Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
2 TEMMUZ 1936 PERŞEMBE Üt re “ömMEFA * İstanbuldaki dünkü maçlar Muhtelit takım çok güzel bir oyundan sonra Boçkayı 5-7 yendi Hâlâ, İstanbuda yapılan son Boçkay - türk muhteliti takımı arasındaki maçın 3-0 aleyhimizdeki neticesinin tesiri al- tındayız. Olimpiyadlara kaç gün kaldı? Sonra, bu alınan netice? Arkadaşlarla, radyo başında İstan- bulu arıyoruz. Nihayet beşi çeyrek ge- çe, İstanbulun saat sesi derinden derine gelmeğe başlıyor. Biraz sonra şpiker Taksim stadyumundan, galiba alman sporu hakkında bazı şeyler anlatıyor. | | Parazitle karışık uğultu.. Bu uğul- tunun arasında şpikerin konferansı. Belki enteresan bir mevzudur. Fakat a- sıl alâka maçın üzerinde toplandığı i- çin, konferansı, maç gibi parazitin için- den kurtarmak akla gelmiyor. Şpiker birdenbire susuyor. Taksira stadyumundaki halkın uğultu halinde gelen sesleri gittikçe yükseliyor. Şpiker, hayret, diye şaşıyor. Çar- şamba olmasına rağmen pazar günkün- den fazla kalabalık! Etrafına bakınıyor. Acaba balkonca kimler var?. Sıra ile, eski kaleci Ulvi, spor meraklısı bir aile.. Bu arada Boçkay takımı yavaş ya- vaş çıkıyor. Hip, hip, hip... sesleri. 'Tam takımla çıkan macarlar halkı selamlıyor. Balkonda bulunanlara gelelim. Kü- tahya mebusu B. Naşid Uluğ, Muhafız Alayı Kumandanı Yarbay İsmail Hakkı Tekçe, T. S. K. Genel Sekreteri B. Ni- zamettin.. . yanında Elciliklerden de gelenler var. Nite- kim Sovyet elçiliği erkânı elçileri Ka- yahanla birlikte gelmiş balkonun orta- sında yer almışlar. Balkonun ucunda . ©turmuş olan gazeteciler B. Abidin Da- verle birlikte takımımızı merakla bek- liyorlar. Dehşetli bir alkış başladı. " Kırmızı beyaz formalarile türk muh- telit takımı çıkıyor. Saat beş buçuğu bir geçiyor. Maç başlamak üzere, her iki tarafın oyuncuları sahaya girdiler, Pa- ra atıldı. Acaba bizimkiler hangi tarafı alacaklar?. Belli değil. Çünkü Taksim meydanı tarafındaki kale önünde kendi kalecilerine şüt çekerek ayaklarını a- İıştırryorlar. Nihayet bizimkilerin Tak- sim bahçesi tarafındaki kaleyi aldıkla- rı anlaşıldı. Türk muhteliti şu şekilde teşkil e- dilmişti: Cihad Yaşar Hüsnü Reşad — Hakkı İbrahim Niyazi Said Gündüz Şeref Fikret Hakem: Şazi Tezcan Düdük öttü. Maça beş buçuğu üç ge- çe başlandı. Bir iki paslaşmadan sonra, top Reşadın ayağına geçti. Reşad hiç beklemeden sağ açık Niyaziye derin bir Ppas verdi. Niyazi var hızıyla topu sür- meğe başladı. Fakat macar sol muavi- ni bu inişi kesti. Gayet seri bir oyun oynanıyor. Macar muavininden topu kapan Hakkı, Şerefe, Şeref de Fikrete pas verdi. Fikret önündekileri atlata- Tak on altı pas çizgisini geçti ve ka- lenin önü de karıştı! Spiker helecandan konuşamıyor. Bir şeyler söylüyor; fa- kat halkın alkış ve gürültüsünden anla- şılmıyor ki.. Muhakkak olan bir şey varsa, o da, topun kaleye girmiş olma- sıdır. Hakikaten ofsaydden Fikretin kafasiyle gol... Ofsayd çekiliyor. Türk muhteliti fevkalâde canlı ve aynı zamanda kafa ve şuurla hareket ediyorlar ve böyle oyna- dıkları için karşılarındakilere hiç fır- sat vermiyorlar. İlk hücumlarımızı hep sağdan yapı- yoruz. Gene top Niyazide. Niyazi ilerli- yor; macar müdafii topu keseyim der- ken korner yapıyor. Niyazinin çektiği korneri macar müdafii kafa ile çeviri- yor. Ancak top macar kalesinden bir türlü uzaklaşamıyor. Bir ân için bu tazyik çemberinden kurtulur gibi olan macarların akınını Yaşar keserek, Niyaziye pas veriyor. On- dan sonra: Niyazi Gündüze, Gündüz Saide, hiç bekletmeden bir pas veriyor. 'Gol! spi- ker, kaleci çıktı, Said yakından topu plâse ederek dokuzuncu dakikada ilk gol oldu! diyor. Oyun başlar başlamaz, tekrar bir kı- yamet koptu. Kim kime pas verdi; na- sıl indiler diye düşünmeğe vakıt kal- madan, Gündüz, onuncu dakikada, ikin- ci golu atıyor. Macarlar fena vaziyette. Tribünler- de bir kaynaşma var; bir gürültüdür bütün etrafı kapladı. Sağdan yaptığımız hücumları sola geçiriyoruz. Oyun macarların nısıf sa- hasında oynanıyor. Arada bir bizim ka- lemize doğru akın etmeğe kalkısan ma- carlar, müdafilerimizi aşamıyorlar. Oyunun on beşinci dakikasındayız. Top Niyazide. İlerliyor on altı pas çiz- gisinde Gündüze pas veriyor. Bu pas vermesi ile müthiş bir uğultunun baş- laması bir oluyor. Meğer, kaşla göz a- rasında Gündüz pası Niyaziye iade e- diyor. Şüt.. Kaleci krpırdayamıyor. Gol! On beşinci dakikada: Boğkay — 'Ö Türk muhteliti — 3 Hücum hattımız mükemmel değil, fevkalâde işliyor. Müdafiler ufak bir falso yapmıyorlar. Akın üstüne akın devam ediyor. Macarlar oyunun âkibe- tini pek kara gördükleri için, sinirleni- yorlar, gözleri bir şey görmüyor. Favul- lere başlıyorlar. Macarların en tehlike- li oyuncusu Markoş. Müdafilerimizin mükemmel oyunu karşısında ilerlemek imkânını bulamayan macarlar, uzaktan şüt çekmeğe başlıyorlar. Oyun ya ortada veya macar kalesi önünde oynanıyor. Oyunun aleyhlerin- de bir hezimet halini alması ihtimali ol- duğunu sezen boçkaylılar, sıkı ve sert oynamağa başladılar. Oyunun 40 ıncı dakikasında, Gündüz güzel bir pas alıyor. Kalenin önüne top- lanmış olan macar oyuncularının arasın- dan sıkr bir şütle dördüncü golü atıyor. Bu golden sonra, oyun başladığı za- man, macarlar güzel bir iniş yapıyorlar. Sağ açıkları topu derinlemesine açı- yor. Kalemizin önü boştur. Cihad da acele ederek vakitsiz bir çıkış yapıyor. B. Blum silahsızlanmış Avrupaniın taze ve kuvvetli bir tinden doğcağını söyledi Cenevre, 1 (A.A.) — Asamblenin bu sabahki toplantısında, başkan Van Ze- eland dün italyan gazetecileri tarafın- dan vukua getirilen hâdiseleri takbih et- miş ve sükün ve nizama riayet edilece- ğini ilave eylemiştir. B. Leon Blum, irat ettiği nutukta Renin tekrar askeri işgalini hatırlatmış ve demiştir ki: “.Avrupa Fransanın da askeri mu- kabelesini bekliyordu. Bu askeri işgal hak bakımından bir tecavüz demek ol- makla beraber fransız topraklarına do- kunulmamıştı. Hududlarına veyahut kendisi tarafından teminat altında bu- lundurulan hududlara dokunulsaydı, Fransanın o zaman da böyle hareket e- deceğini kim farzedebilir? . Kanlı fransız ihtilacları hakkında- ki iddialar, iftira ve hezeyandır. Büyük bir değişiklik yapıldı. Fakat şiddete başvurulmaksızın. — - Fransa müttefik bir surette, tak- sim kabul etmez barış istiyor. Şimdiki Avrupa bir barış Avrupası değildir. Her tarafta silahlanılıyor, yeni bir harb- dan bahsediliyor ve savaş zarını kulla- nan uluslar, vecibelerine sadık bulunan- lara tekaddüm etmektedirler. 1914 den evelki Avrupa tekrar kurul- muştur. İşte milletlerarası teşkilâtla ö- nüne geçmek istediğimiz tehlike bu- dur. Milletler cemiyeti bir başarısızlığa uğramıştır. Fakat bunun sebebi pakt de- ğil, paktın geç ve sarih olmıyan bir şe- kilde tatbikidir. Bundan dolayı paktın vecibelerini kuvvetlendirmek elzemdir. Biz buna hazırız, fakat Milletler cemi- yetinin vazifesini akademik bir istişare rolü derecesine indiren her türlü for- mülü reddedeceğiz. Milletlerarası ka- nuna olan sadakatimizi icraatla isbat e- deceğiz, Ve aynı arzu ile duygulu olan devletler arasında itimadı tarsin için hiç bir şeyi esirgemiyeceğiz. Karşılıklı yar- dım muhakkak olmadıkça silahsızlanma olmıyacağı gibi ,fakat silahsızlanma ol- Milletler Cemiye- madıkça da tam bir kollektif emniyet de yoktur. Bşka bir yarın hazırlamak lâzımdır, bunun içindir ki, Milletler cemiyeti, muhalif hareketlerde bulunmuş olan devletlere, bu istikbalin hazırlanması- na azmetmiş olup olmadıklarını sorma- ldır. B. Blum, bir iyileşme alâmeti olan “italyan muhtrrasından dolayı memnu- niyetini bildirmiş ve Almanyanın ingi- liz suallerine vereceği cevabın da Av- rupanın barışçı binası için bir hareket noktası teşkil etmesini temenni eylemiş- ELE. B. Blum sözlerini, herkesin taze ve tensik edilmiş bir Milletler cemiyetin- de silahsızlanmış Avrupa icin müşterek çalışmaya hâdim olacağı ümidi ile bi- tirmiştir. Çekilen şüt aleyhimize bir gol kazandı- rıyor. Haftayimin sonlarına doğru vazi- yet, Boçkay — 1 Türk muhteliti — 4 Bir iki karşılıklı hücumdan haftayim bitti. İkinci haftayim başladığı zaman, ta- kımımızda ufak bir değişiklik yapıldı, Anlaşılan oyuncuları deniyorlardı. Saidin yernie Fuad girdi. Rebii sol açık oynuyor. Fikret muavin mevkiine geçti. Bu haftayim de tamamile hâkimiye- timiz altında geçti. 30 uncu dakikada muhtelitin attığı bir golle, gollerin sa- yısı 5 i buldu. sonra Son dakikalarda sıkıştırmağa başla- yan macarlar hiç bir netice alamadılar. Şpiker, yanımdaki misafirler o ka- dar mahzun ki, vaktim olsa kendileri- ne acıyacağım. Eğer bu haftayimde Fu- ad hep ofsayd durmamış olsaydı, belki bir çok fırsatlar gole cevrilerek muhte- litin kazandıöı gollerin sayısı da daha yükselirdi.,, diyor. Muğlada zîyhn mah- sulü çok iyi olacak Muğla, 1 (A.A.) — Zeytincilik vilâ- yetimizde gün geçtikçe inkişaf etmekte- dir. Nisan başlangıcından haziran 15 ine kadar 130 bin delice zeytin aşılanmıştır. Aşı mevsiminden evvel geçen ağaç dik- me zamanında, bütün il içinde 15.300 zeytin ağacı dikilmiştir. Zeytin bakım teşkilâtının kuruldu- ğundanberi vilâyet zeytinci köylerinde zeytinciliğe karşı büyük bir heves uyan- mıştır. Aşı mevsimi sona ermiştir. Vilâ- yet zeytin bakım mütehassıs ve memur- ları zeytin bölgesinde yabani ağaçları tesbit ve zeytin bakım devresi için örnek zeytinlikler ayırma ve zeytin ağaçlarına musallat olan haşarat ve hastalıkları ta- yin işleri ile uğraşmaktadırlar. Bu yılki zeytin ürünü zeytincilerin vüzünü gül- dürecek kadar iyidir. Ankara telefon .. Wern * direktörlüğü Ankara telefon direktörlüğüne ve- kâletinde bulunan B. Said tayin edil- miştir. POLİSTE: Saffetin otomobili bir çocuğa çarptı 423 numaralı otomobilin şoförü Saf- fet, Bendderesinden Köprü istikametin- de ilerlemekte iken 11 yaşlarında Nedi- meye çarparak sağ ayağından yaralan- masına sebebiyet verdiğinden hakkında tahkikata girişilmiştir. Bir kadın bir erkeği yaraladı Umumi kadınlardan Hasan kızı Lüt- fiye, demirci Kâmili çakı ile sol bacağın- dan yaraladığından yakalanarak adliye- ye verilmiştir. Ü Acemi bisikletçi «dwvara çarptı İstasyonda Abdurahman Nacinin ma- rangozanesinde çalışan Halil, bisikletle Divani muhasebat önünden Akköprüye doğru giderken divara çarparak sol ka- şından yaralarımış ve tedavi edilmiştir. S Bu akşam Avrupa istasyonlarında ” dinlenebilecek seçme program ( Ankara saatı ile ) Konserler: 21 — 21.30 21.30 22.15 İsviçre A. (Senmf. orkestra) Strasburg (Şubert) Hilversum (Şan) Lüksenburg (Keman) Oda müziği: 21 — Hilversum II (Oda müziği) 22 —- Liyon (Tiyatro - mendelson) 23.10 Viyana (Triyo - Brahms) Tiyatroı Opera, Operet : 21.30 Paris P.T.T. (Boulard et filles) 2145 R. Paris (Faust) set Dans müziği: 18.15 Droitwich ; 23.30 Londra, Berlin ğ 24— Kopenhag 24.05 Viyana 24.15 Droitwich — Bla KISA DALGALAR ; * Radyo Kolonyal: (25 m. 24) 17.15 Haberler y 18 — Konser 19.30 Radyo - Jurnal 20— Konser 21.30 Haberler Daveatri: (19 m. 662 18.15 Plâk 18.30 Orkestra 19— Haberler 20— Oda müziği 20.30 Varyete 21.10 Orkestra 22— Varyte 22.35 Dansing 23.05 Viyolonsel Belgrad: (49 m. 18) Bu Akşam 21 — Fransızca haber ; 21.15 Türkçe konferans (cenub Sırblgi tanında edebiyat) Konser ve Türkçe haber Müzikli reportaj Yarın Sabah İlk haberler ve sabah konseri 22.30 D Ankara Radyosu Orkestra senfonik plâk neşriyatı Hafif musiki Ajans haberleri - Karışık müzik — » — İstanbul Radyos: 18 — Dans musikisi (plâk) 19 — Haberler 19.15 Muhtelif plâklar 20 — Sıhhi konferans; D. Salim Ah - met Çalışkan tarafından Stüdyo orkestraları ” M Son haberler Saat 22 den sonra Anadolu Ajan- sının gazetelere mahsus havadis servisi verilecektir. 20.30 21.30 Tefrika: No: 98 Evlilik ve Stesi Yazan: JAK ŞARDON Türkçeye çeviren: Nasuhi BAYDAR Alber her sözünün arkasında, karısını kendisine hasretmek, kendi zevkine tâbi kıl- mak, herkesten sakınmak ve gizlemek isti- yen kocanın müstebidce ve dar görüşünü sez- mekte olduğunu sanıyordu. Alber, âlemden uzak yaşamadaki saadeti övecek olursa bu makul düşünüşte ihtiyarlamış, kadınların bi- lip tanımamış oldukları serazad hayattan he- xt;esmi almış erkeğin yorgunluğunu görüyor- u. Akşam beraberce bir yere gittikleri za- man Alber de farkettiği bıkkınlık Bert'i si- nirlendiriyordu. Dışarı çıkmadan önce kü- Çüğün sıhatini sormak Alber'in âdeti idi. Al- ber karısına çocuğu hakkındaki kayıdsızlı- âmdan dolayı serziniş ederdi. Bert de bun- ân su neticeyi çıkarırdı: Erkek kendi huzu- Tu için analık hislerini istismar eder ve ka- dını, her şeyden vaz geçme yaşı gelinciye kadar kendi tabiiyeti altında tutar. Bert'in gülüp eğlenmek için son zamanlarda duy- makta olduğu cazibeye, isyan hissi, kendi is- tiklalini istemek arzusu karışıyordu. Toplantılarda bulunmaktan hakikaten zevk duyup duymadığını anlamağa çalışma- makla beraber davetlerden kaçınmak için de bir sebeb bulamıyordu. Bu mevzusuz ve se- vimli konuşmalardan, bu nezaket ve gülüm- seme muhitinden hoşlanıyordu. Alber'in fark gözetmeksizin çekiştirdiği bu âlemde türlü muhitler, kültürleri ve yaptıkları işler bakı- mından biribirine hiç benzemez, fakat alâka verici insanlar keşfediyordu; mütalealar şa- hıslara göre değişiyor, hakikat daha az cid- di, hayat daha verimli ve yükü daha hafif görünüyordu. Ve bu suretle Bert, kendisini tâbiiyeti altında bulunduran inhisarcı zihni- yetin, tazyikini üzerinde daima hissettiği ve tefekkürüne tamamiyle uygun bulmadığı bir tek düşünüş tarzının keder verici hükmün- den biraz kurtulduğunu sanıyordu. Bir akşam bir misafirliğe gitmek Üzere giyinirken birdenbire duyduğu yorgunluk dolayısiyle elbisesini, çorablarını yırtarcası- na çıkarıp attıktan sonra yatağa giren Bert- in bu halini gören Alber: — Tabii idi bu, dedi, küçüğün doğumun- dan sonra hiç ihtiyatlı hareket etmedin, hiç dinlenmedin. Şimdi Bert, biraz yürüyünce veya gün bi- tipte akşam olunca, gene o eski yorgunluk- larını hissediyor, sabahları geç uyanıyor, öğleden sonra biraz uzanıyor ve faaliyetsiz- likten dolayı kendi kendine itab ediyordu. Kolayca sinirleniyordu, halinden memnun değildi ve cesareti sanki kırılmıştı. Evinden dışarı çıkmak istememekle beraber kendisini evelce eğlendiren şeylere karşı bugün aynı duygusu olmadığına kızıyordu. Kendini de- ğişmiş ve ihtiyarlamış bBuluyordu. Bir ziya- ret kabul etmek ve bu ziyarette kederini bel- li edivermek fikri onu bütün gün üzüyordu. Andre'den başka kimseyi görmez oldu. Bir gün salonda görüşürlerken gözlerine hücum eden yaşları gizlemek için yerinden fırladı. İnsanlardan rahatsız olduğuna, herkesten nefret ettiğine ve sadece yalnızlıktan zevk SEMMRİ, 3 A İN ç y Eöyler DÜ be Bi ae ÇU aldığına kendi kendini inandırdı. Her taraf- tan dalkavukluk, yalan ve kötü yüreklilik se-< ziyordu. “Münasebetlerimiz hakkındaki son- suz tenkidleriyle ve her şeyi bütün çıplaklı- ğiyle göz önüne seren sert düşünüşü ile beni böyle âlemden iğrendiren Alber'dir,” diyor- du. Eski fena günlerin bazı hayalleri, Alber- in bir sözü, bir tavrı birdenbire zihnine geli- yor ve eski ıstırablar gene beliriyordu ve Bert hükmü veriyordu: “Beni hiç bir vakit sevmedi, bütün bunların sebebi de bu sevgi- sizliğidir!” Bu tahminlerden kurtulmak için kızının odasına giriyor, sütnineye birçok şeyler so- ruyor, çocuğu kucağına alıp yemeğini yedi- riyor, giydiriyor ve bütün bu hareketlerle sanki kalbi doldurduğu söylenen ana sevgi- sini kendinde duymak istiyordu. Beşiğin ü- zerine iğilip bu sessiz ve hareketli küçücük mahlüku seyrediyor ve sanki tatlı bir tefek- kür hassası ile dolu imiş gibi bir an gözleri- nin içine dikilip hemen başka tarafa çevrili- veren bu bakışlardan mana çıkarmak isti« yordu. (Sonu var) |