Semti ve mahallesi Muhammet aylığı Lira Ki Cadde veya sokağı (ONo.su ER ER Pl ği Ev Nakşibendi tekkesi Dükkân Çonberlitaş, Molla Fenari Fatih, Koğacı Dede Mercan Poykhane Nişancı cami arkasında Harbiyey Çarşıda Kalpakçılarbaşı Mahmutpaşada Çuhacı han: ikinci adada Mahmutpaşada Çuhacı hanı birinci adada Fatih, Kirmastı Emirler Uzun çarşı Dökmeciler Küçük M. Paşa Şerefiye Küçük M. Paşa Şerefiye Mahmutpaşa Yeşildirek Bahçekapıda Dördüncü Vakıf hanım 1 inci katında Bahçekapıda Dördüncü Vakıf hanın 4 üncü katında TEFRİKA No, 61 Murat Muradına Ermişti Dizi Dizi Halayıklarla Hovardalığa Germi Verdi, Şahı Hubanla Sırrıcandan da Kâm Aldı Türk Safosunun Hayatı MM»: namurat olmaktan kur- tulup kendi telâkkisine gö- re, bermurat olduktan sonra, bu nimetin zevkini bol bol tatmak i- çin hovardalığa germi verdi. Çif- te kumrularından — Şahı Huban- la Sırrıcandan — vakit geçirmek- sizin kâm aldığı gibi, hüsran dev- resinde hizmetine memur edilip te, liyakatsizlik damgası altında kovuşlarına tardolunan dizi dizi balayıkları da gözdelik payesiyle şereflendirdi. Fakat, büyüden kur- tuluşunu o Nazperverin-eilvekârlı- iyade Safo tarafından ve- teki isabete, yani her gün yeni bir güzellikle yüzleşmek usulüne hamlettiğinden gecelerini hiç bir kadına hasretmedi, daima yeni bir eş aramak yolunu tuttu. Güya hüsrandan ve miskinlik- ten korunmak düşüncesiyle tuttu- ğu bu yolda o, çarçabuk ifrata düştü, günde üç, bazan dört yeni halayıkla izdivaç ve iflirak etme- ğe başladı. Her cariyenin mutla- ka güzel olması lâzım geldiğinden esir pazarları piyasasında inanıl- müz yükseklikler baş gösterdi, yü- züne bakılabilir ve endamı beğe- nilir kızların fiyatı iki yüz altın- dan dört bin altına fırladı, Bu a- rada çok çirkin vakalar dâ cere- yan eti, Raziye gibi, Canfeda gi- bi ve Nuru Banünun el ve ayağı mesabesinde olup o sırada ismi bir sultan adı kadar ehemmiyet ka- zanan yahudi Kiranın, genç ge- Hinleri gibi kadınlar, .. bu dalâletii aşk tuğyanı sırasında padişaha ba fazla yakınlaşmak hırsına 'ka Pıldıklarından “Ol kadınlarla ya- pılacak sevdavi temasların yedi evliya kuvvetini on yedi evliya kuvetine çıkaracağını” padişaha telkin o ettirmeğe (başlamışlardı. Kendi temayüllerine pek uygun düşen bu telkinleri sultan Murat derin bir alâkayla karşıladığı için saraya evli ve çoluk çocuk sahibi kadınların da getirilmesine yol a- çılmıştı (1). ! Bu iğrenç hayat arasında dev- let işleri mahut şebeke mürettip- lerinin dileğine göre tedvir olu- nuyordu. Kadı Üveys Budine vali olarak “Yağma sofrasından, bü- yük bir lokma yakalamış olduğu gibi şeyh Şüca da ahrette kazana- cağı köşklerin, bahçelerin birer nümünesini İstanbulda yaptırmış ve ölmeden cennet hayatına ka- vuşmuş bulunuyordu. Sultan Mu- rat ona — dayalı, döşeli — muh- teşem bir konak vermişti. Şeyh, İstanbul içinde bulunan bu konakta şehvet ve rezalet er- ğunununu işletmenin tehlikeli ola- cağını, günahlardan ses ve koku çı- karmamaya çalışanların akıllı sa- yılacaklarını düşündüğünden Ho- Zaziçinin muhtelif yerlerinde mii- kellef evler, konaklar, bahçeler tedarik etmiş bulunuyordu. Akar olarak ta sayısız mahzenleri, ka- yikhaneleri, dükkânları ve hattâ meyhaneleri vardı. Kendisinin pa- dişah üzerindeki nüfuzunu duyan- Jar küme küme, tabur tabur işte bu evlere koşuyorlardı, etek etek paralar sunarak — mânalı ve mâ- nasız, baklı ve haksız — dilekleri- * ni yaptırıyorlardı. O, dört başı mamur yaşamak a7- mindeydi. Yarın gelecek kazdan bugünkü tavuğun daha kıymetli olduğuna imanı vardı. Onun için cenneti de, gılmanları, hurileri Ulu Tanrıya bağışlayıp gerçekten cennet sayılacak kadar güzel bah- çelerde dişili erkekli güzellerle — çılgın — bir aşk hayatı yaş yordu. Halk, her zaman hassastır, en kapalı hakikatleri görür ve — her türlü tehditlere, cezalara rağ - men — gördüğü hakikatler üze- rine konuşur. İstanbullulardan bir çoğu da şeyh Şücaın kırdığı koz- ları deftere geçirmişler ve defteri padişaha vermişlerdi. Fakat o, ve- rilen haberle alâkalanmadı. Hat- tâ bir gün eline sunulan jumal de: “Şeyh hazretleri şu saatte fi- (1) Pçevi bu hiidiseleri lân bahçede nigâri safasındadır, felekten kâm almaktadır. İtimat buyurulmazsa mutemet adamlar gönderip tahkik ettirin, denildiği halde yine keramet sahibi şeyhin üzerine toz kondurmadı, (Devamı var) şöyle icmal eder: “Zendostlukta bir mertebe idiler ki hâremlerinde firaşına dahil hateki- le kırklar nakıs, kâh ziyede İdi, ten bir kaç sene Safiye Sultan ile geçirip lâkin kendi valideleri bu- na razi olmadığınden o muttasıl kızlar #akdim eder idi, Min rağbet etmezler« di, Bir gün hemşireleri Famihan Sul- tan ile bir bahçede seyrü rafadu İken iki mehaprel bibemta, yani iki bakire râna meclisi hümayunlarına ihzer edip bir miktar $az çaldırdı. Çok sandetlü Padişahın kemal mnertebe rağbetlerin ve meyillerin gördü, imireye günderdi, Sendetiü (Padişah dahi tamam (o rağbetle vuslerinden kâm almak murat edicek tri mu- rad elvermedi ve naveki maksud Bişana ermedi. Bildiler ri: Muktazayı mü s8? değil bir cadunun mekrü sii- dir. Ahval Valide Sultana aksedicek se edip sarayı Haseki Sultana mensup bazı cariyeleri | işkenceye verdiler, bazı kimselerin nis le bilindi, bulundu, ukdel murad çö- züldü ve düzeldi, andan sonra cariyeye, odalığı ol kadar rağbet ettiler ki iki yüz altınlık cariye üçer dördr bin altı- na satılır oldu, —C: 2, S: 4 - ö— Hammer de —Türkçe tercümesi: C, 7, — şöyle diyor: “Sultan Murat &a- Tiyeleriyle, hususa hemşiresinin verdi- ği iki tanesiyle iğnelerin yaptığı dü- ğümlerin mâni veya mucip olduğu #i- hir neticelerini tetkik ettirmekle oyâ- Jamyordu, Allı Türk, wa, Xahudi, kadını wk ve kara getirecek su- töhmetiyle | denize atıldı Düzeltmi Dünkü tetrikamızda üç yanlış vardır: 1 — Birinei sütunun Gördüncü sati- rındaki tekddüme kelimesi takdime 0- Yacaktır. ? — Yine o sütunun otur başinef sa- tırındakl itrin kelimesinin o doğrusu dlıklığındar. Mtunun otuz dokuzuncu olmuş gibiydi) yerine (oi- tu) konmak gerektir. o larımızdan af diliyerek bu yanlışları düzeliyorüz. Çarşıda Alipaşa hanı üst katta Çarşıda Alipaşa hanı üst katta Çarşıda Alipaşa hanı üst katla Terkosta Müddeti icar! Teslimi tarihinden 940 senesi Eyüp, Alipaşa Müddeti icar: Teslimi ta Yukarda yazli mahaller k 939 salı günü saat 15 e kadar Çen gelmeleri, (3029) Öserra Kürkleri, elbiseleri, çamaşırla- rr, halıları ve saireyi tahrip eden GÜVELERİ kökünden yok eder, ASEPTA Yemek salonuna, yatak odası- İİ na, banyo odasına, mutfağa, ap- teshanelere koyacak olursanız. SİNEK, SİVRİSİNEK ve bütün haşaralı uzaklaştırdı. ği gibi fena kokuları da izale eder, Sari hastalıklar mikropla- tım taşıyan haşarattan. korun- için evinize, apartmanını- xeh içine bir veya bir kaç” AY tableti asmak kâfidir. Eczanelerde ve Büyük Bakkaliye Mağazalarında satılır. Deposu: Şark İspençiyari Lâboratsarı T.A.Ş, İstanbul A A muzaffer bir tavırla beni tepeden tırnağa kadar süz- dükten sonra, birdenbire dedi ki: inden 9$1 senesi Yanmış oda Göl sazları i mayıs sonuna kadar Bostan Bostan ve dutluk Kasım iptidasına kadar aya verilmek üzere açık arttırmıya çıkarılmıştır. İstekliler 13 haziran m berlitaşta Istanbul Vakıflar Başmüdürlüğünde Vâkıf Akarlar kalemine gamma 4 A GRG AA BRA GR GA AR A BER NEVROZİN Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizmd | Nevralji, kırıklık, ve bütün ağrılarınızi derhal keser» AR İcabında günde 3 kaşe alınabilir. | şey Nafıa Vekâletinden: 12—6—939 Pazartesi günü saat 15 de Ankarada Nafia Vekâleti binasi içinde malzeme müdürlüğü odasında toplanan maizeme Eksiltme komis” yorunda 3231,30 İira muhammen bedelli muhtelif demir ve saç mals* mesinin açık eksiltme usulü ile eksiltmesi yapılacaktır. Eksiltme şartnamesi ve teferruatı bedelsiz olarak malzeme müdürlü ğünden alınabilir. Müvekkat teminat 22 “Ura95 kuruştur. İsteklilerin muyakkat teminat ve sarinamesinde yazılı vesaik ile bi” Tikte aynı gün saat 15 de Mezkür komisyonda hazir bulunulması lâzım dır. (09377 | (3620) İzem zi Sinemi m niye aa Başvekölet Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğünden: 1 — Genel direktörlükçe İstanbulda Çengelköyünde altı ay müddetli bir leyli beden terbiyesi ve spor eğitmen kursu açılmıştır. 2 — Bu kursa imtihanda en iyi derecede muvaffak olanlardan sıras” le azami “50,, kişi alınacaktır. 3 — 26/Haziran/939 pazartesi günü tedrisata başlayacak olan b€ kursa girmek isteyenler, beden terbiyesi Bölge başkanlıklarından kursf girme ve diğer şartları öğrenebilirler. 4 — Müracaat müddeti, 15 Hazirana kadardır. “2020, “3773, Bakalım yine ağlayıp sızlanacak mısın? madiyen her şeyden şikâyet etmeğe o kadır alı “Alek- tin Khan FİLİRİTİLİNTA Nakleden : Şehâbettin Fuat Ben bu cevabı verirken, ne demek İstediğini an- lamamazlığa gelmiştim. Halbuki onun maksadını biliyordum. Beni lokantaya götürmek istiyordu. Zavallı babacığım bunun üzerine: — Canım, yoksa lokantaya gideriz, dedi. — Lokantaya mı? Bu da nereden çıktı! Ben, lo- kantaya nasıl giderim? Doğrusu sıkılıyorum. Lokantada bir sürü kalaba ağın içine girmek, hiç te hoşuma gitmiyor. — Baba, ben utanırım, dedim. — Budalalığın lüzumu yok. Haydi hazırlani Evden çıktık. Sema berrak ve güneşli. İşçiler ve askerler, caddelerde bayraklarla dolaşıyorlar; ve şar» kı söylüyorlar. Yemekten sonra, babam nazikâne sordu: — Eh, karnın doydu mu bari? — Evet baba, adamakıllı doydum. Babamin gözleri gülümsedi: — Çay içmeğe gidelim mi? Diye sordu. — Hayır. — Sen bilirsin, Babam, böyle söyliyerek, sivrilmiş, zayıf omuz- larını silkti; ve cebinden iki badem şekeri çıkardı: — Biri senin, biri benim; dedi. Dün, bir mayıs bayramı münasebetiyle, fabrikadan vesiksyla biraz- cık verdilerdi. Kendi şekerini ağzına attı: — Sen nereye? Diye sordu. Doğru eve mi? — Hayır baba: Bir arkadaşımı görmeğe ceğim. — Sana uğurlar olsun. Fakat, sakın geç kalayım deme. Dokuzdan sonraya da kalma sakin!.. Ah. baba, baba... Muhakkak bu şekerleri satm almıştır. Pek iyi biliyorum; parayla satın aldı mut- gide — Hiç olmazsa, saçların kesmeliydin. sandr Andreiç,, mutlaka kesik saçlı olmanı istiyor. “Dimitri,, bunları, kasten, beni üzmek ve incit- mek için söylüyordu. Fena halde canım sıkıldı; kıs zardım. Fakat sözü uzatmadım. ' Evden çıktık. Yolda giderken, başladığı derse de- vam etti: — lüzumsuz gevezelikler yapmamalı; iş ba- şında çene yurışı etmemeli;'metin hareket etmeli... Aklı başında bir matmazel olduğunu... Her veçhile ispat etmeli... Tlâh... Postahaneye geldik. Büyük, muazzam pencereler. Binanın cephesinde, cesim bir saat. Kapıdan İçeri girdik. Ben daima kalabalıktan çekinirim. Kalabalıkta mahçubiyetimden ne yapacağımı şaşırır, kalırım. Postahane tıklım tıklım insanla doluydu. Müttasıl gidip geliyorlar, koşuşuyorlar; kulakları sağır ede- cek kadar gürültü, patırdı yapıyorlardı. “Dimitri, sin dostları, ahbapları o kadar çok ki.. Adım başında, birisiyle' selâmlaşıyor. Matmazellerle selâmlaşırken de, yan gözle böna bakıyor. Ağabeyim, galiba yanında böyle *nini mini bir kızcağız taşımaktan hoşlanmıyor olacak ki, ga- yet hizli yürüyor: OUtandığı belli. Kalabalığı ile kaka ilerliyor. Ben de paşi sıra gidiyorum. Arkasını birakırsam derha! kaybolacağımdan korkuyorum. Koridorda, aceleden, şişman bir kadına çarptım. Mahçubiye- timden kıpkırmızı oldum. Fakat henüz kendisine “Pardon... demeğe vakit kalmadan... Arama da sa- lakmışım ha... Bu sefer de, uzun bıyıklı bir efendi- nin üstüne yıkıldım... Neyse, çok şükür, Dimitri beni bir odaya soktu. Yerde bir sürü paketler vardı. Burası yengemin ça- laştığı daire, “Dimitri,, , yengeme dedi ki: — “Antonin,, , kızcağıza önayak ol... Ve derhal kaçtı; ortadan kayboldu. Yengem, evvel tüme başıma dikkatle baktı Sonra uzun uzadıya simamı süzdü. Müstehzi bir eda Me dedi ki: TEFRİKA No. 9 laka. Lâkin benden saklıyor; diyor. Kalbime sanki keskin bir çivi saplamışlar gibi oldum. Babamı açlık bu hale getirmiş, açlık 3 Mayıs Haleti ruhiyem o kadar garipleşti ki.. Neşeli miyim, değil miyim: Ben de bir türlü tsyip edemiyorum, Dün akşam, “Dimitri,, geç geldi. Ben yatmıştım. Duvara yumrukla vurulduğunu işiterek kalktım — “Fenya,, , hazırlan! Yarın işe başlıyacaksı Postahanede, “Aleksandr” Andreiç,, in maliyeti; Birdenbire ne kadar gülünç bir vaziyette oldu- ğumu düşündüm. Hâlâ iki saç örgümü kestirme- miştim. Bu halimle, tamamiyle, küçük bir kız çocu- ğuna benziyorum. Eminim ki, postahanede remur- lar beni görünce, gülmekten katılacaklar. Şüpbesiz onların hepsi koca koca insanlar... Sonra başka düşüncelere atladım. Her düşünce kalbimi, bir burgu gibi, deliyordu. “Nikola Pavlo- viç,, i hatırladım. Demek çalışır, hayatini kazenir- sam, tahsilime de devam imkânı var ha, Öyle ya: Kime ne? Müstakil değil miyim? Mademki kendim çalışarak kazanacağım; harekâtımda da serbestim demek, Bsbamın buna bir diyeceği olamaz bittabi. Bir müddet böyle düşündüm. Sonra, birdenbire, sebebini bilmiyorum, meyus oldum. İçime derin bir hüzün çöktü. Biraz ağladım. Tekrar saç örgülerimi düşündüm. Bir kızcağız bile olsam, kimseye uyma- mağa, ve derhal mağlüp olmamağa karar verdim. Bu düşünceler dimağımı o kadar işgal etti ki, bü- tün gece, ta sabahin kadar, gözlerime bir damla uy- ku girmedi. a Sabahleyin, “Dimitri, odaya girdi. fabrikadan verdiler, Şüpheli ve Yok, yok.. Katiyen yenge.. Ağlayıp sızlanmak ne demek? Neler söylüyorsun, Allah aşkıma?.. — Dikkat et, kızım. Şimdi neredeyse “Aloksand” Andreiç,, gelecek. Sana baştan biraz nasihat fal8” verir, ufak bir ders yapar. Ben de bu çeşit derslerden, konferanslardan bi$ hoşlanmam. Fena halde korkarım. Ya söylediği şeyleri lâyikile anlayıp ta, lâzim gelen cevapla” veremezsem!.. Aman yarabbi! O takdirde belki d€ beni işe kabul etmiyecek. — Yenge, diye sordum, ne gibi nasihat, ders?» — Bir nevi tahlif... Vazifeye sadakatle meri kalmak, fevkalâde gayret etmek... Müstakiman9 afifune çalışmak vesairo.. » — Ya ben bunlara ne cevap vereceğim? O böyle dedikçe, ben nasıl mukabele edeceğim? 2 — Sen mi, budala, bunda bilmiyecek ne var” “Elimden geldiği kadar çalışacağım; azami gayr€i göstereceğimden emin olabilirsiniz, vesaire... D* yip işin içinden çıkarsın. Yengem, benüz sözünü bitirmemişti ki, “Dimit ri,, arkasında, uzun sakallı, vakur; kelli ferli bi adamla içeriye girdi. Kalbim helecandan parçalanıcak gibi yordu. Aman yarabbi, bu zat, müdür dreiç,, İn ta kendisiydi! Dimitri, bana serbest olmamı, sıkılmamamı sö)” ledikten sonra, beni takdim etti; — İşte hemşirem, Gözlerimin önünde âdeta kesif bir sis tabaksf peyda olmuştu. “Dimitri, nin sesini çok mü ve uzak bir ses gibi işitebildim. “Aleksandr Andreiç,, in bana baktığını, beni tef kik ettiğini hissediyorum: e Saçlarım, mahçubiY* timzen, dimdik oldu. Bütün yücudümdeki tüyleri” diken diken olduğunu duyuyorum. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırmış kali” tım. Bereket versin ki, yengem, derhal kulağı” fısıldadı: (Devamı Yar! çarp” “Aleksandr AM