3 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3-6-939 3 Haziran 939 TAN ABONE BEDELİ fh Türkiye Ecnebi - (I 1400 Kr. 1 Sena 2800 Kr. re MA 6 Ay 1500 " 400 * 3 Ay 800 * N 150 " 1Ay Wüğz h Milletlerarası posta ittihadına dahil olmıyan memleketler için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16, 9, / 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. | Türk Matbuatı | Satın Alınamaz ondrada çıkan “Daily Mail” L gazetesi Cenevre muhabirine atfen ortaya yeni bir iddia attı: Milletler Cemiyeti müzakerele - rine iştirak etmek üzere Cenevreye giden yüksek makam sahibi bir Sov- ğ yet diplomatı, Daily Mail muhabiri- İ ne Almanyanın İngiliz - Sovyet an- laşmasının vukuuna mâni olmak için | elinden geleni sarfettiğini söylemiş ve ilâve etmiş: “Almanyanın Ankara sefiri Fon 1 Papen 27 nisanda Ankaraya var- ? dıktan sonra, Türk - İngiliz anlaş- ; masına muhalefette bulunmalarını temin maksadiyle gazeteler üze - r rinde müessir olmak için bir mil- . ğ yon İngiliz lirası sarfetmiştir.” Sovyet diplomatının böyle bir id- diada bulunmak için elinde nasıl bir vesika bulunduğunu bilmiyoruz. Yal- nız sarfedildiği söylenen paranın bir milyon İngiliz lirası olarak gösteril- Mesi, bu iddianın mevsuk olmadığını göstermeğe kâfidir. © Almanyanın kendi propagandası- nı yürütmek için Balkanlarda, Suri - Yyede, cenubi Amerikada, şimali Ame rikada, hattâ dünyanın her tarafında büyük paralar sarfettiği malümdur. Ancak Türk gazetelerinin, memle - ket menfaatleri aleyhine olan propa- gandalara âlet olmıyacağı, bilhassa i 1 Para mukabili kendilerini sâtmiya - e. ea tanıyanlar hakikattir. | Fakat Rus diplomâtını olduğu gi- t bi, herhangi bir ecnebiyi şüpheye dü- Şürecek alâmetleri de gözönünd ÜLa ü B için şüphe götürmez - bir İstimal Bir Cihaz Haline Getirmektir. K. Atatürk Diyor ki: Terbiye ve Tedriste Tatbik Edilecek | Usul, Malümatı İnsan İçin Fazla Bir Süs, | Bir Vasıtai Tahakküm, Yahut Medeni Bir — ı Zevkten Ziyade, Maddi Hayatta Muvaf- | fak Olmayı Temin Eden Ameli ve Kabili | l h | | | İsmet İnönü Diyor ki: Maarifin Milli, Lâik ve Tek Mektep Esa- sasına Müstenit Olması Umdemizdir. Ter- biyede Hedefimiz, Milli Cemiyetin Me- deni ve İçtimat Kıymetini Yükseltecek ve İktısadi Kudretini Arttıracak Vatan- TAN İ Cümhuriyet Maarifinin 16 Yıllık Bilançosu i nsanlar gibi milletlerin de, hayatlarının muhte- lif devrelerinde, cehtlerinin mahsulü olan maddi ve ma - nevi kazançlarının bir bilân - çosunu yapmaları, program - larından ne kadar kısmını ta- hakkuk ettirdiklerini öğren - meleri faydalıdır. Çünkü bu suretle, elde ettikleri müsbet neticeleri görerek kendileri- ne itimatları artacak: muvaf- fakıvetin zevk ve hevecanı - nı duyacaklar, ayni zamanda, programlarını ve ideallerini tam olarak tahakkuk ettir - mek için geri kalan isleri tes- bit ederek, daha büyük bir hızla ileriye atılmak ihtiyacı- nı duyacaklardır. Milli Şefin idaresi altında inkı- lâp hafeketlerini idare eden par - KAT Şi * YA İtarrimın Ha < landığı bu günlerde, cümhuriyet ma arifimizin on altı yıllık faaliyet ve muvaffakıyet bilânçosunu çizme- yi bunun için faydalı buluyoruz. Uzak tutmamak lâzımdır. Üç sene - denberi bazı Türk matbuatının, mem Teketin hayati menfaatine zıt âkide- leri muntazaman müdafaa etmeleri, l_lsiliz -» Türk ittifakı müzakere edil- diği sıralarda bu neşriyata devam et- Meleri, herhangi bir ecnebiyi bu ze- haba düşürebilir. Türk gazetecileri - hin milli menfaatlere ne kadar bağlı Olduğunu, hariçte bulunan herkesin takdir etmesini bekleyemeyiz. Alman j Il_fln her memlekette propaganda i- Sin sarfettiği paralar, satın aldığı Bazeteler, mevcutken, Avrupa mat - Yatında sık sık satılmış gazetelere dit vesikalar neşredilirken, Türkiye- €© de bu kabil neşriyat yapan gaze - feleri bu sınıftan addetmeleri müm- ndür. Amerika ve Fransada, gazetelerin Varidat menbalarını kontrol için ya - Dilan neşriyat, Alman Şi propaganda *skilâtının bir çok gazeteleri satın Ild,ğı hakikatin sabit ol dan ile ti Zelmiştir. Almanyanın her tarafta & Paganda için büyük paralar sar - *ttiği sabit olmuş bir hakikat iken, m’“?ede de bu şekilde harekete Reçmelerini tahmin eden diplomat - Tn bulunması muhtemeldir. Mi Türk gazetecileri, bir gaflet eseri Tak yanlış neşriyat yapabilirler. akat bunları satılmış olarak telâk- ye:hnek, Türk gazetecilerinin haysi- dulee şereflerine ne kadar bağlı ol- Tz arını bilmemek demektir. Türk ten:if*elerinl bu gibi — ithamlardan T h ederken, yanlış neşriyatın bu Mallere sebep olduğunu da kabul üecburiyelinqeyiı. . Gebze Civarında Hayvan Hastalığı Gsze (TAN) — Maltı 1 Cümhuriyet maarifimizin ke - miyet bakımından, tahsil yapmak itibariyle temin ettiği muvaffakı - yetler hakkında bir fikir vermek için, cümhuriyetin ilânında ve bu- gün mekteplerimizde tahsilde bu- lunan talebe mıktarlarını birbirle- riyle mukayese etmek kâfidir: İlk Orta Lse (923-924) 341.041 —5,905 — 1.241 (936-937) 766,673 171.622 18.277 Bu küçük mukayese bize açık bir surette gösteriyor ki, on üç sene gibi çok kısa bir zamanda ilk mekteplerde talebe adedi iki, orta mekteplerde on iki, liselerde on bir misli artmıştır. Bu, göğsümüzü iftiharla kabar- tacak büyük bir inkişaftır. Fakat, Cümhuriyet maarifimi- zin daha şayanı iftihar olan hüvi- yeti ve siması, maarif sistemimize hâkim olan esas prensipler ve zih- niyet tetkik edildiği zaman mey - dana çıkar, Filhakika böyle bir etüd yaptığı - mıiz zaman, cümhuriyet maarifi ile ondan evvelki devirler maarifi a- rasında mukayese edilemiyecek ka dar büyük farklar bulunduğu an - laşılır, Orta zaman zihniyetini ve teş- kilâtını modern hayatın icabatile, birleştirmeğe çalışan tanzimat, kur tulamadığı teokratik zihniyet, ge- ri idare sistemi ve geri bir kültür içinde, aldığı mütereddit, vuzuh - suz, yarım tedbirlerle, Türk mille- tine lâyık ve muhtaç olduğu maa- rif sistemini verememişti. Programlarında arapça ve fars- çaya ana lisanından, din dersleri- ne müsbet ilimlerden daha geniş bir yer veren, Türk tarihi yerine islâm tarihini okutan imparatorlu- Bötüren peye he“ah arabacıların hayvanları şap ti ğina tutulduğu, Cumaköyü, İzli, Akviran, Mudarlı köyleri ça- astt"'nakh hayvanatının da ayni as:hh yakalandığı görülimüştür. dığe“mf_la mücadeleye başlanılmış, "tiî ı.(oyîere hastalığın ademi sira- Sin tedbirler ittihaz edilmiştir. ğun ümmet maarifi, Türk çocukla- rına milli şuur ve benliklerini ta- nıtmaktan çok uzaktı. Osmanlı devletinin istinat etti- ği vustai ve teokratik teşkilâtta e- saslı değişiklikler yapamıyan, ta - assup ve irtica ocakları olan med- reseleri kaldırmağa cesaret edemi- yerek onları islah etmek suretiyle (hayatlı din, dinli hayat) formülü- nü, mevhum Osmanlılık idealile be raber tahakkuk ettirmeğe çalışan, zâhiri değişikliklere rağmen mek- teplerde hâkim olan ümmet terbiyı sine sözde asri ve Avrupai bir ter- biyeyi eklemekle iktifa eden meş - rütiyet dahi, terbiyeye milli ka - rakterini tam olarak kazandırama- miştır. Şüphesiz, meşrutiyet devrin - de Ziya Gökalp, o zamana kadar hiç ehemmiyet verilmeyen (milli terbiye) meselesini — ortaya atmak ve bu hayati mesele üzerin- de alâkadarları düşünmeğe, tetkik ve mMmunakaşaya sevketmekle çok hayırlı ve memleket için çok fay - dalı bir iş yapmıştır. Bundan dola- yı ismini hürmetle anarız. Fakat, inkılâbımızın, Ziya Gö - kalpın ortaya attığı ve müdafaa et- tiği prensiplerin neticesi olarak in- kişaf ve tahakkuk ettiğini iddia e- demeyiz. Filhakika, Ziya Gökalp için ce- mMiyet de, tabiat kadar ferdi ezen ve ona hâkim olan bir vâkıadır. Ona uymak, intıbak etmek mecbu- riyeti vardır. Mümkün olan, vâki olandır. Fakat, vâkıaları hesaba kat - makla beraber mefküreye de kıy- » Met veren inkılâçılar için bizzat mefküre, en kıymetli bir vâkıadır ve ona inandığımız nisbette tahak- kuk imkânlarını hazırlamış oluruz. Yarmın hakikat kumaşını doku - yan, bugünün hayalleridir. Vâkıaların hepsini tamamen öl çüp te bir idealin kati surette ta - hakkuk edemiyeceğine, bir hare - ketin âkim kalacağına peşinen hük metmek her zaman mümkün de - ğildir. Bundan yirmi sene evvel, mem leketin içinde ve dışında büyük bir ekseriyetin, imkânsız gibi gördü - Bü; zaferi kazanmak, istiklâle ka- Vuşmak, modern bir devlet kur - n_ıak, demokrasi ve cümhuriyeti te- sis etmek gibi gayelerin tahakku - kunu ancak bir milli dehahın vâ - kıaları iyi takdir etmemesi mevcut kuvvetleri ve unsurları iyi sevk ve idare etmesi ile beraber, bu ide- allere inanması ve inandırması ile kabil olmuştur. Mefküreyi ihmal ederek vâkı - alara dört elle sarılan Ziya Gökâl- pin, müsbet — ilimlere de kıymet vermediğini, hattâ onlardan kork- tuğunu aşağıdaki sözleriyle anlı - yoruz: “Müsbet ilimlerle tagdiye olunan genç zekâlar, esasen içtima! vicdana istinat eden kıiymet — hükümlerini, maddi ilimlerin mantıkı ile tahlile başlıyacaklarından, ruhlarında — kiy- met hükümleri hakkında derin şüp- heler uyanması zarurtdir. İşte genç- lik buhranı, bu şüphelerin tevlit et- tiği istıraplardır. Sevilen şeylere ina- namamak, İşte, ruhun çektiği istırap- ların en şedidi budur.,, Halbuki, inkılâbımızı tahakkuk ettirenlerin, müsbet ilimlere bü - yük itimatları vardı: “Dünyada herşey için, mad- diyat için, maneviyat için, ha- yat içn, muvalffakıyet için en hakki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mür- şt aramak gaflettir, cehalettir, delâlettir.,, F (ATATÜRK Dün gençlerde kıymet hüküm - leri hakkında şüphe uyanması ta- biiydi: Onların kuvvetle bağlana- bilecekleri kıymetler ortada yok - tü ve bundan muztariptiler. Fakat bugün gençlik, — millet, inkılâbın getirdiği; milli varlık. ve milli menfaat, siyasi ve iktısadi is- tiklâl, demokrasi ve cümhuriyet, hürriyet. gibi ıztıraplar, mahru - miyetler ve fedakârlıklar pahasına kazanılmış olan kıymetleri benim- semişlerdir. Bunların, müsbet i - limlerden korkuları olmadığı gibi bu ilimler, bu idealleri daha iyi ve tam olarak tahakkuk ettirecek bilgi ve iktidarı gençlere kazandır- maktadırlar. Bir milletin — viedanmda yaşa - yan ahlâki, dini, bedii, hukuki kıy met hükümlerinin o milletin har- sini teşkil ettiği ve terbiyenin va - zifesi, bu harsi o milletin fertlerin- de ruhi melekeler haline getirmek olduğunu söyleyen Ziya Gökalp “terbiyede yapılacak en büyük in- kılâbın, harsı bırakıp medeniyete doğru gitmek değil, medeniyeti bırakıp harse doğru gitmek sure - tiyle tecelli edebileceğini ve sul - tanilerde (liselerde) fünun (fen) şubesi ilga edilerek mektebin he - yeti umumiyesini harsi tedrisata hasretmek iktiza eyliyeceğini” id- dia ediyordu. albuki, inkılâbı tahakkuk et- tiran milli şeflerimiz ve par timiz, fertlere milli benliklerini ta- nıtan ve milli ideali — benimseten milli kültürle, müessiriyet ve ikti- dar kazandıran müsbet ilimler a - rasında hiç bir zıddiyet olmadığı - nı, bilâkis bunların — birbirini ta- mamladıklarına inanmışlar, pro - gram ve metodları, müsbet bilgile- rin ve ilmi tetkik ve tenkit zihni - iyetinin kazandırdığı iktidarı milli ideallerin hizmetine koymak arzu- su ile yanan gençleri yetiştirecek sürette tanzim etmişlerdir. İlkmektep müfredat programı terbiyenin gayesini: “Genç nesli, yaşayan müesse - seleri, emel ve mefküreleriyle mil Hi camiaya intıbak ettirmektir.” Şeklinde tarif ve tesbit etmek - le milletin - Ziya Gökalpın düşün- cesinin zıddına olarak - mihaniki bir surette intıbak ettirilecek sta - tik bir şeniyet değil, belki tahak - kuk ettirilecek bir mefküre, dina- mik bir varlık olduğunu tasdik e- diyor. | Hulâsa, Ziya Gökalp'ın fikirle- rine göre hareket edilmiş olsaydı, orta zaman zihniyeti ve müessese- lerile rabıtalar kati olarak kesil- miyecek, lâiklik esası, İsviçre me- deni kanunu, enternasyonal tak- vim, saat, rakkamlar ve ölçüler, Lâtin harfleri kabul edilmiyecek, medreseler, tekkeler kapanmıya- cak, şapka giyilmiyecek, bugünkü inkılâbımız tahakkuk etmiyecek, bir kelime ile, asırlar senelere sığ- dırılamıyacaktı. erdiğimiz izahattan anlaşıl- . mıştır ki, terbiyenin milli karakterini tam bir vuzuh ile teba- rüz ve tahakkuk ettiren, cümhuri- yet rejimi olmuştur. Bundan başka, 3 mart 1924 te Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen hilâfetin ilgası, şeri- ye ve evkaf vekâletlerinin ve med- reselerin kaldırılması ve tevhidi tedrisat kanunu ile, cümhuriyet devleti ile beraber maarifinin de lâikleşmesi çok mühim bir hâdise- dir. Bu kanunun maarifimizde ne kadar derin ve hayırlı bir değişik- lik yaptığmı anlamak için, saltanat devrinde terbiye ve tedrisat işle- rınin: Meşihat, Evkaf Nezareti, gayri Müslim cemaatler, ecnebiler, hiçbir ciddi teftiş ve kontrole tâbi olmıyan şahıslar, Maarif Nezareti ve Meclisi Maarif gibi çok başka ve ekseriya salâhiyettar almıyan ellerden idare edildiğini düşünmek kâfidir, Tevhidi tedrisat kanunu ile Ma- arif Vekâleti, bütün tahsil ve ter- biye müesseselerini ıdaresi altına al mış, ekalliyet ve ecn2bi mektepler üzerinde sıkı bir kontrol tesis et- miş, onların programlarına turk- çe, Türk tarihi ve coğrafyası ve yurt bilgisi koymuş, diğez cihetten 1931*senesinde Türk çocuklarının ilk tahsillerini Türk mekteplerin- de yapmalarını mecburi tutan ka- nunu çıkarmak suretile cümhuri- yet maarifinin milli ve lâik karak- terlerini kuvvetlendirmiştir. Cümhuriyet maarifi, o zamana kadar bütün mekteplerin program- larında büyük bir yer tutan din derslerini kaldırmakla, düşünceyi zincirliyen, vicdan hürriyetini bo- ğan dini ve skolâstik zihniyeti de beraber kaldırmıştır. Bunların ye- rine programlarile koyduğu müs- bet ilim derslerile, gençlerce ilmi zihniyetin inkişafını temin etmiş- tir. Cümhuriyet maarifinin en esas- lt karakterlerinden biri de halkçı- lıktır. Saltanat maarifinde bariz bir imtiyaz zihniyeti hâkimdi. Tahsil ve terbiyeden ancak iktısadi ve iç- timai vaziyetleri müsait olan aile- lerin çocukları istifade ediyorlardı. Halbuki, halkın fedakârlığı ve kanı ile kurulan bir rejimin ko- ruyucularını yetiştirmeği gaye edi- nen cümhuriyet maarifi, mektep teşkilâtında da en geniş bir halk- çılık esasını hâkim kılmıştır. İlim ve irfanı küçük bir imti- | yazlı zümreye hasretmekte, yüksel- miye namzet olan zekâları körlet- mekte, hiçbir menfaa'i olmıyan Türkiye Cümhuriyeti, zengin ve fakir, kız ve erkek bütün vatan ço- cuklarının, müstait oldukları tah- sil d lerine kadar yükselebil- |Talebenin Morali, GÖPÜŞLER| Muallimin Morali. Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Bııı bazı, mekteplerde talebe- lerin muallimlerine — hakaret etmesi, hattâ silâh kullanması gibi hâdiseler olur. Bunlar ender va r olduğu gibi, umum talebenin moral düşkünlüğünü ifade etmez. Bazı ba- zı muallimlerin çocuklara tecavüzü, gibi hâdiselere de şahit oluruz. Bu münferit vakalar da muallimler ara- sında bir moral düşkünlüğüne delil değildir. Hâdise talebelere inhisar et- tiği birçokları de di siplin olmadığını, çocuklara veM hürriyetin bu hâdiselere sebep oldu- ğunu iddia ederler. Tazyik ve ;ldf_ln*:' tin morali bozduğu, çocuğu yalan söy lemeğe, gizli iş yapmağa sevkettiğ tecrübelerle sabit olmuş bir hakikat- tir. Yüksek moral hürriyet ve emni- yet içinde teessüs eder. Korku, J büyük kötülüklerin anahtarıdır. Ço cuklar arasında nadiren — meyd; gelen hâdiseler, bu çocuk- ların hususi fizyolojik ve mantal va- ziyetlerine, aile muhitlerinin deje neransına delâlet eder. Böyle oldı halde, bu gibi hâdiselerde en bü, hücuma uğrayan talebe ve mektebin. disiplinidir. < Ahlâki düşkünlük muallime inhi- sar ettiği zaman, bunu münferit hâ- dise olarak kabulde kimse tereddüt etmez. Halbuki mektepte moralin en büyük müdafii, çocuklara verilecek yüksek moralin en büyük rehberi ve nümunesi muallim olduğu için, ço -. cuk dejen&ransına gösterdiğimiz has- sasiyeti, muallime karşı da göster - meliyiz. S Geçenlerde bir mektepte muallim talebesiyle beraber aldığı tayyare pi- yanko biletini kendi ismine yazdır - mış, ve çocukların hissesini vermek- ten imtina etmişti. Bugünlerde yine lerde bir 8-10 yaşın- daki kız çocuklarına yaptığı bir teca- vüzü okuduk. Bu vakalar ender dahi olsa, ailelerin binbir itina ile yetiş"" İ tirdikleri yavrularını, bir ahlâk yu- vasına teslim ederken, milyonda bir — dahi tehlike tevehhüm etmemeleri lâzımdır. -( Çocuk bu irfan merkezinden kafa- sına ışıkla beraber, insanlığının teme lini kuran moral kıymetleri alır. Fert © lerin ve cemiyetlerin moral yüksek- liği, medeni ve insani bir cemiyet ol: duğunun en büyük ölçüsüdür. Satıcının hiyleli kantarı, tücci çürük iplikten örülmüş çorabı, mu - t rabahacının hiyleli defteri, komisyon- cunun saf köylüye kurduğu tuzak, fertlerin birbirini aldatmak ve kan- dırmak için tükürüğü ile beraber di- linde dönen yalan, karşısındakinin emniyetini suiistimal için — çevrilen kurnaz dolap, bütün bunların birbi - — riyle bi inden doğan -i bil emniyetsizlik, ağlanacak bir mo - — ral seviyesidir. K Moral, hürriyet ve emniyet top- — rağında büyüyen ağaçtır. — Moralsiz — hiç bir cemiyet gelip geçmemiştir ve geçmiyecektir, Her devrin kendi- — ne göre değişen moral — kıymetleri vardır. Moralin kıymeti değişir, fa- kat kendisi insan cemiyetleri var ol- dukça var olacaktır. Mektepten ço - , cuklarımıza ilim istediğimiz kadar, insanı insan yapan, şahsiyetini ve i- radesini kuvvetlendiren yüksek mo- — rali de isteriz Morali olmıyan insanın, — gübreden ne farkı vardır? Bunun i- çindir ki çocuklarımızdaki moral düş- 5 künlüğüne karşı ne kadar hassas i- — sek, tek dahi olsa, muallimin moral — düşkünlüğüne karşı daha fazla has - ğ sas olmalıyız Çocuk eğer irsi dejenere — değilse düzelebilir, muallim, toprak- tan usaresini içmiş, tekâmülünü YİP'İ h mış, kütükleşmiş bir ağaçtır, eğri büyüdü ise düzelemez.. 5 e Geçen gün Ereğlide kaymakamın bir * temslll menetmesi üzerine yazdığım yazı Bi hasebiyle, Ereğli Spor Klübü Birliğinden — aldığım bir mektupta deniliyor ki: Ti “Yalnız şu noktanın tavzih edilmesi — icap etmektedir. 22 Mayısta verilme- Bi düşünülen (Zehirli kucak) piyesi — temsilin menedilmesi üzerine C. H. P. — umumi merkezine ve Vilâyet maka- mına müracaat edilmiş ve alınan mü- — saade üzerine 23 Mayısta halka tem- — sil verdirilmiştir. 4 « 1 birleş üyük C, H. Partisinin davamızı ,* hükü dind. üdaf ve Cümhuriyet hükümeti — makamlarının alâkasını da minnet ve şükranla kar- 4 şiladığımızı ve gençliğe tercüman — olmanızı tlen ederiz.. —ı"' FUf

Bu sayıdan diğer sayfalar: