6.5-939 i/ bilim * > 0) Tefrika No. 126 Damat Ferit Istanbula Dönmüştü Karısının Huzurda Bulunduğu Sırada Vahdettinin Yanına Girmiş ve Muvaffakıyetsizliğini Anlatmıştı Eteklemek üzere sinsi bir tavır ve tez adımlarla ilerlerken, heyecan- dan titriyen elile koyun cebinden çıkardığı bir mektup zarfını uzât- tı ve: — Müjde, efendi hazretleri, de- di. Şevketmeap efendimizi ve zatı âlinizi, memnun edecek bir muvaf. fakıyet temin ettik. Mustafa Kemal Paşanın bir mektubunu ele geçir- dik efendim. Zeynelâbidin Hocanın solgun ve somurikan yüzü © anda ürperdi, gözleri nemlendi ve ferlendi. He- men şenleniverdi. Sevinçle yerin. den fırlarken: — Deme Allahını sever isen Ha- cr. Diye haykırdı. Zarfı Hacı Ke- malin den kapar gibi aldı ve a- yakta tetkike daldı. Zarfın üzerin- de, hakikaten, Makbule Hanımın adresi ve Sıvas postahanesinin dam gası bulunuyordu. Sevinç kivleım- lar saçan gözlerini muhatabının üzerinde gezdirdi ve: — Sıvas postahanesinin damgâ- sına bakılırsa, dedi. Her halde oh. dan, Aferin sana. Nasıl ele geçir. din bunu, postahaneden mi aldın? Hacı Kemal, muvaffakıyetinin muhatabında uyandırdığı sürur ve Leşeden şımardı ve biraz da gü- rurlandı. Şeytani bir tebessümle: — Hayır, efendi hazretleri pos. tahaneden değil, dedi. Posta mü- vezziinin elinden âldım. — Nasıl? isim müşabehetinden İsti- fade ederek ve bir kaç kuruşla bahşiş vererek müvezzi! aldattım. eynelâbidin Hoca, bu söz den bir şeğ arliyamadi, bi: râz duraksar gibi oldu, “Yerine o- tururken de merakla sordu: — Canım otur şöyle de, şunu i- zah et bakayım. Kimin isminden istifade ettin? — Kerimeniz hanım etendının.. Onun da ismi Makbule değil mi ya efendim? Fırkacı Hoca, bu nanye Hacının bu buluşu karşısında eldden şaşır. mış ve zekâsını tâkdirle karşıla- mıştı. Hacı Kemal, hakikaten ver- diği bir kaç kuruş bahşişle o gün, posta müvezziinin gözünü bağla. mıştı. Mustafa Kemal Paşanın hemşiresi Makbule Hanıma ait o lan bu mektubu, Zeynelâbidin Ho- canın kızı Makbule Hanımın oldu. ğunu söyliyerek aldattığı müvez- ziin elinden almıştı. Tesadüfün bu cidden garıp cu- vesi, kara yüz ve yüreklilerin işi. ne yaradı. Hafiye teşkilâtını bir müddet daha dağılmaktan kurtar- dı ve hattâ yeniden canlandırdı. Çünkü, Zeynelâbidin Hoca, hemen © gün akşam üzeri Yıldıza koşmuş, mektubu hünkâra sunmuştu. Hiç şüphe yok ki, mektubun nasıl ele geçirilmiş olduğundan Vahdettine, bahis bile etmemiş, bunu, gizli teş- kilâtin fevkalâde sayılacak bir mu- vaffakıyeti gibi göstermişti. (1) 1 335 yılı temmuzunun on be- şinci salı günü akşamı İdi. Damat Ferit Paşa, bir Fransız tor- pitosile Istanbula geldi ve doğru. ca Yıldız sarayma gitti. Karısı Me- diha Sultan, hünkârla beraber bu- lunduğu bir sırada da huzura gir- di. Damat Paşa, Vahdettine parlak veailerde bulunarak, büyük ümit- lere kapılarak gittiği Paris sulh konferasından, hiç bir şey yapa- madan dönmüştü, Hayır, dönmüş değil de Fransa Başvekili Mösyö Klemansonun arzusu ve âli mecli. sin karar ve emri İle arkadaşlar: i“ le berâber Istanbula döndürülmüş- tü, Ö gece, huzurda bülunduğu sı. rada, günün bu iki yüzlü cılarının neler görüştü kında, yazık ki, elde esaslı dökü. manlara istinat eden maltimat yok- tur. O zaman, bu müküleme hak- kında muhtelif ve biribirini bozan bir takım rivayetler deveran et- miştir. Membâs Hüriyet ve Iilâf Fır- kası Umumi Merkezi olan bir ri- vayete göre, o gece hünkâr, Damat Pâşayı çok büyük bir hata işlemek. le ve bilhassa ehliyet ve kifayet- sizlikle itham ve pek ağır bir su- reite tekdir eylemiş ve sadraza « mın tebdili ksrarını vermiş, Da- mat Paşa mensuplarının söyledik- lerine göre de, Vahdı bu mu. vatfakıyetsizliği tevlit eden ve şim- dilik zikrinden ictinap edilen ba- zı hakiki sebepler karşısında ehniş- tesin! özürlü görmüş. Sadrazamın değil, fakat kabinenin tebdili mu- karrer imiş. Istanbul halkı, o gün için fırkacıların naklettiği rivaye- ti daha ziyade ihtimalli ve hakika- te yakın görmüş ve biraz teselli bulmuştu. Fakat, iki gün sonra Damat Paşa taraftarlarının riva- yeti tahakkuk edince, son derecede müteessir ve nevmit olmuştu. kit ve hücumlarla mev sarsıldığı ve bu sebeple istifa mec- buriyetinde kaldığı söylenilen Da- mat Ferit Paşa, yine yeni kabineyi teşkile me mişti. Su ka dar i, evvelce söylediğimiz gibi Vahdettin, Mustafa Sabri Efendi. nin ve bilâhare de Hoca Zeynelâ- bidinin tavsiye ve tesirleri ile, ka- bineyi teşkil hususunda eniştesini serbest bırakmış değildi. Kabine. de bulunmasını arzu ett evvelee muva! ğı zatları birer birer tayin ile ka- binenin bunlarla teşkilini tavsiye etmişti. Damat Ferit, hi; umma. dığı bu müdahale karşısında ken- dini biraz naza çekmiş, vel: nimet efendisine karşı biraz dikbüslılık göstermek istemişti. Fakat, kurnaz Vahdettin de bu z sertçe hareket etmiş, kendini beğenmiş eniştesine had- Gini bildirmişti. Temmuzun on s8. kizinci günü, cuma selâmlığından sonra, eniştesi ile Tevfik Paşayı huzurunda birleştirmiş ve yüzleş- tirmişti, Entrikacı Vahdettin, bu hareke- ti ile hem eniştesinin fazlaca şah. lanmıya başlıyan gurur ve azame- tini kırmış, hem de Ferit ile Tev- fik Paşa arasındaki gerginliği kal. dırmıştı. Tevfik Paşa, huzurda amat Feridin Paris konferansın: daki teşebbüs ve hareketlerini mü- nasip bir lisanla tekrarlamaktan, ve bu suretle Damat Feridi Padi. şah huzüründa da hirpalamaktan hiç te çekinmemişti. Entrikacı Fe- rit, Tevfik Paşaya mukabele cü- retinde bulunamamış ve fakat, kon. feranstaki muvaffakıyetsizliğine de Htihatçılar tarafından bazı Fran- sız ricsli nezdinde yapılan propa- SES FARKI Kadın sesi - en çok defa - İnce olur, erkek sesi de kalın... Neden? Tabii, boğazın içerisindeki - han- çere dediğimiz . nefes ve ses bo- rusundaki kalınlık farkından. Bu nefes borusunun yukarıdaki ağrı çocuklarda, meselâ, beş santimet- re İse, çocuk kızsa ancak yedi san- timetreye kadar genişler, erkekse on santimetreye kadar. Ses telle. iği kadınlarda daha kısa olduğu için ses çıkarken daha çok titrer, ses ince olur, Erkeklerde aksine... Ka- dın sesi telleri daha ziyade titret. dolayı telefonda daha kolay anla- alar. Demek ki kadın sesi, nefes borusunun erkekteki kadar geniş olmamasından dolayı çocuk sesine daha yakındır. Fakat bu nefes borusu weden dolayı erkeklerde genişliyor da, kadınlarda daha dar, çocukluğa daha yakın bir halde kalıyor? Bu da kadınlık ve erkeklik hor- monlarının tesirinden, Hormonlar bahsinde yazdığım şeylerden ha- tırınızda kalmış olsa gerektir, vü- cudümüzün sadece işlemesi değil, teşekkülü de hormonlara bağlıdır. Boyumuzun uzun veya kısa olma. $ı, kaşların gür veya seyrek olma- sı, burunun şekli bile hermonla- rın tesiri altındadı Onun gibi, nefes borusunu az veya çok ge- nişleten, bundan dolayı sesin ince veya kalınlığına sebep olan da ge- ne hormonlardır. Bunun birinci delili harem a- Halarının seslerinin ince olmasıdır. Vâkıâ bu ince ses kadın sesi de de- gildir. Yalnız o hale mahsus, fakat sesle hormonlar arasındaki müna- sebeli o göstermeğe i. Zaten gençlikte harem ağası olmayıp ta sonradan bir hastalık sebebile er. kekliği kaybedenlerin sesi de hus- talıktan sonra değişir, kalın ses İn. celeşir. Erkek çocuk bülüğ yaşına gel- diği vakit sesi çatallaşır, biraz ho- rox sesine benzer. Bayanlar son. bahar mevsimine erişince sesi, ön- ceden ince iken, değişir. Kimisin. ibi olur, fa- da hormonların karışık olduğuna bir delil sayılır. Bununla beraber « rivayete göre - kadı yade tesir eden ince tenor erkek sesi, erkeklere de en ziyade tesir eden kalın davudi kadın sesidir. Yalnız - gene rivayete göre . me- deniyet ilerledikçe erkeklerde te. nor *es, kadınlarda davudi ses azalmaktadır. Avrupadaki opera- lar şimdi bövle sesli artistler bul- makta güclük U çekerlermiş, bulu. nanlar da medeniyetten biraz W- zakça olan insanlar arasından Demek ki medeniyetin da insanlarda hormon karışıklığını azaltmaktır... Sesin hormonlarla sıkı münate. beti bulunduğuna kuvvetli bir de- lil de Bayanların bildiğiniz o bel Ji günlerinde seslerinin ar çok de. gişmesidir. O günlerde kimisinin ses tellerinde - kan hücumundan dolayı - biraz kalınlık olur. Bun- dan ses titrer ve çok defa kısılır. Arada sırada boğaza gıcık gelir... Kimisinde de fazla dem kaybet- mekten dolayı bütün vücutla bir. likte ses te dermansız kalır, Erkeklerde de, yeni güvey olan- ların sesleri değiştiğine daima dik- kat edilmiştir. Sesi çatallaşır ve erkeğe de sık sik gicik gelir. Bu- nu vaktile nezleye, nezleyi de sık yıkanıp vücudü üşütmeğe hamle derlerdi. Nezle, vâkıâ, vardır, Fa. kat o da üşütmekten değil, hor- monların tesirinden, Bu münasebetten çıkarılacak netice; Bayanların o günlerde yü- zel seslerinde bir bozukluk hisse. derlerse bunu tabli bularak kusu- ra bakmamaları, erkek artistlerin de hormonların emrine fazla itaat etmemeleri... Güzel ses dinleyende aşk duygusunu arttırır, fakat © duygunun fazlası güzel sese gıcık verir, | içinde kaldı. Y2722222222222222223233333333332333223338 A Yeni Nesle Eski Hikâyeler: 2222273222 y v v v v ; ahçelinin Yumuşak he Bay- dı ne Ağa, Alnının teri, bi. leğinin gücü ile elde ettiği beş on dönüm tarlası ile, dedesinden kak ma üç gözlü bir damı, bir de (Zem. zempınarı) denilen yemiş bahçesi vardı. Bütün hayatı, altı yedi ki- şilik çoluk çocuğu yalnız bu Zem- zempınarına bağlıydı. Çürkü. on. Ca kişi evde ancak barınırlar, tar- lalardan hayır görmezler, vade Zemzemıpınarı yılda - kendi tahi- rince . (epeyce bir gelirat) geti, rirdi, Fakat dokuz yıldanberi o bahçe- yi elinden kaptırdı. Hacı Faki sülâlesinden Hafiz Efendi Ağa, Zemzempinarına çok. tan gözünü dikmişti, Dokuz yıl ön- ce bir gün geldi, bahçeyi babasın- dan kalma tapıli malmışcasına iş. gal etti, Kanunda (fuzuli işgalıin, bir yere haksız olarak çullanmak olduğunu arzuhalciden © öğrenen Bahçelinin Yumşak, hakkını ara- mak, biraz da ileri geri söylenmek istedi. Fakioğlu Hafız Efendi Ağu hem kendi çıkıştı, hem azılı adam- ları ile gözdağı verdirdi. Bahçelinin Yumşak, adı üstün- de yumuşak, kendi halinde biri olmasina İnat hakkından vazgeç- medi ir sabah işine gitmek İçin daminın kapısından çıkınca gördü ki, kapının halkusina koca. man bir martin tüfeğinin patlama» miş kurşununu asmışlar: Bu, “sc. ni böyle bir kurşunla öldürüveri- riz,, demekti. Yumşak aldırmadı. Düşündü ki; bu kurşun yalnız be- ni öldürür ama bahçe büsbütün el. den gere bütün çoluk çocuğu aç sürühe ölür, Bir ba kalıp sürüne ka sefer karanlıkta tarladan pay ken, arkasından iki tabanca patlat- tlar, Hakkından yine dönmedi. Bir defasında de zaptiye çavuşunun göz yummasına dayanarak karısını dağa kaldırmıya yeltendiler, Ne yaptılarsa, ne ettilerse nafile, Bahçelinin Yumşak, kaya kesilmiş, tek geçim yeri olan bahçesinden bir türlü vazgeçmiyor da vazgeçmi. yor! Vazgeçmedi de ne oldu? Hiç' Davalı oluşunun üçüncü yılı borç Tarlalarını ödenmez faizlerle tefecilere kaptırdı. Uç göz- Tü damını da Müderrisin güveyisi- ne ipotek etti. Dünkü Bahçelinin Yumşak, bu- gün ne tarla, ne ev, ne de Zemzem- pınarı sahibi değildi. Yoksul bir ırgattı. Şu efendinin, bu sğanm yanımda kazmacılık eder, şunun bü- nun tarlasını sürer, ötekinin beri. kinin bağını budar ve kış geldi mi kasabaya varip küfecilik ederdi. Kaç kaymakama başvurduysa Hacı Faki lesinden Hafız E- fendi para yedirdi. Kaç mahkeme- ye gittiyse Fakioğlu doyurdu. Bah- çesini bir türlü alamadı. Alamadı. ğı şöyle dursun, Hacı Fakinin Ha- fız, yalnız bir yıl içinde Yumşak'ı dört kere, sebepsiz, zaptiyelere dövdürdü, Kaza idare meclisinden Yumşak aleyhine o (müdahaleden men) kararı aldı. Tkide bir, ve az miktarda para yemiyen bir kaymakam geldi. Yum- şak'ın Râğıtlarını her nasılsa mu. tasarrıfa gönderdi. Mutasarrıf, ev- rakın sahibi belki iltimaslı biridir diye valiye yolladı. Vali Dahiliye Nazirına takdim etti, Dahiliye Na- zırı Maliye Nazırına ciro. Maliye (Arazi kanunnamei hümayınu) nun ahkâmı mucibince bir defa da dev. let şürasına Havale, Şâra idari bir karar verip, gelen kanallarla geri gönderdi. Fakat bu uzun kararın bazı yerleri anlaşılamadığı için tef- sire muhtaç görüldü. Haydi geri- sin geriye, Bir yıl, dokuz buçuk ay, on gün sonra tefsir cevabı geldi. Geliş ama ne geliş! Bu tefsir cüm- lelerinin arasında da hir çok tef- siri lâzım noktalar bulundu, ya) Jah geriye! Şüra bıktığından mı, kizdığından mı, her nedense İlk gün diyeceğini şimdi dedi: Kanun Zemzempınarı Davası Yazan: AKA GÜNDÜZ namei Hümayunun maddel mah- susası mucibince ait olduğu hukuk mahkemesine gitsin! emzempınarı davası on s€- kizinci defa mahkemelik oldu. Bahçesizin Yumşak (artık kendine böyle soyadı almıştı) bu seler çok korktu. Çünkü Hacı Fa- kioğlu bu gez müddeltinumi ve- kili olan yerli aza kanalı ile bele- diye doktoru Salamen Efendiden pullu, başı damgalı'rapor almıştı. Bu rapora göre Bahçelinin Yum- şak, Manyak denilen bir çeşit de- liliğe tutulmuş, ötekinin berikinin mallarını kendisinin sanip duru. yormuş, vesaire!! Hele bu yıl mah. sul pek bereketliydi, üçte birini Kadıya verse Çok şükür iş öyle olmadı. Eli bayraklı hırsızlardan olan Kadı, saray imamının bacanağı imiş, sür- re alayına mutemetbaşı olup def. lendi. Demek ki, Yumşak'ın do- kuz, on yıllık çilesi bitmek üzere- dir. Çünkü gidenin yerine yedi vi. lâyette iyi ün almış bir kadı geldi. Yedi vilâyet halkı onun adına Ka- raduman diyordu. Doğruluktan, a- daletten ayrılmadığı için bir yer- de tutmamışlar, habire dolaştırın durmuşlar Karaduman pek hiddetli, şiddet- li bir kadıydı. Dünyada, kanundan çok, viedândan çok, 'Allahtan çok rüşvetten korkardı. Dehşetli sinir. lenirdi. Bilirdi ki, koca Osmanlı imparatorluğunda kanımu batıran, vicdanları altüst eden, Tanrıyı u- nutturan ve mülkü milleti perişan eden rüşvettir. Bilirdi ki, rüşvet almak hastalığı Osmanlı padişahla. rına bile işlemiştir. Hattâ bilmez nerenin valisinin kırk bin Ingiliz altınına sadrazam olduğunu bile İ- şitmişti. Kadıyı çıldırtmak için rüş- vel kelimesinin yalnız (tüş hecesi. ni söylemek yeterdi Işte böyle İncirli caminin'mina- releri gibi dosdoğru bir Kad: e- #endinin gelişine bütün memleket. li, köylü sevindi. Beylerle ağalar ise, eller şakaklarda, somurta kal dar. Bahçelinin Yumşak derlendi, top landı, elindeki vesikaları yeni baş. tan tomar etti, yepyeni bir de di- iekçe yazdırdı. Vardı kadı hazrez. lerinin karşısında elpençe divan durdu. Karaduman o gözlüklerini taktı, Yumşakı üç dört saat bıkma- dan dinledi. Bütün tomarı okudu, sonunda: — Hiç merak etme evlât, dedi, hak neyse ona hükmederim. Sen keyfine bak, hakkına kılucu toz kondurmam! Yumşak, sevinçle çıkıp gitti. Sah- neyi gören mahkeme kâtibi hemen seğirtti. Olanı biteni gizlice Hacı Fakigile haber verdi. Hafız Efen. di Ağanın benzi uçuverdi. Akıl ho- cası eski Müftü ve müderris £.b- düleebbar hocaya danıştı. Fetvaha. Benin küçük odasında bir iki saat başbaşa fiskos ettiler, Müftüyü ça- gırdılar, o da fikrini gizlice beyan etti. Fakioğlu çıktığı zaman yüzü gülüyordu. Pekçe keyifliydi rtesi günün sabahı, Hacı Fakioğlunun sapa bir köy. de oturan adamlarından biri. ka- dının evine gelip kapıyı vurdu. Kim olduğunu sordular, şu cevabı ver- di: — Ben Bahçelinin Yumşak tara- fından geliyorum. Kadı efendinin ettiği vande çok dualar ediyor. Ka- dı efendimizin çocuklarına bal, kaymak gönderdi. Boşaltın da kap. ları geri verin. v v v v v v v v ş OOO Merdiven başındaki kadı, bunla» ri işitir işitmez aşağıya indi. Lâta- sının eteğini belinin üstünde top. ladı, gecelik takkesi başından uça- cak bir şekil aldı, kalın dudakla. rından tükürük püsküre püsküre haykırdı — Git, Bahçelinin denilen o ha- neharaba söyle, onu berbat ederim! Ona vaadettiysem hakkını vaadet. tim. Evrakını tetkik edince anla- dım ki, haklıdır. Bu balı, kayma- ğı geri götür, onu bu seferlik on yıldanberi çektiklerine bağışladım. Hadi çek srabanı! İki gün sonra mahkemeye gelsin, görsün ki, hak, balsiz da kaymaksız da verilir. Iki gün sonra Fakioğlu bu hâ- beri alınca pek sevindi. Mırıldandı; — Ulen Kadı! Halep ordaysa ar. şın burda. Sen bu lâfı daha bilmi- yon. (Eşraf akir, şeytanda saklı.) Yumşakla seni, ikinizi birden bir sabana koşayım, Zemzempınarını bir baştan öte başa nadaz ettireyim de gör! İki gün sonra... Erken, kadının sokak kapısı vuruldu, başı çifte yağ» maklı ahçı kadın kapıyı açmadan sordu: — Kim o? Sen kimsin? — Idare Mencilisi azasından, ka. za eşrafından Hacı Fakloğlu Ha- liz Efendi geldi, deyiniz, Efendi Hazretlerine maruzatlığım var, Ihtiyar ahçı kadın memleketinin eşrafmı tanıdı, kendisine bir hiz. mette bulunmak fırsatım ele ge * girdiğine sevinerek seslendi: — Al. Zatin misin Hafiz Efendi Ağam? Hele biyol zahmet edip bekle, efendiye haber verem. eğirterek kadıya haber ver. di ve Hafızı ballandırmayı unutmadı, Kadı Fakioğlunu kabul etti. Hafız Efendi dilinin döndüğü kadar verdiği rahatsızlığa özürler diledi ve Zemzempinar! davasına geçti: — Efendim, sultanım, zatinizin adaletliğinize güvenerek geldim. Bu bahçe dâlnize &bâ anceddin berveçhi miras menkulâ on yıldan çok önce bunu birkaç Yıl. liğına Bahçelinin Yumşağa kirala- maıştık. Eşraflık himmeti, mehre. met saikası ile kirasını bile slmaz- dık. Tek çoluğu çocukları geçin- sinler diyerekten. Sırf bu insaniyet liliğimiz yüzünden mahkemelere di şeceğimizi ne bilelim? Elendime söyleyim, üstelik bahçeyi harap etmiye de başladı, şol sebepten © linden aldık. Mezbur bahçenin bi- zim olduğuna dair şurası da en bü. yük delilidir; bize Hacı Fakioğul- ları derler, Dedelerimizin hepsi de en sz üçer kere Mekkeli şerifeyle Medinei seniyyeye varıp hareme- yinlik hacısı olmuşlardır. Ataları. mızın en büyüğü yedinci defa Hi- cazdan gelirken yedi kile ağırlığın- da Zemzemi mübareke getirmiş, bahçemizdeki bostan kuyusuna dök müş, kenarında dize gelip yedi ha. im indirmiş. o gündenberi bahçe- nin adı Zemzempınarı olmuş. Bu apaçık hakikatlere, delillere karşı davadan davaya sürüklenip gidiyo. ruz Tanrı Tealaya bin şükür ki, zatiniz teşrif ettiniz. — Başka bir dililiniz var ımı? — Var efendim söyleyim. — Meselâ? — Zetinizin doğruluğu, vicdanı, şöhretliliği, — Pekâlâ; Tasalanmu, hak ney» se 0 olur. — Dainiz'de bunu rica ediyorum Eğer ben haksız isem boynum ku lıçtan geçsin de helâlimin hoş ol- (Devamı 10 uncudu)