2 Temmuz 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | | | “SAYFA 4 UOLUS Z TEMMUZ 19365 PERŞEMB6. RIMİZ Montrö konferansı etrafında düşünceler Montrö Boğazlar konferansı hakkında dünya gazetelerinin yazdıklarını sütunlarımıza al. makta devam ediyoruz: Bugün okurlarımıza Lö Tan, Mesaje Daten, La Parol Bulgar ve Jur- nal dö Montrö'nün bu mevzu etrafındaki yazılarını sunmaktayız : Montrö konferansı ve bugünkü Türkiye Montrö'de çıkan (Jurnal dö Mon- trö) gazetesinin başyazısından: Bugünkü Türkiye'yi canlandıran te- şebbüs fikri hakkında şüpheye düşebi- lecek olanlar, Türkiye cumuriyeti dele- gelerinin, Montrö konferansına iştirak edecekler, tetkika sundukları vesikala- ra baksınlar. Orada bunu tam olarak öğ- reneceklerdir. (Genç türk cumuriyeti, #-ndini bize sözle değil, resimlerle, istatistiklerle, maddi delillerle - bir kelime ile söyli- yelim - iş ile vakıalarla tanıtıyor. Faşist İtalya'nın kerametli kalkın- ması ile mukayese edildiği zaman bir- çok noktalarda ondan üstün cihetleri görülen Kamâlist Türkiyenin çabuk kalkınması, harbsonrası tarihi içinde hayret verici bir hâdise olarak kalacak- tır. Unutmamalı ki Mustafa Kamâl'in Türkiyesi her şeyi yeni baştan ya- ratmak mecburiyetinde idi. Kanlı Mücadeleler neticesi harbtan çok bitkin bir halde çıkmıştı. Mütemad? budan- malardan sonra elinde yalnız bir Ana- dolu kalmıştı. Anadolu ise çok eski devirlerin sos- yal formu içinde, sıyasal birlikten mah- Tum, derebeylerin nüfuz ve keyiflerine terkedilmiş bambaşka bir devir hayatı yaşryordu. “Sayısı pek az olan yollarda emniyet yoktu. Demiryolları, hemen hiç dene- cek derecede idi. Kültür bakrmından vaziyet aynr fakirlikte bulunuyordu. Maarif yeniden kurulacaktı. Orta ve yüksek tahsil esaslı surette rslaha muh- taçtı. Bütün bunları bir irade ve deha a- damı başardı. Türklerin (Gazi) adını verdikleri adam Türkiyeye yalnız siya- si istiklalini vermekle kalmadı, o tam manasiyle ve her şeyi tamam yepyeni bir devlet, türk cumuriyeti devletini yarattı. Bu devleti teşkilatlandırdı, mo- dern bir form verdi, sağlam bir politi- ka temeli kurdu ve uzağı gören azimli bir “aile babası” gibi kendi yarattığı devleti idare etti. Busünkü canlı Tür- kiye, Cumur Reisi Atatürk'ün ve etra- fını saran sadık, zeki adamlarının ese- ridir. Bir devlet adamının ilk vasfı ca- Dısma arkadaslarını sesmesini bilmesi- dir. Türkiye Cumur Reisi bu vasfı mükemmel surette göstermistir. Türk delege heyeti Montrö'ye ge- lirken türk cumuriyetini tanıtmak ga- yesiyle beraberinde bol bir “edebiyat” da getirdi. Bunlar, vakıalar, rakamlar, ciddi vesikalarla dolu ve kolayca tet- kik edilebilecek eserlerdir ve Basın Genel Direktörlüğü tarafından neşre- dilmislerdir. Bu eserlerden biri olan (La Turauie Contemporauie - Muasır Türkiye) Ka- mâlist eserini A sından Z sine kadar tahlil eden 300 sayfalık büyük bir cild- dir. Bu cildin içinde Türkiye Cumuri- yetinin kalkınmasına aid çok ehemiyet- li malüimat vardır. Bu meyanda Cumur Reisi Kamâl Atatürk'ün, cumuriyetin onuncu yıldönümü dolayısiyle 1933 ilk tesrininde söylediği şu nutuk da var: Az zamanda, çok ve büyük işler yap- tık. Bu islerin en büyüğü, temeli, türk kahramanlığı ve yüksek türk kültürü olan. Türkive Cumurivetidir. Bundaki muvaffakıveti türk mille- tinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine mMmedyunuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göre- meyiz. Çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetindeyiz. Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çı- karacağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü, muasır di '_ye-zx Sseviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunlar için mağrurane sözler diye- tekler. Fakat hayır., bu sözler kendisi- ne bir hedef çizen, istediğini bilen ve bütün milletin güveni ve heyecanı ile işe sarılan bir “Şef” in sözleridir. Ha- kikaten Türkiye bugün durmadan iler- /— liyor. Garb medeniyetinin bugünkü de- receyi buluncıya kadar geçtiği yol üze- rinde durarak oyalanmıyor. Vazifesini anlamış, mazisinlen mağrur ve istikba- linden emin olan bu zeki millet, şefi- nin rehberliği ile modern icabların en iyilerini seçiyor. İşin asıl hayrete de- ğer tarafı şu ki başka tarafta gördük- lerini kopye değil, kendi şartlarına uy- durarak tatbik ediyor. Bugün Anadolu, sayısız gelir nakları ve hududsuz imkânlar Atatürk'ün gösterdiği dımlariyle yürüyor. kay- içinde istikbale dev a- Yeni Türkiyede her şeyin yeniden yaratılması lâzımgeldiğini söylemiştim. Evet, her şey yeniden — yaratılmıştır. Türkiye'nin payıtahtı yoktu. Yabancı- ların kötü tesirleri altında kozmopolit bir İstanbulu payıtaht olarak kabul et- mek istemiyordu. Yeni baştan ve tam manasiyle bir payıtaht yarattı. On sene evel Ankara 15 bin nufuslu bir kasaba idi. Bugün geniş caddeleri, rahat evle- ri, otelleri, bahçeleri, parkları ve tesi- satı son zamanda biten bol içme suyu ile 150 bin nufuslu modern bir şehirdir. Tarihte Ankaranın yaratılışına ben- zer hayret verici bir örnek hemen yok gibidir. Bu harikayı meydana getiren- den her fevkalâdelik beklenebilir. Türkiye, hem zengin, hem fakirdi. Zengindi, çünkü mümbit ve feyizli olan toprağı bo! mikdarda her çeşid mahsul yetiştirmeğe müsaiddi. Fakirdi, çünkü Kamâlizm inkılâbına kadar bu feyizli topraklar Nuh zamanından kalma usul- lerle ekiliyordu. Vergiler milleti harab etmişti. Ağaç kalmamıştı. Nakil vasıta- Jarından mahrumdu. İleriyi gören Mustafa Kamâl yol yaptırmak ve ağaç diktirmekle işe baş- ladı. Yarım asır sonra Türkiye bütün dünyanın en zengin memleketlerinden biri olacaktır. İnsan, (Muasır Türkiye) kitabını karıştırırken tek bir kişinin - çalışma arkadaşlarının bilgi ve fedakârlıkları- nın yardımı ile - 12 senede başardığı e- ser karşısında hayrete düşmekten ken- dini alamıyor. Bugün Türkiyenin sınat ve ekono- mik teçhizatı tam bir kalkınma halin- dedir. Başarmak iradesine sahib böyle bir milletten her şey beklenebilir. Montröde Balkan antantının birliği Mesaje d'Aten gazetesinden: Konferansın karakteristik cephele- rinden biri hiç şüphesiz Balkan antantı devletlerinin Montrö'de sıkı bir temas halinde temsil edilmeleridir. Bu vaziyet aynı zamanda müzakerelerin cereyan tarzı üzerine müessir olacak bir kuv- vettir de... Bir yunanlı, B. Politis, konferansın ikinci reisliğine seçildi. Bir başka yu- nanlı, B. Agnidis de kâtiblik vazifesine getirildi. B. Politis otoritesi ve hukuk bilgisi ile milletlerarası toplantılarda kendini tanıtmış bir şahsiyettir. Fakat bu defa Montrö konferansının başına geçirilmesinde Yunanistanın şarki Ak- denizdeki hususi vaziyetinin ve boğaz- ları elinde tutan develtle çok sıkı dost- luğunun müessir olduğu söylenebilir. Konferans, B. Politis'i reislik makamı- na getirirken vereceği kararı evelden ihsas etmiş olmaktadır. Elen hükümeti, daha ilk andan itibaren türk talebini sempati ile karşıladığını ilan etmişti. B. Titülesko da türk talebinin kabulünün hiç bir suretle Balkan antantı vaziyeti üzerine tesir etmiyeceğini ve bu key- fiyetin revizyonizm ile alâkası olmadı- ğını söyledi, Montrö ve Cenevre Paris'te çıkan Tan gazetesinin baş- yazısından: 1923 muahedesinin boğazlar rejimi- - nin tadili için toplanan Montrö konfe- ransı dün çalışmalarını tehir etti. Buna mukabil Milletler Cemiyeti bugün top- lanarak İtalya'ya karşı zecri tedbirlerin kaldırılması hakkında kararını verecek. Diplomatik faaliyetler bu sırada Mon- trö ve Cenevre'de toplanmış bulunuyor. Diplomasinin işi ne Montrö'de, ne de Cenevre'de kolaya benzemiyor. Her iki sahada da memnun edici neticelere va- rıici yolu hazırlamak için çok ba- rışsel bir fikirle hareket lâzım. Birkaç gün evel Montrö konferansının ne gibi şartlar altında ve ne maksadla toplantı- ya çağrıldığını yazmıştık. B. Tevfik Rüstü Aras hükitmetinin boğazlar hak- kındaki tezini konferansa izah etti. Türk talebi, prensip bakımından hak- li ve meşru göründü. Montrö'ye iştirak eden devletlerin bütün delegeleri türk talebini, ileri sürülen emniyet bakımın- dan tetkik edeceklerini ve meselenin bu bakımdan Türkiye lehine halli için bü- yük bir hüsnüniyet ve samimiyet gös- tereceklerini müştereken bildirdiler. Bununla beraber fransız delegesi B. Pol Bonkur, türk talebi ile ortaya çı- kan meselelerin karışıklığına işaret et- mekten geri kalmadı. Filhakika harb gemilerinin boğazlardan geçme hakkı prensipi münakaşası başladığı zaman Sovyet — Rusya delegesi, ileri sürülen tahdid keyfiyetinin Karadenizde sahili bulunan devletlerden başkaları için tatbi- kini istedi. Bu istek derhal İngiltere delegesinin itirazı ile karşılaştı. Diğer taraftan japon delegesi de Karadenize geçecek harb gemileri için konmak iste- nen tahdidin Karadenizden — çıkacak harb gemilerine de şamil olmasını iste- di. Türkiye tarafından teklif edilen projenin, bir harb tehlikesi halinde mil- letler cemiyetini haberdar etmek şar- tiyle harb gemilerinin boğazlardan geç- mesini hususi müsaadeye tâbi kılan kıs- maı bu husustaki noktai nazar ihtilafla- rını büsbütün artırdı. Japon delegesi, memleketinin Milletler Cemiyeti azası olmadığını ileri sürdü. Diğer taraftan B. Pol Bonkur, bazı memleketlerin Mil- letler Cemiyetinden ayrı olarak kendi aralarında bir takım karşılıklı muahe- deler imzaladıklarını ve bu muahedele- rin herhangi bir vaziyet halinde tatbik lerinin temini icab ettiğini söyledi. B. Litvinof, hükümetinin görüşünü mat- buata verdiği bir tebliğ ile anlattı. Bu tebliğde Sovyet Rusya, Milletler Cemi- yeti paktına dahil bir memleketin uğrı- yacağı herhangi bir taarruz karşısında, bu memlekete yardıma gidecek devlet- lerin bütün harb gemilerine karşı bo- gazların açık tutulması prensipini ile- ri sürüyordu. Bugüne kadar İngiltere Sovyetlerin teklifine yanaşmış görünmiyor, daha ziyade japon teklifine — meylediyor. Montrö'de bulunmıyan fakat vaziyeti Cenevre'de aydınlandıktan sonra kon- feransa iştirak edecek olan İtalyanın ise Sovyet teklifine karşı bulunacağı söyleniyor. itirazlarda Montrö'de verilecek kararın Cenev- re'de alrnacak kararla çok alâkası var. Bunun içindir ki konferans çalışmasını tehir zaruretinde kaldı. Şimdi Montrö- de komisyonlar tekrar başlıyacak mü- zakerenin teknik noktalarını hazırla- makla meşguldürler. Şu anda Milletler Cemiyeti görüş- melerinden ne gibi bir mantıkt netice alınabileceğini kestirmek güçtür. Fran- sa ve İngilterenin evelce vermiş olduk- ları karara uygun olarak zecri tedbir- lerin kaldırılması kararı verileceği mu- hakkak gibidir. Bütün düşünceler, zec- ri tedbirler kalktıktan sonra İtalyanın tekrar Avrupadaki rolüne yeni müşkül- lerle karşılaşmadan nasıl dö ği key- fiyeti üzerinde toplanmaktadır. Habeş Bursa, (Hususi) — Buradaki mer- hum Necati kız enstitüsünün — senelik sergisi valimiz Şefik Soyer'le askeri komutan general Salim Cevad ve bir- çok davetli önünde açılmıştır. Önce enstitü öğretmenlerinden Fahri Dalsar mektebin tarihçesini anlatmış, müesse- senin ev kadınlığında yaptığı değişik- likten bahsetmiştir. Sonra valimiz Şe- fik Soyer (bir millet varlığının temeli- ni teşkil eden aile hayatının sağlamlığı kadınlığın bu vadide iyi yetiştirilmekle mümkün olabileceğini) anlatmştır. Va- limiz sözlerini bitirirken enstitünün bu prensip üzerinde çok çalıştğını ve mu- vattak olduğunu zikretmiş, ayrıca mü- essesenin ismini taşıdığı merhum Ne- catiyi saygı ile anarak kordelayı kes- miştir. Davetliler enstitü ve akşam ta- lebesinin bir sene içinde hazırladıkları muhtelif işlerin teşhir edildiği serginin bütün dairelerini büyük bir zevkle gez- mişlerdir. Buralarda tül üzerine yapıl- mış aplikasyon, dantel anglez, filitre, file, reşölye, anteb, hesab, venüs, büz- gü, çin iğne, organtin üzerine sap işleri gibi çeşid çeşid işlerle yapılmış çama- şırlar, tuvaletler, roblar çok ince bir zevkle istif edilmişti. Duvarlarda mes- leki ve tezyint resimler vardı. Kapiton- ya yastıkları, renkli ve yün örme, kü- bik yastıklar, muhtelif kumaşlarla ve- ya kuş tüyleriyle yapılmış rengârenk Enstitüyü bitiren bursalı ve çok zarif çiçekler, en sen moda mev- Bursa “Necati Kız Enstitüsü> nün senelik sergisi açıldı simlik ve yazlık şapkalar, deriden ya- pılmış el çantaları ve eldivenler gib; eşya, kadın ve erkek bütün davetliler tarafından pok beğenilmiştir. Diyebi- lirim ki; enstitünün sergisinde bulun: mıyan hemen hiç bir ev ve kadın eşya- sı yoktu. Akşam talebesinin sergisi de asıl mekteb talebesinin sergisinden he- men hiç farksızdı. Aynı eşya burada da göz alıcı bir intizamla teşhir edilmişti, Ev idaresi salonuna gelince ; Burası bir aile kadınının öğrenmesi lâzımgelen bütün işlerin nasıl yapıldığını göste- ren canlı bir daireydi. Ameli olarak le- ke temizleme, halı temizleme, gümüş genç kızlarımız bir arada takımlariyle porselen, cam eşyası, çatal bıçak temizleme işleri, örgü, yama ve çorap tamiri, eskilerden bozulup yeni- leştirme işleri, ütü, kola, yünlü ve ipek- li kumaşların yıkanması, hattâ bir ça- maşır dolabının hazırlanması — gibi bir evin her türlü işlerinin burada nasıl ya- pıldığı gösteriliyordu. ' Tabahat dairesinde pasta, konserve, reçel, kurabiye, turşu gibi muhtelif ye- necek şeylerin hazrlanma tarzı ve bir çay veya yemek sofrasının kurulması gibi işler teşhir edilmişti. Enstitünün sergisinde gördüklerimizden yarınki ev'kadınımızın nasıl yetiştirildiğini çok — iyi anlıyorduk. Bunları yetiştirenleri ve ev kadınlığımızda bu inkılâbı yapan- larr içten bir saygı ile anıyorduk. Musa ATAÇ anlaşmazlığı umumi vaziyeti öyle bir şekilde altüst etti ki, zecri tedbirl<rin kaldırılması, 1935 ilkteşrininden önce Avrupa'da mevcud beynelmilel işbirli- ği havasının tekrar yaratılmasına kâfi gelmiyecektir. Malf ve ekonomik sank- siyonların devam ettiği aylar zarfında ve İngiltere - İtalya münasebetlerinin gerginlik devrelerinde Alplar'ın öbür tarafındaki fikirler adamakıllı işlendi. Bazı deliller*gösteriyor ki Roma ile Berlin arasında bir anlaşma olmamakla beraber hâdiselerin tesiri altında İtal- ya - Almanya münasebetleri çok değiş- miştir ve faşist hükümeti, beynelmilel büyük meselelerden bazılarının evelce Fransa ve İngiltere ile baraber Stresa cephesinde düşündüğü şekilden büsbü- tün başka şekilde tetkikine taraftar o- lacaktır. Yarın, müşterek emniyet organizas- yonunda, merkezi Avrupa politikasının istikrarı işinde, Lokarno garantisinde İtalyanın vaziyeti ne olacak İşte bü- tün bu sorguların ağırlığı zecri tedbir- lerin kaldırılmasından sonra Cenevre müzakerelerinin üzerine basacak mahi- yettedir. Bulgaristamn hususi vaziyeti (La Paroli Bulgar) gazetesinden: “Montrö'de celseler konferansın ilk başladığı günün havası içinde devam et- miyor. Vakıa Türkiyenin boğazları tah- kim isteği hiç bir tarafta ciddi bir mu- halefete rastlamıyor, fakat harb ve sulh zamanlarında boğazlardan geçecek harb gemilerinin tahdidi işi bir takım ihti- laflara mevzu teşkil ediyor. Bu ihtilaf- ların altından Büyük Britanya ile Rus- ya arasında asırlardanberi devam eden rekabeti sezmek güç değil. Sovyet Rus- ya ile olan münasebeti bakımından Ja- ponya da ihtirazi kayıdlar ileri sürüyor. İtalyanın vaziyeti henüz belli değil. Fa- kat ne olursa olsun, şimdiden anlaşılı- yor ki boğazlarda yeni rejim, Ankara hükümetinin isteği veçhile Türkiyenin emniyeti noktasına istinad edecek. Bul- garistan, daha bidayette türk talebini tasvib ettiği için prensip itibariyle tek- nik ihtilafalara iştirak etmiyecek. Mon- trö'deki bulgar delegelerinin vazifesi boğazların yeni rejiminin bugünkü ti- cari vaziyet ve şartları üzerinde daha fena müessir olm nı teminden iba- ret kalacaktır. Esasen montröye iştirak eden Karadeniz devletlerinin menfaat- leri bulgar menfaati ile birdir. Bu ba- kımdan neticeden bizim için endişe et- mek yersiz olur. Bulgaristanın asıl menfaati boğazların seyrisefere açık bulundurulması noktasındadır. Başka mahreci olmadığı için Kara- denize sıkışmış kalmış olan Bulgaris- tan, türk projesinin ikinci kısmı ile çok alâkalıdır. Bu itibarladır ki bulgar de- legasyonu reisi B. Dr. Nikolaef, yeni boğazlar muahedesinin bütün Karade- devletlerinin emniyetlerini karşılıyacağı bir şekilde tanzimi icab niz sahil ettiğini söyliyen fransız delegesi B. Pol Bonkur'a teşekkür etmiştir. Montrö'ye iştirak eden devletler a- rasında Bulgaristanın, 26 haziranda bir delegemizin söylediği gibi büsbütün ayrr ve hususi bir vaziyeti vardır. Bulgaristan, son zamandaki şartla- rın değişmesini ileri sürerek sulh yo- liyle boğazlar muahedenamesinin tadi- lini istiyen Türkiyenin devletlere yap- tığı müracaatın müsaid karşılandığını görmekle memnundur. Zamanla tatbik kabiliyetini kaybet- miş ahkâmın alâkadar devletlerin mu- vafakati ile değişebileceğine Montrö konferansı bir delildir. Muahedelerin bir taraflı bozulmasına asla taraftar ol- mıyan Bulgaristan, emniyetini koruyas cak müsaadenin verilmesi için büyük devletlerden ümidini bir an bile kesme; miştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: