3 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ha aa. | Ati ci ğ Ki ü | e ürk Safosunun Huych Murat Muradına Ermıştı ınıııHiırı: SUI_TAN TEFRİKA No. 61 Dizi Dizi Halayıklarla Hovardalığa Germi Verdi, Şahı Hubanla Sırrıcandan da Kâm Aldı urat, namurat olmaktan kur- tulup kendi telâkkisine gö- re, bermurat olduktan sonra, bu nimetin zevkini bol bol tatmak i- çin hovardalığa germi verdi. Çif- te kumrularından — Şahı Huban- la Sırrıcandan — vakit geçirmek- sizin kâm aldığı gibi, hüsran dev- resinde hizmetine memur edilip te, liyakatsizlik damgası altında kovuşlarına tardolunan dizi dizi halayıkları da gözdelik payesiyle şereflendirdi. Fakat, büyüden kur- tuluşunu Nazperverin- cilvekârlı- ğından ziyade Safo tarafından ve- rilen öğütteki isabete, yani her gün yeni bir güzellikle yüzleşmek usulüne hamlettiğinden gecelerini hiç bir kadına hasretmedi, daima yeni bir eş aramak yolunu tuttu. Güya hüsrandan ve miskinlik- ten korunmak düşüncesiyle tuttu- ğu bu yolda o, çarçabuk ifrata düştü, günde üç, bazan dört yeni halayıkla izdivaç ve iftirak etme- ğe başladı. Her cariyenin mutla- ka güzel olması lâzım geldiğinden esir pazarları piyasasında inanıl- maz yükseklikler baş gösterdi, yü- züne bakılabilir ve endamı beğe- nilir kızların fiyatı iki yüz altın- dan dört bin altına fırladı. Bu a- rada çok çirkin vakalar da cere- yan etti. Raziye gibi, Canfeda gi- bi ve Nuru Banünun el ve ayağı mesabesinde olup o sırada ismi bir sultan adı kadar ehemmiyet ka- zanan yahudi Kiranın, genç ge- Hnleri gibi kadınlar,. bu dalâletli aşk tuğyanı sırasında padişaha da- şha fazla yakınlaşmak hırsına ka- pıldxklanndan “Ol kadınlarla ya- pılacak sevdavi temasların yedi evliya kuvvetini on yedi evliya kuyvetine çıkaracağını” padişaha telkin ettirmeğe — başlamışlardı. Kendi temayüllerine pek uygun düşen bu telkinleri sultan Murat derin bir alâkayla karşıladığı için saraya evli ve çoluk çocuk sahibi kadınların da getirilmesine yol a- çılmıştı (1). J Bü iğrenç hayat arasında dev- let işleri mahut şebeke mürettip- lerinin dileğine göre tedvir olu- nuyordu. Kadı Üveys Budine vali olarak “Yağma sofrasından,, bü- yük bir lokma yakalamış olduğu gibi şeyh Şüca da ahrette kazana- cağı köşklerin, bahçelerin birer nümunesini İstanbulda yaptırmış ve ölmeden cennet hayatına ka- vuşmuş bulunuyordu. Sultan Mu- rat ona — dayalı, döşeli — muh- teşem bir konak vermişti. Şeyh, İstanbul içinde bulunan bu konakta şehvet ve rezalet er- ğunununu işletmenin tehlikeli ola- cağını, günahlardan ses ve koku çı- karmamaya çalışanların akıllı sa- yılacaklarını düşündüğünden Bo- ğaziçinin muhtelif yerlerinde mü- kellef evler, konaklar, bahçeler tedarik etmiş bulunuyordu. Akar olarak ta sayısız mahzenleri, ka- yıkhaneleri, dükkânları ve hattâ meyhaneleri vardı. Kendisinin pa- dişah üzerindeki nüfuzunu duyan- lar küme küme, tabur tabur işte bu evlere koşuyorlardı, etek etek paralar sunarak — mânalı ve mâ- nasız, haklı ve haksız — dilekleri- ni yaptırıyorlardı. O, dört başı mamur yaşamak az- mindeydi. Yarın gelecek kazdan bugünkü tavuğun daha kıymetli olduğuna imanı vardı. Onun için cenneti de, gılmanları, hurileri Ulu Tanrıya bağışlayıp gerçekten cennet sayılacak kadar guzel bah- çelerde - dişili — çılgın — bir aşk hayatı yaşı- yordu. Halk, her zaman hassastır, en kapalı hakikatleri görür ve — her türlü tehditlere, cezalara rağ - men — gördüğü hakikatler üze- rine konuşur. İstanbullulardan bir çoğu da şeyh Şücaın kırdığı koz- ları deftere geçirmişler ve defteri padişaha vermişlerdi. Fakat o, ve- rilen haberle alâkalanmadı. Hat- tâ bir gün eline sunulan jurnal- de: “Şeyh hazretleri şu saatte fi- (1) Pçevi bu hâdiseleri lân bahçede nigârı safasındadır, felekten kâm almaktadır. İtimat buyurulmazsa mutemet adamlar gönderip tahkik ettirin,, denildiği halde yine keramet sahibi şeyhin üzerine toz kondurmadı, (Devamı var) şöyle icmal eder: “Zendostlukta bir mertebe idiler ki haremlerinde firaşına dahil haseki- ler kâh kırktan nakıs, kâh ziyade idi, evvelden bir kaç sene Safiye Sultan ile vakit geçirip lâkin kendi valideleri bu- na razı olmadığından muttasıl kızlar takdim eder idi, lâkin rağbet etmezler- di, Bir gün hemşireleri Esmihan Sul- tan İle bir bahçede seyrü safada iken iki mehaprei bihemta, yani iki bakirei râna meclisi hümayunlarına ihzar edip bir miktar &az çaldırdı. Çok saadetlü Padişahın kemal — mertebe rağbetlerin ve meyillerin gördü, hibe edip sarayı âmireye gönderdi, Saadetlü — Padişah dahi tamam — rağbetle — vuslerinden kâm almak murat edicek tiri mu- rad elvermedi ve naveki maksud nişana ermedi. Bildiler ki: Muktazayı sinnü sâl değil bir cadunun mekrü ali- dir. Ahval Valide Sultana aksedicek Haseki Sultana mensup bazı cariyeleri işkenceye verdiler, bazı kimselerin ni- kâhlılarını dahi getirttiler ve bildüm- le bilindi, bulundu, ukdei murad çö- züldü ve düzeldi, _andan sonra cariyeye, odalığa ol kadar rağbet ettiler ki iki yüz altınlık cariye üçer dördr bin altı- na satılır oldu,, —C: 2, S: 4 - ö— : Hammer de —Türkçe tercümesi: C. 7, S: 95— şöyle diyor: “Sultan Murat ca- riyeleriyle, hususa hemşiresinin verdi- ği iki tanesiyle iğnelerin yaptığı dü- ğümlerin mâni veya mucip olduğu si- hir neticelerini tetkik ettirmekle oya- Altı Türk ve Yahudi. kadını. slanıyı ona iktidarsızlık ve sar'a getirecek süu- rette büyü yapmış olmak töhmetiyle denize atıldılar.,, Düzeltme: e Dünkü tefrikamızda üç yanlış vardır: 1 — Birinci sütunun dördüncü satı- rındaki tekddüme kelimesi takdime o- Jacaktır. 2 — Yine o sütunun otuz beşinci sa- tırındaki 1Itrın kelimesinin — doğrusu ilıklığındır. 8 — Üçüncü sütunun otuz dokuzuncu satırındaki (olmuş gibiydi) yerine (ol- muştu) konmak gerektir. Okuyucularımızdan af diliyerek bu yanlışları düzeltiyoruz. —— 3-6-939 Müddeti icar: gelmeleri. (3922) 'Teslimi tarihinden 941 senesi Kasım iptidasına kadar Yukarda yazılı mahaller kira ya verilmek üzere açık arttırmıya çıkarılmıştır. 939 salı günü saat 15 e kadar Çemberlitaşta Istanbul Vakıflar Başmüdürlüğünde Vâkıf Akarlar kalemine Semti ve mahallesi Cadde veyâ sokağı — No-su Muhammen aylığı Cinsi Lira K. | | Çenberlitaş, Molla Fenari Peykhane 9-13 Ev 19 00 | Fatih, Koğacı Dede Nişancı cami arkasında 5 Nakşibendi tekkesi 4 00 | Mercan Harbiyey 20 Dükkân 9 00 | Çarşıda Kâlpakçılarbaşı 1 "” 7 0Ü Mahmutpaşada Çuhacı hanı ikinci adada * » 8 00 Mahmutpaşada Çuhacı hanı birinci adada 4 d 4 00 Fatih, Kirmastı Emirler 11-13 v (2) 3 50 | Uzun çarşı Dökmeciler 39 A 2 50 Küçük M. Paşa Şerefiye 34 e 2 50 Küçük M. Paşa Şerefiye 38 ü Z2 00 Mahmutpaşa Yeşildirek 18-20 ö (2) 2 00 Bahçekapıda Dördüncü Vakıf hanin 1 inci katında 12 Oda 18 00 Bahçekapıda Dördüncü Vakıf hanın 4 üncü katında 26 v 17 00 | Çarşıda Alipaşa hanı üst katta 4 ”» 3 00 Çarşıda Alipaşa hanı üst katta 42 ” 3 00 | Çarşıda Alipaşa hani üst katta 29 Yanmış oda 2 00 Seneliği Terkosta Göl sazları 100 00 Müddeti icar: Teslimi tarihinden 940 senesi mayıs sonuna kadar Eyüp, Alipaşa Bostan 24-19 Bostan ve dutluk 80 00 İstekliler 13 haziran nSE BPTA Kürkleri, elbiseleri, çnı;ıışula- rı, halıları ve saireyi tahrip eden GÜVELERİ kökünden yok eder, ASEPTA, Yemek salonuna, yatak odası- na, banyo odasına, mutfağa, ap- teshanelere koyacak olursanız SİNEK, SİVRİSİNEK ve bütün haşaratı uzaklaştırdı- ğı gibi fena kokuları da izale eder. Sari hastalıklar mikropla- rımı'taşıyan haşarattan:- korun- 4nıık ıg_ıı evinize, apartmanını- 'zın içine bir veya bir kaç tableti asmak kâfidir. Eczanelerde ve Büyük Bakkaliye Mağazalarında satılır. Deposu: Şark İspençiyari Lâboratuarı , e Ş S İstanbul NEVROZİNİE Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizmö Nevralji, kırıklık, ve bütün ağrılarınızi derhal keser: : AA — İcabında günde 3 kaşe alınabilir. gy —j Nafıa Vekâletinden: | 12—6—-939 Pazartesi günü saat 15 de Ankarada Nafıa Vekâleti bina$? içinde malzeme müdürlüğü odasında toplanan malzeme Eksiltme komis” yonunda 3231,30 lira muhammen bedelli muhtelif demir ve saç malze” mesinin açık eksiltme usulü ile eksiltmesi yapılacaktır. Eksiltme şartnamesi ve teferruatı bedelsiz olarak malzeme müdürlü” ğünden alınabilir. “Müvakkat'teminat 202 Nira*35 kuruştur. | İsteklilerin muvakkat teminat ve sarinamesinde yazılı vesaik ile birr likle aynı gün Saat 15 de Mezkür komisyonda hazır bulunulması lâzım” İ dır. — (1937) (3621) ; — Başvekâlet Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğünden: 1 — Genel direktörlükçe İstanbulda Çengelköyünde altı ay müddetli bir leyli beden terbiyesi ve spor eğitmen kursu açılmıştır. 2 — Bu kursa imtihanda en iyi derecede muvaffak olanlardan , sırasi- le azami “50,, kişi alınacaktır. 3 — 26/Haziran/939 pazartesi günü tedrisata başlayacak olan bü kursa girmek isteyenler, beden terbiyesi Bölge başkanlıklarından kursâ girme ve diğer şartları öğrenebilirler. 4 — Müracaat müddeti, 15 Hazirana kadardır. *2020,, “3773,, 3i HORMONA Nakleden : _Şehdbıf'l'in Fuat Ben bu cevabı verirken, ne demek İstediğini an- lamamazlığa gelmiştim. Halbuki onun maksadını biliyordum. Beni lokantaya götürmek istiyordu. Zavallı babacığım bunun üzerine: — Canım, yoksa lokantaya gideriz, dedi. — Lokantaya mı? Bu da nereden çıktı! Ben, lo- kantaya nasıl giderim? Doğrusu sıkılıyorum. Lokantada bir sürü kalaba-» lığın içine girmek, hiç te hoşuma gitmiyor. — Baba, ben utanırım, dedim, — Budalalığın lüzumu yok. Haydi hazırlan! Evden çıktik. Sema berrak ve güneşli. Işçiler ve askerler, caddelerde bayraklarh dolaşıyorlar; ve şar- kı söylüyorlar. Yemekten sonra, babam nazikâne sordu: — Eh, karnin doydu mu bari? — Evet baba, adamakıllı doydum. Babamüin gözleri gülümsedi: — Çay içmeğe gidelim mi? Diye sordu. — Hayır. — Sen bilirsin. Babam, böyle söyliyerek, sivrilmiş, zayıf omuz- larını silkti; ve cebinden iki badem şekeri çıkardı: — Biri senin, biri benim; dedi. Dün, bir mayıs bayramı münasebetiyle, fabrikada.n vesikayla biraz- cık verdilerdi. Kendi şekerini ağzına attı: — Sen nereye? Diye sordu. Doğru eve mi7 — Hayır baba: Bir arkadaşımı görmeğe ceğim. — BSana uğurlar olsun. Fakat, sakm geç kalayım deme. Dokuzdan sonraya da kalma sakın!.. Ah. baba, baba... Muhakkak bu şekerleri satın almıştır. Pek iyi biliyorum; parayla satın aldı mut- gide- TEFRİKA No. 9 laka. Lâkin benden saklıyor; diyor. Kalbime sanki keskin bir çivi saplamışlar gibi oldum. Babamı açlık bu hale getirmiş, açlık!... 3 Mayıs Haleti ruhiyem o kadar garipleşti ki... Neşeli miyim, değil miyim: Ben de bir türlü tayip edemiyorum. Dün akşam, “Dimitri,, geç geldi. Ben yatmıştım. Duvara yumrukla vurulduğunu işiterek kalktım: — “Fenya,, , hazırlan! Yarın işe başlıyacaksın... Postahanede, “Aleksandı” Andreiç,, in maiyetinde... Birdenbire ne kadar gülünç bir vaziyette oldu- ğumu düşündüm. Hâlâ iki saç örgümü kestirme- miştim. Bu halimle, tamamiyle, küçük bir kız çocu- ğuna benziyorum, Eminim ki, postahanede mnemur- lar beni görünce, gülmekten katılacaklar, Şüphesiz onların hepsi koca koca insanlar... Sonra başka düşüncelere atladım. Her düşünce kalbimi, bir burgu gibi, deliyordu. “Nikola Pavlo- viç,, i hatırladım. Demek çalışır, hayatımı kazanır- sam, tahsilime de devam imkânı var ha. Öyle ya: Kime ne? Müstakil değil miyim? Mademki kendim çalışarak kazanacağım; harekâtımda da serbestim demek, Babamın buna bir diyeceği olamaz bittabi. Bir müddet böyle düşündüm. Sonra, birdenbire, sebebini bilmiyorum, meyus oldum. İçime derin bir hüzün çöktü. Biraz ağladım. Tekrar saç örgülerimi düşündüm. Bir kızcağız bile olsam, kimseye uyma- mağa, ve derhal mağlüp olmamağa karar verdim. Bu düşünceler dimağımı o kadar işgal etti ki, bü- tün gece, ta sabaha kadar, gözlerime bir damla uy- ku girmedi. « Sabahleyin, “Dimitri,, odaya girdi. fabrikadan verdiler, Şüpheli ve muzaffer bir tavırla beni tepeden tırnağa kadar süz- dükten sonra, birdenbire dedi ki: — Hiç olmazsa, saçlarinı kesmeliydin. “Alek- sandr Andreiç,, mutlaka kesik saçlı olmanı istiyor. “Dimitri,, bunları, kasten, beni üzmek ve incit- mek için söylüyordu. Fena halde canım sıkıldı; ks zardım. Fakat sözü uzatmadım. t Evden çıktık. Yolda giderken, başladığı derse de- vam etti: lüzumsuz gevezelikler yapmamalı; iş ba- şında çene yarışı etmemeli; metin hareket etmeli... Aklı başında bir matmazel olduğunu... Her veçhile “ispat etmeli... İlâh... Postahaneye geldik. Büyük, muazzam pencereler. Binanın cephesinde, cesim bir saat. Kapıdan içeri girdik. Ben daima kalabalıktan çekinirim. Kalabalıkta mahçubiyetimden ne yapacağımı şaşırır, kalırım. Postahane tıklım tıklım insanla doluydu. Müuttasıl gidip geliyorlar, koşuşuyorlar; kulakları sağır ede- cek kadar gürültü, patırdı yapıyorlardı. “Dimitri,, nin dostları, ahbapları o kadar çok ki.. Adım başında, birisiyle' selâmlaşıyor. Matmazellerle selâmlaşırken de, yan gözle bana bakıyor. Ağabeyim, galiba yanında böyle mini mini bir kızcağız taşımaktan hoşlanmıyor olacak ki, ga- yet hızlı yürüyor: Utandığı belli, Kalabalığı ite kaka ilerliyor. Ben de peşi sıra gidiyorum. Arkasını bırakırsam derhal kaybolacağımdan korkuyorum. Koridorda, aceleden, şişman bir kadına çarptım. Mahçubiye- timden kıpkırmızı oldum. Fakat henüz kendisine “Pardon...,, demeğe vakit kalmadan... Amma da sa- lakmışım ha... Bu sefer de, uzun bıyıklı bir efendi- nin üstüne yıkıldım... Neyse, çok şükür, Dimitri beni bir odaya soktu. Yerde bir sürü paketler vardı. Burası yengemin ça- lıştığı daire. “Dimitri,, , yengeme dedi ki: — “Antonin,, , kızcağıza önayak ol... Ve derhal kaçtı; ortadan kayboldu. Yengem, evvelâ, üstüme başıma dikkatle baktı Sonra uzun uzadıya simamı süzdü. Müstehzi bir eda ile dedi ki: — Bakalım yine ağlayıp sızlanacak miısın? Müte- madiyen her şeyden şikâyet etmeğe o kadar alış” tın ki... — Yok, yok.. Katiyen yenge.. Ağlayıp sızlanmak ne demek? Neler söylüyorsun, Allah aşkına”.. — Dikkat et, kızım. Şimdi neredeyse “Aleksand? Andreiç,, gelecek. Sana baştan biraz nasihat falaf verir, ufak bir ders yapar. hoşlanmam. Fena halde korkarım. Ya söylediği şeyleri lâyıkile anlayıp ta, lâzım gelen cevaplar! veremezsem!.. Aman yarabbi! O takdirde belki d€ beni işe kabul etmiyecek. — Yenge, diye sordum, ne gibi nasihat, ders?« — Bir nevi tahlif... Vazifeye sadakatle merbut kalmak, fevkalâde gayret etmek... Müstakiman? afifane çalışmak vesaire.. . — Ya ben bunlara ne cevap vereceğim? O böyle dedikçe, ben nasıl mukabele edeceğim? — Sen mi, budala, bunda bilmiyecek he var? “Elimden geldiği kadar çalışacağım; azami ga: göstereceğimden emin olabilirsiniz, vesaire....,, yip işin içinden çıkarsın. Yengem, henüz sözünü bitirmemişti ki, “Dimit” ri,, arkasında, uzun sakallı, vakur; kelli ferli bif adamla içeriye girdi. Kalbim helecandan parçalanacak gibi çarp” yordu. İ Aman yarabbi, bu zat, müdür “Aleksandr Af dreiç,, İn ta kendisiydi! Dimitri, bana serbest olmamı, sıkılmamamı 5ÖY ledikten sonra, beni takdim etti: — İIşte hemşirem. Gözlerimin önünde âdeta kesif bir sis tabakâ5' peyda olmuştu. “Dimitri,, nin sesini çok mü; ve uzak bir ses gibi işitebildim. “Aleksandr Andreiç,, in bana baktığımı, beni t&t — kik ettiğini hissediyorum: Saçlarım, mahçubiy” timden, dimdik oldu. Bütün vücudümdeki tüylefi” diken diken olduğunu duyuyorum. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırmış kalmif” tım. Bereket versin ki, yengem, derhal kulağı fısıldadı: (Devamı Var! Ben de bu çeşit derslerden, konferanslardan biç h Der

Bu sayıdan diğer sayfalar: