Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
—- 12. 1927 ULUS LN HAYAT ve SIHHAT a ıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııf VUNRUNSUNAUNANUNRN KN RRRKANRREBARU Ş Mide neden yanar? ve Çürlü türlü sebeblerden. Bir ker- » her gün âdet edildiğinden fazla îenılen_ yemeklerden, meselâ ağır * gani ziyafetlerden sonra mide geldiğini herkes az çok tec- i halde, her hangi bir yemekten, mevsiminde patlıcan dolma- yahud bu mevsimde lahna Usakkasından midesi yanar. Böyle Mide yakan Ai sel Si sebeb bulunamadan mide yanar du- rur. Böylelerine de sadece sinirli de- nilir,. En ziyade şikâyet çıkaran ve tedavileri en güç olanlar da bunlar- dır. Mide y hangi ileri gelirse gelsin, yakın vakıtlara gelin- ceye kadar, daima midede ekşinin fazlalığına atfedilirdi. Halbuki şim- di bir çok defa, midede ekşi fazla lmadığı halde, midenin gene yandı- Ç RA y deoy l_hıındın ziyade baharlı veya bi- berli ol da tesiri unutul Malıdır, hııhm etmenin de mideyi yaktığını, © mezelerin karışık olursa mide :'"_m_lluıın ziyadeleştiğini, kendi ü- ı;:'lluıde tecrübe etmiş olmasanız © elbette duymuşsunuzdur. Şu ka- kl:“'ll ve mezelerin çokluğuna delâ- ı—_i“mu. Bazıları biraz şarab içtik- 5 halde bile midleri yanar, Böyle er alkola hiç tahammül edemi- demektir. ki midenin yanması mutlaka al- | çok ği bilinir. Bu halde mide yanması ekşiliğin fazlalığından değil midede h bozukluğundan dolayı 'hasıl olan gazlerin tesirinden gelir. Bazı- larında da mide yanması safranın bir | iday el de ri gelir. Onun için mide yanması gibi, pek kimselerin şikâyet ettiği ve ehe- miyetsiz bulduğu bir arızanm bile kökünden geçirilmesi için hekim mu- ayenesi lâzımdır. Bir çokları midel ri yanıyor diye karbonat alırlar ve bununla rahatsızlığı büsbütün geçire- OLLLLLLLDR İSTANBULDAN MEKTUBLAR P Ylzananant Siranatananuna İstanbu muhtelif )"'erle re ne kadar mal ihraç eder? Memleket istihsalâtının üçte birini ihraç eden İstanbul, ınemleket içinde geniş bir istihsal mıntakası, memleket dışında da, aynı nisbetle geniş pazar- larla doğrudan doğruya temas halinde- dir, İstanbul 937 nin ilk beş ayında, ve 937 eylülünde miktarca az bir çok di- ğerleri istisna edilirse bilhassa,; Yaprak tütün, yapağı, tiftik, ham de- ri, av derileri, bağırsak, taze, tuzlu, konserva balıklar, buğday, arpa, çav- dar, kepek, yumurta, ham afyon, gül- yağı, halı, yaş ve kuru meyvalar, pa- çavra, ilh...ilh,.. ihraç etmiştir. İstanbulun memleket dışındaki pa- zarları, 1937 nin birinci ayından itiba- ren ilk beş ay ve 1937 eylülü içinde, e- hemiyetlerine göre şöyle tasnif edile- bilirler : 1937 Senesinin birinci ayından itibaren ilk 5 ay re, ham afyon, keçi kılı, ham de- ri, yaprak tütün, gülyağı, paçav- ra, halı, tuzlu balık. Rusya'ya; yün ve yapağı, tiftik, zey- tin, susam, ham deri. İsveç'e; yaprak tütün, halı. Avusturya'ya; yaprak tütün, sigara, yaş ve kuru meyva, . Belçika'ya; arpa, ham afyon, yaprak tütün, çavdar, kitre, halı, sebze konservyası. , ,, ü Si ıçmde ydpllan Japonya'ya; ham afyon. ğ Ve Almanyaya bütün bunlarla beraber, ılımcat ihraç piyasasına arzedilen ve yukarıki —listeye — yazılmıyan beoreennmenz YAZAN : muhtelif 'çeşidler ihfaç edilmiş- tir, N eşet Atay 'Tam olmamakla beraber, yukarıdaki evvelki nisbetlere yükselmiş, fakat Al-) Akamlar ve tafsilât İstanbulun ihraç manya, hattâ nisan ayı içindeki vaziye- tine dö iştir : ; Rusya 803.315 İngiltere 463.476 Çekoslovakya 360.680 'a 295.325 Amerika 275.859 Diğer 32 memleket 3.101.121 Bü aylar içinde İstanbul : İtalyaya; buğday, taze ve tuzlu balık, kuş yemi, ham deri, ham afyon, rta, fasulye, yulaf, paçav- ra, ağaç kütüğü, kâğıd kırıntısı, Amerikaya; yaprak tütün, bağırsak, âv derisi, yaş kuru meyva, kitre tuzlu balık, ham deri, halı, kuş- yemi, gülyağı, küsbe, hat af- yon, paçavra, sebze. konserve, Çekoslovakyaya; yaprak tütün, yün ve yapağı, bağırsak, ham deri, halı, yumurta, av derisi, ham afyon, kitre, keçi kılı, tiftik, ağaç kü- tüğü, iç fındık, yaş ve kuru mey- va, kâğıd kırpıntısı. Fransaya; yapağı, yaprak tütün, kon- serva, fasulye, iç fındık, gülya- Z, av derisi, tiftik, paçavra, kit- re, afyon, ham keten, halı, yaş ve kuru meyva., İngiltere'ye; tiftik; av derisi, kaba un, ettiği mallar ve münasebette bulundu- ğu dış pazarlar hakkında bir fikir edin- meğe yarayabilirler. Fakat bunlardan, kliring mukaveleleri olmadığı takdir- de de, ihraç mallarının aynı pazarlarda aynı fiatlarla satılabileceği hükümleri çıkarılamaz. Hattâ muhtelif malların muhtelif memleketlere ihraç tarihleri, bir de bu memleketlerle olan kliring hesabları dikkatle tetkik edilirse, ih- raç mallarımızın fiatlarının yüksek te- şekkülüne yardım eden şartlar daha vuzuhla anlaşılabilir. İktisad vekâletinin 10-11-937 tarihi- | t ne kadar tesbit ettiği kliring hesabları bakiyeleri, Cumhuriyet Merekz Ban- kasında 28165200 türk lirası, muhtelif * | memleketlerin merkez bankalarında da 20,169,600 lirası Almanyada olmak üze- re, 20177700 liradır. Şimdilik tesbit edilmesi lâzım gelen nokta şudür : Dış ti imiz ve dış t iz le- hine olan şartlar, — devletin yabancı memleketlerle akdetmiş olduğu, ticari * tal, ve yiM devl 4: ÖX’ tica- reti himaye için temin ettiği kredi yar- dımlarına istinad ediyor. Ve bu yardım ile ayakta duran dış ticaret kârlarının üçte bir hissesi, İstanbul şehrinin belli başlı gelirlerinden birini teşkil ediyor. Üç tatil günü Cumartesi, pazar, pazartesi.... Üç tâtil gününde ne yaptınız? Ziyaret- ler, futbol maçt seyirciliği, unemı, at yarışları... Bunlar bu üç gününü- zü doldurdu mu? Ben biraz yürüdüm ve okuyama- mış olduğum bir kaç kitaba göz gez- dirirken birisine yakalandım. Beni sayfalarına bağlayan kitaptan bir parça nakledeyim : “..Gözler daha az ferli, kulaklar daha az keskin duyuş- lüdur; daha az kuvvetli olan mide in- tizamsızlanmıştır. Belki cild kaşınmak tadır. Merdiven çıkmak, hızlı yürü- mek, koşmak nefesi daraltmakta- dır. Hafıza ve çalışma kabiliyeti ha- fiflemiş; kendine güvenme, hayat zevki, yarına inanış azalmıştır. Bun- lar süjenin kendi tahassüsleridir.,, “Zahiri alâmetlere gelince; alın kırışmakta, karın fırlamakta, ve ya- hud, bütün vücud zayıflayarak deri- ler sallanmaktadır. Renk sararmak- ta, veya elmacık kemiklerinde, ya- naklarda ve burunda kızarılıklar zu- hur etmektedir. Ensede iki çizgi beli- rirken yanakların ağız hizasındaki kısımları da sarkmaktadır. Biraz yorgunluk neticesinde ve hattâ yo- rulmadan alın damarları fırlamakta- dır.... Bütün bunlar devamlı bir ze- hirlenme, yani devamlı bir yorgun- luk yüzünden ihtiyarlığın gelip çat- mış olduğunu anlatır. Bir doktora baş vursanız kanınızda pek ziyade üre ,fazla şeker, lüzumundan çok kolesterin ve idrarınızda da belki kolibasil ve albümin bulacaktır. Korkmayın, fakat biliniz ki haya- bah di ; ancak bu devreyi epeyse uzatmak da elinizde- dir.” Doktor Victor Pauchet'yi okur- ken, bu sonbahar alâmetlerinden ço- ğunu kendimde buldum. Yalnız doktor iyi niyetli bir zat- tır: “Bu devreyi çok uzatmak eliniz- dedir” diyor. — Nasıl elimizdedir?, Tavsiyeleri biliyoruz: Kendinize göre spor yapınız. Üzülmeyiniz. Yo- rulmayınız. Şu ve şu gıdalarla besle- niniz. Erken yatmız. Temiz hava a- lınız. Ve ilâh.... Cüumartesi, pazar, pazartesi... Siz de belki benim gibi tatil günlerine bıraktığınız bir çok işlerle meşgul o- *fmk’» raîn_ınl. ağaç kütüğü, kit- larak spor yapmad Üzüldünü y Yoruld Karaciğerinizi harab Kuru bı'ıdıun makine yapısında kullanılişi Sıfırdan pek çok aşağıda buz yapıla- rak bunun uzun zaman dayanan ve pek çok işlere yarayan bir madde olduğu- bilirsiniz. Şimdi bu çok soğuk buzdan makine inşaatında da istifade ediliyor. Bilirsiniz ki fıçıların yahud araba Bunlar geçici sebeblerdir. Mide | ceklerini sanırlar. Halbuki karbonat az lkinci kânün Yanması belli başlı bir hastalığın a- | al ekşiyi ç , fazla M iğr ı t mikdarı ilti €eti olabilir, meselâ safra kesesi | da hazmı bozar. Kararını bulmak an- - tihablarında, bu kesede taş olduğu | cak hekimin muayenesiyle olur. gyenye gö AA Yakit, yahud bir iltihab bulunduğu| O vakte kadar yapılacak şey mi- | İtalya m-s“”z Zaman mide yanması haylıca istirab | deyi yakan yemeklerden, bilhassa Amerika İSn 367 ir bir rahatsızlıktır. Mide ülserin- | baharlı ve biberli şeylerden, alkol- | Çekoslovakya SEd ban d_' de hasta midesinin yandığından | dan sal ktır. Pek sıcak çay 1ıh- F"f“' l20.851 âyet eder. lamur gibi içilecek şeyler mideyi da- ılınaıltıım BT Küçük kızlar olmak | ha ziyade yakarlar. Buzlu içkiler de, | Rusya n î FB Pa ei ei id di 'y g,çü.îç.k gibi | Diger 32 memleket 3.7U04.452 Midelerinin dı; anlatırlar. | gelirlerse de sonradan onlar da yan- Şubat yandığını tırlar. | 8' Bunlar sonradan her ay başlı da | Manm 'ar - sebeb ol " 1 Al 2.026.681 8€ne aynı halden şikâyet ederler, Bizim K Karab den | Rusya 435.868 Yıllarca sonra, kadınlığın son baha- | suyu, bir çok derdlerde olduğu gibi, | Amerika 3;;31-778 ;'llı eı-dBikleri zaman mid:lrı:lri gene | mide yanmasında da iyi gelir; tabii îellıoılovıkyı 131,5“1: &nar, Bu d yumurtalıkl an ge- lmamak M > alya len mide ym:nıudır. pek .oğul_ı 'o gertiyle. — Sıcağı ingiltere 172.896 ; Kimisinde de belli başlı bir hasta- | (A Zaten içilemez. isveç H;M k teşhis edilemeden, yahud hiç bir GA rransa 77.571 —— Diğer 26 memiek et 3.681.258 Mart . B'r y 'Ida Almanya 1.036.86_3 a ose ya pa n çelimeek Çekoslovakya y45.b42 : Atnsüsiyin 371.106 ı bi Fransa 229.744 yenıi bDır e KAdAr di 162.645 Amerika 159.962 İ - . . ç: B 156.473 -- makine demir — S işösıa # İnsanı yük ve eziyetten kurtarmak pade gi aA re a ğ e birçok'işlerin makinelere YüpüRlr y ı ? Diğer 33 ııııııılel_nl 3.594.293 | “Ması tekniğin esas ödevidir. Doğrusu pas on lyor e Nisan deknik ierlemelerin içyüzü ve ülküsü Almanya 913.695 Taz araştırılırsa bu ödev anlaşılıveri-| Bir hesaba göre bir yılda yer yüzün- Çek_oılovıkyı 363.935 Yor, de 400 milyon ton demir paslanatak | ingiltere 313= Gene teknik bir Avrupa gazetesin- mihvoluyomıı.q. Bir yıllık _demit çı- I?rııııı ya ::::7“ nıî raııyomz. Bir makine, bir saatte 100 atriliğ bi İSİĞER oĞ olduğuna Böre | Amerika 224.516 d e uzı_ınlugund& bir şosa yol inşa | mahvolan mikdar yüzde 40 demektir. | Japonya 1853.859 mü:kted"; Bu makine iki kısımdan | Kendi haline bırakılan demirin paslan- | Rusya 155.791 » ekkeptu_': Önfie gi_den kısım gegt_i— mamasının imkânı yoktur. Demiri pas- | Diğer 32 memleket 8.271.293 yer üzeı:u'ıde istenilen biçimde bir | » y umak için birçok kimyevi çare-|- Mayıs ihracat yekünu 1.832.089 dur. Pprofili meydana getiriyor. Çu- adat Bllnin. Giduker Hiemd doluyor. 'Tümsekler yok olu- | ©9 olduğu ve bunun pek çoğu da her- Ş i ada Yor Te L BİLE kosçe bilindiği halğe gene bu kadar de- | “Alan bu geç ay İşinde I B ; * Bu işi yapan makinenin arka tara- | ““*se bilindiği halde gene bu kadar de- lekete il yapılmış ve bu aya sıra ile yerleştirilmiş çekiçler Yardır Bu çekiçler düzelen toprağı dö- Yerek ona bir sağlamIk veriyor. İkinci Sıra tokmak da sokağı tamamiyle tiyor, Arkadan gelen makine sokağa dö- Ülen çakıl ve kumlarını döverek yer- ı"“riyor ve bu şartlar altında bir sa- Ki 100 metre uzunluğunda bir şosa Ydana gelmiş oluyor. Şunu işaret edelim ki bu ma- mirin mahvoluşuna bakılırsa, demirin bozulmadan durdurulması için şimdi- lik mükemmel bir çare bulunmuş değil demektir. kineyi pek tabii olarak gelişi güzel bir yer üzerinde kullanmak imkânlı de- gildir. Gene düşünebilirsiniz ki bu ma- kine, toprak tesviyesi yapılmış yerler üzerine şosa döşemek içindir. İş şose- yi döşemekten de ibaret olsa, bir saat- te 100 metre herhalde büyük bir iştir. kadar, İstanbul piyasasının en yüksek alıcısı olan Almanya - tediye zorluk- ları yüzünden - altıncı dereceye düş- müştür. Belli başlı rakamlar şunlardır: Çekoslovakya 378.801 İngiltere 285.605 Rusya 198.927 Fransa 162.060 Amerika 159,413 Almanya 142.693 İtalya k 117.776 1937, ihracat mevsiminin arifesi olan, 1937 eylülünde yekün tekrar, mayıstan $ blnğanğa ' Hayat, sen ne güzelsin! | — 36 — Nakleden: N. B. : CİCİ BSD“ Sözlerim ağzımda kalıyorau doğrudoğm geliyor, kollarını bana > * Uzatarak sanki aşkını sunuyor- dh;ıo“_“ dudaklarından almamazlık e- edim, aecnî“"inde bir zafer kıvılcımı çaktı. ÜR tekrar teshir etmişti: kelim, üleyman artık susunuz.... Bir bitib:-bl.ıe telaffuz etmeyiniz... Bizi “lemî“m“ yaklaştıran kuvvete karşı Var> Yen boş kelimelere ne lüzus Tlekri Öreceksiniz istikbalimiz maziyı ux “Nutturacak.... alnız siz de benim size inandığım nab;? inanınız... Görüyorsunuz ki Olduğu; Piyı açan kadının bu evde ne biıiyornu bile sormuyorum.... Yalnız ki::: k; bugün, aşkımıza, her za- hi_ı_delini:__ azla hürmet gösterecek &ibi H ĞZ tim d:yd' Yakacığa gidelim.... Bizi Dladu gn Khi Tn göremiyenlere iki nişanlı- daat ':'?“' yabancı gözlerden bir kaç Sİn uzaklaşmış oldukları zehabı- Ti vereli ğidelı;:îı““ Haydi, Süleyman evimize L Tinin deyktini Kebulde tercdilü seeeeriyorum; Mühlet istemek itiya- dından mı, yoksa Cenan hakkında ba- zı tedbirler almak maksadından mı?... Hivet Lici'den utandığım için Zizi ile beraber gitmek istemiyorum. — Yok Güzin, bu akşam olmaz, ol- maz bu akşam, tahammülüm kaldı mı?.. Yüzüm bem beyaz olacak ki Güzin de ısrar etmedi. — Peki, yarın gideriz... Ben bu gece Sihangirde yatarım ve siz de beni ya- rın sabah, erkenden, gelir al Merak etmemesi için babama telefon ederim... , “Haydi Süleymancığım, dinleniniz... Uzanınız şuraya.. Başınızın altına bir yastık koyunuz... Bir tane, bir tane da- ha... Hah işte böyle... Şimdi rahat ra- hat uyuyunuz... Işığı da söndüreyim... Güzinin elleri alnımı okşuyor. — Hayır, hayır, hiç kımıldamayınız. Ben yolu bulur, giderim,.. Allaha 1s- marladık... Yarın sabah görüşürüz.... Kapı sessizce kapandı. Sokak kapı- sı biraz daha gürültülü örtüldü; bir otomobilin marşı çalıştı ve sonra, mo- tör ve vites hırıltıları arasında otomo- bil uzaklaştı; ses işitilmez oldu. O zaman, kapıdaki örtünün hafiflet- tiği bir hıçkırık kulaklarımda çınladı: Cici mutbakta, başını masaya dayamış, kollarını oğarak ağlıyordu. XVLII Maceramızın kurbanları “Samimiyetine inandırmak istedik- lerin karşısında aldığın tiyatrocu tav- riyle “yarın gideriz, Cici,” diyen sen değil mi idin? Evet, gidiyorsun, ama benimle değil, başka birisi ile... “Sen daima ayni adamsın: Yalancı, kendini beğenmiş, başkalarını düşün- miyen, yalnız arzularının derhal ya- pılmasını istiyen, önüne gelenin kalbi- ni merhametsizce çiğneyen adam...” Cenan'ın istirablı bir istihfafla üze- rime dikilmiş olan yaşlı gözlerinde iş- te bunları okuyorum, Onu aldım, yata- ğa götürdüm. Samimi bir ha- liyle onu teselli etmek istedim, Fakat ellerimin temasında bir ateş yakıcılı- ğı varmış gibi beni birden bire itti. Bir çok hakikatlerin ifadesi olan sessizliğinde ne zalim şikâyetler varl.. — Ben senden hiç bir şey i kerleklerinin çevresine demir çem- ber geçirmek için bu çemberler ısıtılır. Tabii ısınan demir büyür. Sonra soğu- yunca geçtiği yere sıkıca oturur. Şimdi bunun tamamen aksini gözü- nüzün önüne getirin. Dökme demirden bir gömleğin içine yerleştirilecek olan bir motör silindiri sıfırın altında 76 dereceye kadar soğutulup gömleğin i- çerisine yerleştiriliyor. Bu büyük so- Bukluk kaybolup normal sıcaklığa ge- çince bu silindir gömleğin içine adam- akıllı yerleşmiş bulunuyor. bi... Senin nazarında kim oyuncak de- ğil kiıl Sana göre sersem olmıyan kim var kil.... Evet, senin para için, zevk i- çin mutlaka birini aldatman lâzım....” Gözleri yarı açık, fakat bütün hidde- tinin toplandığı göz bebekleri daha a- levli: — İşte sen en iyi niyetleri böyle yıp- ratıyorsun.... En derin sevgilerin cesa- retini böyle kırıyorsun, En samimi muhabbetleri böyle yoruyorsun.. Ve böylelikle de dostlarını üzüp kendin- den uzaklaştırıyorsun... “İşin gücün palavra.... İnsanı palav- ra ile yakalıyor, palavra ile seviyor, palavra ile elinde tutuyorsun.... Ve bir gün geliyor, ondan da yorulup bırakı- veriyorsun, “Sana karşı duyduğum sevgiyi kal- bimden her dakika biraz daha uzaklaş- tıran kıskançlık olmadığını iyice bil: Onu da, senden bütün sevgileri de ka- çıran ve kaçıracak olan herkesi aldat- mak ihtiyacındır.... Yarattığın istirab- ları his etmeyişindir... Başkalarını itip dürterek yaşamak isteyişindir... Onla- rın acılarına, feryadlarına, hıçkırıkla- rına gözlerini, kulaklarını tıkaya tı- kaya acılara, feryadlara, hıçkırıklara sebeb olmandır...” Gözleri kapanıyor. Yalnız ara sıra dim! Evi ve seni bekledim.... Daha da beklerdim.... Geldin, “gidelim,” dedin, bütün vücud sarsılışı halâ acıla- rını yüreğinde his etmekte olduğunu gösteriyor. On sekiz yaşının derin uy- gidiyorsun, bensiz olarak “Benimle alay ettin; bütün erkek- lerle, bütün kadınlarla alay ettiğin gi- l giriyor. Yarın sabah yarı te- selli bulmuş olarak uyanacaktır. Kıyısına ilişmiş olduğum karyola- Denizaltı; hava üstü Meşhur riyaziye üstadı Aynştayn, yeni bir âlet icad etmiştir. Bir deniz- altı olan bu âlet, bildiğimiz denizaltı- lar gibi ufkt şekilde suyun altına ine- cek yerde şakult bir şekilde denizin dibine kadar inecek ve orada yumu- şak kum tabakaları içine, tıpkı bir tirbuşon gibi gömülecektir. Bu âlet, deniz üstünde duran bir gemiden ida- re edilecek ve oraya kablolarla bağlı bulunacaktır. Bizzat Aynştayn bu tecrübe esna- sında icad ettiği âletinin içinde bulu- nacaktır, İşin daha garib tarafı Aynştayn bu tecrübeyi yaparken meşhur stratos- ferci profesör Pikarın kardeşi de, bir balonla stratosferde 15 kilometre yüksekliğe çıkacak ve deniz üstünde- ki geminin vasıtalığiyle denizin di- bindeki Aynştayn havanın en yüksek tabakasındaki Pikarla muhabere ede- bilecektir. Aynştaynın telefonla ve- nın ayak ucundan yavaşça kalkıyo- rum; üzerine eğilerek taze nefesini kokluyorum. Lâmbanın yüzüne yan- dan vuran ışığı profilini bütün vuzu- hu ile gözlerimin önüne koyuyor; Da- ha şimdiden binlerce hafif çizginin kı- rıştırdığı dar alnı, ince kenarlı düz ve biçimli burnu, küçük kulakları, yan- lara doğru yavaş yavaş incelen orta tarafları kalınca kırmızı dudakları ve bu, hatifçe açık dudaklar arasından in- ci iltimalariyle parlayan düzgün dişle- ri., Sonra, uzun siyah kirpiklerinde halâ pırıldayan göz yaşları.... Benim küçücük Cenanım, seni böy- le son defa seyrediyorum... Bunun i- çindir ki hayalini hafızama iyice nak- şetmek istiyorum. Senin sessiz şikâ- yetlerin her hangi natıkalı nasihatci- nin nutuklarından daha müessir... Ar- tık kendini bulan vicdanımda en kuvvetli akisleri onlar yaptı... İki güne kalmıyacak ki bir haber a- lacaksın ve hükmü o zaman vereceksin. Beni artık sevmiyeceksin, fakat tik- sinmiyeceksin de.. Senin şefkatini kaybetmiş, fakat saygını kazanmış 0- lacağım. Cici'yi uyand k için ay - mın ucuna basark apartımanda dolaşı- yorum, Her odada bir an duruyor, san- ki canlı imişler gibi her eşyaya elim- le dokunuyor ve veda ediyormuşuzca- sına her birini ayrı ayrı okşuyorum. İnsanlara vedadan daha acıklı olan eden gıdalarla biraz daha zehirlen- diniz. Geç yattımız. Cigara duma- niyle dolu odanızdan çıkmadınız. İ- lâh.., Doktor Pauchet'yi isterseniz oku- yunuz: Ne halde bulunduğunuzu öğ- renir, ve, eliniz kolunuz bağlı, sonba- harın kışa doğru hızla yürüdüğünü daha iyi anlarsınız — N. B. Ankara Halkevinde koro dersleri Halkevi Başkanlığından : Geçen sene olduğu gibi bu sene de evimizde koro ve lisan derslerine baş- lanacağından çalışmak arzusunda bu- hunanlar 12-12-1937 ye kadar halkevi sekreterliğine müracaat etmeleri. receği haberler radyo ile balona ulaştırılacak ve iki âlim, dünyanın erişilebilen en alçak ve en yüksek yerlerindeki ilmi müşahedelerini bi- ribirlerine bildireceklerdir... eşyaya vedam ne demek olduğunu ben zaten bilirim; onlar size hiç olmazsa kötülük etmemişlerdir.... Şimdiye kadar böyle kaç duraktam ayrıldım? Bekâr odalarından, kışla ko- guşlarından, ucuz otel odalarından, a- partımanlardan, palaslardan, köşkler- den ve konaklardan.... Ben sarmaşığa benzeyen insanlardan değilim: Bulun- duğum yere ebedi olarak yapışmasını bilmiyorum,... Tatmin edilmemiş ihtiraslar peşinde diyar diyar dolaşırken yorulduğum bir akşam gözüme bir sığınak ilişiyor ; hoşuma gidiyor; oradaki kadın güzel oluyor; arkadaşlar iyi arkadaşlar olu- yor; hoşa gidiyorum; artık biraz din- 1 k istiyor ve zi de bir takım iyi tasavvurları evirip çevirerek uyku- ya dalıyorum. Uyandığım zaman pen- cerelerde oynayan güneş huzmeleri be- ni gene serseriliğe davet ediyor, ho- rozların ötüşü uzun yolculuklara çıkı- lan sabahları hatırlatıyor: ve başımı bir kerre bile geriye çevirip sığınak- ta bıraktıklarıma bakmadan, hareket ediyorum, Şayet ben, ezeli yolcu, biraz sarsak- laşmışsam, elimdeki değneğe biraz da- ha sık dayanıyorsam, bunun sebebi, sırtımdaki heğbenin, her seferimde, e- seflerle biraz daha dolup ağırlaşmış olmasındandır. — Sonu var —