31 Aralık 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

31 Aralık 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | S1 - 12 - 1937 U LUS ULLLLLLD HAYAT ve VARKUNUA KUKU KT KUUK UKK KK KU KUK A ERE NUŞ SIHHAT Siyaananet YiyanaananunnunuranaanuRKKKARARARME Şehir içinde çocuk Ulus'un geçen cumartesi günü werdiği, iç içe, o güzel iki ilâve bu zamanın mühim bir sağlık mesele- sine sembol gibi olmuştu. Şehir ilâvesi- nin içine çocuk ilâvesi — güzellik bakımından — ne kadar yaraşıyor. Zaten her şehrin en güzel süsü bah- çelerinde, hattâ sokaklarında cıvıl- daşan çocukları değil midir ? Acaba, sağlık bakımından da, şe- hirle çocuk bu kadar iyi uyuşabilir- ler mi ? y YY < b| adamlarının çocuklarını, şehirlerde sıhat halinde büyütemedikleri için köylerde büyüttüklerini rahmetli Cevdet paşanın orada yazmış oldu- ğunu hatırlarsınız. Buna, eski zamanlarda öyleymiş ama, o zamanlardaki şehirlerle şimdiki şehirler kryas edilemez, di- yebilirsiniz. Fakat büyük bir terbi- yeci diye tanıdığınız filozof J.-J. Rousseau pek te eski zaman adamı değildir. On sekizinci asırda, daha dünkü denilebilecek kadar yakın bir zamanda, hem de, çocuk terbi- yesini Emile kitabınd. — Şehirler, diyor, insan oğlu için bir uçurumdur. Çocuklarmızı kırla- ra gönderiniz, çok kalabalık yerler. de kaybettikleri kuvveti orada ye- niden bulsunlar: ! Vakıa, biraz da o filozofun tesi- riyle, şimdiki şehirler onun zama- nındaki şehirlere de — benzemez. Şimdi şehirlerin sağlığı diye bir çok ehemiyetli — bilgiler — toplanmıştır. Şimdiki — şehirler temiz olmak iddi- asındadır, gerçekten şehir sayılan kalabalık yerlerde çocuklar için mahsus bahçeler bile ayrılmıştır. Bunların hepsi doğru. Bununla beraber çocukların hepsi gene şe- hir iklimiyle uzlaşamıyorlar. Bere- ket versin ki, hepsi değil ama, bazı- sı şehirde kaldıkça, şehre al yan çocukların hastalığı adında bir hastalığa tutuluyor. Bunu teşhis e- denler, ne tarihçiler, ne de- çocuk terbiyecileridir. Hastalığı haber ve- renler, gördüklerini, iyi takdir e- den çocuk mütehassısı profesör he- * Bu hastalığın âlametlerini bura- li üü aa vaani 1 0veyge Şüntü — bt -babalar çocukları için — haklı ola- rak — kuruntulu olurlar. Burada kuy âlametleri, kuruntu tesiriyle, çocuğunuzda —görmeniz- i kendinize, hiç yok- tan, bir hastalık teşhis etmeğe kal- kışmanızdan korkarım. Yalnız hastalığın sebeblerini söy- liyeceğim. Şehirlerde hastalanan çocukların iki büyük düşmanı toz- larla dumanlardır. Bir şehir ne ka- dar temiz tutulsa, sadece, sokaklar- daki taşların, tahtaların aşınma- sından, her metre mikâbı hava için- de 8 miligram toz bulunur. Pek kurak havalarda tozların mikdarı yirmi grama kadar çıkar. Toz deni- lince de mikrobları hatırlamamak kabil değildir. Şehirlerin dumanlarımı da tabii bilirsiniz. Şimendüferlerden, türlü türlü fabrikalardan, apartman ka- loriferlerinin bacalarımdan, evler- de sobalarm borularından, otomo- billerden çıkan dumanlar, birike bi- rike, şehirlerin üzerinde az çok ka- Çocukluğunuzda, Kısası Enbiya | yor. 4 eski lm bir perde toplarlar ve güneşin ışıklarına az çok engel olurlar. He- le çocuklar için o kadar lüzumlu o- lan ültra - viyole aşıklar şehirlerde daima köylerdekinden az bulunur. Daha sonra havadaki elektrik meselesi. Havadaki elektrik şehir- lerle köylerde bir örnek değildir. Bu elektrik meselesi henüz pek ye- ni ve şimdilik karışık olmakla be- raber şehirlerdeki hava elektriği- nin fena tesiri şimdiden iyice bilini- , Karaciğerleri bozuk, yahud bo- ğgazlarında, burunlarında vejetar- yan bulunan çocuklar şehirlere alı- şamıyorlar, o hastalığa tutuluyor- lar. O vakit çocuğu hastalıktan kur- tarmak için en iyi çare onu şehir- den köye, kırlık bir yere gönder- mektir. Onun için gazetenin — Şehir ilâvesinin içinden çocuk ilâvesini çekip çıkarınız ! Tavsiyesi de, şehir iklimine alışa- mayan çocuklar hakkmımda, tam da yerinde, bir hekim öğüdü ol BİBLİYOGRAFYA Senfoni Pastoral Andr& Gide'in bu ismi taşıyan bü- yük hikâyesi Avni İnsel tarafından dilimize çevrilerek güzel bir cild ha- linde Hilmi Kitabevi tarafından neş- redilmiştir. Büyük fransız edibinin en kolay anlaşılır ve en muvaffak e- serlerinden biri olan bu kitaba arka- daşımız Reşad Nuri Darago'nun yaz- mış olduğu bir ön sözü aynen aşağıya alıyoruz : Avni İnsel'in “Dünya Nimetleri” nden sonra türk okurları için tercü- me ettiği “Symphonie Pastorale “Kır Senfonisi” Andre Gide'in en güzel eserlerinden biridir. Hattâ bu kitab Gide'in hepsinde harikulâde muvaf- fak olduğu türlü tarzlardan birinin, yani “romanesk” romanın “tipik” ör- neklerinden biri sayılabilir. Filhaki- ka Darkapı, İsabelle, Geneviğve, Ro- bert silsilesine bağlı olan bu eser bü- yük fransız muharririnin tahkiyede- ki mehareti hakkında mük 1 bir 'Geçen haftanın başlarında ingiliz gazeteleri garib bir şayiadan bahsetti- ler. Bu şayiaya göre, B. Eden, İtalya- nın Cenevreden çekişinin ertesi günü birdenbire değişerek Musoliniye karşı husumeti terketmiştir ve ana hatları şunlar olan bir Avrupa sulhuna çalışa- caktır. : 1 — Habeş luğunun tanınması, 2 — Almanyanın sömürge taleblerinin tetkiki, vi 3 — Milletler Cemiyeti paktının 16 ıfcı maddesinin ilgası, 4 — Milletler Cemiyeti paktı ile Ver say muahedesi arasındaki, bağın kal- dırılması, Bu hayret verici teklifler, nerede, ne zaman ve nasıl yapılmıştır? Bu nok- talar üzerinde en küçük bir izah veril- miyor. Fransız gazeteleri, umuümiyetle bu h tefsirlerde — bulunmaktan da Roma i ' fikir verir. Onda, Gid&'in ince ve tat- Ir hassasiyetini her kitaptan daha iyi duyarız. Gid&'e “romancı” demek, onun baş- ka vadilerdeki edebi ve fikri faaliye- tini ihmal etmek olur. Fakat ona ayni Ğ A —— Bu haftaki maçlar Bölge futbol ajanlığından: Bu hafta yapılacak lik maçları aşa- ğiya yazılmıştır: Muhafızgücü sahasında: 1- 2.1.1938 pazar günü saat onda M, gücü -'G, birliği ikinci takımları. Şehir Stadında: 2- 2.1.1938 pazar günü saat 12,30 da Demirçankaya - Ankara gücü birinci takımları. Şehir Stadında: 3- 2.1.1938 pazar günü saat 14.15 de Harbiye İdman yurdu - Ankara spor birinci takımları. (Maçları idare edecek hakemlerin önceden alâkadar kulüblerce seçilme- leri ehemiyetle rica olunur,) 4' el Polisimize açık tesekkür Geçen gece Yenişehirde Emeci- ler caddesindeki elektrik mağaza- mızın kapısının açık kaldığı bekçi tarafından karakola haber veril- mesi üzerine, ikâmetgâh adresimi- zin bilinmemesine rağmen, keyfi- yeten bizi haberdar etmek için şehrin bütün karakollarına malü- mat vermek suretiyle kısa zaman- da bizi buldurtan ve araştırmala- rim devamı sırasında mağazayı mu- hafaza altına alan kıymeli zabıta- miziın ve onu bu derece müvaffa- kiyetle idare eden zabıta âmirleri- mizin bu hareketinden son derece- de mütehassis olduk. Başta Çankaya polis merkezi ol- mak üzere bu hususta alâka göste- ren bütün şehir zabrtasına açık te- şekkürlerimizi sunmağı zevkli bir vazife biliriz. ELEKTRİK İŞ' Nusret Üner ve M. Ali Eriş Kollektif Şirketi Vras bf da büyük ve enfes bir romancı- dır da diyebiliriz. Yukarıda saydı- ğım eserleri okuyanlar, unutamazlar. Bu kitabların emsalsiz — hususiyeti, üslübu ve edadaki sıcaklık ve — ta- bir caizse — yumuşaklıktır. Sanki, okuduğumuz satırlar ruhumuza mu- nis ve mahrem şeyler fısıldıyarak ılık, berrak bir su halinde akarlar. Ve bu satırların başka bir hikmeti ve bi- ze bizden konuşmak, kendimize ter- cüman olmaktır. Sanat, tarafsızlığı ve afakiliği ne kadar emrederse etsin, bu kaideye bağlı kalan en yüksek sa- natkâr bile okuyanın ruhiyle temas ve onun en gizli ihtiyaçlarını tatmin etmek yolunu bulur. Gid&, böyle bir kaideye bağlanmamakla beraber, en esaslı bir sanat adamı olmak itibariy- le yalnız sanat eserleri yaratmış ol- duğu halde okuru ile hemen rabıta peyda eden ender ve bahtiyar mu- harrirlerdendir. Onu sevenlerin — ta- parcasına sevmeleri bu yüzden değil midir ? K “Kır Senfonisi” nde bütün bu hu- susiyetleri en göze çarpan bir şekil- de bulacaksınız. Ne mutlu Avni İn- sel'e ki Gid&in üslübundaki incelik- leri tercümede muhafazaya muvaffak olmuştur. Bu sayededir ki mevzuu GT . Ü pahrolarr (efbariyte Dİ4c Li- raz yabancı olan bu kitabın nefaseti- ne, derinliğine, hulâsa yüksek kryme- tine türk okurları varacaklardır.” Kuş cıvıltıları Çocuk edebiyatının lüzum ve ehe- miyetinden bahsetmiye hacet var mı- dır ? Bugün inkâr edilemez bir haki- kat karşısında bulunuyoruz ki, o da, çocuk edebiyatr sahasında kütüphane- mizde oldukça büyük bir boşluğun hissedildiğidir. Fakat son zamanlarda her sahada olduğu gibi, bu yolda da kuvvetli ve ümid verici çalışmalara şahid olduğu- muzu da hemen ilâve etmeliyiz. Bu arada değerli şairlerimizden Yusuf Ziya Ortaç'ın çocuklar için yazdığı şiirlerden —mürekkep bir kitab çekindiler. Şu halde bu Londra habe- rinin havayı iskandil etmek üzere u- çurulmuş bir tecrübe balonundan baş- ka bir şey olmadığı kabul ediliyor de- mektir. İngiliz dış bakanlığının, böyle bir teşebbüse girişmeyi düşü i, e- Sarı tehlike karşısında hakiki kollektif emniyet Yazan: Viktor Margrit La Tribün de Nasyon'dan. nomik tehlike karşısında en nikbinler bile titremekten kendilerini alamıyor- lar. Avrupa müvazenesinden, daha doğ- rusu müvazenesizliğinden mesul olan devlet adamlarını en küçük bir sağukıl ışığı aydınlatabilseydi, bunlar derhal günahlarını itiraf ederlerdi. Yirmi se* nedenberi Avrupayı bizzat paralamış ve dağıtmış olduklarını anlarlardı. Bugün, Almanyayı infirada mah - küm etmeye çalışmanın cezasını çeken Fransantn hatası, bizzat kendisini as- lâ mahrum etmediği bir genişlemeden İtalyayı menetmeye kalkışan İngil- terenin hatası, Diktatörlüklerin haris hesabları. K | Üstadımız Agâh Efendi Agâh Efendi, 12'!. senesi rebiülâ- harının 6 ıncı pazar günü hatıra def. terine şunları kaydetmiştir: “Tercü- manı Ahval ismile Dersaadette türk- çe bir gazete tabı ve neşrine tevessül Resmi Takvimi Vakayi'le Vilyam Çörçil adında bir ingilizin Kadıkö- yünde avlanırken bir çocuğu — vur- ması üzerine çıkan siyasi muc.ledo süküt hakkı olarak verilen imtiyaz- dan istifade ederek çıkarmış olduğu Ceridei Havadis'den sonra, Hersek muvakkat meclisi eski reisi Agâh E- fendi tarafından, 701 numaralı mec- lisi maarif A Na denildisi gibi, * if ve aid olmak üzere bir kaç günde bir defa türkiyyülibare jurnal tabına ruhsatı resmiye itası istida olunmuş ve efendii mumaileyhin sureti istida- sı Ceridei Havadis şeklinde bir şey çıkarmaktan ibaret olduğu anlaşı- lup....,, Çıkardığı ilk hususi gazete- nin Tercü Ahval oldüğ PS E« & h ÜB - lııdı;ı'ıuı Server İskit'in “Agâh fendi, adındaki kitabından öğreni « Bazıları bugün Jap ğer düşündüyse buna kadir olmaması hakikaten yazıktır. İngiltete heyhat ki halâ beklemek politikasını takib etmektedir. Hiç şüphesiz ki, İngiltere, terazinin kefesine kuvvetinin ağırlığını veya ta- vassut teklifini atmak için kâfi derece- de silâhlanmayı beklemektedir. Fakat hangi devlet, bugün, gitgide süratle- nen silâhlanma yarışında üstünlüğün- den emin olduğunu söyliyebilir? Yan- gın çatırdıyor, ateş sirayet ediyor. Ne yazık ki, Pariste olduğu gibi Londrada ve bütün hükümet merkez- lerinde, kühne diplomasi makinesinin işlemesi çapraşık ve yavaştır. Napol- yonun eski imparatorluk Avusturyası için söylediği bugün bir çok Avrupa memleketleri hakkında, bilhassa, dai- ma bir ordu, bir fikir veya bir sene ge- ride olan demokrasiler hakkında doğ- rudur. Bu bir vakıadır: Demokrasiler, karar cüretini ve bu kararı tatbik mev- kiine koymaktaki takibi totaliter dev- letlere terketmiş görünüyorlar. Halbuki birlik saati Avrupa için hiç bir zaman bugünkü kadar zaruri olma- mıştır. Japonlar, Rusya, İngiltere ve Amerikayı kendi dertleriyle —meşgul ve hareket serbestliğinden mahrum bulduklası içindir ki, bir yandan Pe- kinle eski imparatorluk çinini yutar- ken, bir yandan da Şanghaydan Nan- kine kadar Kuomintang Çinini yutma- ya karar verdi. Avrupanın — ideolojiler yüzünd. Almanyayı görmekten yorlar. Asya tehlikesini haber vermiş olan İkinci Vilhelmi ve avrupalı kıta- ların başında Çinde sükünu tesis etmiş olan alman mareşalını hatırlatıyorlar. Görmeyorlarmı ki Almanya. Avrupa topluluğu dışına atılmamış ve İtalya- nın Afrikaya yayılmak arzuları önüne sed çekilmemiş olsaydı, bu iki büyük olduklarını hatırlarlardı. Fakat yarın Fransa, İngiltere 'hlyretıe düşü- zz devlet, totariterlikten evvel avrupalı L Agâh Efendi, zamanının ileri fi- kirli adamlarındandır. “Paris sefa- reti seniyesine elçi ve murahhası fevkalâde nasbolun olan devlet: lü Rifat Veliyyüddin Paşanın maiye- tine kâtib namiyle memur edilmiş- Paris'te ıiçlimü Napolyon'un : birleşerek Akdeniz | ilhakının tanılmasını teklif etsin, Pa- ris ve Londra alman devlet adamlariy- le sömürgeler ve ham maddeler mese- lesini açıkça konuşmayı kabul etsinler barışma kolaylaşmış olacaktır. Geriye meselelerin en dikenlisi ka- lır; Milletler Cemiyeti. Bu meselede, kökten tedbirlere baş vurulmadığı tak- dirde kısa veya uzun bir zaman sonra kati inhilal meydana gelecektir. Şimdiden İsviçre, mutlâk bir bita- raflık muhafaza etmek istediği için, Milletler Cemiyetinden çekilmeyi dü- şünüyor. Holanda ve şimal devletleri 16 ıncı maddeye karşı pek sempati bes- diyor değildirler. Belçika, yarı daimi bir azâlığa yeni intihab edilmiş olma- Bına râğmen zecri tedbirlere karşı bü- yük bir nefret duymaktadır. İrlanda, tira imparatorluk alayında bulunmuştur. VA da gazete kelimesi henüz l D e t | k ki ç ' - Ve ile | istediği gazeteye, Ceridei Hı_vı'dıılı tih, hal v mek - için, — Fransada olduğu gibi — Jurndl, :l:- Y NEŞE rif ederken kullandığı “çeınd_eıul::n vadis şeklinde bir şey,, sözleri ârka- sında telâşlı sarıklılar, tahkikler, tedkikler, mürafaalar, müzakereler tasavvur edebiliriz. İlk defa roman tefrikasına da başlayan Tercümanı Ahval'dir. Bı?ı gün tefrika kelimesini murokkeb fı: il olarak tarif ediyoruz. Bu Iıtlııneyl icad eden de, anladığımıza göre, Â- gâh Efendidir: “Avrupa ve saire jurnallarının ekserisinde oldı'ı- ğu misillü ceridenin mahsusen tefrik olunan aşağı tarafıdır ki anda meba- hisi edebiye dercolunur.,, klkü Acaba kb'l'» punto, direk — co- lonne manâsına sütun, enterlinyi, garnitür gibi gazetecilik tabirlerini üstad Agâh Efendi mi getir « taksime uğrayışı, Milletler Cemiyeti- nin ikiye, üçe, dörde bölünüşü, eski mağlublar ve galibler bloklarının tek- rar kuvevtlenmesini, işte çaresi bulu- namıyan bu karışıklıktır ki japonlara kuvvet ve cesaret vermiştir. Bizim zaafımızdan kuvvet bulan japonlar, japon adalarına iptidat kay- naklar itibariyle tükenmez, el emeği bakımından çok zengin ve her türlü re- kabetten azâde muazzam bir impara- Horluğu ilâve etmekle meşguldürler. Sarı tehlike bir yandart silâh gürültü- leri arasında yaklaşırken büyüyen eko- Macaristan, Arnavudluk. aynı düşün- cededirler. Ayrılıkçı Amerikadan hiç bahsetmiyelim. İşte böylece, hepsi biribirini kırktan fazla ıslahat projesi, bir d Milletler Cemiyetine ve Londraya ar- ğ kasını dönerek p luğu- | Miştir ? Ü nu Polonya, Avusturya, | — Server İskit'in Agâh Efendi' sini yalnız gazeteciler değil, bir devrin tuhaflıklarını ve bir mesleğin doğup gelişimini merak eden bütün münev- verler okumalıdır. — N. Baydar . fazla zamandanberi, — hayalhanelerde çürümektedir. Pragdan ayrılırken B. Delbosla Kroftanın bir ağızdan söyledikleri sözlerin Milletler Cemiyetini yeniden diriltebileceği akla gelir mi? Londra- da seyahatinin intilarını anlatan mü- messilimiz her halde Belgrad ve Var- şovanın pakta bağlılıklarından bahset- “Kuş Cıvıltıları” ismi altında küçük bir cild halinde intişar etmiş olduğu- nu haber vermeliyiz. Kanaat Kitabevi tarafından basılarak satışa çıkarıl- mış olan bu eserde, hakikaten çocuk- ların anlıyacağı ve zevkle okuyacağı tarzda güzel manzumeler vardır. Şairin selis ifadesi, nazma hâkimi- yeti, temiz ve pürüzsüz türkçesi bu kitabı çocuklar için aranacak ve zevk- le okunacak güzel bir eser haline koymuştur. : miş ol gerektir. Seçim esnasında Romanya kıralının vermiş olduğu teminatın da kıymeti daha fazla de- ğildir. Çekoslovakların “yaşasın,, ları- na gelince B. Beneş, Paris ve Mosko- va ile askeri ittifaka, Berlinle dostane bir uzlaşmaya dayanan sakin bir Tuna anlaşmasını tercih edecektir. t Orta Avrupa ve Balkan devletleri - nin Fransaya manevi ve hissi sahada dostlukları en mütehassis edici bir te- zahürdür. B. Eden ve Delbos sulh lıl- kırdılarından filiyata geçerek ingiliz dış bakanına atfedilen niyetleri tahak- kuk ettirseler bu dostane hisler ne ka- dar artardı. : Sarı tehlike karşısında Avrupanın nihayet birliğini tesis etmesi, demok- rasilerle diktatörlüklerin — hakikaten kollektif bir emniyet uğrunda el ele vermeleri ne güzel bir şey olacaktır. Bu imkân halâ mevcüd muduür? gA ai Dü ea KESİK BAŞLAR Yazan: Edgar Wallace e) — Hafiye mi? Buraya ne için gel- ? Fos istihfafla gülümsedi. — Onun gibi mahdud zekâlı bir a- damın bulamıyacağı bir şeyi keşfe gel- miş. Kafa keseni bulmağa uğraşıyor. Ben ona hizmet edebilecek tek ada- mım. Kurnazca gülerek ilâve etti : — Fakat ona değil, kendime hizmet — edeceğim. Ve bu esrarlı iddiayı savurup o da ” çıktı. | Fos gittikten sonra Stella odasına elbise değiştirmeğe çıktı. —Tasavvur ettiği ziyaret için vakit henüz çok er- kendi. Zira Sir Gregori onu gündüz kabul etmekten hoşlanmazdı. Bağ'ı o bildiğimiz delice maceraya sevkeden Sir Gregori zevahire pek riayet eder- Postaya vereceği bir mektubu olan /— ârtist arabasına binip Çayçestere gitti. /|Pazar yetine yaklaştığı zaman Brik- Banı oldukça acaib bir vaziyette bul- Gdu; Briksan, uzun boyu ile oldukça kalabalık bir toplantının — ortasında kalabalığa yaklaşacağı sırada vazgeçip yoluna devam etti. Geriye döndüğü zaman kalabalık dağılmış ve Briksan ortadan kaybolmuştu. Bu topl b g ; şu idi: Briksan pazar yerinden geçerken bir kalabalık ve bu kalabalık arasında ne yapacağını şaşırmış bir polis * me- muru ile kıvırcık saçlı, bakır — renkli bir adam görerek yaklaşmıştı. Her halde malezyalı olduğu anlaşılan ve sırtındaki biçimsiz kostümü ve başına kulaklarına kadar geçen şapkası - ile dikkati celbeden bir yabancıya polis bir türlü meram anlatamıyordu. Yabancının elinde açık yeşil bir bohça ve kolunun altında da evvelâ bir beze ve sonra metrolarca sicime sarılmış uzun bir nesne vardı. Bu ada- mı görür görmez Briksan, Onun Sir Gregori Pen'e mensub bir malezyalı olduğunu düşündü. Sonra Sir Grego- rinin adamlarını böyle serbestçe do- laştırmayacağını akıl etti. Kalabalığı yararak polise yaklaş- ti: Polis gülümsiyerek : —hi 1$, miıyorum, dedi. Bir şeyler sorduğunu anlıyorsam da maksadının ne olduğu- nu sezemiyorum. Buralara yeni gelmiş olacak ! /-Bakır renkli adam kocaman gözleri- ni Briksana çevirerek bir şeyler söy- ledi. Bu yabancının halinde acaib kı- lığınm gülünçleştiremediği bir cid- âlyet. hususi bir duruş, bir gurur var- I. Birdenbire felemenkçe bildiği aklı- na gelerek yabancıdan felemenkçe bi- lip bilmediğini sordu. — Ja Mynhcer, felemenkçe konuşu- rum. Bu adam, yerlilerinin felemenkçe ve portekizce konuştukları Malezya- dan gelmekte olacaktı. — Ben Börneo'dan geliyorum. Ve ingilizce Truji adiyle anılan bir ada- mı arıyorum. Evini görmek istiyorum. Zira o, memleketimde büyük bir a- damdır: Onun evini gördükten sonra Borneo'ya döneceğim, Bu sevimli bir adamdı. Fakat şaka- ğından çenesinin altına kadar devam eden büyük bir yara izi yüzünü çir- kinleştiriyordu. ğ Briksan, Sir Gregorinin şatos! nereden gidileceğini tarif etti. A- dam teşekkür ederek ayrıldıktan son- XVII Fos'un verdiği nasihat Adel yatağının üzerine bağdaş kur- muş, önüne bir kutu kestane şekerle- mesi koymuş, dalgın dalgın rolünü ez- berliyordu. Alnında derin bir kırışık vardı; bütün gayretlerine rağmen Fo- sun senaryolarına serpiştirmek mu- degiştirerek daha munisleşmiş olan ev sahibi kadın, her halde küçük yedek artistin yıldız mertebesine yükseldiği- ni işitmiş olacak ki tatlı bir sesle : — Salona aldım, dedi. Adel salona girince, Lavley Fos'u pencere önünde, ayakta buldu. — Gün aydın Adel, dedi. , Fos, onu şimdiye kadar böyle adı ile tadı olan talimatı bir türlü zihni yerleştiremiyordu. Alelâade zamanlarda bu güçlükleri yenerdi; fakat hiç de sanat sahasına taalluk etmiyen şu veya bu sebeblerle, bir takım düşüncelere dalıyor 've bu düşünceler onu o derece kavrıyordu ki önündeki satırların manasını bir türlü anlayamıyordu. — Bu Mişel Briksan hakikatte kim- di? Hayalindeki hafiyelere hiç benze- miyordu. Neden dolayı Çayçesterde kalıyorlu? Yoksa kabilmi idi ki ... Kıp kırmızı kesildi ve kendi kendi- ne kızdı. Korkunç bir caniyi aramakta olan bir adamın Adelden uzaklaşma- mak maksadiyle bu şehirde kal ak hiç çağı ş — Gün aydın Bay Fos, bizi bırakıp gittiğinizi öğrenerek pek üzüldüm. Fos, kayıdsızca omuzlarmı silkti. — Benim için faaliyet sahası pek dardı, cevabını verdi, Lavley Fos, Briksanın Adele pence- redeki yuvarlak kâğıd işaretten bahse- dip etmemiş olduğunu düşünerek bun- dan ib tarzda bahsederken şüp- hesinin yerinde olmadığı lıyarak memnun oldu. Bizzat Fos da bu kâğıda fazla bir ehemiyet vermemişti. Zaten DELETİ GA VU L T A DA SA AAA Bu sözler ağzından çıkar çıkmaz A- delin çehresindeki değişikliği gören Fos tehlikeli bir yola sapmış olduğunu anladığı halde devam etti : : — Kendini hayal içine hapsetmenin manası varmı? Bizler, nihayet, insanız. Sir Gregorinin sizi sevmiş oımaın?ı neden tabii bulmamalı? Bunda ne gi- bi bir fenalık tasavur edilebilir? Sir G i benim d dur. Bu akşam kem_üıini mühim bir iş için gidip göre- ceğim... Benimle beraber gelirmisiniz? Adel, “olmazl,, manasında başını salladı : — Bunda bir fenalık olmıyabilirse de bence hiç bir zevk de yoktur, dedi. — Sir Gregori zenğin, nüfuzlu bir adamdır.Size iyiliği dokunabilir. Adel yine başını kaldırdı ; — Kendi istidadımdan başka yardı- ma ihtiyacım yok. Zengin adamların dan istifade niyetinde deği- Sir Gregorinin p yi bu l işaretlemekten maksadı Adel ile barış- mak için odasına çiçekler ve hediyeler atmak i i idi. Fos, Sir Gregori la getirilemezdi. Acaba kafakesen, bu :ıı:ghi! katil Çayçester, civarında mı Ev sahibinin sesini işitti : — Bayan Adel, Bay Fosu kabul ede- bilir misiniz ? ra Briksan, polisin y d onun acaib şeklini, gözden kaybolun- caya kadar seyretti. Ve borneolu gö- rünmez olunca Briksan da yoluna de- Adel karyolasından fırlayıp kapıya koştu. — Bay Fos nerede görünüyordu. Yanında başı miğferli bir polis vardı. Tecessüse kapılıp bu — Ne söylediğini bir türlü anlaya- vam etti 1 mrhi Hai ialat Çılgın bir aşık telâkki etmekle beraber bu kadar ehemiyetsiz bir ricasını red- de lüzum gi Knebvortun ken disine anlatmış olduğu maymun hikâ- yesini de bir melodram far işti lim, Bunlarsız muvaffak olamadığım takdirde zaten işe yaramaz bir artist olduğumu kabul edecek kadar aklı ba- şında bir kızım ., , Fos ısrar etti ; — Yalnız gidebilirsem de yardımı- nızı kendime temin etseydim çok mem nun olurdum. Sir Gregori sizi deli gi- Fosun nazarında işte bu mesele bun- dan ibaretti. 1 .— Adel, dedi, siz düşüncesizlik edi- yorsunuz. Sir 'Gregori Pen gibi bir a- dam öyle gelişi güzel reddedilir mi ? bi seviyor. Eğer Mendoza bunu bilsey- di sizi çiğ çiğ yerdi. — Mendoza mı? Neden dolay? Men- doza ile Sir Gregori tanışırlar mı? — Sonu var —

Bu sayıdan diğer sayfalar: