Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ka S1 -12- 1937 HİK  YE Con Mektebin çalışkan talebelerindendi diyemiyeceğim. Çünkü bu çok çalışkan çocuğun bazı derslere karşı müdhiş bir antipatisi vardı. Meselâ türkçe ve ede- biyat derslerinde can sıkısından patlar tahrir vazifelerini arkadaşlarına yaz- dırır, hele beden terbiyesi diye bir der- sin ne diye programa konulmuş oldu- ğuna bir türlü akıl erdiremezdi. Fen derslerinde daha mı fazla alâ- ka duyardı? Bu hususta kati bir şey söylemek güçtür. Çünkü hocalarının takrirlerini kendisine göre pek basit bulurdu. Meselâ bir gece evvel, ancak üniversitelerde okunabilen dikisyoner kalınlığında bir fransızca kimya kita- bının lâbirent bilmecelerini —andıran girift krokileri arasında kafa yor- duktan sonra, ertesi günü, öğretme- nin, kürsüde, suyun terkibini, kalın kafalı talebelerin zihnine sokabilmek için sarfettiği gayretleri çocukça te- lâkki eder, ve bu esnada da, ekseriya dil derslerinde yaptığı gibi, gene ken- di kitablariyle uğraşmayı tercih eder- di. O bir fen aşığı olarak doğmuştu ve Öyle ölecekti. Fakat fenni bahislere karşı alâkası yalnız nazari sahada kal- mazdı. Daha radyonun memlekette ilk adımlarını attığı ve amatör değil pro- fesyonel radyocuların bile — miktarı parmakla sayılacak kadar — az olduğu bir devirde, lisenin ikinci devresine daha yeni geçmiş olan Con Rıza, öte- den beriden edindiği ibtidai malzeme ile kulaklıkla dinlendiği zaman İstan- bul istasyonunu sivri sinek vızıltısı gi- bi işitiren garib şekilli radyolar ya- pardı. Riza O, kendinden geçmiş gibi anlatıyor- du :: “Bir devirdaim makinesi, fakat bu ne demektir, tasavvur edebiliyormu- sunuz ? Medeniyetin — yeniden kurul- ması, bugünkü hayat şartlarının baş- tan başa değişmesi, insanın bu, tabiata en kati zaferi demektir. Artık gaz, ben- zin, mazot, kömür, buhar, bütün bun- lar, icadımla tarihe karışıyor. —Düşü- nün bir kerre, insanlar en ziyade-ham maddeler için çarpışmıyorlar mı? Pet- rol için, kömür için azmı kan dökül- müştür, Fakat bu makine ile artık ne petrola, ne kömüre, ne de burllar için döğüşmeye hacet kalıyor. Yani dünyadan harb kalkıyor, ebedi sulh devresi başlıyor. Artık insan kö- lelikten çıkarak efendi oluyor, makirie ler onun el emeğine lüzum kalmadan kendi kendilerine işliyorlar. * Dünya servetle dolup taşıyor, hayat son dere- cede ucuzluyor ve herkes her istediği- ne nail oluyor, İnsanlığa saadetin ka- pıları açılıyor.,, Ve bu sözleri söylerken, gözleri bir cezbeli gibi dalıyor, hatefin nidasını i- şiten bir peygamberin dalgın tavriyle gülümsüyordu. O günlerde bir humma nöbetine tu- tulmuş gibiydi. Dersleriyle alâkasını kesmiş, kendi iç âleminin geniş ufuk- ları arasında yaşamaya başlamıştı. Ba- zan vazifesini yapmadığı veya dersine çalışmadığı için hocaları tarafından a- zarlanınca, bu endişeler ona ne kadar uzak, ne kadar miskince görünüyordu. İnsanlığa, hiç bir insanın veremediği büyüklükte bir heyede — bulunurken, ondan bilmem hangi şairin vezni gibi Bir çok fr fen larına abone idi ve bunlarda gördüğü fenni eğlenceleri,meydana — getirmek için günlerce uğraştığı olurdu. Devridaim makinesini keşfettiği id- diasiyle o zamanlar ortalığı velveleye vermiş olan Con Ahmet'den kinaye o- larak ona, Con Rıza demişlerdi, Fakat arkadaşlarının kendisine verdiği bu isimde her hangi bir istihza manası çıkarmak hata olurdu. Hakikaten uslu ve sezsiz karakteri, dudaklarından da- ima eksik olmryan tebessümile herkese kendisini sevdirmişti ve sınıf arkadaş- ları, fenni bahislerde onun bilğisinin, * kendilerile ne kadar nisbetsiz derece- de derin olduğunu çok iyi takdir eder- lerdi. Tenefüs zamanları, çocuklar bağrışa çağrışa voleybol, tenis, ve futbol saha- larında toplanırlarken, o, bahçenin tenha bir köşesine çekilir. Bir sandık kadar geniş ve dolu olan ceplerinden muhtelif tel parçaları, madeni lavha- lar, piller ve daha akla gelmedik türlü lıklar soruyorlar, akla gelmi- yecek çocukluklarla zihnini rahatsız ediyorlardı. Fakat bütün bunlara rağ- men, durmadan çalışıyor, ceplerini dolduran krokiler her gün biraz da- ha çoğalıyor, biraz daha işleniyor, ken- disini nihaf zafere — eriştirecek olan gün yaklaşıyor, yaklaşıyordu. Nihayet o gün geldi. Makinesinin kati projesini çizdikten sonra büyük müjdeyi evvelâ en sevdiği arkadaşı Necdete verdi. Sonra diğer arkadaşla- rı meseleden haberdar oldular. Ve Con Rıza, kati, zaferinden emin adımlarla, doğruca laboratuarda fizik muallimini bulmaya gitti. Ona bütün teferruatiyle projesini izah etti. Bu eşsiz eser karşı- sında hi hayretle d ğı, boy nuna atılarak kucaklıyacağı müuhak- kaktı. Fakat böyle olmadı. O, nazariye itibariyle iyi düşünülmüş olan proje- nin tatbikatta neden netice vermiye- ceğini anlatmıya kalkıştı. Con Rıza, o- nu dinlemiye lüzum görmeden hiddet- le yi ayrıldı. Esasen her zaman şeyler çıkararak krokisini bizzat çiz- miş olduğu meselâ telefon şebekesi- nin küçük mikyasta bir taslağını vücu- de getirmeye çalışırdı. Ne yaptığını merak ederek yanına gelen arkadaşlarına, ısrar etmelerine lüzum kalmadan, üzerinde çalıştığı i- şi, sarı defter yaprağına çizilmiş acaib şekilli bir-kroki üzerinde tarife çalı- şırdı, Fakat bunların en sabırlı ve bil- gili olanlarına bile bu krokiler ve ta- rifler o kadar karışık, girift, içinden çıkılmaz görünürdü ki, onu projeleri- le yapa yalnız bırakarak daha neşeli bir grupa iltihak etmeyi tercih eder- lerdi. Bu çalışmaları yalnız mektebe inhi- sar etmezdi, Evini görmek fırsatını el- de etmiş olan nadir arkadaşları, hay- retlerinin son haddine burada varırlar- dı. Çünkü evinde kendisinin olan oda- nın bir hurdavatçı dükkânından hiç de farkı yoktu. Rengârenk mayilerle dolu bir sürü şişeler, kavanozlar, boy boy kutular, ampüller, leğenler, ve her kalınlıkta bakır, demir, kurşun, kauçuk - teller, borular, sicimler, ne işe yaralığını bir türlü tahmin — edemiyeceğiniz kırık cam, teneke, bakır parçaları, makineye benzemiyen çalışan fakat malzemenin ibtidailiği yüzünden büsbütün benze- yememiş derme çatma âletler. — O, bütün bu perişanlığın içinde, her kitabı yerli yerinde olan bir kütüpha- ne memurunun rahatlık ve intizamı ile çalışmak imkânını bulurdu. Evinde o- dadan odaya türlü ziller, telefonlar te- sis etmişti. Ve annesi, bazan kulağı di- binde birden bire ötmeye başlıyarak bir türlü susmak bilmiyen bir zille he- yecanlara düşer, sonu neye varacağını bir türlü anlıyamadığı bu çocuklukla- rından “dolayı oğlunu : “Tenekeci mi * olacaksın, derslerine çalışsana,, diye azarlardı. Con Rıza, kimseye haber vermeden üstünde, sezsiz sedasız altı ay çalıştığı bir sırrını günün birinde en yakın ar- kadaşlarına açtı: Bir devridaim maki- nesinin formülünü bulmuştu. Arka- daşları tabif verilen izahlardan, önle- rine konulan alelacaib çizgilerle dolu kâğıdlardan bermutad bir şey anlama- dılar, fakat onun sesindeki büyük ne- fis itimadından ciddi bir mesele kar- şısında bulunduklarını da sezer gibi oldular. kendisini kısk ş, bilgisini çek miş olan bu kendini beğenmişe ne diye sanki müracaat etmişti. Evvelâ fizik hocasını görmeliydi. Raşid — bey aklı başında, insaflr, baba bir adamdı. Mutlaka onun hakkını teslim edecek, kendisini tebrik edecekti. Fakat tah- mini hilâfına o da, kimya — hocasının söylediklerini tekrar etti, zekâsını teb- rik etmekle beraber projenin tatbiki bir kıymeti olmadığını ilâve etti. Con Rıza, onların yanından müdhiş bir inkisarla döndü. Her tarafı titri- yor, güçlükle konuşabiliyordu. Necde- ti bir köşeye çekti; ona, insanların bu kadar hain ve haksızlığa meyyal olduk larını öğrenmekle ne büyük bir kedere düştüğünü anlattı. Fakat şimdi anlı- yordu, anlıyordu ki, her yerde kapıla- rı yüzüne kapalı bulacak, kimse onu ve elinde taşıdığı kurtuluş ikasını 4 Andaç NÖBETÇİ ECZANELER Pazar : İstanbul eczanesi Pazartesi : Merkez »" Salı * Ankara w Çarşamba : Yeni ve Cebeci ecz.leri Perşembe : Halk ve Sakarya * Cuma * Eğge eczanesi . Cumartesi : Sebat ve Yenişehir ec.leri HALK ve YENİ SİNEMALARDA MATİNELER Hergün Cumartesi Pazar 14.45 13.00 11.00 1645 14.45 13,00 18.45 18,45 14.45 21.00 21.00 16.45 18.45 21.00 Pazar ve cumartesi günlerinden başka HALK sinemasında hergün Halk matineleri; 12.15 Film değişme günleri: Pazartesi ve Cuma LÜZUMLU TELEFON NUMARALARI Yangın ihbarı: 1521. — Telefon müracaat şehir: 1023 - 1024, — Şehirlerarası: 2341 - 2342, — Elektrik ve Havagazı Arıza Me- murluğu: 1846. — Mesajeri Şehir Anba- rı: 3705, — Taksi Telefon numaraları: Samanpazarı civarı: 2806, 3259. — Yeni- şehir, Havuzbaşı Bizim taksi: 2323 — Havuzbaşı Birlik taksi: 2333 OTOBÜSLERİN İlk ve SON SEFERLERİ Sabah Akşam İlk 8Son sefer sefer Ulus M. dan K. dere'ye 6.45 — 23.00 K. dereden Ulus M. na T1S — 23.20 Ulus M. dan Çankaya'ya — 7.25 23.30 Çankaya'dan Ulus M.na 7.10 — 23,30 Ulus M. dan Dikmen'e 7.30 20.00 Dikmen'den Ulüs M. na 8.00 20.30 Ulus M. dan Keçiören'e — 6.00 — 21.00 Keçiörenden Ulus M.na — 6.30 21.30 Ulus M. dan Etlik'e 6.30 20.30 Etlik'ten Ulus M. na 2.00 — 21.00 Ulus M. dan Cebeci'ye 7.00 — 20.30 Cebeci'den Ulus M. da 7.00 — 20.30 Cebeci'den As. fabl, ra 6.30 — As, fabi. dan Cebeci'ye S, pazarı'ndan Akköprü'ye 6.30 Akköprü'den S. pazarı'na — Y ç BEŞE $ ve B her saatı beş geçe muntazam seferler vardır. Pazar günleri ilk seferler birer saat sonra başlar, POSTA SAATLERİ Posta saat 19 a kadar İ! iheti: 17.15 7.15 9.45 Zincirlicami civarı; 2645, 1050, 1196. — ğ Hatay mes'elesi ve bir İsviçre gazetesi “Artık tahammül haddi geçmiştir. Türkiye ça hukukunu kendi kendine müdafaa edebilir. ” BUND gazetesinin 9. 12. 1937 günlü nüshasında (Türkiye- nin Fransaya karşı hiddeti) başlığiyle çıkan İstanbul mek- tubunda muharrir şunları yaz- maktadır. : “Türkiye ile Fransa arasında ma- lüm Cenevre anlaşması aktedildikten sonra Hatay, yani İskenderun sanca- Bi, hakkındaki ihtilâf kati surette halledilmiş gibi görünüyordu; husu- siyle ki Paris hükümeti, on sene müd- detle Suriyede Türk akalliyetinin hakları aleyhinde çalışmış ve Türkler aleyhinde vaziyet almış olan delege “Durieux” yü geri çağırmıştı. Fakat maalesef Suriyede Türk aleyhtarı zihniyet sari bir hastalık gibi görü- nüyor. Durieux'nün halefi olarak gönderilen “Garreau” iş başına gelin- ce her ne kadar bitaraf hareket ede- ceği hakkında teminatta bulunmuşsa da selefinin izlerini takib eylemiş ve türkleri, Cenevre mukavelesiyle ta- nınan bütün haklarından mahrum et- meğe başlamıştır.” y mektub kabul eder, Taahhütlü 18 e kadardır. Tayyare postası 13 e kadar mektub alır TREN SAATLERİ Haydarpaşaya —: Her sabah 8.20, her akşam 19.15 ve 19.45 de (Salı, perşembe, cu- martesi Toros sürat), Samsun hattına : Hergün 9.35 (Kayse- Amasya bu 1vas, hat üzerindedir). Diyarbakır hattı : Hergün — 9.40 Zonguldak hattı : Hergün — 15.00 Kırıkkaleye rayotobüs 16,05 GÜNLÜK: sararamaAmKAmALA Arabi - 1356 Rüumt - 1353 27 Şevval Birinci kânun 19 Örb, Akşam 16 49 5 kuruşla Aç bir çocuğu doyurabilirsiniz Çocuk Esirgeme Kurumu her sene olduğu gibi bu sene de Ankara ilk o- kullarındaki zayıf ve kimsesiz (518) çocuğa her gün sıcak öğle yemeği vermektedir. Bir çocuğun bir gün- lük yemeği beş kuruş tutmaktadır. Her vatandaş kuruma beş kuruş ver- mek suretiyle yoksul bir yavruyu se- vindirmek imkânını bulabilir. s. D. Güneş 7 26 Hakikaten de, o günden sonra, Con Rıza mektebde görünmedi. Ve arka- daşları bir daha kendisinden haber a- lamadılar. Evinde arıyanlar, onun, bir vapura binerek Avrupaya seyahata çıkmış olduğunu, ailesine de mektub yazmadığını öğrendiler. - Ne arkadaşları, ne ailesi bir daha dinlemek istemiyecekti. Bu müdhiş, bir inkisardı. Artık inşanlardan iğre- niyor ve onlardan kaçmak istiyordu. kendisinden baber al D çe Ne ol- muştu, nereye gitmişti? Burası herkes için bir sır olarak kaldı. HİKÂYECİ “Bu h Türkiyeye vasıl olan ilk haberler üzerine türk — matbuatı Fransayı ikaz zımnında neşriyatta bulundu. Fakat bu yazılar hiç bir işe yaramadı. Türkler, ikinciteşrin 80- nunda Cenevre mukavelesinin kati surette meriyete gireceği, —Hatayın yeni statüsünün ilân edileceği ve Ha- tay Türklerinin bütün —haklarının kendiliğinden tanınacağı düşüncesiy- le evvelâ sabrettiler. Mukavele, Ha- tayın kendi parlamentosu için intiha- bat yapılmasını da derpiş ediyordu. Beklenilen zaman yaklaşdıkça Suriye makamları tarafından yap: zülüm şiddetlendi, ve adı geçen makamların bu harekâtına delege Garreau târâ- fından açıkça yardım edildi. Hattâ Garreau, Fransanın Hatay ve Suriye- deri çekilmeği hiç düşünmediği, zira bu yerlerde sükünetin istikrar kesbe- deceğine dair henüz hiç bir garanti bulunmadığı yolunda sözler sarfede- cek kadar ileri gitti.” “Burada, Başvekil Cemil Mardam'- m riyaseti altında bir Suriyeli dele- gasyon, Cenevre mukavelesine karşı resmen protesto, ve ayni zamanda Suriye - Fransa muahedesinin tasdi- kini talep etmek için Parise azimet etmişti. Bu taleb, Suriye hükümeti akalliyetler için teminat vermedikçe tasdikin mevzuubahis olamıyacağı sebeb gösterilerek reddedildi. Fakat bu sebeb, fransız manda idaresinin Suriyede ve ayni zamanda Hatayda devamı için bahane olarak telâkki e- dilmektedir.” “Cenevre mukavelesinin meriyete gireceği gün yaklaştıkça, Sancakta- ki Türk ve Ermeni ahali o günü bü- yük tezahüratla kutlamağa hazırlanı- yor, binlerce el, donanma için lâzım olan Hatay bayraklarını vücude ge- tirmekle meşgul bulunuyordu. Bahu- Capraz kelimeler >dfld Bd LA CA AM ) | $i>8i 7 - KS 60 #4 6 W H U NS Soldan sağa: 1- Kolay taşımabilir. 2- Beygir - İşaret. N 3- Kanı halis, 4- Eski bir uzunluk ölçüsü - Almanyada bir nehir, 5- Atıf edatı - Bir nota. 6- Su geçmez toprak. 7- Nimet tanımayan - Bir nota. 8- Ceza, - 9- Elektrik kutusu - Rumelinin büyük Yukarıdan aşağıya: 2- Hayvan yiyeceği - Bir nota 8- Yemek - Kıymetli bir taş. 4- Ziraat - Saçsız. 5- Kaşla saç ârası - Gözü görmeyen. 6- Zafer günlerinde, bayramlarda kuru- lan - İtalyan parası. 7- Bayındırlaştırmak - Saç. 8. Sokak lâmbası - Teknik bilgi 9- Ses, nağme Memnun ol;nııgl Yeni nişanlanmış kız, yavuklusuna sordu : — 200 lira biriktirdiğini babama söylediğin zaman memnun oldu mu ? Delikanlı cevab verdi : — Hiç memnun olmaz olur mu ? Bu “parayı benden ödünç bile aldı. Gürültü Babası oğluna : — Oğlum dedi, sana bu Noelde iste- diğin davulu almıyacağım. Sonra çı- karacağın gürültüye tahammül ede- mem, Çocuk : — Onun için hiç üzülme baba' dedi, seni rahatsız etmemek için davulumu 1- Araya konulan çerçeveli perde. sen uyurken çalarım ! VII meselenin halli Beyazlar: Karalar: 1) Vezir f8—a34 1) Şah al—bi (şah diyor) 2) Şah bim—e2 2) Vezir a3—a6 3) Şah — c2—c03 8) Vezir a6—e24 4) Şah — c3—b3 4) Vezir e2—fl Artık hllıl!ı ve b beyaz şah yaklaşmağa oyunu beyazlar k ğ b Bern'de çıkan BUND gazetesinden sus fransız âlf komiseri “de Martel” in oraya gelerek yeni statünün meri- yete girdiğini Tesmen ilân etmesi bekleniyordu.” “Fakat Türklerin bu sevinç günü- nün arifesinde Beruttan gelen ani bir haber, “de Martel” in gelemiyeceğini ve Türklerin bütün sevinç tezahüra- tının yasak edildiğini bildirdi. Alt komiser “de Martel” in yerine, Suri- yeden ayrıldıktan sonra Napoli fran- sız konsolosluğuna tayin edilmiş o- lan Durieux, şerefine, demek Türkle- rin düşmanının şerefine, Suriyeliler tarafından Antakyada, yani Sanca- ğın merkezinde, tertib edilen bir zi- yafete iştirâk etmek üzere geldi. Bu, oradaki Türklere, fakat ayni zaman- da da Atatürk'ün — memleketindeki Türklere karşı artık aşırı bir tahrik teşkil etti.” “Bir çok günlerden beri Türk mat- buatı Fransaya karşı tehdit ve serze- nişlerle, ve Fransanın Türkiye ile dost veya düşman mı olmak istediği- ni açıkça söyl dair taleblerle doludur. Ankarada çıkan Ulus gaze- tesinin Başmuharriri Falih Rıfkı, Cumhurreisi Atatürk'e giderek bu husustaki fikrini sormuş, Atatürk, verdiği kısa ve ciddi cevabta, Fransa- nın Cenevrede aldığı taahhüdatı Tür- kiye kadar hulüsla yerine getireceği- ni ümid ettiğini söylemiştir.” “Maamafih gerek Hatayda, gerek Sancak haricinde, Fransanın yasağı- na rağmen, sevinç tezahüratı vuku- bulmuştur. Bu esnada Sancağın Türk ekseriyetine karşı gene zulümler ya- pılmış ve Suriyeli akalliyet, fransız- ların himayesi altında, tahrik edici bir surette mukabil nümayişler ter- tib edince, Türklerle —Ermeniler, Fransızların silâhla müdahalesine ba- hane yvermemek için, dükkânlarını kapıyarak evlerine çekilmişlerdir. İs- tanbulda yaşayan Hatay Türkleri de büyük tezahüratta bulunmuş, Türk ahali ise, başta talebeler olmak üzere, binlerce kişinin iştirâkiyle Fransaya karşt bir nümayiş tertib etmiştir. Türkler, haklı olarak acaba Paris merkez hükümeti, hariçteki ajanları- na sözünü geçiremiyecek derecede kuvvetden mi düştü ? Diyorlar.” “Ahiren Hataydaki Türklere en şiddetli sansürün tatbik edildiği ve Türkiye ile olan posta ve telgraf mu- haberelerinin kontrol altına alındığı haberi gelince, Türkiye hükümeti ilk defa olarak ciddi bir teşebbüste bu- lunmağa mecbur oldu : Paristeki Türk Büyük Elçisi Suad Davaz, An- kara hükümetinin talimatına tevfi- kan, Paris Dış İşleri Bakanlığına 2 kânunuevvel sabaht bir nota verdi. Bu notada Türkiye, Milletler Cemi- yeti kararının tam surette tatbikini şiddetle taleb ediyor; kendisinin bu şartları tamamiyle yerine getirdiğini ve şimdiye kadar Fransa hükümetine karşı nasıl hareket ettiyse Fransa hükümetinin de kendisine karşı öyle hareket etmesini katiyen beklediğini '|beyan ediyor.” “Bu nota Fransayı hak yoluna ir- caa muvaffak olacak mı, yahud Fran- sa, hariçteki ajanlarına karşı dizgin- leri gevşek tutmağa devam ederek Türkiyeyi güzel sözlerle tatmin et- meğe mi çalışacak ? Türkler, Fransa iyi düşünsün, diyorlar. Artık taham- mül haddi geçmiştir, Türkiye huku- kunu kendi kendine de müdafaa ede- Wr.7 İsviçre İsviçre hükümeti ve Milletler Cemiyeti 24 ilkkânun tarihli L'İnforma- tion gazetesinin başy : İsviçrenin yakında, Milletler Cemi- yeti ile olan münasebetleri meselesini ortaya koyacağı muhakkaktı. Bu me- sele, bugün İsviçre konfederasyonu- nun en büyük otoritesi tarafından or- taya atılmıştır. Bay Motta, Bern milli meclisi huzurunda, bu hususta, pek sarih bir nutuk söylemiştir. Bu nut- kun ciddi âkisleri olacaktır. İsviçrenin tarafsızlığı ile Milletler Cemiyetine iştirâkini telif etmek ka- bil midir? Bu suale, Bay Motta miıılıet surette cevab vermektedir. Zira bı.ı iş- tirâke lüzümlu bütün garantiler iste- nilmiş ve alınmıştır: ht İsviçre konfederasy mel hiçr mütearrıza karşı askeri sank- siyonlar tatbikinden ve bunları tatbik edecek kıtaları İsviçre topraklarından geçirmekten maaf tutulması 1920 de vazıh surette kararlaştırılmıştır. Hat- tâ 1935 de biraz daha ileri gidilerek, Habeşi muharebesinin buhrani devirlerinde, İsviçrenin eho_ıı.om.ık sanksiyonlara iştirâk etmiyeceği biz- zat Bay Motta tarafından beyan olun- müştür. : Fakat, meselenin bugünkü şekli ile - bütün maksadlarına elbette erişeme- miş, fakat bir sembol kıymeti muhafa-. za etmekte bulunmuş olan - enternas- yonal müesseseye iştirâke devam olu- nabilir. Bundan başka, konfederasyon reisinin sözlerinden zımnen “h'!ı,, d"—v ği üzere, şayed İsviçrenin Milletler iâ ti Cemiyetinden çekilmesini mütalca et- — mek iktiza ederse, bu, devletler umu- mi ve husust hukuki bakımından pek nazik meselelerin ortaya konulmasını icabedebilir. Bundan dolayı, bir takım nazik meseleleri halle döğnü bunları telife çalışmak daha & dur. İşte, Avrupa işlerinin bugünkü vaziyetine taalluk eden bir nutkun ilk kısmından çıkan umumi manâ budur: Hatibçe denilebilecek bir takım il> tiyad ve tedbirlere müracaat ettikten sonra Bay Motta gayet sarih bir Vazi- yet almaktadır: İsviçre konfederasyo- nu reisi, Milletler Cemiyeti paktının 16 ıncı maddesinin artık felce uğramış olduğunu ve sanksiyonlar sisteminin de âmeli kıymetinden tamamiyle mah- Tum bulunduğunu beyan ve teyid et- miştir. Nihayet, Bay Motta, Milletler Cemiyetinin filan veya falan ideoloji- nin vasıtası haline getirilmesi ve bu suretle de onun hakikf mahiyeti ve muhafaza etmekte bulunduğu mevcü- diyet sebebleri tahrib edilmek isten- diğine de i ğını anlatmış tır. Bu ihtarları mülâhaza edelim: Bun- lar istikbal hakkında bir çok işaretler- le doludur. Bay Mottanm on âltıncı madde ile sanksiyonlar hakkında - vâ- kıa daha kati bir şekilde - Bay Nevil Çemberley'in mülâhazalarını derme- yan etmekte bulunduğunu nasıl kay- detmemeli ? K Cenevredeki enternasyonal kurumu tehdid edebilecek olan tehlikelere ge- lince; şayed kurum şunun aleyhtarr veya bunun, lehtarı bir hale Eeı.î“k ğ lursa bu husustâ Bay Motta da İlâtin Amerikası devletleri kaleme alınmak- sızın, Polonya, Holanda, Danimarka, Yugoslavya ve hattâ Romanyanın de- diklerini demektedir. Bay Mottanın yakında vazifesinden ayrılacağı için böyle konuştuğunu ile. ri sürecekler bulunabilir. Fakat muh. temeldir ki halefi, bu hususta, ondan da kati fikirler ileri sürsün. <4) İİTTIRTTDUTKATIKAT AAA IATIIAI YAT IATAAT AAT AAT AAAT KUKUT KUT IT KATTATTU a —— İZMİR Enternasyonal Fuarına Hazırlanınız 20 agustos 20 e'ylul* 1938 Eİ| llllllllIllIllllIIlIIllIlIIIIIIIIIIIIIIIIIIlIIlIIIIIIIlIIIIIIIIll!lİJ,?l'! J 3—7041 CUUT