25 Nisan 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

25 Nisan 1936 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SA Bayram münasebetiyle Çocuklarımız ve sinema Sinema sanayiinin son zamanlarda yle inkişafı ve terakkisi yetler içinde büyük d #işiklikler yapmay rafında olduğu gibi, bizde de günden güne görmek ve hattâ ölçmek kabi . (Hilmi Malik'in “Türkiyede si- nema ve tesirleri” ni okuyunuz). Hiç şöphe yoktur ki gençlik ve hatti ta yaştakiler adap ve muaşerete Birçok şeyleri sinema perdeleri üze- rinden öğreniyorlar. Ve bu renclerin birçoğu da öğrendiklerini diyimde tat- ik etmeye çalışıyorlar. Bu noktal n bazıları 1933 yılında ökul talebe- lerinden sorgularımıza aldığımız ce- yabların samda bulunur. Mese- Ia Greta Garbo'nun tüvaletini, yüşünü, bakışını, giyi şusunu ve basunu taklid etmeye veltenen kü- ve büyük kızlar; Adolf Menju, $ Fairbanks, Roman Novaro ve in biyığmı, saçlarmı, tavurları. u, giyinmelerini benmsiyen ve taklid 'eden gençler te kadar çoktur! ganıdır. Demek dolup boşalmasında çok kuvvetli bir psikoloj Bunun içindir ki ulusal filmler ço- #almcıya kadar, haricten — gelecek filmlerin memleketimizde sıkı bir kontrol altına alınması behemehal zamdır. Filmleri kontrol edecek heyetin arasında en mühim mevki timaiyat ve psikolojiden an- film üzerinde söylenecek son söz ter- biyecinin olmalıdır. Çünkü filmlerin talebe ve halk üzerinde — yz müspet ve menfi etkileri en yabilecek terbiyevi ruhiyat ile meşeul Terbiyer yerde ve zamanda terbiyecininbafa- tiyor. Memleketin kalbi yabancı hırslara karşı müt de başlıca alâkalı olan İngiltere, bu kere, muvafakat edecek midir? Her halde Ti 'yor ve, İngilterenin, Akdenizde vazi- yeti kendisi için çok mazik bulundu. bir sırada Tü in — yardımını ettiriyor. Tefrika; No: 42 Evlilik ve Otesi xamır dnahirr deği Jak ŞARDON Yazar memli rolü vardır. Mektebte derslerin daba eyi, daha kolay ve daha çabuk anlaşılmasına çok büyük yardımı o- dacaktır. Talebe dersini öğrenmek i saat sarfederken, bu sefer t içinde öğrene- Derslerin ve konferansla- rın filmlerle takriri ve söylenmesi hu- susları mazarı itibare almdıkça, film si bir ilim meydi 'ma gelecektir, ve bu sayede pedar im ve terbivesi iyleniş ve verilme konferansların tarzmı kuvvetlendirecek herhanei mül, talebenin okuduğunu ve konfe- Fansı dinliyenin mevruu daha iyi kav 'ne sebeb olacaktır. Gördüğünü oku- duğunu ve i iyi anlıyan talebe ve könferansı dinliyen kimse, cer lar ve yurddaşlar ise sağlam ve kuv- vetli aileleri ve ulusları vücuda geti- tirler. Hayatı gördükleri ve istedikleri gibi göstermiye çalışan muht menfi propagandanm etkisinden kur- taracak çareler aramak gerektir Sinema beynelmilelcilik cereyanı itibariyle iyi olmakla beraber karak- ulusal eğitim noktai nazardan lür. Çünkü zamanla, çok kötü haller ve vaziyetler doğurabilir. için amerikan, in; ve rus kültüründen evel türk kültürü ve hayatı en ileri zelmeli ve en yüksek bir yer tutma- Jıdır. Fakat bu iş kendiliğinden ,ol- yapacak kuv- ir, balkım kendisidir. Halk kendi milli ment buriyetindedir, onu büyük bir kı- kançlıkla ve her türlü fedakârlıkla korumalıdır. iz, sağlam ve düşünceli bir d yaratmak, — onları çocuklara ve halka aşılamak ve böy- lece büyük ulusal kültürü dış etkiler- filmler yaratmalıdır. Böylece bugün- akidelerimizi halka aşıla- mak yollarından, belki de en sağlam Hilmi Malik EVRENOL Neşeli ve sevimli bir ta Türkçeye çeviren: Nasuhi BAYDAR €tti : gözetmek mec- Şimdil — Yakında gene gelirim. Bugünkü maç Anadolu -- Çankaya karşırlaşıyorlar Şehrimizde iki maç yapmak üzere gelmiş bulunan Anadolu bi- rinci futbol takımı bugün Ankara Gücü sahasında, Ankaranın ener- İik ve seri bir takımı olarak tanın- mış olan Çankaya ile saat 16 da ikinci maçını yapacaktır. İki gün evvel yaptığı bir maç- ta, Anadolu'nun genç oyuncuları, ince pasları ve temiz oyunları ile Ankara muhitinde çok iyi bir tesir bırakmışlardır. Bunun için yarınki karşılaşmada - Çankayanın - kuv- vetli rakibi Anadoluya karşı ne netice alacağı merakla beklenmek- tedir. Haber aldığımıza nazaran, A- madolu - Çankaya oyunundan ev- 1 mektebliler şampiyonasında inale kalan Ankara Erkek isesi ile Ticaret lisesi de karşıla- şacaklardır. Tekaüdler maçı Güvenç Sporla Altınordu'nun tekaüd oyuncuları, bugün saat 15 de karşılaşarak dostça bir maç ya- pacaklardır. İzmirde heyecanlı bir İzmir, 24 ( tınordu kulübünün çağrışı üzeri- ne Eskişehirin en kuvvetli takım- larından Demirspor, şehrimize gel- miş ve dün ilk maçını Altınordu ile yapmıştır. Hava güzel ve saha- da da oldukça kalabalık varı Oyuna saat 16.40 da Altınordur bir hücumu'ile başlandı. Eskişehir- Tiler 'daha ilk'dakikalarda haki vaziyete geçerek Altmnordu kale: ni tehdid etmeğe başladılar. Al tınordumun ilk tehlikeli akını 25- inci dakikada”oldu. Sait kaleciyle karşılaştığı halde topu kaleciye kaptırdı: Mukabil bir Eskişehir a- kını Altmordu kalecisi tarafından defedildi vebaftaym da sıfır sıfı- ra bitti. İkinci devreye başlandığı zaman Demirsporun hakim oyunu göze çarpıyordu. 4 üncü dakikada bu hakimiyet meyvesini verdi ve eskişehirliler'sol açıkları vasıtas Bu gol etti. Fakat Altınor- üstün oynıyan eskişe- hirliler 15 inci dakikada topu ikin- ci defa Altınordu ağlarına taktı- lar. Bu golden sonra eskişehirliler durgunlaştılar. Bunun / tersine de altınordulular canlanmışlardı. Ha- kim vaziyete geçen Altınordu üst- j“üste akın yapmağa başladıysa da Demirspor sahadan 2 - 1 galib çık- t Yağmur yağdığı zaman kadınlar ateşin kar- şısından ayrılmıyor, fakat hava biraz açınca iki bulut arasından yaz semasının sıcak ma- zi hemen meydana çıkıyordu. © gün, yemekten sonra, merdiveninin bir basama: Bert, eniştesinin gösterdiği sırtı kemikli bir dedi. Apartıma. teldeyiz. vırla dönerek ilâve vili iyograj Son aylarda bir mecmua bollu- ğü var, Bir iki büyük müessese- den kabları için bir iki devamlı ve bolca ücretli ilan bulabilen her ka- lem sahibi, lâzımgelen maddi ve manevi sermayeye de sahib oldu- ğunu kabul ederek hemen bir mec- mua çıkarmaya başlıyor. Bir fik- rin, bir davanın ifadesi olan bir- kaçımdan başka hepsinde yazan- lar aynı; yazılanlar aynı si kat bunların hepsinde, iyi kötü ile- riye doğru bir adım atıs, bir kımıl- danış var, “Ukba” dan bir ses yok. Fakat işte, elimizde yeni bir mec- mua var, adı “Marmara".. Bize ar- kadan, cok geriden sesleniyor, üs- lüb geri, fikir geri: edebiyatta bir gerileme. İyi kötü bütün yazıcıları-| mızın meydandaki şapkalr ve kas- ketli üslübları arasına fesli ve sa- rıklı bir üslüb karısmış oluyor; müzeden hayata fırlamak için çır- pınan bir ters mucizedir bu. “Üslüb ayniyle insandır” nü bir yazısında kullanan mecmua için bu meşhur tekerlemeyi tek- rar ele alırsak, arabça ve acemce terkibe bu insanın fesi ve sarığı “demekten baska izah bulabilir mi- yiz? Bay Faik Âli'nin, ona bu mec- ra “Bay” demek müm- katle çividlenmis bir moder “Marmara,, ya bir bakış tadır ve daha birinci sayıfanın beşinci satırında “bu kadar güzel teşviklerin verdiği cesaret, işte ni- hayet bu mecmuaya kıyafet ver- di” sicü kuşağa — sıkıştırilmiş bir divid git Genclere fazla iddialılar, eser vermeden dava öne sürüyorlar di- ye sinirlenenler, içerliyenler olu-”| yormuş; Marmara'nın mukaddemesihde”| yeni neslin ve türk- edebiyatının. üzerine yığılmak istenen | rüsubu | ve yapmacık bir “Babrâli” tevazuu icindeki övünen iddiayı “okuyup ibret alsınlar.. “Yeni neslin tenevvür ve irşad edilmeğe çok ihtiyacı var” doğru; çünkü gençtir, hızına sed çekrhe- 'ye çabalamamak şartiyle evet! fa- kat tekke irsadına değil! “Abı- şebab”, nefhi teheyyüç, velehan, melaz, nalan terkibleri ve kelime- leri ile bu devirde ancak eskilerin taklidi mizah yazıları okumaya tahammülümüz olabilir. Yalnız dil değil, ruh da esi cok eski; lime lime bir tefekkö Bu üslübun vatanı Marmara; bi- zim üslübumuzun vatanı Ankara, bütün memleket. O üslüb, Anka- ra'da yokluklar telatum ettiriyor, izim üslübumuz burada ilahlaşı- dahileceğini haykırıyor.. Ve Abdülhak Şinasi'nin bir y: köşkün büyük a oturmuş olan fazla güzel günler oluyor. Hiç boş geçmiyen her saatın ve yeni olan kır tadımın Bert'e verdikleri zevk büsbütün başka bir şeydi. Şimdi o, ev işle -) rinde ablasına yardım ediyor, çocukları ças lıştırıyor, piyanosunu unutmuyordu. Fr zası, bu mukaddeme ile bu şiird sonra çedik pabuçların arası bir rugan iskarpin, abâni Mısı sarıklarının arasında bir ipekiş kıe ravat gibi duruyor ve yerini bir. türlü benimsiyemiyor. y Mecmüanım en küvvetli kısmır,' gece” adında mizah vadisinde 'ta bir teknik ve acık saçık bir ça kınlıkla çırpıstırılrvermiş olan yazının altında bu janrın Necdet Rüştü'nün imzasmı ceğim sanıyordum; E. B. Kot rek diye bir imza gördüm; ar gılıyor ki: bu manzum fantezi, & debiyata emek vermis usta ve © gun bir kalemin henüz genç hovrat sinirlerine ramolmuş gaflet ve zenperestlik anımın ma sulü., “Mevsimler” diye çok velenmiş mevzuu yazan - genç a-) dam, bu mecmuaya fikir ve inan) bakımından değilse bile üslüb duyuş bakımından bir yenilik tirmiş, barab bir yalmın küf odalarından sonra birden bu pencereli sahanlıkta duruyor *“oh!” diye kısa bir nefes alabilis yoruz. : Mecmuada “Muhakkak bir hiç” miydi “belki bir hiç” miydi neyse | böyle bir ad tasıvan bir hikâye d var; bugünün kâfirleri Orhan Se! Ali'nin hikâyesi çıkryor, bunda ya onun, ya Sait Faik'in bir hikâ-| yesi çıkmış olacak diye sevin: birinci satıra göz attım, bir gâr başlangıcr derken bir. hav, boşluğuna düşen ucak gibi b gevincim ve coşkunluğum ve düştü. Tçinde beyitler ve terkibler dofu bir yarım hikâye. Dün, Yasar N bi'nin hakkiyle övdüğü Said in “Semaver” inden bir eksir fikri ve bir davayı temsil ediyo © davayı konuşmuş olmak, mMamızın öz sebebini ortaya rini, vatan edebiyatının zamanın da belki en iyi mısralarını inkâ €etmek aklımızdan gecmez. Değ leri - kendi tabirleriyle - söyliş yim - ceffelkalem inkâr eden şı marık ve çarpık put kırıcılard değiliz. Fakat müzedlen bir değ heykelin güğüm göğsü ve| daim — Evet, dedi. O zaman biz Brötanya'da idik. — Daha sonraları da doktoru korkutan kederi idi. Avutmağa çalışıyorlardı. Yanın- da kalmama müsaade etmiyorlardı. heyecanlanıyordu. Ancak bir an dum. Yüzünde: hep zavallı hali vardı, sol- gun, kederli, ciddi idi. 'ifo olduğunu biliyor, bana söyledi. vak Ça ühmin etmiş olacak.. zarar yok... ar- — Nekahat zamanımda Paris'te mi kala- caksınız? — Yolculuğa dayanabilecek hale — gelii Za dayanabileci gelir gelmez Nuvazik'e gideceğiz. Şimdi çok sü- üna ve iyi havaya ihtiyacr var. Bir kaç gü- ne kadar kalkacol. Mart sonunda da gidece- 'D nasıl? Demek ki seyahatten dön- Bert Nuvazik'de kuvvetleniyordu. Gü - neşli günlerde, arkasına bir örtü alarak ta- rasada dinleniyor ve annesinin, yahud Em- ma'nın koluna dayanarak biraz dolaşıyordu. Ona öyle geliyordu ki, yeni girdiği bu bilme- diği hayatta ilk defa olarak ışığm harikala- rımı tatmaktadır. Eskiden Nuvazik'e dön - dükçe çocukluk intıbalarını hatırlamağa uğ- raşırdı. Bu sefer, ruhu serinleyip hafiflemiş bir halde eşyada yepyeni bir güzelliğin sar- hoşluğunu keşfediyordu. Alber'i ateş ve ya- rım baş ağrılariyle dolu kötü bir. geçmişte unutuyordu. x ağaçların yaprakları dökülü- yordu. Bert'in odasından komşu bahçelerin dalları, Grav değirmeni, söğüdlerden ve uzaklradan mürekkeb bir ufuk görünüyordu. Bahçedeki deniz kertenkelesi resmine bakıyordu. Emma'nın önünde duran Kler'i, uzun kollarının bütün kuvvetiyle birden bire alıp başının üstüne kaldıran Eduar: — Çocullar, iste artık gidiyorum, dedi Bert, sebze bahçesine kadar gitti ve ora- da bir tarhtan kopardığı menekseleri birer birer yanyana getirip sıkı bir büket yaparak koklamağa başladı. Abli yanına dönen Bert: — Birinci kânunda olduğumuza inanıl - maz, dedi. Ayol senin sacların beyazlanmış. Emma bir tutam saç alıp kaldırarak, bir- az uyuklıyan bir gülümseyişle cevab verdi: — Hepsini görmüyorsun. Bert saçlara bakıp yüzünü buruşturduk - tan sonra sözünü değiştirmiş olmak için: — Burada oturduğundan dolayı sana im- reniyorum. Kışın bile kırların ne kadar gü- bütün bunlar onu tamamiyle işgal etm daha derinleşmiş, daha olgunlaşmış olan te- fekkürünün faaliyetine ket vurmadan böyle- ce devam edip gidiyordu. v Eduar işinden erken dönecek olursa Em« ma ile Bert, onunla n kadar geziniyorlardı, Oralarda, çayırlar üze rinde bulut halinde uçuştuklarını gördükl! ri sığırcık kuşları biraz sonra, gecenin il de kaybolun gidiyorlardı. Yolda Bert, daimi surette tetkik ( kuş kalabalıkları hakkında Eduar'dan sual-, ler soruyordu. Eduar cevab vetiyordı — Hemen bütün kuşlar, kış getince sürü halinde yasarlar. İlkbaharda kohile dağılır ve çifter çifter yasamağa başlarlar. — Hep böyle çift halinde mi ? (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: