklarını Fransa'ya terketmektedir- ler.” x te bu ahval ve şerait içinde dahi va- zifen türk istiklâl ve cümhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kud - ret damalarındaki asil kanda mevcut- ÜÜt ci ğ İşte arkadaşlarım! Dehanın bir tâ rifi diye ifade ettiğim öngörü, uzgö- rü ve özgörü kıymetlerine dünyada bir eşi daha gelmiyecek kudretlerle sahip olan büyük Dâhimiz dahi türk damarlarındaki asil kandan fışkır- mıştır. g Ankara Borsası ÇEKLER 14 II. kânun 1939 fiyatları Açılış F. Kapanış F. Londra 5.91 5.91 Nevyork 126.545 — 126,545 Paris 3.3325 3.3325 Milâno 6.66 6.66 Cenevre 28.5925 — 28.5925 Amsterdam 68.7475 — 68.7475 Berlin 50.805 50.805 Brüksel 21.4025 — 21.4025 Atina 1.0775 1.0775 Bki 1.$68. — Madrid 5.91 5.91 Varşova 23.9450 — 23.9450 Budapeşte 25.02 25.02 Bükreş 0.9025 0.9025 'Belgrad 2.8275 2.8275 Yokohama 34.5025 — 34.5025 Stokholm 30.4250 — 30.4250 Moskova 23.87 23.87 ESHAM VE TAHVİLAT 1933 Türk borcu I. 19.30 - 19.30 Peşin 1938 94 S ikramiyeli — 19.60 19.60 Merkez Bankası Di2.— 112.— E. ları içinde nasıl sezdiğini anlatmak i - çin büyük nutkundan bir parçasını en son kısmı zikredeceğim! Bu parça gençliğe hitap eden kısım- dan alınmıştır. Atatürk hangi şartlar altında olursa olsun türk istiklâl ve cümhuriyetinin korunmasını tavsiye ederken bu şartları şu şekilde ifade e- diyor: “Bir gün istiklâl ve cümhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen va- zifeye atılmak için, içinde bulunaca- ğın vaziyetin imkân ve şeraitini dü- şünmiyeceksin. Bu imkân ve şerait çok namüsait bir mahiyette tezahür e- debilir. İstiklâl ve cümhuriyetine kas- tedecek düşmanlar, bütün dünyada gmsali görülmemiş bir galibiyetin mü- messili olabilirler.. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedil- miş, bütün tersanelerine girilmiş, bü- tün orduları dağıtılmış, ve memleke- tin her köşesi bilfiil işgal edilmiş ola- bilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaf- let ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahip- leri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.. Millet fakir ve zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.” Arkadaşlarım; Büyük Ata'nın, tari- hin en büyük adamının bir yarı ilâh i- fadesiyle tebarüz ettirdiği bu şartlar içinde hangi alelâde insan zekâsına © zamanlar uz görmek ve ön görmek na- sip olabilirdi; dehânın kudretli ışı- ğından başka hangi aydınlık o kesif ve vahim şartlar karanlığını geçebilir- di; hangi ruh kuveti bütün bir cemaa- ti müşküllerin erişilmez tepesinden aşdırarak selâmetin düzlüğüne çıkar- mak enerjisini kendinde bulabilirdi. Bu kadar koyu imkânsızlıklar, bu kadar çetin vaziyetler içine hiç bir millet düşmemiştir. Ve hiç bir millet kendisini hattâ bu kadar ağır olmıyan tehlikeler bataklığından en kısa bir za- manda çıkarıp, muzaffer, mesut, ka- dir ve müreffeh yapan Atatürk aya- 4 500 4 250 40 100 100 50 120 40 160 20 fazlasiyle verilecektir. —-— TCi ZERAATARA NIKASI Kuruluş tarihi; 1888 Sermayesi: 100,000.000 Türk Lirası Şube ve ajans adedi: 262 Zirai ve ticari her nevi banka muameleleri Para biriktirenlere 28.800 lira ikramiye verecek Ziraat Bankasında Kumbaralı ve ihbarsız Tasarruf hesaplarında en az 50 lirası bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a ile aşağı- daki plâna göre ikramiye dağıtılacaktır: 4 Adet 1.000 Liralık 4.000 Lira ö 142000 vi ssr REk3000 4.000 we SAA v A200 x ç8:200 DİKKAT: Hesaplarındaki paralar bir sene içinde 50 li- radan aşağı düşmiyenlere ikramiye çıktığı takdirde Yo 20 Kur'alar senede 4 defa, 1 Eylül, 1 Birincikânun, 1 Mart ve 1 Haziran tarihlerinde çekilecektir.